YARGI ÖRGÜTÜ HUKUKUNA GİRİŞ

1.1. Yargı Örgütü Hukukunun Tanımı ve Kaynakları 
Yargı örgütü hukuku, yargı işlevini yerine getirmekle görevli mahkemelerin kuruluşunu, görevlerini, işleyişini ve birbirleriyle ilişkilerini, yargılama ilkelerini, yargılama sürecine katılanların görev ve yetkilerini belirleyen hukuk kurallarını inceleyen hukuk dalıdır. 

Yargı örgütü hukuku, kamu hukukunun bir dalıdır. Yargı örgütü hukukunun temel kavramı niteliğindeki yargı işlevine ve bu işlevi yerine getirmekle görevli mahkemelerin kuruluş ve işleyişine ilişkin pek çok hüküm Anayasada yer almaktadır. 

yargı örgütü hukukunun başlıca kaynağı Anayasadır. 
Anayasanın yanı sıra 26.09.2004 tarih ve 5235 sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun” ile 06.01.1982 tarih ve 2576 sayılı “Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun” da yargı örgütü hukukunun temel kaynaklarındandır. 
Ayrıca Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ve Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu gibi yüksek mahkemelere ilişkin kanunlar da yargı örgütü hukukunun kaynakları arasında sayılmalıdır. 

Bunların haricinde yargılama hukukuna ilişkin temel kanunlar (Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu gibi) ve özel mahkemelerin kuruluşuna dair kanunlar (Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun, İş Mahkemeleri Kanunu gibi) yargı örgütü hukukunun kaynaklarındandır. 

1.2. Yargı İşlevi 
Devletin egemenlikten kaynaklanan üç temel fonksiyonu vardır. yasama, yürütme ve yargı. Bu üç temel işlev, ayrı kuvvetler eliyle gerçekleştirilir. buna Kuvvetler ayrılığı denir. bu üç kuvvet, birbirine karışmayacak nitelikte olmalıdır. Bu da üç işlevin farklı organlar tarafından yerine getirilmesiyle mümkün olur.  Anayasanın 9. maddesinde yargı organının bağımsız mahkemeler olduğunu ifade etmiştir. 

 Yargı işlevi iki farklı ölçüte göre tanımlanabilir. 

Organik ölçüte göre yargı işlevi, mahkemelerin her türlü işini kapsar. Fakat mahkemelerin her işi yargılama niteliğinde değildir. Örneğin mahkemelerin yazı işleri müdürlükleri tarafından yapılan işlemler yargılama niteliğinde değildir. Bunun yanı sıra bazı istisnai durumlarda yargı organları düzenleyici idari işlemler de yapmaktadır. Örneğin Anayasa Mahkemesi, düzenleyici idari bir işlem olarak Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünü hazırlamaktadır. 

Maddi ölçüte göre yargı işlevi, genel ve soyut hukuk kurallarının belirli bir somut ve özel olaya uygulanmasıdır. Yargı işlevi, bu iki ölçütten yola çıkarak, soyut hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından, belirli usullere uyulmak koşuluyla, somut ve özel bir olaya uygulanması faaliyetidir. 

1.3. Mahkeme Kavramı ve Mahkemelerin Kuruluşu 
Mahkeme,  “hüküm verilen yer”  anlamına gelir.
Hukuki uyuşmazlıkları kesin ve nihai olarak çözen kuruluşlardır. Fakat bu tanım çok geniş olup uyuşmazlıkları çözen her türlü kuruluşu kapsar. 

Mahkemeleri diğer kuruluşlardan ayıran temel özellikler; 
  • kanun ile kurulmaları, 
  • yargılama usul ve güvenliğine sahip olmaları, 
  • kararlarının mutlak veya nispi anlamda kesin hüküm niteliğinde olması, 
  • bir üst mahkeme dışında kanun yolu olanağının olmaması, 
  • üyelerinin bağımsızlık ve tarafsızlığının güvenceye alınması, 
  • bir hukuk kuralına aykırı davranılıp davranılmadığını veya bir hakkın ihlal edilip edilmediğini belirleyen veya denetleyen bir organ olmalarıdır.

 Anayasamızın 142. maddesinin 1. fıkrasına göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.

Adil yargılanma hakkının en önemli unsuru; kanuni, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkıdır. 
Doğal hâkim ilkesi şeklinde de isimlendirilen bu ilke Anayasamızda “Kanuni Hâkim Güvencesi” başlığıyla yer almıştır (Any. m.37). Bu ilkeye göre hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. 
Burada dikkat edilmesi gereken iki husus vardır. 
  1. Bunlardan ilkine göre davanın görüldüğü mahkeme suçun işlenmesinden (veya uyuşmazlığın çıkmasından) önce kurulmalıdır. 
  2. Diğer husus ise bu mahkemenin ancak kanunla kurulabileceğidir. 
Adil Yargılanma Hakkı, Yargı Bağımsızlığı ve Hâkimlik Teminatı 
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde zikredilmiştir. Bu maddeye göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını düzenlemiştir. Bu maddeye göre herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. 

Karar alenî olarak verilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre adil yargılanma hakkının unsurları şunlardır: Kanuni, bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde yargılanma, hakkaniyete uygun yargılanma, duruşmaların ve kararların aleniliği, makul süre içinde yargılanma. 

Anayasa’nın 9. maddesine göre yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Hâkimlerin bağımsızlığı konusu Anayasa’nın 138. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra Anayasanın 139. maddesinde hâkimlik teminatına yer verilmiştir. 

Hâkimin bağımsızlığı, hâkimlerin yasama ve yürütmeden ayrı, bağımsız olmaları demektir. Hâkimin bağımsızlığı, yasama ve yürütme organlarının hâkimlere talimat ve emir veremeyeceği, onlara tavsiyede bulunamayacağı anlamına gelir. Hâkimlik teminatı ise hâkimlerin bağımsızlığını güvenceye almak için başvurulan en önemli ilkedir. Anayasanın düzenlemesinde de bu ayrımın dikkatle belirlendiğini görüyoruz. 

Anayasanın 138. maddesine göre hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler (Any. m.138/1). 
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz (Any. m. 138/2). 

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz (Any. m. 138/3). 

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez (Any. m. 138/4). 

Hâkimlerin ve savcıların tüm özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir (Any. m. 140/3). 

Adli ve idari yargı hâkim ve savcılarının mesleğe kabul edilme, atanma ve nakledilme, geçici yetkilendirilme, yükseltilme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırılma gibi özlük işlemleri yasama, yürütme ve yargıdan bağımsız bir organ olan ve hâkimlerin bağımsızlığı ile teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından gerçekleştirilir (Any. m. 159/8). 

Hâkimin bağımsızlığı özel olarak dört açıdan ele alınmalıdır. Bunlar yasama, yürütme, yargı ve kamuoyu karşısındaki bağımsızlıktır. Hâkimlerin bağımsız olabilmesinin en önemli koşulu, kendilerine belirli bir teminatın verilmesidir. 

Nitekim Anayasamız, hâkimlerin bağımsızlığını düzenleyen 138. maddenin hemen ardından 139. maddede de hâkimlik ve savcılık teminatını düzenlemiştir. Anayasa’nın 139. maddesine göre hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.

Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır. Anayasanın 159. maddesinde göre hâkimlerin bağımsızlığını ve hâkimlik teminatını gerçekleştirmek Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun görevidir. 

İlk kez 1961 Anayasası’nda Yüksek Hâkimler Kurulu ismiyle yer alan bu organ, 1982 Anayasası’nda savcıları da kapsamına alarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na dönüşmüştür. Daha sonra yapılan değişiklikle bu kurulun ismi Hâkimler ve Savcılar Kurulu ismini almıştır. 

Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun kanuni dayanağı Anayasa’nın yanı sıra 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’dur. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısına ve görevlerine ilişkin düzenlemelere hem Anayasada, hem de 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nda yer verilmiştir. 

Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır (Any. m.159/2, HSK m.3). Kurulun başkanı Adalet Bakanıdır. Hâkimler ve Savcılar Kurulu; Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı ilgili bakan yardımcısı ile Cumhurbaşkanınca seçilen dört ve TBMM'ce seçilen yedi üyeden oluşur.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun teşkilatı; Başkanlık, Genel Kurul, daireler ve hizmet birimlerinden oluşur (HSK m.5/1). 

 Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun; 
 a) Üç üyesi birinci sınıf olup birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve savcıları; bir üyesi birinci sınıf olup birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca, 
 b) Üç üyesi Yargıtay üyeleri; bir üyesi Danıştay üyeleri; üç üyesi hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan, yükseköğretim kurumlarının hukuk dalında görev yapan öğretim üyeleri ile meslekte fiilen on beş yılını doldurmuş avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisince, dört yıl için seçilir. 
Ancak öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Süresi biten üyeler bir kez daha seçilebilirler. Kurul üyelerinin görev sürelerinin tamamlanmasından en geç iki ay önce; Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bu husus bildirilir. Kurul üyeliğine seçilme yeterliliği bulunan hâkim ve savcıların listesi, Cumhurbaşkanlığına gönderilir (HSK m.18). Kurul üyeliği seçimleri, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki otuz gün içinde yapılır (HSK m.19). 
 Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun önemli görevleri şu şekildedir: 
a) Adalet Bakanlığı’nın, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak. 
b) Hâkim ve savcılarla ilgili olarak mesleğe kabul etme; atama ve nakletme; geçici yetki verme; her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayırma; kadro dağıtma; meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme; disiplin cezası verme; görevden uzaklaştırma, işlemlerini yapmak. 
c) Yargıtay ve Danıştay’a üye seçmek. 
ç) Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında, hâkim ve savcıların tüm özlük işlerini yerine getirmek. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz (Any. m.159/10). 

1.5. Mahkemelerin Tasnifi 
Mahkemeler, değişik ölçütler dikkate alınarak tasnif edilebilir. Buna göre mahkemeler; 
  1. Kuruluş ve çalışma biçimlerine göre . 
  2. Hiyerarşik açıdan sıralanmalarına göre . 
  3. Hukuki uyuşmazlıkların niteliklerine veya 
  4. dava taraflarının özelliklerine göre 
ayrılır. 

1.5.1. Kuruluş ve Çalışma Biçimine Göre Mahkemeler 

Bu ölçütte mahkemeler nasıl kurulduklarına ve nasıl faaliyette bulunduklarına göre tasnif edilirler. Buna göre mahkemeler 
  • tek hâkimli mahkemeler ve 
  • çok hâkimli mahkemeler 
şeklinde tasnif edilir. Kuruluşu ve çalışması itibariyle tek hâkimden oluşan, yani sadece tek hâkim tarafından yönetilen mahkemelere tek hâkimli mahkemeler denir. O mahkemede görülen ve karara bağlanan bütün davalarda sadece tek hâkim yer alır. Tek hâkimli mahkemelere örnek olarak, 
  • Sulh Hukuk Mahkemesi, 
  • Asliye Hukuk Mahkemesi
  • Asliye Ceza Mahkemesi 
gösterilebilir. 
Toplu mahkemeler şeklinde de isimlendirilebilen çok hâkimli mahkemeler, birden fazla hâkimin yer aldığı mahkemelerdir. Hâkimler önlerine gelen davayı birlikte karara bağlar. Bir hâkimin bile davada bulunmaması, verilen kararın geçersiz olmasına yol açar. Böyle bir durumda verilen karar yok hükmündedir. Çok hâkimli mahkemelerde üye hâkimlerden biri mahkeme başkanı sıfatına sahiptir. 
  • Asliye Ticaret Mahkemesi, 
  • Ağır Ceza Mahkemesi, 
  • Bölge Adliye Mahkemesi, 
  • İdare Mahkemesi, 
  • Bölge İdare Mahkemesi, 
  • Yargıtay, 
  • Danıştay ve 
  • Anayasa Mahkemesi 
çok hâkimli mahkemelere örnektir. 

1.5.2. Hiyerarşik Açıdan Sıralanmalarına Göre Mahkemeler 
mahkemeleri bulundukları yere göre 
  1. ilk derece mahkemeleri, 
  2. ikinci derece mahkemeleri (istinaf mahkemeleri) 
  3. temyiz mahkemeleri 
şeklinde tasnif edebiliriz. Bir hukuki uyuşmazlıkta ilgili uyuşmazlığa bakacak olan ilk mahkeme, ilk derece mahkemesi ismini alır. 
  • Sulh Hukuk Mahkemesi, 
  • Asliye Hukuk Mahkemesi, 
  • Asliye Ticaret Mahkemesi, 
  • Asliye Ceza Mahkemesi, 
  • Ağır Ceza Mahkemesi, 
  • İdare Mahkemesi, 
  • Vergi Mahkemesi 
ilk derece mahkemelerine örnek gösterilebilir. İstinaf mahkemeleri de denilen ikinci derece mahkemeleri, bir davanın ilk derece mahkemesinde görülmesinden sonra bu aşamada ileri sürülen taleplerle sınırlı olacak şekilde yeniden baştan görülüp, karara bağlandığı mahkemelerdir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir. Yine 2576 sayılı Kanun m.3/A’ya göre Bölge İdare Mahkemeleri istinaf incelemesi yapmaktadır. Alt derece mahkemelerinin vermiş oldukları hüküm ve kararların, kanuni koşullara uyulmak suretiyle sadece hukuka uygunluk yönünden tekrar incelenmesine temyiz, bu incelemeyi yapmakla yetkili yüksek mahkemeye de temyiz mahkemesi ismi verilir. Temyiz mahkemesinin verdiği karar kesindir; bu kararlar aleyhine bir başka yüksek mahkemeye başvurulamaz. Türk hukukunda adli yargı alanında temyiz mahkemesi Yargıtay iken, idari yargı alanında temyiz mahkemesi Danıştay’dır. 

1.5.3. Hukuki Uyuşmazlıkların Niteliklerine veya Dava Taraflarının Özelliklerine Göre Mahkemeler 

Günümüzde artık bir mahkemeden her türlü hukuki uyuşmazlığa bakmasını beklemek pek de gerçekçi gözükmemektedir. Dolayısıyla farklı alanlarda uzmanlaşmış mahkemelerin kurulması kaçınılmazdır. Nitekim yargı sistemimizde, genel mahkemelerin yanı sıra uzmanlık mahkemeleri de bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında mahkemeleri, görmeyi üstlendikleri hukuki uyuşmazlıkların niteliğine veya tarafların özelliklerine göre de bir sınıflandırmaya tabi tutmak mümkün olabilir. 
Buna göre mahkemeler 
  1. genel mahkemeler 
  2. özel mahkemeler 
olmak üzere ikiye ayrılır. Sadece belirli türdeki veya belirli kişilerle ilgili uyuşmazlıklara değil, aynı yargı koluna giren her türlü uyuşmazlığa bakmakla görevli mahkemelere genel mahkemeler denir. 
  • Asliye hukuk, 
  • asliye ceza, 
  • ağır ceza vb. 
mahkemeler, kendilerinin dâhil olduğu yargı kolunu ilgilendiren her türlü davaya bakmakla görevlidir. Bu nedenle genel mahkeme olarak isimlendirilebilirler. Sadece özel nitelikli veya tarafları özel statüde olan uyuşmazlıklara bakmakla görevli mahkemelere özel mahkemeler denir. Bu mahkemeler, yukarıda belirtildiği gibi, belirli uzmanlık alanlarını ilgilendiren uyuşmazlıkları çözmekle görevlidir. Bu tür uyuşmazlıkların çözümü özel bir takım bilgileri gerektirdiğinden, genel mahkemelerde değil de söz konusu bilgilere sahip hâkimlerden oluşan özel mahkemelerde bu tür uyuşmazlıkların çözülmesi daha uygundur. 
  • Çocuk mahkemesi, 
  • icra mahkemesi, 
  • aile mahkemesi, 
  • iş mahkemesi, 
  • kadastro mahkemesi 
gibi mahkemeleri özel mahkemelere örnek gösterebiliriz. 

1.6. Yargı Kolu Kavramı 

Günümüzün modern hukuk düzenlerinde iki farklı yargı sisteminin benimsendiğini görüyoruz. Bunlardan ilki Anglo-Sakson hukuk çevresinin (örneğin İngiltere) benimsediği yargı birliği, diğeriyse Kıta Avrupası hukuk çevresinin (örneğin Fransa, İtalya, Almanya) benimsediği yargı ayrılığı sistemleridir. Yargı ayrılığı sisteminde mahkemeler en az iki alana ayrılır. Bunlar adli yargı ve idari yargıdır. İhtiyaca binaen farklı yargı kolları ve ilgili mahkemeler kurulabilir. Her bir yargı kolunun kendi üst mahkemesi olur. Türk yargı örgütü de Kıta Avrupası hukuk çevresine girdiğinden yargı ayrılığı sistemine göre kurulmuştur. Buna göre yargı ayrılığı sistemini benimseyen ülkelerde yargı kolu kavramının önemi büyüktür; yargı sisteminin temelini yargı kolları oluşturur. 
Türk Yargı Örgütü de yargı ayrılığı sistemine dayandığından burada yargı kolu kavramı üzerinde biraz daha durmak gerekir. Hukuken birbirine benzeyen nitelik ve özelliklere sahip uyuşmazlıkların aynı yargılama hukuku disiplinine ait ilke ve kurallar çerçevesinde çözüme kavuşturulmasından kaynaklanan kümeleşmeye yargı kolu adı verilir. Buna göre hukuki nitelik ve özellikleri bakımından birbirine benzeyen yargısal işler bir yargı kolunda toplanır ve bunlar hakkında o yargı koluna ait yargılama usulü uygulanır. Türk Hukukunda, Anayasa’da yer alan yüksek mahkemelerden hareketle dört temel yargı kolunun varlığından söz edilir. Bunlar anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı ve uyuşmazlık yargısıdır. 

Askeri yargı Anayasamızın 142. maddesi başta olmak üzere yapılan değişikliklerle artık bir yargı kolu olarak yer almamaktadır. Zira 6771 sayılı Kanunla Anayasa m.142’ye eklenen fıkra uyarınca disiplin mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askerî mahkemeler kurulabilir. Bunlar haricinde yargı kolu tanımından hareketle seçim yargısı ve hesap yargısı da Türk Hukukunda yer alan yargı kolları arasında sayılabilir. 

Uygulamalar 
 Ahmet Arman yakın arkadaşı Burak Basra’ya karşı kendisinden 30.000 TL alacağı olduğunu ileri sürerek asliye hukuk mahkemesinde alacağın tahsili davası açmıştır. Alacağın tahsili davasının açılmış olduğu asliye hukuk mahkemesi, kuruluş ve çalışma biçimlerine göre mahkemeler ile hiyerarşik açıdan sıralanmalarına göre mahkemeler ayrımında nasıl tasnif edilebilir? . 

Cevap: Asliye hukuk mahkemeleri kuruluş ve çalışma biçimlerine göre tek hâkimli mahkemelerdendir. Hiyerarşik açıdan sıralanmalarına göre de ilk derece mahkemelerindendir. 

Uygulama Soruları 
1. Yargı işlevini tanımlayan ölçütler nelerdir?  
2. Mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı Anayasada ne şekilde düzenlenmiştir? 
3. Yargı kolu kavramını Türk yargı örgütünde yer alan yargı kollarını da belirterek açıklayınız. 

Bölüm Özeti Mahkemeler, hukuki uyuşmazlıkları kesin ve nihai olarak çözen kuruluşlardır. Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Adil yargılanma hakkının gerçekleştirilebilmesi için yargılamanın kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından yapılması gerekir. Anayasamız mahkemelerin bağımsızlığını ve hâkimlik teminatını ayrıca düzenlemiştir. Türk yargı örgütü yargı ayrılığı esasına göre oluşturulmuştur. Anayasada yer alan yüksek mahkemelerden yola çıkarak dört temel yargı kolu vardır. Bunlar anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı ve uyuşmazlık yargısıdır. 

Ünite Soruları 
Soru-1 : Yargı işlevini yerine getirmekle görevli mahkemelerin kuruluşunu, görevlerini, işleyişini ve birbirleriyle ilişkilerini, yargılama ilkelerini, yargılama sürecine katılanların görev ve yetkilerini belirleyen hukuk kurallarını inceleyen hukuk dalı aşağıdakilerden hangisidir? 

(A) İdare Hukuku 
(B) Ceza Hukuku 
(C) Yargı Örgütü Hukuku 
(D) Medeni Hukuk 
(E) Mali Hukuk 

Soru-2 : 
I. Danıştay Kanunu 
II. Yargıtay Kanunu 
III. Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu 
IV. Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 

Yukarıda sayılan kanunlardan hangileri yargı örgütü hukukunun kaynaklarındandır?
(A) I-II-III 
(B) I-II-IV 
(C) I-II 
(D) II-III-IV 
(E) I-II-III-IV


Soru-3 : I. Yasama II. Yürütme III. Yargı Yukarıdakilerden hangisi veya hangileri devletin egemenlikten kaynaklanan fonksiyonlarındandır?

(A) I-II-III 
(B) II-III 
(C) I-III 
(D) I-II 
(E) Yalnız I 

Soru-4 : 
(I) Adil yargılanma hakkına, 1982 Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde yer verilmiştir. 
(II) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de adil yargılanma hakkı yer almıştır. 
(III) Adil yargılama hakkının ilk unsuru kanuni, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanmadır. 
(IV) Hakkaniyete uygun yargılanma ve makul süre içinde yargılanma adil yargılanma hakkının diğer unsurlarıdır. 
(V) Duruşmaların ve kararların gizliliği ilkesi tarafların özel hayatlarının korunması açısından adil yargılanma hakkının dördüncü önemli unsurunu teşkil eder. 

 Adil yargılanma hakkına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? 
(A) I (B) II (C) III (D) IV (E) V 

Soru-5 : Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na ilişkin aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? 
(A) Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun kanuni dayanağı Anayasa’nın yanı sıra 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’dur. 
 (B) Hâkimler ve Savcılar Kurulu iki daire hâlinde çalışır. 
 (C) Hâkimler ve Savcılar Kurulu; başkanlık, genel kurul, daireler ve hizmet birimlerinden oluşur. 
 (D) Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. 
 (E) Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun üyeleri arasında Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı ilgili yardımcısı da vardır. Cevap-5 : Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Soru-6 : Aşağıdaki mahkemelerden hangisi kuruluş ve çalışma biçimine göre toplu bir mahkeme değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Asliye Hukuk Mahkemesi (B) Anayasa Mahkemesi (C) Yargıtay (D) Ağır Ceza Mahkemesi (E) Danıştay Cevap-6 : Asliye Hukuk Mahkemesi 

Soru-7 : Hâkimler ve Savcılar Kurulu kaç üyeden oluşur? (Çoktan Seçmeli) (A) 10 (B) 11 (C) 12 (D) 13 (E) 14 Cevap-7 : 13 

 Soru-8 : Aşağıda yer verilen ülkelerden hangisi Kıta Avrupası hukuk çevresine dâhil değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Türkiye (B) İngiltere (C) Fransa (D) İtalya (E) Almanya 
 Cevap-8 : İngiltere 

Soru-9 : Hukuken birbirine benzeyen nitelik ve özelliklere sahip uyuşmazlıkların aynı yargılama hukuku disiplinine ait ilke ve kurallar çerçevesinde çözüme kavuşturulmasından kaynaklanan kümeleşmeye ne ad verilir? 
(A) Görev (B) Yetki (C) Yargı Kolu (D) İş Bölümü (E) İş Dağılımı Cevap-9 : Yargı Kolu 

Soru-10 : Aşağıdakilerden hangileri Türk Hukuku’nda yer alan yargı kolları arasındadır? I. Anayasa Yargısı II. Adli Yargı III. İdari Yargı IV. Uyuşmazlık Yargısı (Çoktan Seçmeli) (A) I-II-III (B) I-II-III-IV (C) II-III-IV (D) I-III-IV (E) II-III Cevap-10 : I-II-III-IV 

 2. ANAYASA YARGISI 
2.1. Bir hukuk sistemi içerisindeki normların belirli bir sıra düzeni içerisinde bulunmaları, yani altta yer alan bir normun geçerliliğini üstteki normdan alması normlar hiyerarşisi terimiyle ifade edilir. 
Buna göre normlar hiyerarşisinin en üstünde anayasa yer alır. Diğer bir deyişle başta kanunlar olmak üzere diğer bütün hukuk normları ancak anayasaya uygunsa hukuken geçerli kabul edilir. 
Anayasanın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ise diğer normların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi ile sağlanır ki bu da anayasa yargısını ifade eder. Anayasa yargısının temelindeki diğer ilke ise hukuk devleti ilkesidir. 
Hukuk devleti: faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet. Hukuk devleti kavramı, uzun yıllar öncelikle yürütme organının işlemlerinin hukuka uygunluğu şeklinde anlaşılmıştır. Zira vatandaşların hak ve hürriyetlerini ihlâl etme ihtimali en yüksek devlet organı yürütmedir. Buna karşılık yasama organı, milletin temsilcilerinden oluştuğu ve millet adına egemenliği kullandığı için işlemlerinin hukuka aykırı olacağı düşünülmemiştir. Fakat özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında yasama organlarının işlemlerinin de kişi hak ve hürriyetlerini ihlâl edebileceği anlaşıldığından yasama işlemlerinin de hukuka uygunluğu sorunu gündeme gelmiştir. 
Yasama organının işlemlerinin hukuka uygunluğu ise anayasaya uygunluk anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle bir yasama işleminin sadece yürürlükteki kanunlara uygun olması yeterli değildir; aynı zamanda anayasaya da uygun olması gerekir. Anayasaya uygunluk denetimi açısından iki ana sistem vardır. Bunlardan ilki siyasi denetim, diğeri ise yargısal denetimdir. Siyasi denetimde kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyen bir kurum vardır, fakat bu kurum yargısal nitelikli değildir. Bu tür bir sistemde çoğunlukla yasama organının içerisinde kurulan ayrı bir kurum anayasa denetimini gerçekleştirir. Yargısal denetimde ise anayasaya uygunluk denetimini çoğunlukla anayasa mahkemesi şeklinde kurulan bir yargı organı gerçekleştirir. Bizim hukukumuzda da 1982 Anayasasına göre kanunların anayasaya uygunluğu yargısal yollarla denetlenir ve bu denetim faaliyeti Anayasa Mahkemesi tarafından gerçekleştirilir. 2.2. Anayasa Mahkemesi 2.2.1. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Üyeleri Anayasa mahkemesi, Anayasanın 146. ile 153. maddelerinde düzenlenmiş olan bir yüksek mahkemedir. Anayasa haricinde 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile anayasa mahkemesinin yapısı, görevleri, yargılama usulleri, başkan, başkanvekilleri ve üyelerinin seçimi, disiplin ve özlük işleri ile raportörler, raportör yardımcıları ve personelinin nitelikleri, atanmaları, görev ve sorumlulukları, disiplin ve özlük işlerine ilişkin esasları düzenlenmiştir. Yine anayasa mahkemesinin iç düzenini, işleyişini, teşkilatını, bölüm ve komisyonların oluşumunu, çalışma, yargılama usul ve esaslarını, tutulacak defter ve kayıtlarını, elektronik ortam da dâhil evrakın akış düzenini ve arşivlenmesini, mahkeme kütüphanesini, genel sekreterlik ile idari teşkilatını, idari personelin görev ve sorumluluklarını, başkan, başkanvekilleri, üyeler ile raportörler ve raportör yardımcılarının özlük dosyalarının tutulmasını, disiplin işlerini, izinlerini, giyecekleri kisvelerin şekli ile bunların giyilme zaman ve yerlerini, müzakere ve duruşmaların yönetimi ve kayda alınmasının esaslarını düzenleyen Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü söz konusudur. Anayasa Mahkemesi on beş üyeden kurulur. Üyelerin seçimi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı tarafından yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulu’nun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur. Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulu’nun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulu’ndan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırk beş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dâhil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır. Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesi üyeleri asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar. Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. 2.2.2. Anayasa Mahkemesinin Görevleri Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri şunlardır: a) Anayasa Mahkemesi bazı normların Anayasaya uygunluğunu denetler. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından Anayasaya uygunluğunu denetler. Ancak, olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def'i yoluyla da ileri sürülemez. Norm denetiminde iptal davası (soyut norm denetimi) ve itiraz yoluyla denetim (somut norm denetimi/def’i yolu) olmak üzere başlıca iki başvuru usulü vardır. Soyut norm denetiminde; Anayasada belirtilen bazı organların bir kanun aleyhine doğrudan Anayasa Mahkemesine iptal davası açmaları söz konusudur. Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya içtüzüğün Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşer. Ancak kanunlara ve Anayasa değişikliklerine karşı şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açma süresi on gündür. Şekil bakımından denetleme sadece Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Somut norm denetimi; bir mahkemede görülmekte olan davanın karara bağlanmasının o davada kullanılacak hukuk normunun Anayasaya uygun olup olmamasına bağlı olması halinde yapılan denetimdir. Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır. b) Anayasanın 148. maddesi uyarınca yapılan Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasanın 148. maddesine göre herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. c) Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyelerini, başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. d) Siyasi partilerin kapatılmasına ve Devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davalar ile ihtar başvuruları ve dağılma durumunun tespiti istemlerini karara bağlar. Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. e) Siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetimini yapar. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir. f) Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya milletvekilliklerinin düşmesine ilişkin kararları denetler. Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar. g) Mahkeme üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi Başkanı ve başkanvekilleri ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve Başkanvekilini seçer. h) Anayasada kendisine verilen diğer görevleri yerine getirir. 2.2.3. Anayasa Mahkemesinin Çalışma ve Yargılama Usulü Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve genel kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az on üye ile toplanır. Bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır. Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler. Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez. İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar. Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Uygulamalar İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış olan bir davada, davalı taraf, uyuşmazlığa uygulanacak hukuk normunun Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimi davalı tarafın iddiasını ciddi bulduğu takdirde hangi yola müracaat edecektir? Açıklayınız. Cevap: İlk derece mahkemesi uygulanacak hukuk normunun anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine müracaat edecektir. Buna somut norm denetimi adı verilir. İlk derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır. Uygulama Soruları 1. Anayasa Mahkemesinin görevleri nelerdir? Anlatınız. 2. Soyut norm denetimini açıklayınız. 3. Anayasa Mahkemesinin çalışma ve yargılama usulünü anlatınız. Bölüm Özeti Anayasa yargısının temelinde anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ile hukuk devleti ilkeleri yer alır. Anayasa yargısının görevi diğer normların Anayasaya uygunluğunun denetimidir. Türk hukukunda, anayasaya uygunluk denetimi açısından yargısal denetim kabul edilmiştir ve bu kapsamda anayasa yargısında tek ve yüksek mahkeme olarak Anayasa Mahkemesi oluşturulmuştur. Anayasa Mahkemesinin norm denetimi haricinde diğer görevlerinden bazıları bireysel başvuruları incelemek, Anayasada gösterilen kimseleri görevleriyle ilgili suçlardan ötürü yüce divan sıfatıyla yargılamak, siyasi partilerin kapatılma davalarına bakmak ve siyasi partilerin mali denetimini yapmaktır. Ünite Soruları Soru-1 : I. Anayasa yargısının temelinde anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ile hukuk devleti ilkeleri yer alır. II. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı diğer normların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi ile sağlanır ki bu da anayasa yargısını ifade eder. III. Anayasaya uygunluk denetimi açısından iki ana sistem vardır. Bunlar siyasi denetim ve yargısal denetimdir. Anayasa yargısına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri doğrudur? (Çoktan Seçmeli) (A) Yalnız III (B) I-II (C) II-III (D) I-III (E) I-II-III Cevap-1 : I-II-III Soru-2 : Bir hukuk sistemi içerisindeki normların belirli bir sıra düzeni içerisinde bulunmalarına, yani altta yer alan bir normun geçerliliğini üstteki normdan almasına ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Normlar Düzeni (B) Normların Bağlayıcılığı (C) Normlar Birliği (D) Normlar Hiyerarşisi (E) Normlar Ayrılığı Cevap-2 : Normlar Hiyerarşisi Soru-3 : 1982 Anayasası’nın anayasaya uygunluk denetimi açısından belirlediği sistem ve 1982 Anayasa’sına göre anayasa uygunluk denetimi yapacak organ aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak gösterilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Siyasi Denetim-Yasama Organı (B) Yargısal Denetim-Yasama Organı (C) Yargısal Denetim-Anayasa Mahkemesi (D) Siyasi Denetim-Anayasa Mahkemesi (E) Yargısal Denetim-Danıştay Cevap-3 : Yargısal Denetim-Anayasa Mahkemesi Soru-4 : 1982 Anayasası’na göre Anayasa Mahkemesi kaç üyeden oluşur? (Çoktan Seçmeli) (A) 11 (B) 12 (C) 13 (D) 14 (E) 15 Cevap-4 : 15 Soru-5 : Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süreleri aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak gösterilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Anayasa Mahkemesi üyeleri on yıl için seçilirler. (B) Anayasa Mahkemesi üyeleri on bir yıl için seçilirler. (C) Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. (D) Anayasa Mahkemesi üyeleri on üç yıl için seçilirler. (E) Anayasa Mahkemesi üyeleri on dört yıl için seçilirler. Cevap-5 : Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler. Soru-6 : Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesi’nin görevlerinden değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Bazı normların anayasaya uygunluğunu denetlemek (B) Bazı kişileri Yüce Divan sıfatıyla yargılamak (C) Siyasi partilerin kurulmalarını onaylamak (D) Yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararlarını denetlemek (E) Milletvekilliğinin düşmesi kararlarını denetlemek Cevap-6 : Siyasi partilerin kurulmalarını onaylamak Soru-7 : Anayasa Mahkemesi siyasi partilerin mali denetim görevini yerine getirirken hangi merciden yardım sağlar? (Çoktan Seçmeli) (A) Türkiye Büyük Millet Meclisi (B) Danıştay (C) Yargıtay (D) Sayıştay (E) Cumhurbaşkanı Cevap-7 : Sayıştay Soru-8 : Anayasa Mahkemesinde görülen siyasi partilerin kapatılması davası kim tarafından açılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Türkiye Büyük Millet Meclisi (B) Cumhurbaşkanı (C) Yargıtay (D) Danıştay (E) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Cevap-8 : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Soru-9 : Anayasada belirtilen bazı organların yine Anayasada belirtilen bazı normların anayasaya aykırılığını ileri sürmek suretiyle Anayasa Mahkemesinden iptalini istemelerine ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Soyut Norm Denetimi (B) Somut Norm Denetimi (C) İtiraz Yolu (D) Def’i Yolu (E) Kanun Yolu Cevap-9 : Soyut Norm Denetimi Soru-10 : I. Anayasa Mahkemesi, üç bölüm ve genel kurul halinde çalışır. II. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. III. Genel kurul, mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az on üye ile toplanır. IV. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir. Anayasa Mahkemesinin çalışma usulüne ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangileri doğrudur? (Çoktan Seçmeli) (A) I-II-III-IV (B) I-II-III (C) II-III-IV (D) I-III-IV (E) I-II-IV Cevap-10 : II-III-IV 3. ADLİ YARGI İLK DERECE HUKUK MAHKEMELERİ Giriş Adli yargı, kapsamı en geniş yargı koludur. Adli yargı kolu; ilk derece mahkemeleri, ikinci derece mahkemeleri ve Yargıtay’dan meydana gelir. Adli yargı, medeni yargı ve ceza yargısı olmak üzere iki kola ayrılır. Anayasanın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. 26.06.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un ikinci maddesine göre adli yargı ilk derece mahkemeleri, hukuk ve ceza mahkemeleridir. Adli yargı ilk derece hukuk mahkemeleri başlıklı bu bölümde adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden genel mahkemeler ve özel mahkemeler incelenecektir. 3.1. Genel Olarak Adli yargı, olağan ve genel yargıdır. Kişilerin birbirleriyle olan gündelik ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile suç sayılan eylemlerin cezalandırılması adli yargının görev alanına girer. Bu nedenle, adli yargı kapsamı en geniş olan yargı koludur. Adli yargı, medeni yargı ve ceza yargısı olmak üzere iki ana bölüme ayrılır. Medeni yargının konusunu hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanındaki uyuşmazlıkları çözümü oluştururken, ceza yargısının konusunu ceza mahkemelerinin ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetleri oluşturur. Türk Hukukunda, adli yargı sisteminde üç dereceli bir yargılama öngörülmüştür. Buna göre adli yargıda; ilk derece mahkemeleri, ikinci derece mahkemeleri ve Yargıtay görev yapmaktadır. Adli yargı ikinci derece mahkemeleri bölge adliye mahkemeleridir. Adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Yargıtay’ın kuruluşu, görev ve yetkileri ise 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nda düzenlenmiştir. 3.2. Adli Yargı İlk Derece Hukuk Mahkemeleri Hukuk mahkemeleri, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemeleridir (5235 s.K. m.4). Hukuk mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (5235 s.K. m.5/1). İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde hukuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar Resmî Gazetede yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır. Hukuk mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır (5235 s.K. m.5/5,6). Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır. Ancak özel kanunlarla kurulanlar da dâhil olmak üzere, hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenebilir. Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir hukuk mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan hukuk mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir (5235 s.K. m.7). Medeni yargılamanın nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenleyen temel kanun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’dur. 3.2.1. Genel Mahkemeler 3.2.1.1. Asliye Hukuk Mahkemeleri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesine göre dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Yine 5235 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre, özel kanunlarla kurulan hukuk mahkemelerinin görevleri saklı olmak üzere, asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Asliye hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir. Asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanır. 3.2.1.2. Sulh Hukuk Mahkemeleri Sulh hukuk mahkemeleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirir (5235 s.K. m.6/1). 6100 sayılı HMK’nın 4. maddesinde sulh hukuk mahkemelerinin görevlerine yer verilmiştir. Buna göre sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları, c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları, ç) 6100 sayılı HMK ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları görürler (HMK m.4). Örneğin 6100 sayılı HMK’da çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir (HMK m.383). Yine henüz dava açılmadan önce yapılan delil tespiti taleplerinde sulh hukuk mahkemelerinin görevli olacağı kabul edilmiştir (HMK m.401/1). 634 sayılı Kat Mülkiyet Kanunu’nun Ek 1 maddesi uyarınca işbu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh hukuk mahkemesinde görülecektir. Sulh hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir. Sulh hukuk mahkemelerinde görülen davalarda basit yargılama usulü uygulanır. Doktrinde bazı yazarlar, sulh hukuk mahkemeleri 6100 sayılı HMK m.4’de sadece belirli uyuşmazlıkları çözmekle görevlendirildiklerinden, bu mahkemeleri fonksiyonel olarak özel mahkeme kabul etmektedir. 3.2.2. Özel Mahkemeler 3.2.2.1. Asliye Ticaret Mahkemeleri Asliye ticaret mahkemeleri, kanunda aksine bir düzenleme bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir (TTK m.5/1). Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, ticari davalar nitelikleri bakımından, mutlak ticari davalar ile nispi ticari davalar olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının tacir sıfatı taşımasına veya konusunun bir ticari işletme ile ilgisi olmasına bakılmaksızın, kanun gereği ticari sayılan hukuk davaları mutlak ticari davalardır. Davanın taraflarından biri veya her ikisinin tacir niteliğine haiz olup olmaması davanın niteliğinin belirlenmesinde etken değildir. Mutlak ticari davalarda davanın konusunu oluşturan işlem veya fiillerin ticari iş niteliğinde olması da gerekmez. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına sahip olduğu ve/veya tarafların birinin veya her ikisinin ticari işletmelerini ilgilendiren uyuşmazlıklardan doğan hukuk davalarıdır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran Türk Ticaret Kanunu’ndan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Ayrı bir asliye ticaret mahkemesinin bulunmadığı yerde, o yerdeki asliye hukuk mahkemesi davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görecektir. Asliye ticaret mahkemeleri, toplu mahkeme niteliğindedir. 5235 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 3. fıkrası asliye ticaret mahkemelerinin yapısını düzenlemiştir. Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Kanun koyucu, asliye ticaret mahkemesinin bazı davaları heyet halinde bazı davaları da tek hâkimle göreceğini düzenlemiştir. Buna göre: a. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri beş yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile b. Dava değerine bakılmaksızın; 1. İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara, 2. 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara, 3. Şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara, 4. 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na ve 21.06.2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’na göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara, ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır. Heyet hâlinde bakılacak davalarla ilgili olmak üzere, dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbirler de heyet tarafından incelenir ve karara bağlanır. 
Bu fıkrada belirtilen dava ve işler dışında kalan uyuşmazlıklar mahkeme hâkimlerinden biri tarafından görülür ve karara bağlanır. 
Başkan ve üye hâkimler arasında dağılıma ilişkin esaslar, işlerde denge sağlanacak biçimde mahkeme başkanı tarafından önceden tespit edilir (5235 s.K. m.5/3). 
Asliye ticaret mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanır. Bununla birlikte TTK m.4/2 uyarınca miktar veya değeri beş yüz bin Türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır. 

3.2.2.2. İş Mahkemeleri 
İş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama usulü 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile düzenlenmiştir. İş mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur. 
Bu mahkemelerin yargı çevresi, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümlerine göre belirlenir. 
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde iş mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. İhtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş dağılımı Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar Resmi Gazetede yayımlanır. 
Daireler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır. İş mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince, İş Mahkemeleri Kanunu’ndaki usul ve esaslara göre bakılır. 

İş mahkemeleri; 
a. 5953 sayılı Basın İş Kanunu’na tâbi gazeteciler, 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na tâbi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’na veya 11.01.2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmelerine tâbi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, 
 b. İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 4. maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumu’nun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, 
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar (İş M.K. m.5). İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır (İş M.K. m.7/1). 

3.2.2.3. Aile Mahkemeleri Aile mahkemelerini kuran kanun, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’dur. Aile mahkemeleri, aile hukukundan doğan dava ve işleri görmek üzere kurulmuştur. Aile mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak her ilde ve merkez nüfusu yüzbinin üzerindeki her ilçede Adalet Bakanlığınca kurulur. 
Aile mahkemeleri tek hâkimlidir ve asliye mahkemesi derecesindedir. Aile mahkemelerinin yargı çevresi, kurulduğu il ve ilçenin mülki sınırlarıyla belirlenir. Ancak yargı çevresi, Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca değiştirilebilir (4787 s.K. m.2/1). 
Bir yerdeki aile mahkemesinin birden çok dairesi kurulabilir. Bu durumda daireler numaralandırılır. Bu daireler arasındaki ilişki iş dağılımı ilişkisidir. Aile mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisidir. 
Aile mahkemesi kurulamayan yerlerde 4787 sayılı Kanun kapsamına giren dava ve işlere, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nca belirlenen asliye hukuk mahkemesince bakılır (4787 s.K. m.2/2). 

Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler: 
1. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler. Örneğin; nişanlanma, evlenme, boşanma, eşler arasındaki mal rejimleri, soybağı, babalık davası, velayet gibi. 
2. 27.11.2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi, 
3. Kanunlarla verilen diğer görevler. Özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, 4787 sayılı Kanun’da hüküm bulunmayan konularda Türk Medeni Kanunu’nun aile hukukuna ilişkin usul hükümleri ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır (4787 s.K. m.7/2). 
Aile mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanır. Ancak nafaka davaları ile velayete ilişkin dava ve işlerde basit yargılama usulü uygulanır. 

3.2.2.4. İcra Mahkemeleri İcra mahkemeleri, icra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi başta olmak üzere icra ve iflas hukukuna ilişkin uyuşmazlıkları çözmek için kurulmuş mahkemelerdir. İcra mahkemelerinin kuruluşunu, görevini ve yargılama usulünü düzenleyen ayrı bir kanun mevcut değildir. İcra mahkemelerinin varlığı temel olarak İcra ve İflas Kanunu’nun mevcut birkaç hükmüne dayanmaktadır. Her asliye hukuk mahkemesinin yargı çevresi içinde bir icra mahkemesi kurulur. Ayrı bir icra mahkemesi bulunmayan yerlerde o yerin asliye hukuk mahkemesi icra mahkemesi olarak görev yapar. 

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığı’nca icra mahkemesinin birden fazla dairesi kurulabilir. Bu durumda icra mahkemesi daireleri numaralandırılır. İcra mahkemesinin birden fazla dairesi bulunan yerlerde iş dağılımı ve buna ilişkin esaslar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nca belirlenir. 
Her icra mahkemesi hâkimi, kendisine Adlî Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca dönüşümlü olarak bağlanan icra ve iflas dairelerinin muamelelerine yönelik şikâyetleri ve itirazları inceler, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar, idari işlerine bakar (İİK m.4). 
İcra mahkemeleri tek hâkimli mahkemedir. İcra mahkemesinin baktığı işler ivedi sayılır ve basit yargılama usulü uygulanır. İcra mahkemelerinin icra ve iflas organlarının üzerinde denetim ve gözetim gibi görevleri yanında iki önemli ve asli vazifesi vardır. 
Birincisi şikâyet yoluyla kendisine intikal eden icra-iflas organlarının işlemleri hakkında karar vermek, 
ikincisi ise takibe yönelik tarafların itirazlarını inceleyip karar vermektir. İcra mahkemeleri bunun haricinde hacizde ve iflasta istihkak davaları ile ihalenin feshi taleplerini inceler. Yine icra ve iflas suçlarının büyük bir kısmına bakar ve ceza verir. İcranın geri bırakılması taleplerini inceler ve takibin iptali veya talikine karar verir. İcra takipleri devam ederken açılabilecek olan itirazın iptali davasında, menfi tespit davasında ve istirdat davasında icra mahkemeleri görevli değildir. 

3.2.2.5. Tüketici Mahkemeleri 
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir (TKHK m.73). 
Tüketici mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir. Ayrı bir tüketici mahkemesi bulunmayan yerlerde, 6502 sayılı Kanun’da belirtilen davalara, asliye hukuk mahkemesi tarafından tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılacaktır. 
Tüketici mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır (TKHK m.73/4). Tüketici işlemlerinden ve tüketiciye yönelik uygulamalardan doğan uyuşmazlıklarda bazı hallerde tüketici mahkemeleri değil, tüketici hakem heyetleri görevlidir. Tüketici uyuşmazlıklarında, değeri belli bir parasal sınırın altında bulunan uyuşmazlıklarda bulunulan yere göre, ilçe veya il tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılması zorunludur. 
Bakanlık, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici hakem heyeti oluşturmakla görevlidir (TKHK m.66/1). 2021 yılı için değeri 7.550 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olan illerde 7.550 TL ile 11.330 TL arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 11.330 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde 7.550 TL ile 11.330 TL arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetleri görevli olacaktır. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz. 
Parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Tüketici hakem heyetlerinin verdikleri kararlara karşı olağan kanun yollarına müracaat etmek mümkün değildir. Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. 

3.2.2.6. Kadastro Mahkemeleri Kadastro mahkemeleri, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkacak olan dava ve işlere bakmak üzere kurulmuşlardır (3402 s.K. m.24). 
Her kadastro bölgesinde iş yoğunluğuna yeter sayıda kadastro mahkemesi kurulur. Kadastro mahkemeleri tek hâkimlidir ve asliye hukuk mahkemesi sıfatını haizdir. Ayrı bir kadastro mahkemesi bulunmayan yerlerde, kadastro mahkemesinin görev alanına giren davalara o yer asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılır. Kadastro Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde basit yargılama usulü uygulanır (3402 s.K. m.29/3). 
Kadastro Kanunu’nun 25. maddesinde kadastro mahkemesinin genel olarak görevleri sayılmıştır. Buna göre, kadastro mahkemeleri; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veya tapuda beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına ve kadastroyu ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar. Bu görevler ile birlikte kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. 
Kadastro mahkemeleri Kadastro Kanunu’nun 42. maddedeki hallerde idari para cezası verebilecektir. Kadastro Kanunu’nun 42. maddesine göre fiilleri suç oluşturmadığı takdirde Kadastro Kanunu’nda belirli yükümlülükleri yerine getirmeyenler ile kadastro çalışması veya itirazın incelenmesi sırasında çağrılan yerlere özürsüz olarak gelmeyen bilirkişi veya tanıklara idari para cezası verilir. İdari para cezalarına kadastro sırasında, kadastro müdürünün yazısı üzerine, yargılama sırasında ise re’sen araştırma inceleme yapılarak kadastro hâkimi tarafından karar verilir. 

3.2.2.7. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri 
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda öngörülen hukuk davalarında görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesidir (6769 s.K. m.156/1). Yine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesine göre işbu Kanun’un düzenlediği hukuki ilişkilerden doğan dava ve işlerde görevli mahkeme, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 156. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen mahkemelerdir. Diğer bir deyişle bu davalarda da görevli mahkeme fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesidir. 
Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir. Bu mahkemeler, asliye mahkemesi derecesindedir. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince bakılır. 
Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi, yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’ndan ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Bu çerçevede marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların ihlaline dair hukuki yaptırımlar fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinin görev alanına girmektedir. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri için özel bir yargılama usulü öngörülmediğinden bu mahkemelerde yazılı yargılama usulü uygulanır. 

Uygulamalar Ahmet Arı, İstanbul Şişli’de bulunan evini Cem Ceren’e kiraya vermiştir. Cem Ceren kendisine noter aracılığıyla gönderilen ihtarnameye rağmen son dört aya ait kira bedelini ödememiştir. Ahmet Arı, Cem Ceren’e karşı kira alacağı davası açmayı düşünmektedir. Ahmet Arı, Cem Ceren’e karşı açmayı düşündüğü kira alacağı davasını hangi görevli mahkemede açmalıdır? 
 Cevap: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4. maddesine göre kiralanan taşınmazların, İcra ve İflas Kanunu’na göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Buna göre Ahmet Arı’nın Cem Ceren’e karşı açmayı düşündüğü kira alacağı davasında görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. 
Uygulama Soruları 1. Asliye ticaret mahkemeleri hangi dava ve işleri heyet halinde inceleyerek karar verecektir? 2. Aile mahkemelerinin görevleri nelerdir? 3. Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklar hangi hallerde tüketici hakem heyetleri tarafından görülecektir? 

Bölüm Özeti Adli yargı, olağan ve genel yargıdır. Adli yargı, kapsamı en geniş olan yargı koludur. Adli yargı, medeni yargı ve ceza yargısı olmak üzere ikiye ayrılır. Türk Hukukunda, adli yargı sisteminde üç dereceli bir yargılama öngörülmüştür. Buna göre adli yargıda; ilk derece mahkemeleri, ikinci derece mahkemeleri ve Yargıtay görev yapmaktadır. Hukuk mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur. Adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden genel mahkemeler asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemeleridir. Özel mahkemeler ise asliye ticaret mahkemesi, iş mahkemesi, aile mahkemesi, icra mahkemesi, kadastro mahkemesi, tüketici mahkemesi ile fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesidir. 

Ünite Soruları 
 Soru-1 : 
I. Adli yargı, kapsamı en geniş olan, olağan ve genel yargı koludur. 
II. Adli yargı, medeni yargı ve ceza yargısı olmak üzere iki kola ayrılır. 
III. Adli yargı kolu iki derecelidir. 

Adli yargı koluna ilişkin olarak yukarıda yer verilen bilgilerden hangisi veya hangileri doğrudur? 
(A) Yalnız I (B) I-II (C) II-III (D) I-III (E) I-II-III Cevap-1 : I-II 
Soru-2 : Aşağıdakilerden hangisi adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden genel mahkeme niteliğinde olan bir mahkemedir? 
(A) Asliye Hukuk Mahkemesi (B) İcra Hukuk Mahkemesi (C) Kadastro Mahkemesi (D) İş Mahkemesi (E) Aile Mahkemesi 
Cevap-2 : Asliye Hukuk Mahkemesi

Soru-3 : Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça aşağıdakilerden hangisidir? 
(A) Sulh Hukuk Mahkemesi (B) Kadastro Mahkemesi (C) Asliye Hukuk Mahkemesi (D) İş Mahkemesi (E) Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Cevap-3 : Asliye Hukuk Mahkemesi 

Soru-4 : Ayrı bir kadastro mahkemesi bulunmayan yerlerde, kadastro mahkemesinin görev alanına giren davalara hangi mahkeme tarafından bakılır? 
(A) Bölge Adliye Mahkemesi (B) Asliye Ticaret Mahkemesi (C) Sulh Hukuk Mahkemesi (D) Asliye Hukuk Mahkemesi (E) Yargıtay 

 Soru-5 : Ticari davalara ilişkin aşağıda yer verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır? I. Ticari davalar nitelikleri bakımından mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılır. II. Uyuşmazlığın taraflarının tacir sıfatı taşımasına veya konusunun bir ticari işletme ile ilgisi olmasına bakılmaksızın, kanun gereği ticari sayılan hukuk davaları nispi ticari davalardır. III. Mutlak ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına sahip olduğu ve/veya tarafların birinin veya her ikisinin ticari işletmelerini ilgilendiren uyuşmazlıklardan doğan hukuk davalarıdır. 
(A) Yalnız I (B) I-II (C) II-III (D) I-II-III (E) Yalnız III Cevap-5 : II-III 

Soru-6 : Velayete ilişkin dava ve işlerde görevli mahkeme aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Sulh Hukuk Mahkemesi (B) Asliye Ticaret Mahkemesi (C) Aile Mahkemesi (D) Tüketici Mahkemesi (E) Kadastro Mahkemesi Cevap-6 : Aile Mahkemesi 

Soru-7 : Aşağıda yer alan mahkemelerden hangisinde kural olarak basit yargılama usulü uygulanmaz? 
(A) Kadastro Mahkemesi (B) Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi (C) Tüketici Mahkemesi (D) İş Mahkemesi (E) İcra Mahkemesi 

Soru-8 : I. İcra mahkemeleri, icra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi başta olmak üzere icra ve iflas hukukuna ilişkin uyuşmazlıkları çözmek için kurulmuş mahkemelerdir. II. İcra ve İflas Kanunu dışında icra mahkemelerinin kuruluşunu, görevlerini ve yargılama usulünü düzenleyen ayrı bir kanun mevcuttur. III. İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde yazılı yargılama usulü uygulanır. İcra mahkemelerine ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır? 
(A) I-II (B) Yalnız III (C) I-III (D) II-III (E) Yalnız II Cevap-8 : II-III 

Soru-9 : Fiilleri suç oluşturmadığı takdirde Kadastro Kanunu’nda belirli yükümlülükleri yerine getirmeyenler ile kadastro çalışması veya itirazın incelenmesi sırasında çağrılan yerlere özürsüz olarak gelmeyen bilirkişi veya tanıklara idari para cezası kim tarafından verilir? 
(A) Kadastro Müdürü (B) Kadastro Mahkemesi (C) Asliye Hukuk Mahkemesi (D) Vergi Dairesi (E) Zabıta Memuru 
 Cevap-9 : Kadastro Mahkemesi 

Soru-10 : I. Türk Ticaret Kanunu II. Sınai Mülkiyet Kanunu III. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yukarıda yer verilmiş olan kanunlardan hangisi veya hangilerinden doğan uyuşmazlıklara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi bakmakla görevlidir? 
(A) I-II-III (B) I-II (C) Yalnız II (D) I-III (E) II-III Cevap-10 : II-III 4. 

ADLİ YARGI İLK DERECE CEZA MAHKEMELERİ, BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ VE YARGITAY 
Adli yargının diğer bir bölümünü de ceza yargısı oluşturmaktadır. Ceza yargısı, ceza mahkemelerinin ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetidir. Adli yargı ilk derece ceza mahkemeleri de genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Adli yargı ilk derece ceza mahkemeleri; asliye ceza mahkemesi, ağır ceza mahkemesi ve özel görevli ceza mahkemelerinden oluşmaktadır. 

Adli yargı ikinci derece mahkemeleri bölge adliye mahkemeleridir. Bölge adliye mahkemeleri, ilk derece mahkemelerinin verdiği nihai kararların istinaf yoluyla incelendiği mahkemelerdir. Bölge adliye mahkemelerinin üzerinde Yargıtay yer almaktadır. Yargıtay, ülkemizde, adli yargı alanında temyiz incelemesinin yapıldığı yüksek mahkemedir. 

4.1. Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri 
Ceza mahkemeleri, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemeleridir (5235 s.K. m.8). Ceza mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (5235 s.K. m.9/1). İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak daireler arasındaki iş dağılımı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar, Resmi Gazete’de yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmakla yükümlüdür. Hâkimler ve Savcılar Kurulunca iş dağılımının yapıldığı tarih itibarıyla görülmekte olan davalarda daireler, iş bölümü gerekçesiyle dosyaları diğer bir daireye gönderemez. Ceza mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır (5235 s.K. m.9/5,6). 

4.1.1. Ceza ve İnfaz Hâkimlikleri 4.1.1.1. Sulh Ceza Hâkimliği Sulh ceza hâkimliği 5235 sayılı Kanun’un 10. maddesinde düzenlenmiştir. Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla sulh ceza hâkimliği kurulabilir. Bu durumda sulh ceza hâkimlikleri numaralandırılır. Müstakilen sulh ceza hâkimliğinde görevlendirilen hâkimler, adli yargı adalet komisyonlarınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez. Sulh ceza hâkimliği, her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur. Sulh ceza hâkimliği bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır. Sulh ceza hâkimliğinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır. Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve ilçenin adı ile anılan sulh ceza hâkimliğinin yargı çevresi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenir. Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir sulh ceza hâkimliğinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. 

 4.1.1.2. İnfaz Hâkimliği 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu ile infaz hâkimliklerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve usulleri düzenlenmiştir. İnfaz hâkimliklerinin görevleri şu şekildedir: 
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak. 
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak. 
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun veya diğer mevzuat hükümlerine aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak. 
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek. 
5. Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan şikâyetleri incelemek. 
6. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin mahsup, ceza zamanaşımı ve hükümlünün ölümü hallerinde verilecek kararlar da dâhil olmak üzere hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi gerekli kararları almak ve işleri yapmak. 
7. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. İnfaz Hâkimliği Kanunu ve diğer kanunlarla verilen görevleri yerine getirmek amacıyla her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca infaz hâkimliği kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla infaz hâkimliği kurulabilir. Bu durumda infaz hâkimlikleri numaralandırılır. Müstakilen infaz hâkimliğine atanan hâkimler, adli yargı adalet komisyonlarınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez. İnfaz hâkimliği bulunduğu il veya ilçenin adı ile anılır. İnfaz hâkimliğinin yargı çevresi, kurulduğu il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır. Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve ilçenin adı ile anılan infaz hâkimliğinin yargı çevresi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenir. Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir infaz hâkimliğinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. İnfaz hâkimliğinin yetkisi, hükmün infazına ilişkin işlemin yapıldığı yere göre belirlenir. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında idarece yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere ilişkin yapılan şikâyetler bakımından işlemin yapıldığı veya faaliyetin gerçekleştiği ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hâkimliği yetkilidir. 
4.1.2. Genel Mahkemeler 
4.1.2.1. Asliye Ceza Mahkemesi Asliye ceza mahkemeleri, ceza yargısı alanında asıl görevli mahkeme niteliğindedir. Kanun koyucu asliye ceza mahkemelerinin görevini tek tek sayma yolunu tercih etmemiştir. 5235 sayılı Kanun’un 11. maddesine göre kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır. Herhangi bir mahkemenin görevine girdiği belirtilmeyen suçlara ilişkin davalar asliye ceza mahkemelerinde incelenir. Asliye ceza mahkemeleri tek hâkimlidir. Asliye ceza mahkemelerinde görülen duruşmalarda cumhuriyet savcısı hazır bulunur. 

4.1.2.2. Ağır Ceza Mahkemesi 
Ağır ceza mahkemesi, ilk derece ceza yargılamasında kanunda öngörülen ceza miktarı bakımından en ağır suçlara bakan mahkemedir. Ağır ceza mahkemesinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Bu mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır (5235 s.K. m.9/3). 
Ağır ceza mahkemelerinin görevleri 5235 sayılı Kanun’un 12. maddesinde düzenlenmiştir. Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yağma (TCK m.148), irtikâp (TCK m.250/1,2), resmi belgede sahtecilik (TCK m.204/2), nitelikli dolandırıcılık (TCK m.158) ve hileli iflas (TCK m.161) suçları ağır ceza mahkemesinde görülür. 
 Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler başlıklı ikinci kitabının millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler başlıklı dördüncü kısmının dördüncü bölümünde (Devletin güvenliğine karşı suçlar: devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla işbirliği yapmak, devlete karşı savaşa tahrik, temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama, yabancı devlet aleyhine asker toplama, askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma, düşman devlete maddi ve mali yardım), 
beşinci bölümünde (Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar: anayasayı ihlal, cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan, silahlı örgüt, silah sağlama, suç için anlaşma), 
altıncı bölümünde (Milli savunmaya karşı suçlar: askeri komutanlıkların gaspı, yabancı hizmetine asker yazma yazılma, savaş zamanında emirlere uymama, savaşta yalan haber yayma) (altıncı bölümde yer alan halkı askerlikten soğutma, askerleri itaatsizliğe teşvik, seferberlikle ilgili görevin ihmali, düşmandan unvan ve benzeri payeler kabulü suçları ağır ceza mahkemesinin görev alanı dışındadır.) ve 
yedinci bölümünde (Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk: devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasal ve askeri casusluk, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, uluslararası casusluk, devlet sırlarından yararlanma vd.) (yedinci bölümde yer alan askeri yasak bölgelere girme suçu ağır ceza mahkemesinin görev alanı dışındadır.) tanımlanan suçlarda ağır ceza mahkemeleri görevlidir. 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalarda ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Yine ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir (Örneğin, TCK m.197/1’de düzenlenen parada sahtecilik suçu ve uyuşturucu madde imal veya ticareti suçu (TCK m.188) ile ilgili davalarda ceza üst sınırı nedeniyle ağır ceza mahkemesi görevlidir.). Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur (5235 s.K. m.14). Ağır ceza mahkemelerinde görülen duruşmalarda cumhuriyet savcısı hazır bulunur.

4.1.3. Özel Mahkemeler 
4.1.3.1. Çocuk Ceza Mahkemeleri 
Çocuk ceza mahkemeleri, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile kurulmuştur. Çocuk Koruma Kanunu’nda çocuk mahkemeleri ve çocuk ağır ceza mahkemeleri düzenlenmiştir. Çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakar. Çocuk mahkemesi, tek hâkimden oluşur. Bu mahkemeler her il merkezinde kurulur. Ayrıca, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak kurulabilir. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. 
Çocuk mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz. Mahkemelerin bulunduğu yerlerdeki Cumhuriyet savcıları, çocuk mahkemeleri kararlarına karşı kanun yoluna başvurabilirler. Çocuk mahkemelerinin yargı çevresi, kurulduğu il ve ilçenin mülki sınırlarıyla belirlenir. Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak çocuk mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine veya değiştirilmesine Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakar. Çocuk ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır. Bu mahkemeler bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk ağır ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Çocuk ağır ceza mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır. Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak çocuk ağır ceza mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine veya değiştirilmesine Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. 

4.1.3.2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemeleri 
Fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 156. maddesi ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesi gereğince işbu kanunlardan doğan ceza davalarına bakmakla görevlidir. Fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur. Fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdir. Bu mahkemeler, asliye mahkemesi derecesindedir. Fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye ceza mahkemesince bakılır. 
4.1.3.3. İcra Ceza Mahkemeleri 
İcra ve İflas Kanunu’nun 331. ve 345/b. maddeleri arasında icra ve iflas suçları düzenlenmiştir. Bu suçlara ilişkin olarak yargılama usulleri ise 346-354. maddeler arasında yer almıştır. İcra mahkemesi bu suçlarla (alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksilten borçluların cezası, aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştıran borçlunun cezası, iflas ve konkordato işlerinde hususi menfaat temin edenlerin cezası, müflisin mallarını vermeyenler hakkındaki cezalar, hakikate muhalif beyanda bulunanların cezası, borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza, çocuk teslimi emrine muhalefetin cezası vd.) ilgili yargılama aşamasında icra ceza mahkemesi adını alır. 

4.2. Bölge Adliye Mahkemeleri 
Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir. Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur. Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir (5235 s.K. m.25). Bölge adliye mahkemeleri; başkanlık, ceza daireleri başkanlar kurulu, hukuk daireleri başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur (5235 s.K. m.26). 
Bölge adliye mahkemelerinin görevleri genel olarak adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmaktır (5235 s.K. m.33). Buna göre adli yargı ilk derece hukuk ve ceza mahkemelerinin kesin olmayan kararlarına karşı istinaf kanun yolu başvurusu bölge adliye mahkemesine yapılacaktır. Her bölge adliye mahkemesinde bir başkan bulunur. Başkanlık, başkan ile yazı işleri müdürlüğünden oluşur. 
Bölge adliye mahkemesi başkanının görevleri şunlardır: 
 1. Mahkemeyi temsil etmek, 
 2. Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu ile komisyon kararlarını yürütmek, 
 3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak, genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun göreceği önlemleri almak, 
 4. Hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hallerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek, 
 5. Bölge adliye mahkemesi memurlarını denetlemek veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak, 
 6. Hükme bağlanan işlerde adli yargı ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarına verilen not fişlerini mercilerine göndermek, 
 7. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (5235 s.K. m.34). 

Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ve ilgili dairelerin başkanlarından oluşur. Bölge adliye mahkemesi başkanının bulunmadığı hallerde kurulun başkanlığını ilgili daire başkanlarından kıdemli olanı yerine getirir. Daire başkanının mazereti hâlinde, o dairenin kıdemli üyesi kurula katılır. 
Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu kendi aralarında toplanır ve aşağıdaki görevleri yaparlar: 1. Daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak, 
 2. Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtay’dan bu konuda bir karar verilmesini istemek, 
 3. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek (5235 s.K. m.35). Bölge adliye mahkemeleri, hukuk ve ceza dairelerinden oluşur. Her bölge adliye mahkemesinde en az üç hukuk ve en az iki ceza dairesi bulunur. Gerekli hallerde dairelerin sayısı, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca artırılıp azaltılabilir. Dairelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin görevleri şunlardır: 1. Adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları inceleyip karara bağlamak, 2. Yargı çevresi içerisinde bulunan adli yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek, 3. Yargı çevresindeki yetkili adli yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği takdirde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (5235 s.K. m.36). Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin görevleri şunlardır: 1. Adli yargı ilk derece ceza mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak, 2. Yargı çevresi içerisinde bulunan adli yargı ilk derece ceza mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek, 3. Yargı çevresindeki adli yargı ilk derece ceza mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiili engellerinin çıkması hâlinde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir adli yargı ilk derece ceza mahkemesine nakli hakkında karar vermek, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (5235 s.K. m.37). Her bölge adliye mahkemesinde bir Cumhuriyet başsavcılığı bulunur. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısından oluşur. En kıdemli Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet başsavcı vekili olarak görev yapar (5235 s.K. m.30). Her bölge adliye mahkemesinde bir bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu bulunur. Komisyon, bölge adliye mahkemesi başkanının başkanlığında, Hâkimler ve Savcılar Kurulunca daire başkanları arasından belirlenen bir asıl üye ile bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısından oluşur. Hâkimler ve Savcılar Kurulu ayrıca daire başkan veya üyeleri arasından bir yedek üye belirler. Başkanın yokluğunda en kıdemli daire başkanı, Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda Cumhuriyet başsavcı vekili ve asıl üyenin yokluğunda yedek üye komisyona katılır. Komisyon eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir (5235 s.K. m.31). Bölge adliye mahkemesi başkanlığında, dairelerinde, Cumhuriyet başsavcılığında ve adalet komisyonunda birer yazı işleri müdürlüğü, Cumhuriyet başsavcılığında ayrıca bir idari işler müdürlüğü ile ihtiyaç duyulan diğer müdürlükler kurulur (5235 s.K. m.32). 4.3. Yargıtay Adli yargıda, bölge adliye mahkemelerinin verdikleri kararlara karşı temyiz kanun yolu incelemesi için Yargıtay’a başvurulacaktır. Yargıtay, 1982 Anayasasında yüksek mahkeme olarak kabul edilmiştir. Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar (Any. m.154/1). Yargıtay’ın kuruluşu ve işleyişi 2797 sayılı Yargıtay Kanunu ile belirlenmiştir. Medeni yargıda temyiz incelemesi sonunda Yargıtay hukuk daireleri tarafından bozma, onama ve düzelterek onama kararları verilebilecektir. Medeni yargıda istinaf incelemesi sonunda bozma, onama ve düzelterek onama kararı verilmesi söz konusu değildir. Medeni yargıda temyiz incelemesinde, istinaftan farklı olarak sadece hukuki denetim yapılmaktadır. İstinaf incelemesinde ise hem maddi vakıa denetimi hem de hukuki denetim yapılması söz konusudur. Hukuk yargısında, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlaması ile birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan ilk derece hukuk mahkemesi kararlarının kanun yolu süreci hariç olmak üzere, artık karar düzeltme kanun yolu uygulanmayacaktır. Yargıtay; Birinci Başkanlık, daireler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bürolar ve idari birimlerden oluşur (YK. m.2). Birinci başkanlık; birinci başkan ve başkanvekilleriyle genel Sekreterden oluşur (YK. m.4). Yargıtay’ın karar organları ise şunlardır: 1. Daireler, 2. Hukuk Genel Kurulu, 3. Ceza Genel Kurulu, 4. Büyük Genel Kurul, 5. Başkanlar Kurulları, 6. Birinci Başkanlık Kurulu, 7. Yüksek Disiplin Kurulu, 8. Yönetim Kurulu (YK. m.3). Yargıtay Kanunu’nun 13. maddesine göre Yargıtay’ın görevleri şunlardır: 1. Adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri ilk ve son merci olarak inceleyip karara bağlamak, 2. Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak, 3. Kanunlarla verilen diğer işleri görmek. Yargıtay daireleri; hukuk daireleri ve ceza daireleri olarak ikiye ayrılır. Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin aralarındaki işbölümü karar tasarısı Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilan edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az onda birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir. Hukuk Genel Kurulu, hukuk dairelerinin başkan ve üyelerinden; Ceza Genel Kurulu, ceza dairelerinin başkan ve üyelerinden oluşur. Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri şunlardır: 1. Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek, 2. a) Hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunursa, b) Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse, benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermiş bulunursa bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak, 3. İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek. Yargıtay Büyük Genel Kurulu; Birinci Başkan, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilinden oluşur (YK. m.8/1). Yargıtay Büyük Genel Kurulunun görevleri şunlardır: 1. Birinci Başkanı, birinci başkanvekillerini, daire başkanlarını ve Yargıtay Kanunu’nda gösterilen kurulların üyelerini seçmek, 2. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili adaylarını belirlemek, 3. Özel kanunların Yargıtay üyelerinin katılmasını öngördüğü kurullara üye seçmek veya üye adayı belirlemek, 4. Yargıtay İç Yönetmeliğini yapmak ve gerektiğinde değiştirmek, 5. Hukuk Genel Kurulunun benzer olaylarda birbirine aykırı biçimde verdiği kararları ile Ceza Genel Kurulunun yine benzer olaylarda birbirine aykırı olarak verdiği kararları veya Hukuk Genel Kurulu ile Ceza Genel Kurulu; Hukuk Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi; Hukuk Genel Kurulu ile bir ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulu ile bir ceza dairesi; Ceza Genel Kurulu ile bir hukuk dairesi veya bir hukuk dairesi ile bir dairesi ceza arasındaki içtihat uyuşmazlıklarını gidermek ve içtihatları birleştirmek, 6. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek. Uygulamalar Ahmet Arı, arabasıyla Üsküdar’dan Kartal yönüne ilerlerken Basri Batı’nın kullanmakta olduğu motorsiklete arkadan çarpmış, çarpmanın etkisiyle yere düşen Basri Batı ayağını kırmıştır. Basri Batı’nın şikâyetçi olması üzerine Ahmet Arı hakkında iddianame düzenmiş ve iddianamenin mahkeme tarafından kabulüyle kamu davası açılmıştır. Olayda dava hangi görevli ceza mahkemesi tarafından görülecektir? Bu mahkemenin kuruluşunu ve yapısını anlatınız. Cevap: Olayda taksirle yaralama suçu söz konusudur. Bu dava sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemesinin görevleri dışında kalan dava ve işlerden olduğundan asliye ceza mahkemesi tarafından görülecektir. Asliye ceza mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur. Asliye ceza mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdendir. Uygulama Soruları 1. Ağır ceza mahkemelerinin kuruluşunu, yapısını ve görevlerini anlatınız. 2. Medeni yargıda istinaf incelemesi ile temyiz incelemesi arasındaki farkları kısaca belirtiniz. Bölüm Özeti Adli yargı ilk derece ceza mahkemeleri, genel mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere ikiye ayrılır. Genel mahkemeler, asliye ceza mahkemeleri ve ağır ceza mahkemeleridir. Özel mahkemeler ise çocuk ceza mahkemeleri, fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri ile icra ceza mahkemeleri olarak sayılabilecektir. Ceza yargısında mahkemeler haricinde bazı hallerde hâkimlikler de görev almaktadır. Adli yargı ikinci derece mahkemeleri bölge adliye mahkemeleridir. Bölge adliye mahkemeleri kanun yolu incelemesi olarak istinaf incelemesi yapmaktadır. Adli yargıda yer alan ve Anayasa’da düzenlenmiş olan yüksek mahkeme Yargıtay’dır. Yargıtay’a kural olarak temyiz kanun yolu için müracaat edilir. Yargıtay’ın ayrı bir kuruluş kanunu mevcuttur. Medeni yargıda istinaf incelemesi ve temyiz incelemesi birçok noktada birbirinden ayrılır. İstinaf incelemesinde maddi vakıa denetimi ve hukuki denetim yapılırken; temyiz incelemesinde sadece hukuki denetim yapılmaktadır. Ünite Soruları Soru-1 : Aşağıdakilerden hangisi adli yargı kolu ceza yargısı alanında yer alan ilk derece mahkemelerinden biri değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Sulh Ceza Mahkemeleri (B) Asliye Ceza Mahkemeleri (C) Ağır Ceza Mahkemeleri (D) Çocuk Mahkemeleri (E) Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri Cevap-1 : Sulh Ceza Mahkemeleri Soru-2 : Aşağıda yer alan ve Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan suçlardan hangisi ağır ceza mahkemesinde görülmez? (Çoktan Seçmeli) (A) Yağma (B) İrtikap (C) Mala Zarar Verme Suçu (D) Nitelikli Dolandırıcılık (E) Hileli İflas Cevap-2 : Mala Zarar Verme Suçu Soru-3 : Aşağıda yer alan adli yargı ilk derece ceza mahkemelerinden hangisi veya hangileri tek hâkimlidir? I. Ağır Ceza Mahkemesi II. Asliye Ceza Mahkemesi III. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi (Çoktan Seçmeli) (A) I-II (B) II-III (C) I-III (D) Yalnız II (E) I-II-III Cevap-3 : Yalnız II Soru-4 : Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren dava ve işlere hangi mahkeme tarafından bakılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Asliye Hukuk Mahkemesi (B) Asliye Ceza Mahkemesi (C) Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi (D) Ağır Ceza Mahkemesi (E) Bölge Adliye Mahkemesi Cevap-4 : Asliye Ceza Mahkemesi Soru-5 : Adli yargı ikinci derece mahkemeleri aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Danıştay (B) Yargıtay (C) Bölge Adliye Mahkemesi (D) Bölge İdare Mahkemesi (E) Anayasa Mahkemesi Cevap-5 : Bölge Adliye Mahkemesi Soru-6 : Aşağıdakilerden hangisi bölge adliye mahkemelerinin oluşumunda yer almamaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Başkanlık (B) Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu (C) Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu (D) İçtihadı Birleştirme Kurulu (E) Bölge Adliye Mahkemesi Adalet Komisyonu Cevap-6 : İçtihadı Birleştirme Kurulu Soru-7 : Bölge Adliye Mahkemesi dairelerinden biri hukuki veya fiili nedenlerle kendi üyeleriyle toplanamazsa eksik üyeler ne şekilde tamamlanır? (Çoktan Seçmeli) (A) Bölge adliye mahkemesi başkanının kararıyla diğer bölge adliye mahkemelerinden üye görevlendirilir. (B) Hâkimler ve Savcılar Kurulunca aynı bölge adliye mahkemesinin diğer dairelerinden üye görevlendirilir. (C) Bölge adliye mahkemesi başkanının kararıyla aynı bölge adliye mahkemesinin diğer dairelerinden üye görevlendirilir. (D) Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunca aynı bölge adliye mahkemesinin diğer dairelerinden üye görevlendirilir. (E) Adalet Bakanlığınca aynı bölge adliye mahkemesinin diğer dairelerinden üye görevlendirilir. Cevap-7 : Bölge adliye mahkemesi başkanının kararıyla aynı bölge adliye mahkemesinin diğer dairelerinden üye görevlendirilir. Soru-8 : Hukuk yargısında, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlaması ile birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan ilk derece hukuk mahkemesi kararlarının kanun yolu süreci hariç olmak üzere, hangi kanun yolu artık uygulanmayacaktır? (Çoktan Seçmeli) (A) Temyiz (B) Karar Düzeltme (C) İtiraz (D) İstinaf (E) Yargılamanın İadesi Cevap-8 : Karar Düzeltme Soru-9 : Aşağıda yer verilen mahkemelerden hangisinin yapısı, adli yargı teşkilatını oluşturan 5235 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Asliye Hukuk Mahkemesi (B) Asliye Ticaret Mahkemesi (C) Ağır Ceza Mahkemesi (D) Bölge Adliye Mahkemesi (E) Yargıtay Cevap-9 : Yargıtay Soru-10 : Aşağıdakilerden hangisi Yargıtay’ın karar organlarından biri değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Yargıtay Hukuk Daireleri (B) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (C) Yargıtay Birinci Başkanlık (D) Yargıtay Büyük Genel Kurulu (E) Yargıtay Ceza Genel Kurulu Cevap-10 : Yargıtay Birinci Başkanlık 5. İDARİ YARGI, UYUŞMAZLIK YARGISI, HESAP YARGISI VE SEÇİM YARGISI Giriş “İdari Yargı, Uyuşmazlık Yargısı, Hesap Yargısı ve Seçim Yargısı” başlıklı bu bölümde ilk olarak idarenin işlemlerinden ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların çözülmesi amacıyla kabul edilmiş olan idari yargı konusu ele alınacaktır. Bu kapsamda idari yargı ilk derece mahkemelerinin ve bölge idare mahkemelerinin kuruluşu, yapısı ve görevleri incelendikten sonra idari yargı kolunun yüksek mahkemesi olan Danıştay’ın yapısı ve görevleri açıklanacaktır. İkinci olarak adli yargı ve idari yargı kolları arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmekle görevli olan Uyuşmazlık Mahkemesi hakkında bilgi verilecektir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevleri incelendikten sonra hesap yargısı kavramı açıklanacaktır. Sayıştay’ın görevleri, yetkileri ve yapısı ele alınacaktır. Son olarak seçim yargısının hangi sebeple mevcut olduğu incelenecektir. Daha sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun nasıl oluştuğu ve görevleri belirtilecektir. 5.1. İdari Yargı 5.1.1. Genel Olarak İdari yargı; idarenin işlemlerinden, eylemlerinden ve kamusal faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkları çözme amacı taşıyan yargı koludur. 1982 Anayasasının 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır. İdare, kişilere göre daha güçlü bir konumda bulunduğu için idarenin işlemlerinin ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi önemlidir. İdari yargı kendi içerisinde ilk derece mahkemeleri olarak idare ve vergi mahkemeleri, ikinci derece mahkemesi olarak Bölge İdare Mahkemesi ve nihayet temyiz merci olarak da Danıştay’dan oluşur. İdari yargı kolunda yer alan mahkemelerin kuruluşlarına ve görevlerine ilişkin temel düzenlemeler sırasıyla 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’dur. 5.1.2. İdari Yargı İlk Derece Mahkemeleri İdari yargı ilk derece mahkemeleri idare mahkemeleri ile vergi mahkemeleridir. İdare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak Adalet Bakanlığınca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. İdare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin kuruluş ve yargı çevrelerinin tespitinde İçişleri ile Hazine ve Maliye Bakanlıklarının görüşleri alınır. Bu mahkemelerin kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine, İçişleri ile Hazine ve Maliye Bakanlıklarının görüşleri alınarak, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. Aynı yargı çevresinde birden fazla idare veya vergi mahkemesinin faaliyet gösterdiği hallerde, özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, mahkemeler arasındaki iş bölümü Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenebilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır. Mahkemeler, tevzi edilen davalara bakmak zorundadır. Bu mahkemelerin kurulmaları, kaldırılmaları ve yargı çevrelerinin değiştirilmeleri hakkındaki kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır (2576 s.K. m.2). İdare ve vergi mahkemelerinde birer başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Mahkeme kurulları, başkan ile iki üyeden oluşur. Başkanın yokluğunda kıdemli üye başkana vekillik eder (2576 s.K. m.4). İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalar ile ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki: a) İptal davalarını, b) Tam yargı davalarını, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları, d) Diğer kanunlarla verilen işleri çözümler (2576 s.K. m.5/1). Vergi mahkemeleri: a) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, b) Yukarıdaki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasına ilişkin davaları, c) Diğer kanunlarla verilen işleri çözümler (2576 s.K. m.6). İdare ve vergi mahkemelerinin olağan çalışma yöntemi kurul halinde toplanıp karar vermektir. Ancak uyuşmazlık miktarı her yıl yeniden belirlenen yeniden değerleme oranında arttırılan parasal sınırı aşmayan ve konusu belli bir parayı içeren davalar idare ve vergi mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir. Buna göre uyuşmazlık miktarı 57.000 Türk Lirasını (2021 yılı için) aşmayan konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları ve tam yargı davaları idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir. Yine genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin uyuşmazlıklardan ve bu konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasına ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklanan toplam değeri 57.000 Türk Lirasını (2021 yılı için) aşmayan davalar, vergi mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir. İdare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır (2577 s.K. m.1/2). İdare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve her yıl yeniden belirlenen yeniden değerleme oranında arttırılan parasal sınırı aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı her yıl yeniden belirlenen yeniden değerleme oranında arttırılan parasal sınırı aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır. 2021 yılı için duruşma sınırı 57.000 TL’dir. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir. Mahkeme ve hâkim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir (2577 s.K. m.17). İdare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler (2577 s.K. m.20/1). Diğer bir deyişle idari yargılama usulünde delillerin toplanmasında re’sen araştırma ilkesi uygulanır. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler. 5.1.3. Bölge İdare Mahkemeleri İdari yargı ikinci derece mahkemeleri bölge idare mahkemeleridir. Bölge idare mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacmi göz önünde tutularak Adalet Bakanlığınca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur. Bölge idare mahkemelerinin kuruluş ve yargı çevrelerinin tespitinde İçişleri ile Hazine ve Maliye Bakanlıklarının görüşleri alınır. Bu mahkemelerin kaldırılmasına veya yargı çevrelerinin değiştirilmesine, İçişleri ile Hazine ve Maliye Bakanlıklarının görüşleri alınarak, Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar verilir. Bu mahkemelerin kurulmaları, kaldırılmaları ve yargı çevrelerinin değiştirilmeleri hakkındaki kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır (2576 s.K. m.2). Bölge idare mahkemeleri; başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge idare mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur (2576 s.K. m.3/1). Bölge idare mahkemelerinin görevleri şunlardır: a) İstinaf başvurularını inceleyip karara bağlamak. b) Yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan görev ve yetki uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak. c) Diğer kanunlarla verilen görevleri yapmak (2576 s.K. m.3/A). Bölge idare mahkemelerinde biri idare diğeri vergi olmak üzere en az iki daire bulunur. Gerekli hallerde dairelerin sayısı, Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca artırılıp azaltılabilir. Dairelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur (2576 s.K. m.3/2,3). Bölge idare mahkemesi dairelerinin görevleri şunlardır: a) İlk derece mahkemelerince verilen ve istinaf yolu açık olan nihai kararlara karşı yapılan istinaf başvurularını inceleyerek karara bağlamak. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, konusu her yıl yeniden değerleme oranına göre arttırılan parasal sınırı (2021 yılı için 7.000 TL) geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz (2577 s.K. m.45/1). b) İlk derece mahkemelerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlara karşı yapılan itirazları inceleyerek karara bağlamak. c) Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözmek. d) Yargı çevresi içinde bulunan yetkili ilk derece mahkemesinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı çevresi sınırlarında tereddüt edildiği veya iki mahkemenin de aynı davaya bakmaya yetkili olduklarına karar verdikleri hâllerde; o davanın bölge idare mahkemesi yargı çevresi içinde bulunan başka bir mahkemeye nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek. e) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (2576 s.K. m.3/D/1). Gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir (2576 s.K. m.3/D/3). Her daire, bir başkan ve iki üyenin katılımıyla toplanır. Görüşmeler gizli yapılır, kararlar çoğunlukla verilir. Hukuki veya fiili nedenlerle bir daire toplanamazsa, bölge idare mahkemesi başkanının kararıyla diğer dairelerden; bu da mümkün olmazsa, Hâkimler ve Savcılar Kurulunca diğer bölge idare mahkemelerinden yetkili olarak görevlendirilen üyelerle eksiklik tamamlanır. Daire başkanının hukuki veya fiili nedenlerle bulunamaması hâlinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar (2576 s.K. m.3/F). Bölge idare mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme kural olarak evrak üzerinde yapılır (2577 s.K. m.1/2). Temyiz ve istinaflarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır (2577 s.K. m.17/2). Danıştay, mahkeme ve hâkim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir (2577 s.K. m.17/4). 5.1.4. Danıştay Ülkemizde ilk defa 1868 yılında Şura-yı Devlet ismiyle kurulan ve zamanla bağımsız bir yargı organı haline gelen Danıştay ile ilgili temel düzenleme Anayasa’nın 155. maddesi ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu’dur. Anayasa’nın 155. maddesinin 1. fıkrasına göre Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danışma ve inceleme merciidir (2575 s.K. m.1). Danıştay bağımsızdır. Yönetimi ve temsili Danıştay Başkanına aittir (2575 s.K. m.2/1). Danıştay'ın yürütmeyle ilgili işleri Cumhurbaşkanlığı aracılığı ile yürütülür (2575 s.K. m.2/2). Danıştay meslek mensupları; Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerdir (2575 s.K. m.3). Danıştay’ın karar organları şunlardır: a) Daireler, b) Danıştay Genel Kurulu, c) İdari İşler Kurulu, d) İdari Dava Daireleri Kurulu, e) Vergi Dava Daireleri Kurulu, f) İçtihatları Birleştirme Kurulu, g) Başkanlar Kurulu, h) Başkanlık Kurulu, ı) Yüksek Disiplin Kurulu, i) Disiplin Kurulu (2575 s.K. m.5). Danıştay: a) Bölge idare mahkemelerinden verilen kararlar ve ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülen davalarla ilgili kararlara karşı temyiz istemlerini inceler ve karara bağlar. Danıştay’ın temyiz mercii olarak görevi, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka aykırılıkların denetimini yapmakla sınırlıdır. b) Danıştay Kanunu’nda yazılı idari davaları ilk ve son derece mahkemesi olarak karara bağlar. c) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında düşüncesini bildirir. Buna göre Danıştay, yargısal görevleri yanında danışma organı sıfatıyla idari görev de yerine getirmektedir. Bu kapsamda kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirir. Yine Kanunlarında Danıştay'dan alınacağı yazılı bulunan düşüncelere ilişkin istekleri inceler. 6830 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 30. maddesinin uygulanmasından çıkan uyuşmazlıkları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmalarına ilişkin mevzuat uyarınca görülecek işleri inceler ve gereğine göre karara bağlar veya düşüncesini bildirir (2575 s.K. m.23, 42). d) Danıştay Kanunu ve diğer kanunlarla verilen görevleri yapar. Danıştay ilk derece mahkemesi olarak: a) Cumhurbaşkanı kararlarına, b) Cumhurbaşkanınca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dışındaki düzenleyici işlemlere, c) Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere, d) Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere, e) Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere, f) Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı işlemlerine, karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davaları karara bağlar (2575 s.K. m.24/1). Danıştay, belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri hakkındaki istemleri inceler ve karara bağlar (2575 s.K. m.24/2). Diğer kanunlarda da Danıştay’ın belirli konularda ilk derece mahkemesi olarak görevlendirilmesi mümkündür. Örneğin, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 33. maddesine göre Kurul’un meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davaları ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülür. Bu davalar, acele işlerden sayılır. Danıştay; dokuzu dava, biri idari daire olmak üzere on daireden oluşur. Her dairede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Heyetler bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık eder. Müzakereler gizli yapılır. Dairelerde yeteri kadar tetkik hâkimi bulunur (2575 s.K. m.13/1). İdari uyuşmazlıklar ve davalar; İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu ve Onuncu daireler ile idari ve vergi dava daireleri kurullarında incelenir ve karara bağlanır. Başkanlık Kurulu, iş yükü bakımından zorunluluk doğması halinde vergi dava daireleri, idari dava daireleri veya idari dairelerden birinin veya birkaçının görev alanını değiştirerek bu daireleri; vergi dava dairesi, idari dava dairesi veya idari daire olarak görevlendirebilir (2575 m.26/1, 2). Dava dairelerinden Üçüncü, Dördüncü, Yedinci ve Dokuzuncu daireler vergi dava dairesi; diğer dava daireleri ise idari dava dairesi olarak görev yapar. İdari dava daireleri ile vergi dava daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. İdari işlere ilişkin idari uyuşmazlıklar ve görevler Birinci Daire ve İdari İşler Kurulunda görülür (2575 s.K. m.41). Danıştay’da yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır (2577 s.K. m.1/2). Danıştay’da açılan iptal ve 57.000 (2021 yılı için) Türk Lirasını aşan tam yargı davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır (2577 s.K. m.17/1). Temyizde duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay’ın kararına bağlıdır (2577 s.K. m.17/2). Danıştay, kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir (2577 s.K. m.17/4). Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir (2577 s.K. m.17/5). 5.2. Uyuşmazlık Yargısı 5.2.1. Genel Olarak Ülkemizde birden çok yargı kolunun bulunması, bazı uyuşmazlıkların hangi yargı kolunda görülmesi gerektiği hususunda tereddütlere yol açabilecektir. Bu tereddütlerin giderilmesi amacıyla yargı kolu olarak uyuşmazlık yargısı kabul edilmiştir. Uyuşmazlık yargısı alanında yetkili mahkeme Uyuşmazlık Mahkemesidir. Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasanın 158. maddesinde bir yüksek mahkeme olarak düzenlenmiştir. Anayasanın 158. maddesinin 2. fıkrasına göre Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Anayasanın bu hükmüne dayanılarak 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun kabul edilmiştir. 5.2.2. Uyuşmazlık Mahkemesi Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir (Any. m.158/1, 2247 s.K. m.1/1). Uyuşmazlık Mahkemesi bir başkan ile altı asıl, altı yedek üyeden kurulur. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesince kendi üyeleri arasından seçilir. Uyuşmazlık Mahkemesine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından üçer asıl, üçer yedek üye seçilir. Toplantı yeter sayısı, asıl üyelerin mazeretleri halinde yedek üyeler alınmak suretiyle sağlanır (2247 s.K. m.2). Uyuşmazlık Mahkemesinin yönetimi ve temsili başkana aittir. Başkanlığın boş veya başkanın özürlü veya izinli olması hâllerinde başkana ait görev ve yetkiler, Anayasa Mahkemesince kendi üyeleri arasından seçilip görevlendirilen Başkanvekili tarafından yerine getirilir ve kullanılır Uyuşmazlık Mahkemesinin başkanı, başkanvekili ve üyeleri dört yıl için seçilir. Dört yılın hesabında göreve başlama tarihi esas alınır. Görev süresi dolacak olanların yerine, bu sürenin sona ereceği tarihten önceki iki ay içinde; yaş haddi nedeniyle emeklilik halinde ilgilinin emekliye ayrılacağı tarihten önceki iki ay içinde; görev süresi dolmadan boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde seçim yapılır. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilirler (2247 s.K. m.4). Uyuşmazlık Mahkemesi, başkanın çağrısı üzerine, başkentte, mahkeme için ayrılan yerde toplanır. Toplantının gündemi toplantıdan en az üç gün önce, raporlarla birlikte üyelere ve uyuşmazlıkla ilgili başsavcılara dağıtılır. Başkan, mahkemeye gelen işlerden tedbirli olanlarla yürütmenin durdurulması istemli bulunanlar gibi acele nitelikte olanların adli tatilden önce bitirilmesi için gerekli tedbirleri alır. Uyuşmazlık Mahkemesi her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verir (2247 s.K. m.5). Uyuşmazlık Mahkemesine, çalışmalarında yardımcı olmak üzere, başkanın takdir edeceği yeter sayıda geçici raportör verilir. Geçici raportörler, hâkimlik ve savcılık mesleğinde en az dört yılını ikmal etmiş ve üstün başarısıyla Uyuşmazlık Mahkemesinde yararlı olacağı anlaşılanlar arasından Uyuşmazlık Mahkemesi başkanının isteği ve ilgilinin muvafakati üzerine, mensup oldukları müesseselerin yetkili mercileri tarafından geçici olarak görevlendirilirler. Geçici raportörlerin görevlerini Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı belli eder. Başkan gerekli görürse, dosyayı raporu düzenlemek üzere bir üyeye dahi verebilir (2247 s.K. m.31). Uyuşmazlık Mahkemesinde incelemeler dosya üzerinde yapılır ve 2247 sayılı Kanun’da belli edilenler dışında çoğunlukla karar verilir (2247 s.K. m.26/2). Uyuşmazlık Mahkemesi; incelediği işlerde, bütün organ, makam veya kuruluşlarla doğrudan doğruya yazışmaya girebilir ve onlardan her türlü bilgi veya belgeyi yada belgelerin onanmış örneklerini isteyebilir. Uyuşmazlık Mahkemesinin kararları kesindir. Başkanın uygun göreceği kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır (2247 s.K. m.29). 5.2.3. Uyuşmazlık Mahkemesinin Görevleri Uyuşmazlık mahkemesinin görevlerini yargı yolu uyuşmazlıklarını çözmek ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmek olarak ikiye ayırabiliriz. Bu uyuşmazlıklar adli yargı mercileri ile idari yargı mercileri arasında ortaya çıkmaktadır. Yargı yolu uyuşmazlığı, olumlu yargı yolu uyuşmazlığı veya olumsuz yargı yolu uyuşmazlığı şeklinde doğabilir. Olumlu yargı yolu uyuşmazlığında, gerek adli yargı merci gerekse idari yargı merci uyuşmazlığın kendi görev alanına girdiği kanısındadır. Olumsuz yargı yolu uyuşmazlığında ise hukuk mahkemesi ve idare mahkemesi aynı uyuşmazlığın kendi yargı koluna girmedikleri gerekçesiyle ayrı ayrı görevsizlik kararı vermektedir. Her iki halde de davanın hangi yargı kolunda görülmesi gerektiğinin tespiti ihtiyacı doğmaktadır. Bununla birlikte diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır (Any. m.158/3). Uyuşmazlık Mahkemesinin diğer bir görevi, adli ve idari yargı mercilerinin aynı konudaki kesinleşmiş kararları arasındaki hüküm uyuşmazlıklarını gidermektir. Adli ve idari yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir. Böyle bir halde ilgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini isteyebilir (2247 s.K. m.24). Uyuşmazlık Mahkemesi hüküm uyuşmazlıklarını dosya üzerinde inceleyerek karara bağlar. Gerekli gördüğü hallerde veya istek üzerine tarafları dinleyebilir. 5.3. Hesap Yargısı Hesap yargısı, kanunlarla belirlenen sorumluların hesap ve işlemlerinin mevzuata uygun olup olmadığının yargılama yoluyla kesin hükme bağlanmasını ve bununla ilgili kanun yollarını içeren Sayıştay tarafından yerine getirilen yargısal bir faaliyettir. Anayasanın 160. maddesinde Sayıştay’a yer verilmiştir. Ancak Sayıştay yüksek mahkemeler arasında sayılmamıştır. Bununla birlikte 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 23. maddesinde Sayıştay dairelerinin birer hesap mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Yine Anayasa Mahkemesi Sayıştay dairelerinin mahkeme niteliğinde olduğunu karara bağlanmıştır. Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştay’ın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren on beş gün içinde bir kereye mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamaz (Any. m.160/1). Mahalli idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından yapılır (Any. m.160/3). Anayasanın ilgili maddesinde Sayıştay’ın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anayasanın bu hükmüne dayanılarak 6085 sayılı Sayıştay Kanunu kabul edilmiştir. Sayıştay; Sayıştay Kanunu’yla ve diğer kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve kesin hükme bağlama işlerini yaparken işlevsel ve kurumsal bağımsızlığı olan bir kurumdur. Sayıştay mensupları; meslek mensupları, başsavcı ve savcılar, yönetim mensupları olmak üzere üçe ayrılır. Meslek mensupları; Sayıştay Başkanı, Daire başkanları ve üyeler ile Sayıştay denetçileridir. Sayıştay’ın kuruluşuna dâhil organlar ise Başkanlık, Daireler, Genel Kurul, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu, Meslek Mensupları Yükseltme ve Disiplin Kurulu, Denetim, Planlama ve Koordinasyon Kurulu ve Başsavcılıktır. Sayıştay Kanunu’na göre Sayıştay’ın iki temel görevi bulunmaktadır. Birincisi, Sayıştay, kamu kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemektedir. İkincisi, Sayıştay, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamaktadır. Sayıştay birinci görevi ile bir yüksek denetim kurumu, ikinci görevi ile de bir hesap yargısı olarak yapılandırılmıştır. Zira Sayıştay Kanunu’nun 5. maddesine göre Sayıştay; a) Kamu idarelerinin mali faaliyet, karar ve işlemlerini hesap verme sorumluluğu çerçevesinde denetler ve sonuçları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru, yeterli, zamanlı bilgi ve raporlar sunar. b) Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin; gelir, gider ve mallarına ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığını denetler, sorumluların hesap ve işlemlerinden kamu zararına yol açan hususları kesin hükme bağlar. c) Genel uygunluk bildirimini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. ç) Kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapar. Sayıştay’ın denetim alanı ise Sayıştay Kanunu’nun 4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu çerçevede Sayıştay: a) Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarını, mahalli idareleri, sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan özel kanunlar veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kurulmuş anonim ortaklıkları, diğer kamu idarelerini (kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları hariç), b) Yukarıda sayılan idarelere bağlı veya bu idarelerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları her çeşit idare, kuruluş, müessese, birlik, işletme ve şirketleri, c) Kamu idareleri tarafından yapılan her türlü iç ve dış borçlanma, borç verilmesi, borç geri ödemeleri, yurt dışından alınan hibelerin kullanımı, hibe verilmesi, Hazine garantileri, Hazine alacakları, nakit yönetimi ve bunlarla ilgili diğer hususları; tüm kaynak aktarımları ve kullanımları ile Avrupa Birliği fonları dâhil yurt içi ve yurt dışından sağlanan diğer kaynakların ve fonların kullanımını, ç) Kamu idareleri bütçelerinde yer alıp almadığına bakılmaksızın özel hesaplar dâhil tüm kamu hesapları, fonları, kaynakları ve faaliyetlerini, d) Yapılan antlaşma veya sözleşmedeki esaslar çerçevesinde uluslararası kuruluş ve örgütlerin hesap ve işlemlerini denetler. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleridir. (I) Sayılı Cetvel içinde genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve bu başlık altında TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar, Yüksek Mahkemeler, Sayıştay, Gelir İdaresi Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Devlet Arşivleri Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi tüzel kişiliği olmayan kamu idareleri sayılmıştır. (II) Sayılı Cetvel içinde; Özel Bütçeli idareler arasında Yüksek Öğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, diğer özel bütçeli idareler olarak da Savunma Sanayi Başkanlığı, Türk Dil Kurumu, Orman Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü gibi kamu tüzel kişiliği olan kamu idareleri sayılmıştır. (III) Sayılı Cetvel içinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulu gibi düzenleyici ve denetleyici kurumlar sayılmıştır. Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır (Any. m.160/2). 5.4. Seçim Yargısı Seçim, kendilerine memuriyet, temsil yetkisi veya bir vekâlet verilecek, kanuni şartlara uygun kişilerin, bir kısım veya bütün vatandaşlar tarafından tercih ve tespit edilmesi işlemi olarak tanımlanır. Devlet organlarının oluşumunu belirleyen ve devlet ile hükümet otoritesine meşruluk sağlayan seçimlerin adil ve özgür bir ortamda bu alanda getirilmiş hukuk kuralları uyarınca yapılması gerekir. Seçim işleri ve sonuçlarının bağımsız yargı denetimine tabi tutulması esastır. Seçimlerin seçim hukukuna dair getirilmiş düzenlemeler uyarınca bağımsız yargı organlarınca denetlenmesi faaliyeti seçim yargısı adını alır. Seçim yargısı ülke düzeyinde seçimlerin hukuki bir düzen içinde yapılmasını sağlar, seçim sonuçları hakkında şikâyet ve itirazları aşağıdan yukarı doğru kurullar halinde karara bağlar. Seçimlerin başlangıcından sonuna kadar düzen içinde geçmesi, seçimlerin adalet ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemlerin yapılması ve yaptırılması, seçim süresince ve seçimden sonra seçimlerle ilgili bütün şikâyet, itiraz ve yolsuzlukları incelenmesi, kesin karara bağlanması seçim yargısının görev ve yetkilerindendir. Türkiye’de seçim yargısı en üst düzeyde Ankara'da bulunan Yüksek Seçim Kurulu, il düzeyinde İl Seçim Kurulları ile ilçe düzeyinde de İlçe Seçim Kurulları tarafından yerine getirilir. Anayasa’nın “Seçimlerin Genel Yönetim ve Denetimi” başlıklı 79. maddesine göre seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu’nundur. Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz (Any. m.79/2). Yüksek Seçim Kurulu’nun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir (Any. m.79/3). Bu Kanun, 30.11.2017 tarihli ve 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’dur. Bunun haricinde seçimler açısından diğer önemli bir Kanun, 26.04.1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’dur. Yüksek Seçim Kurulu, görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini kullanırken bağımsız ve tarafsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi Kurula emir ve talimat veremez (7062 s.K. m.3). Kurul, yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayılarının salt çoğunluğuyla seçilir (7062 s.K. m.4/1, Any. m.79/4). Üyelerin görev süresi altı yıldır. Süresi biten üye yeniden seçilebilir (7062 s.K. m.4/2). Başkan ve Başkanvekili, Kurul üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğuyla seçilir (7062 s.K. m.4/3, Any. m.79/4). Başkan ve Başkanvekili seçimi yapıldıktan sonra, Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye belirlenir. Başkan ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler (7062 s.K. m.4/4, Any. m.79/5). Kurulun görev ve yetkileri şunlardır: a) Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapmak veya yaptırmak, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları incelemek ve kesin olarak karara bağlamak. b) Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etmek. c) Cumhurbaşkanı seçimi tutanaklarını kabul etmek ve seçilen Cumhurbaşkanı adına seçildiğine dair tutanak düzenlemek. ç) Seçmen kütüğünün oluşturulması, güncellenmesi, yönetilmesi ve denetimine ilişkin usul ve esasları belirlemek. d) 7062 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin konular ile görev, yetki ve sorumluluk alanına giren hususlarda prensip kararları almak ve diğer düzenlemeleri yapmak. e) Seçim sürecinde, seçmenlerin hak ve yükümlülükleri ile seçim iş ve işlemlerinin anlatılması amacıyla radyo ve televizyonlarda zorunlu yayın kapsamında yayınlanmak üzere tanıtım programları hazırlamak veya hazırlatmak. f) Seçmen kütüğünün önemi ve düzenlenme yöntemleri ile seçmenlerin görev ve sorumlulukları hakkında tanıtım programlarıyla vatandaşları bilgilendirmek. g) Engelli seçmenlerin oy kullanmalarını kolaylaştıracak her türlü tedbiri almak. ğ) Yurt dışındaki seçmenlerin oy kullanmalarını kolaylaştıracak tedbirleri almak. h) Görev alanıyla ilgili konularda yurt içinde ve yurt dışında bulunan kuruluşlarla iş birliği yapmak. ı) Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek (7062 s.K. m.6). Kurul, kararlarını salt çoğunlukla verir. Oyların eşitliği halinde Başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur. Kurulun prensip kararları on beş gün içerisinde Resmi Gazete’de yayımlanır; seçime ilişkin diğer kararları ise Kurulun resmi internet sitesinde yayımlanır (7062 s.K. m.5). Uygulamalar (A) Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, öğrencisi (B)’ye, sınavda kopya çekmesini gerekçe göstererek yükseköğretim kurumundan bir yarıyıl uzaklaştırma cezası vermiştir. (B) bu işleme karşı yargı yoluna müracaat etmek istemektedir. (B) bu davayı hangi yargı kolunda açmak zorundadır? Belirtiniz. Cevap: Olayda idarenin yapmış olduğu bir idari işlem söz konusudur. (B) bu işlemin iptalini sağlamak için idari yargı kolunda iptal davası açmak zorundadır. Uygulama Soruları 1. İdare mahkemelerinin ve vergi mahkemelerinin görevleri nelerdir? 2. Yargı yolu uyuşmazlığı ne şekillerde ortaya çıkabilir? 3. Sayıştay Kanunu’nda Sayıştay’ın denetim alanı ne şekilde düzenlenmiştir? 4. Yüksek Seçim Kurulu’nun kaç üyesi vardır ve üyeleri ne şekilde seçilir? Bölüm Özeti İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır. İdari yargı alanında ilk derece mahkemeleri idare ve vergi mahkemeleridir. İkinci derece mahkemeleri bölge idare mahkemesi ve temyiz mercii Danıştay’dır. Adli yargı ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili mercii Uyuşmazlık Mahkemesi’dir. Hesap yargısı alanın görevli mahkeme Sayıştay’dır. Sayıştay, kanunlarla belirlenen sorumluların hesap ve işlemlerinin mevzuata uygun olup olmadığını yargılama yoluyla kesin hükme bağlar. Seçim işleri ve sonuçlarının bağımsız yargı denetimine tâbi tutulması esastır. Ülkemizde seçimlerin yönetimi ve denetiminde en yüksek organ Yüksek Seçim Kurulu’dur. Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz. Ünite Soruları Soru-1 : İdarenin; idari işlemlerinden, eylemlerinden ve kamusal faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkları çözme amacı taşıyan yargı kolu aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Adli Yargı (B) Anayasa Yargısı (C) İdari Yargı (D) Uyuşmazlık Yargısı (E) Hesap Yargısı Cevap-1 : İdari Yargı Soru-2 : Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalarda görevli mahkeme aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) İdare Mahkemeleri (B) Bölge Adliye Mahkemeleri (C) Bölge İdare Mahkemeleri (D) Danıştay (E) Vergi Mahkemeleri Cevap-2 : Vergi Mahkemeleri Soru-3 : İdari yargı alanında ikinci derece mahkemeleri aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Bölge Adliye Mahkemeleri (B) Bölge İdare Mahkemeleri (C) Danıştay (D) Yargıtay (E) İdare Mahkemeleri Cevap-3 : Bölge İdare Mahkemeleri Soru-4 : Danıştay, yargısal görevleri yanında danışma organı sıfatıyla idari görev de yerine getirmektedir. Bu kapsamda Danıştay, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında hangi süre içinde düşüncesini bildirir? (Çoktan Seçmeli) (A) 2 Hafta (B) 1 Ay (C) 2 Ay (D) 3 Ay (E) 6 Ay Cevap-4 : 2 Ay Soru-5 : I. Danıştay Daireleri II. Danıştay Genel Kurulu III. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Yukarıda yer verilmiş olan Danıştay organlarından hangisi veya hangileri Danıştay’ın karar organlarındandır? (Çoktan Seçmeli) (A) Yalnız I (B) Yalnız II (C) I-II (D) I-III (E) I-II-III Cevap-5 : I-II-III Soru-6 : Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve 2247 sayılı Kanun ile kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkeme aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Anayasa Mahkemesi (B) Uyuşmazlık Mahkemesi (C) Yargıtay (D) Danıştay (E) Sayıştay Cevap-6 : Uyuşmazlık Mahkemesi Soru-7 : Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı hangi merci tarafından seçilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Anayasa Mahkemesince kendi üyeleri arasından seçilir. (B) Yargıtay Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından seçilir. (C) Danıştay Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından seçilir. (D) Türkiye Büyük Millet Meclisince, Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından seçilir. (E) Hâkimler ve Savcılar Kurulunca, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri arasından seçilir. Cevap-7 : Anayasa Mahkemesince kendi üyeleri arasından seçilir. Soru-8 : Uyuşmazlık Mahkemesinin başkanı, başkanvekili ve üyeleri hangi süre için seçilir? (Çoktan Seçmeli) (A) 1 Yıl (B) 2 Yıl (C) 3 Yıl (D) 4 Yıl (E) 5 Yıl Cevap-8 : 4 Yıl Soru-9 : Kanunlarla belirlenen sorumluların hesap ve işlemlerinin mevzuata uygun olup olmadığının yargılama yoluyla kesin hükme bağlanmasını ve bununla ilgili kanun yollarını içeren Sayıştay tarafından yerine getirilen yargısal bir faaliyete ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Anayasa Yargısı (B) İdari Yargı (C) Adli Yargı (D) Uyuşmazlık Yargısı (E) Hesap Yargısı Cevap-9 : Hesap Yargısı Soru-10 : Kendilerine memuriyet, temsil yetkisi veya bir vekâlet verilecek, kanuni şartlara uygun kişilerin, bir kısım veya bütün vatandaşlar tarafından tercih ve tespit edilmesi işlemine ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Seçim (B) Yargılama (C) Denetleme (D) Hesaplama (E) İnceleme Cevap-10 : Seçim 6. ALTERNATİF UYUŞMAZLIK ÇÖZÜM YOLLARI VE TAHKİM Giriş Devlet yargısının çoğu zaman taraflardan sadece birini tatmin eder nitelikte kararlar vermesi ve bu nedenle taraflar arasındaki uyuşmazlığı tam olarak ortadan kaldıramaması, davaların çok uzun sürmesi ve yargılama sürecine tarafların etkisinin çok az olması, bireyleri alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına yönlendirmiştir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, devlet yargısının olumsuz yönlerini bireyler açısından bertaraf eder nitelik taşımaktadır. Günümüzde arabuluculuk en sık başvurulan alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının yanı sıra özellikle milletlerarası ticari uyuşmazlıklarda tarafların tahkim sözleşmesi akdetmek suretiyle uyuşmazlığın hakemler tarafından çözülmesini tercih ettikleri görülmektedir. “Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Tahkim” başlıklı bu bölümde alternatif uyuşmazlık çözüm yolu kavramı ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının özellikleri incelendikten sonra sırasıyla arabuluculuk, uzlaştırma ve tahkim kurumları ele alınacaktır. 6.1. Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolu Kavramı Son yüzyılda bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak insanlar arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkiler de hızla gelişmiş ve çeşitlilik arz etmiştir. İnsanlar arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkilerin yoğunlaşması sorunların ve uyuşmazlıkların artmasına yol açmıştır. Bu uyuşmazlıkların hızlı, etkin, barışçıl yollarla çözümünün aranması ve devlet mahkemelerindeki yargılamanın olumsuz yönlerine maruz kalınmak istenilmemesi mahkeme dışı uyuşmazlık çözüm yolları olan alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının doğumuna neden olmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlıklar, devlet mahkemelerinde, tarafların menfaatlerine ve gereksinimlerine en uygun olacak şekilde değil; mevzuatın öngördüğü şekilde çözülmektedir. Bu nedenle çoğu zaman taraflardan biri veya bazen her ikisi verilen karardan memnun olmamakta, taraflar arasındaki uyuşmazlık yargı mercii önünde çözümlenmiş olsa da psikolojik olarak gerçek anlamda devam etmektedir. Devlet yargısında karar veren, devletin atamış olduğu bağımsız ve tarafsız hâkimdir. Hâkim, kararını verirken, kanun koyucu tarafından belirlenmiş olan usul kurallarını tatbik etmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuru kural olarak tarafların iradelerine bağlıdır. Bunun son yıllarda mevzuatımızda yer alan en önemli istisnası zorunlu arabuluculuk müessesesidir. Alternatif uyuşmazlık çözümünde devlet yargılamasından farklı olarak gizlilik ön plandadır. Bu çerçevede sunulan tüm bilgi ve belgeler gizli kalacak, süreç boyunca yapılan beyanlar yargılamada ileri sürülemeyecek, oturumlar gizli olarak yürütülecektir. Alternatif uyuşmazlık çözümünde taraflar bağımsız ve tarafsız üçüncü kişiler önünde müzakerede bulunmakta ve uyuşmazlıklarına çözüm aramaktadır. Taraflar uyuşmazlığın çözümünde ortaya koydukları çözüm önerileriyle etkin rol oynamaktadır. Bu kapsamda her iki tarafın da menfaatine en uygun çözüme ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak alternatif uyuşmazlık çözüm yolları taraflar arasındaki uyuşmazlığı gerçek anlamda sonlandırmış olur. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuran taraflar devlet yargısından farklı olarak tercih edilen çözüm yoluna ilişkin kuralları serbestçe belirleyebileceklerdir. Taraflar, devlet mahkemelerinde yargılama başlamadan önce alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına müracaat edebilecekleri gibi yargılama yapılırken de alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına müracaat etme imkânına sahiptir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının özelliklerinden yola çıkarak alternatif uyuşmazlık çözüm yolunu şu şekilde tanımlayabiliriz: Tarafların, aralarında ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü amacıyla devlet yargısının olumsuz yönlerine maruz kalmamak için çoğu zaman iradi olmakla birlikte bazı durumlarda zorunlu olarak başvurduğu, tarafların uyuşmazlık sürecine katılımını sağlayan, tarafları etkin bir çözüme ulaştıran, yargılama süreci dışında ya da yargılama süreci içinde başvurulabilen ve hukuk düzenince kabul görebilecek her türlü yöntemdir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının en bilinenleri müzakere, arabuluculuk ve uzlaşmadır. Tahkimi bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak kabul eden görüşler olduğu gibi istisnai bir yargı yolu olarak kabul eden görüşler de vardır. 6.2. Arabuluculuk 6.2.1. Arabuluculuğun Tanımı ve Türleri Arabuluculuk; sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabuluculuk da arabulucu adı verilen bağımsız ve tarafsız üçüncü kişiler uyuşmazlık içinde olan tarafları müzakerelerde bulunmak amacıyla bir araya getirerek, uyuşmazlıklarına yönelik olarak kendi çözümlerini üretmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Arabuluculuk, Türk hukukunda, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile düzenlenmiştir. Arabuluculuk sürecini başlatmak kural olarak iradi olsa da (ihtiyari arabuluculuk), kanun koyucu bazı uyuşmazlıklarda tarafların mahkemeye müracaat etmeden önce arabuluculuğa gidilmesini zorunlu kılmış (zorunlu arabuluculuk) olabilir. Türk hukukunda,7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da zorunlu arabuluculuk halleri düzenlenmiştir. Ayrıca 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinde “Dava şartı olan arabuluculuk” başlığı altında zorunlu arabuluculuk düzenlenmiştir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesine göre kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir. İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında zorunlu arabuluculuk söz konusu olmayacaktır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesine göre Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73/A maddesine göre tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Şu kadar ki, a) Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklarda b) Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlarda c) 6502 sayılı Kanun’un 73. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen davalarda ç) 6502 sayılı Kanun’un 74. maddesinde belirtilen davalarda d) Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarda dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz. Zorunlu arabuluculuğun söz konusu olduğu hallerde, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir (6325 s.K. m.18/A). 6.2.2. Arabuluculuğa İlişkin Temel İlkeler 6325 sayılı Kanun’un 3. ile 5. maddeleri arasında arabuluculuğa ilişkin temel ilkeler düzenlenmiştir. İşbu Kanun’un 3. maddesine göre taraflar, arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda kural olarak serbesttirler. Zorunlu arabuluculuğun söz konusu olduğu durumlarda iradi olma ilkesi uygulanmamaktadır. Eşitlik ilkesine göre taraflar, gerek arabulucuya başvururken gerekse tüm süreç boyunca eşit haklara sahiptirler. Gizlilik ilkesi uyarınca taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabulucu, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlüdür. Aksi kararlaştırılmadıkça taraflar ve görüşmelere katılan diğer kişiler de bu konudaki gizliliğe uymak zorundadırlar. Taraflar, arabulucu veya arabuluculuğa katılanlar da dâhil üçüncü bir kişi, uyuşmazlıkla ilgili olarak hukuk davası açıldığında yahut tahkim yoluna başvurulduğunda, aşağıdaki beyan veya belgeleri delil olarak ileri süremez ve bunlar hakkında tanıklık yapamaz: a) Taraflarca yapılan arabuluculuk daveti veya bir tarafın arabuluculuk faaliyetine katılma isteği. b) Uyuşmazlığın arabuluculuk yolu ile sona erdirilmesi için taraflarca ileri sürülen görüşler ve teklifler. c) Arabuluculuk faaliyeti esnasında, taraflarca ileri sürülen öneriler veya herhangi bir vakıa veya iddianın kabulü. ç) Sadece arabuluculuk faaliyeti dolayısıyla hazırlanan belgeler. 6.2.3. Arabuluculuk Faaliyeti Arabuluculuk faaliyeti arabulucular tarafından yürütülür. Arabulucu görevini özenle, tarafsız bir biçimde ve şahsen yerine getirir. Arabulucu olarak görevlendirilen kimse, tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek önemli hal ve şartların varlığı hâlinde, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu açıklamaya rağmen taraflar, arabulucudan birlikte talep ederlerse, arabulucu bu görevi üstlenebilir yahut üstlenmiş olduğu görevi sürdürebilir. Arabulucu, taraflar arasında eşitliği gözetmekle yükümlüdür. Arabulucu, bu sıfatla görev yaptığı uyuşmazlıkla ilgili olarak açılan davada, daha sonra taraflardan birinin avukatı olarak görev üstlenemez (6325 s.K. m.9). Başkaca bir usul kararlaştırılmadıkça arabulucu veya arabulucular taraflarca seçilir (6325 s.K. m.14). Taraflar dava açılmadan önce veya davanın görülmesi sırasında arabulucuya başvurma konusunda anlaşabilirler. Mahkeme de tarafları arabulucuya başvurmak konusunda aydınlatıp, teşvik edebilir. Aksi kararlaştırılmadıkça taraflardan birinin arabulucuya başvuru teklifine otuz gün içinde olumlu cevap verilmez ise bu teklif reddedilmiş sayılır (6325 s.K. m.13). Arabulucu, seçildikten sonra tarafları en kısa sürede ilk toplantıya davet eder. Taraflar, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak kaydıyla arabuluculuk usulünü serbestçe kararlaştırabilirler. Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür. Niteliği gereği yargısal bir yetkinin kullanımı olarak sadece hâkim tarafından yapılabilecek işlemler arabulucu tarafından yapılamaz. Dava açıldıktan sonra tarafların birlikte arabulucuya başvuracaklarını beyan etmeleri hâlinde yargılama, mahkemece üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu süre, tarafların birlikte başvurusu üzerine üç aya kadar uzatılabilir. Arabuluculuk müzakerelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. Uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayabilecek uzman kişiler de müzakerelerde hazır bulundurulabilir. Tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde arabulucu bir çözüm önerisinde bulunabilir (6325 s.K. m.15). Aşağıda belirtilen hallerde arabuluculuk faaliyeti sona erer: a) Tarafların anlaşmaya varması. b) Taraflara danışıldıktan sonra arabuluculuk için daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi. c) Taraflardan birinin karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi. ç) Tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi. d) Uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığının tespit edilmesi (6325 s.K. m.17/1). Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır (6325 s.K. m.17/2). Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi halinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır (6325 s.K. m.18/1). Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda bir anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini talep edebilirler. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuşsa, anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden talep edilebilir. Davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa başvurulması durumunda ise anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Bu şerhi içeren anlaşma, ilam niteliğinde belge sayılır (6325 s.K. m.18/2). Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır (6325 s.K. m.18/4). Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz (6325 s.K. m.18/5). 6.3. Uzlaştırma Uzlaştırma, uyuşmazlık içindeki tarafların, bağımsız ve tarafsız bir üçüncü kişiyle bir araya gelerek sorunlarına çözüm aradıkları alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma sürecindeki bağımsız ve tarafsız üçüncü kişiye uzlaştırıcı adı verilir. Arabuluculuk ile uzlaştırma arasındaki en önemli fark uzlaştırıcının taraflara çözüm önerileri sunması ve bu önerilerin taraflarca kabul veya reddedilmesidir. Arabuluculukta ise esas olan tarafların bir araya gelerek kendi çözümlerini bulmalarını sağlamaktır. Tarafların çözüm üretemedikleri hallerde arabulucu tarafından çözüm önerisinde bulunulacaktır. Türk hukukunda uzlaştırma ceza hukuku alanında kabul edilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. ile 255. maddeleri arasında uzlaştırma kurumu düzenlenmiştir. Yine Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nde uzlaştırmaya ilişkin hükümler mevcuttur. Uzlaştırma, soruşturma evresinde gerçekleşebileceği gibi kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde de uzlaştırma prosedürü işletilecektir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesine göre aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur: a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar. b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten yaralama (3. fıkra hariç m.86; m.88), taksirle yaralama (m.89), tehdit (m.106/1), konut dokunulmazlığının ihlali (m.116), iş ve çalışma hürriyetinin ihlali (m.117/1; m.119/1(c)), hırsızlık (m.141), güveni kötüye kullanma (m.155), dolandırıcılık (m.157), suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (m.165), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (m.234), ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (4. fıkra hariç m.239) suçları. c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar. d) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir. Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda (cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, cinsel taciz vs.) uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz. Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır (CMK m.253/4). Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır (CMK m.253/5). Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Uzlaştırma bürosu uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır (CMK m.253/11). Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi her defasında yirmi günü geçmemek üzere en fazla iki kez daha uzatabilir (CMK m.253/12). Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırmacı, uzlaştırma sürecinde yapılan açıklamaları, kendisine aktarılan veya diğer bir şekilde öğrendiği olguları gizli tutmakla yükümlüdür. Uzlaştırma sürecinde yapılan açıklamalar herhangi bir soruşturma, kovuşturma ya da davada delil olarak kullanılamaz. Müzakerelere katılanlar bu bilgilere ilişkin olarak tanık olarak dinlenemez. Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır. Uzlaştırma bürosu soruşturma dosyasını, raporu ve varsa yazılı anlaşmayı Cumhuriyet savcısına gönderir (CMK m.253/15). Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder (CMK m.253/17). Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaşma sonucunda şüphelinin tek seferde edimini yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde kamu davası açılır (CMK m.253/19). Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir. Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini tek seferde yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, hüküm açıklanır (CMK m.254). 6.4. Tahkim 6.4.1. Tahkimin Tanımı ve Türleri Tahkim, tarafların aralarında doğmuş veya doğacak olan uyuşmazlığın devlet mahkemelerinde görülmesi yerine tarafsız ve bağımsız üçüncü kişiler tarafından çözümü hususunda anlaştıkları ve buna istinaden yapılan yargılama sonucunda verilen kararın mahkeme kararı gibi kesin hüküm teşkil ettiği ve icra edilebildiği özel bir yargılama faaliyetidir. Tahkimde, devlet mahkemelerinde olduğu gibi yargılama yapılmakta ve uyuşmazlık hakkında taraflar açısından bağlayıcı, icra edilebilen ve kesin hüküm oluşturan bir karar tesis edilmektedir. Bununla birlikte yargılama devletin atamış olduğu hâkimler tarafından değil, kural olarak tarafların seçtiği bağımsız ve tarafsız hakem adı verilen üçüncü kişiler tarafından yapılmaktadır. Tahkim yoluna müracaat edebilmek için taraflar arasında yazılı bir tahkim sözleşmesi akdedilmiş olması gerekmektedir. Tahkim yolunda, taraflar, emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla hakemlerin uygulayacağı yargılama usulünü belirleyebilecektir. Yine taraflar, hakemlerin maddi hukuk hükümlerine göre değil, hak ve nesafete göre karar vermelerini kararlaştırabilecektir. Gerek Anayasa’ya gerekse yargılamaya ilişkin kanunlarımıza göre devlet mahkemelerinde yapılan yargılama kural olarak aleniyken, tahkimde yargılama kural olarak gizli yapılır. Tahkim, tahkime başvurunun zorunlu olup olmamasına göre ihtiyari tahkim-mecburi tahkim; tahkim yargılamasının yabancılık unsuru içerip içermemesine göre milli tahkim-milletlerarası tahkim ve tahkim yargılamasında uygulanacak kuralların niteliğine göre ad hoc tahkim-kurumsal tahkim ayrımlarına tâbi tutulabilecektir. Tahkime müracaat kural olarak tarafların iradesine tâbidir. Taraflar aralarında bir tahkim sözleşmesi akdetmek suretiyle aralarında ortaya çıkmış olan veya ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümünü kararlaştırabilecektir (ihtiyari tahkim). Bununla birlikte kanun koyucu bazı uyuşmazlıkların çözümü için devlet mahkemelerine müracaat yolunu kapatmış, bu uyuşmazlıkların çözümünde zorunlu olarak tahkim yoluna müracaatı öngörmüştür (mecburi tahkim). Örneğin 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6. maddesine göre tahkim kurulu, işbu Kanun uyarınca bağımsız ve tarafsız bir zorunlu tahkim mercii olup TFF’nin en üst hukuk kuruludur ve TFF Statüsü ve ilgili talimatlarda belirtilen nitelikteki uyuşmazlıklar ile ilgili nihai karar merciidir. Tahkim Kurulu, TFF Statüsü ve ilgili talimatlar uyarınca karar verme yetkisine sahip kurul ve organlar tarafından verilecek kararları nihai olarak inceleyerek münhasıran karara bağlar. Uyuşmazlığın çözümünde tarafların belirlemiş olduğu usul kurallarının yine tarafların seçmiş olduğu hakem veya hakemlerce uygulandığı tahkim türü ad hoc tahkimdir. Ad hoc tahkimde, tahkim yargılaması, tarafların iradi düzenlemelerine tâbi kılınmıştır. Tahkim, herhangi bir kurumun idaresinde cereyan etmez. Kurumsal tahkimde ise tarafların seçmiş oldukları belirli bir kurum tarafından önceden tespit edilen kurallara göre cereyan eden bir tahkim yargılaması söz konusudur. Örneğin İstanbul Tahkim Merkezi tahkim yargılamasını kendi tahkim kurallarına göre yürütmektedir. Bu kurallarda hüküm bulunmayan hallerde taraflarca kararlaştırılan kurallar uygulanır. Taraflar arasında bu konuda bir anlaşma bulunmadığı takdirde, tek hakem veya hakem kurulu tarafından belirlenen kurallar uygulanır. Bir ülkenin mevzuatına göre yabancılık unsuru içermeyen uyuşmazlıklarda uygulanan tahkim türü milli (iç) tahkim, yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklarda uygulanan tahkim türü ise milletlerarası tahkimdir. Türk hukukunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 407. ile 444. maddeleri arasında bizim de ele alacağımız milli tahkim düzenlenmiştir. Bunun haricinde milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esaslar 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda düzenlenmiştir. Her iki Kanun da UNCITRAL Uluslararası Ticari Tahkim Model Kanun esas alınarak hazırlanmıştır. 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya işbu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır. Bir uyuşmazlığın ne zaman yabancılık unsuru taşıdığı 4686 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; 1. Tahkim anlaşmasının taraflarının yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin ayrı devletlerde bulunması. 2. Tarafların yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin; a) Tahkim anlaşmasında belirtilen veya bu anlaşmaya dayanarak tespit edilen hâllerde tahkim yerinden, b) Asıl sözleşmeden doğan yükümlülüklerin önemli bir bölümünün ifa edileceği yerden veya uyuşmazlık konusunun en çok bağlantılı olduğu yerden, Başka bir devlette bulunması. 3. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşmeye taraf olan şirket ortaklarından en az birinin yabancı sermayeyi teşvik mevzuatına göre yabancı sermaye getirmiş olması veya bu sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışından sermaye sağlanması amacıyla kredi ve/veya güvence sözleşmeleri yapılmasının gerekli olması. 4. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukuki ilişkinin, bir ülkeden diğerine sermaye veya mal geçişini gerçekleştirmesi uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıdığını gösterir ve bu uyuşmazlığı 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümleri uygulanır. 6.4.2. Milli Tahkime İlişkin Esaslar 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun tanımladığı anlamda yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 407. ile 444. maddeleri arasında düzenlenmiş olan tahkime ilişkin hükümler uygulanacaktır (HMK m.407). Bir uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülebilmesi için her şeyden önce tahkime elverişli olması gerekmektedir. Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan (örneğin taşınmazın mülkiyetine ilişkin uyuşmazlık) veya iki tarafın iradelerine tâbi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar (örneğin boşanma, soybağına ilişkin uyuşmazlık) tahkime elverişli değildir (HMK m.408). Tahkim yoluna müracaat edebilmek için taraflar arasında yazılı bir tahkim sözleşmesi akdedilmiş olması gerekmektedir. Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır. Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki esas sözleşmenin içerisinde yer alan bir tahkim şartı şeklinde olabileceği gibi esas sözleşmeden ayrı olarak akdedilmiş bir sözleşme şeklinde de olabilecektir (HMK m.412). Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Hâkim tahkim sözleşmesinin varlığını re’sen dikkate almaz. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder (HMK m.413). Taraflar, hakemin sayısını belirlemekte serbesttir. Ancak, bu sayı tek olmalıdır. Hakemlerin sayısı taraflarca kararlaştırılmamışsa üç hakem seçilir. Taraflar, hakem veya hakemlerin seçim usulünü kararlaştırmakta serbesttir (HMK m.415, 416). Kendisine hakemlik önerilen kimse, bu görevi kabul etmeden önce tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum ve koşulları açıklamak zorundadır. Taraflar önceden bilgilendirilmemiş oldukları takdirde hakem, daha sonra ortaya çıkan durumları da gecikmeksizin taraflara bildirir (HMK m.417/1). Taraflar, tahkim yargılamasında eşit hak ve yetkiye sahiptirler. Taraflara hukuki dinlenilme hakkını kullanma imkânı tanınır (HMK m.423). Taraflar, hakem veya hakem kurulunun uygulayacağı yargılama usulüne ilişkin kuralları, 6100 sayılı Kanun’un tahkim kısmında yer alan emredici hükümleri saklı kalmak kaydıyla, serbestçe kararlaştırabilir ya da tahkim kurallarına yollama yaparak belirleyebilirler. Taraflar arasında böyle bir sözleşme yoksa hakem veya hakem kurulu, tahkim yargılamasını, 6100 sayılı Kanun’un tahkim hükümlerini gözeterek uygun bulduğu bir şekilde yürütür (HMK m.424). Taraflar aksini kararlaştırmadıkça, bir hakemin görev yapacağı davalarda hakemin seçildiği, birden çok hakemin görev yapacağı davalarda ise hakem kurulunun ilk toplantı tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde, hakem veya hakem kurulunca esas hakkında karar verilir. Tahkim süresi, tarafların anlaşmasıyla; anlaşamamaları hâlinde ise taraflardan birinin başvurusu üzerine mahkemece uzatılabilir. Mahkemenin, bu konudaki kararı kesindir (HMK m.427). Tahkim yargılaması, nihai hakem kararının verilmesi veya HMK m.435’deki hallerden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Hakem kararı; hakem, hakem kurulu başkanı veya ilgili tahkim kurumu tarafından taraflara bildirilir. Hakem kararına karşı istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına müracaat edilemez. Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. İptal davası, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür (HMK m.439/1). İptal davası, hakem kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren bir ay içinde açılabilir. Hakem kararına karşı iptal davası açılması kararın icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir (HMK m.439/4). İptal talebi, davaya bakan bölge adliye mahkemesi aksine karar vermedikçe, dosya üzerinden incelenerek karara bağlanır (HMK m.439/5). İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer alan iptal sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını durdurmaz (HMK m.439/6). Uygulamalar Ahmet Arı, Basri Batı’dan 300.000 TL karşılığında 20 ton demir satın almıştır. Tarafların yapmış oldukları sözleşmede “İşbu sözleşmeden doğan ihtilaflar tahkim yoluyla çözülecektir.” maddesi yer almaktadır. Basri Batı, demirleri zamanında teslim etmiş olmasına rağmen Ahmet Arı ödemeyi yapmamıştır. Basri Batı, bunun üzerine Ahmet Arı’ya karşı devlet mahkemelerinde 300.000 TL değerinde alacak davası açmıştır. Bu durumda Ahmet Arı’ya ne yapmasını önerirsiniz? Cevap: Ahmet Arı ile Basri Batı arasındaki esas sözleşmede bir tahkim şartı mevcuttur. Bu nedenle Basri Batı’nın işbu sözleşmeden doğan alacağa ilişkin talebini tahkim yoluna müracaat ederek ileri sürmesi gerekir. Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bu uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılamaz. Buna rağmen bu talep devlet mahkemelerinde dava yoluyla ileri sürüldüyse, Ahmet Arı tahkim ilk itirazında bulunabilecektir. Uygulama Soruları 1. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını, devlet mahkemelerinde yapılan yargılama ile kıyaslayınız. 2. Arabuluculuk süreci sonunda anlaşmaya varıldığı takdirde bu anlaşma icra edilebilir nitelikte midir? Gerekçesini de belirtmek suretiyle anlatınız. 3. Tahkim yargılaması sonunda hakemlerin verdikleri kararlara karşı hangi yola veya yollara gidilebilir? Açıklayınız. Bölüm Özeti Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının en bilinenleri arabuluculuk ve uzlaşmadır. Tahkimi bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak kabul eden görüşler olduğu gibi istisnai bir yargı yolu olarak kabul eden görüşler de vardır. Arabulucuya başvuru kural olarak iradidir ancak kanunkoyucu bazı hallerde arabulucuya başvuruyu zorunlu hale getirmiştir. Arabulucukta esas olan tarafların aralarındaki uyuşmazlığa kendi çözümlerini bulmalarını sağlamaktır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda uzlaştırmaya tâbi suçlar düzenlenmiştir. Arabuluculuk ile uzlaştırma arasındaki en önemli fark uzlaştırıcının taraflara çözüm önerileri sunması ve bu önerilerin taraflarca kabul veya reddedilmesidir. Tahkimde, devlet mahkemelerinde olduğu gibi yargılama yapılmakta ve uyuşmazlık hakkında taraflar açısından bağlayıcı, icra edilebilen ve kesin hüküm oluşturan bir karar tesis edilmektedir. Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. Ünite Soruları Soru-1 : Tarafların, aralarında ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü amacıyla devlet yargısının olumsuz yönlerine maruz kalmamak için çoğu zaman iradi olmakla birlikte bazı durumlarda zorunlu olarak başvurduğu, tarafların uyuşmazlık sürecine katılımını sağlayan, tarafları etkin bir çözüme ulaştıran, yargılama süreci dışında ya da yargılama süreci içinde başvurulabilen ve hukuk düzenince kabul görebilecek her türlü yönteme ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Yargı Yolu (B) Görev (C) Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolu (D) Seçim (E) Cebri İcra Cevap-1 : Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolu Soru-2 : I. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu II. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu III. 3402 sayılı Kadastro Kanunu Yukarıda yer alan kanunların hangisinde veya hangilerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvuru bir dava şartıdır? (Çoktan Seçmeli) (A) Yalnız II (B) I-II (C) II-III (D) I-III (E) I-II-III Cevap-2 : I-II Soru-3 : I. Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklarda II. Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlarda III. Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarda sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre yukarıdaki uyuşmazlıklardan hangisinde veya hangilerinde dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz? (Çoktan Seçmeli) (A) I-II-III (B) I-II (C) I-III (D) II-III (E) Yalnız I Cevap-3 : I-II-III Soru-4 : Uyuşmazlık içinde olan tarafları müzakerelerde bulunmak amacıyla bir araya getirerek, uyuşmazlıklarına yönelik olarak kendi çözümlerini üretmelerini sağlamaya çalışan bağımsız ve tarafsız üçüncü kişilere ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Hâkim (B) Hakem (C) Uzlaştırıcı (D) Arabulucu (E) Bilirkişi Cevap-4 : Arabulucu Soru-5 : Hukuk uyuşmazlıklarında, aksi kararlaştırılmadıkça, taraflardan birinin arabulucuya başvuru teklifine hangi süre içinde olumlu cevap verilmez ise bu teklif reddedilmiş sayılır? (Çoktan Seçmeli) (A) 7 Gün (B) 15 Gün (C) 30 Gün (D) 3 Ay (E) 6 Ay Cevap-5 : 30 Gün Soru-6 : Ceza yargılamasında kamu davası açıldıktan sonra uzlaştırma işlemlerine başlanıp uzlaşma gerçekleştiği, uzlaşma sonucunda sanığın edimini yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakıldığı, takside bağlandığı veya süreklilik arz ettiği hallerde mahkeme hangi kararı verecektir? (Çoktan Seçmeli) (A) Kovuşturmaya yer olmadığı (B) Davanın düşmesi (C) Davanın reddi (D) Beraat (E) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması Cevap-6 : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması Soru-7 : Uzlaştırmaya ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk hukukunda uzlaştırma ceza hukuku alanında kabul edilmiştir. (B) Türk Ceza Kanunu’nda yer almış olan tüm suçlar uzlaştırmaya tâbidir. (C) Uzlaştırma soruşturma evresinde gerçekleşebileceği gibi kovuşturma evresinde de uzlaştırma prosedürü işleyebilecektir. (D) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. (E) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez. Cevap-7 : Türk Ceza Kanunu’nda yer almış olan tüm suçlar uzlaştırmaya tâbidir. Soru-8 : Tarafların aralarında doğmuş veya doğacak olan uyuşmazlığın devlet mahkemelerinde görülmesi yerine tarafsız ve bağımsız üçüncü kişiler tarafından çözümü hususunda anlaştıkları ve buna istinaden yapılan yargılama sonucunda verilen kararın mahkeme kararı gibi kesin hüküm teşkil ettiği ve icra edilebildiği özel yargılama faaliyetine ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tahkim (B) Arabuluculuk (C) Uzlaştırma (D) Müzakere (E) Cebri İcra Cevap-8 : Tahkim Soru-9 : Aşağıdakilerden hangisi tahkimin bir türü değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) İhtiyari Tahkim (B) Zorunlu Tahkim (C) Ad Hoc Tahkim (D) Milli Tahkim (E) Gizli Tahkim Cevap-9 : Gizli Tahkim Soru-10 : sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre hakem kararına karşı aşağıdaki yollardan hangisine müracaat edilebilir? (Çoktan Seçmeli) (A) İstinaf (B) Temyiz (C) İptal Davası (D) Karar Düzeltme (E) İtiraz Cevap-10 : İptal Davası 7. İCRA VE İFLAS TEŞKİLATI Giriş Alacağını tahsil etmek isteyen alacaklı, kendiliğinden hak elde etme yasağının bir sonucu olarak devletin bu konuda yetkili kılmış olduğu cebri icra organlarına müracaat etmek zorundadır. Bu organlar zor kullanmak suretiyle hakkın teslimini gerçekleştirecektir. Borçlunun iflasa tâbi şahıslardan olması halinde, alacaklı, haciz yolu ile takibe müracaat edebileceği gibi iflas yoluyla takibe de müracaat edebilecektir. Gerek haciz yoluyla takiplerde gerekse iflas yoluyla takiplerde ve iflas tasfiyesinde hangi organların görev aldığı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda gösterilmiştir. Kamu alacaklarının tahsilinde ise farklı bir kanun uygulama alanı bulacaktır. “İcra ve İflas Teşkilatı” başlıklı bu bölümde cebri icra, cüzi icra ve külli icra kavramları incelendikten sonra sırasıyla icra yoluyla takiplerde görevli organlar ve iflas yoluyla takipler ile tasfiye sürecinde görevli organlar ele alınacaktır. Son olarak kamu alacaklarının tahsili usulü hakkında genel bilgi verilecektir. 7.1. Genel Olarak Maddi hukuk bireyler haklar tanımış ve mükellefiyetler yüklemiştir. Bu hak ve mükellefiyetlere ilişkin bir ihtilaf ortaya çıktığından ihkak-ı hak (kendiliğinden hak elde etme) yasağı gereği bireylerin devletin bu konuda görevlendirmiş olduğu mahkemelere müracaat etmek suretiyle hakkın tespitini talep etmeleri gerekmektedir. Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi bireylere bu imkânı sağlamaktadır. Ancak kimi zaman hakkın tespiti yetersiz kalabilmektedir. Zira mahkemenin aleyhine hüküm vermiş olduğu şahıs, mahkemenin kararını yerine getirmeyebilecektir. Örneğin bir ödünç sözleşmesi gereği başka bir şahıstan 10.000 TL alacak hakkı olduğunu iddia eden bir şahıs, 10.000 TL alacaklı olduğunun tespiti ve bunun ifasının hüküm altına alınması için mahkemeye başvuracaktır. Mahkeme 10.000 TL alacağı tespit edip bunun ödenmesine hükmetmiş olsa bile aleyhine hüküm verilen şahıs, rızasıyla, bu hükmü yerine getirmeyebilecektir. İşte böyle bir halde hakkın teslimi için cebri icra organlarına müracaat edilmesi gerekecektir. Böyle bir halde devlet zor kullanmak suretiyle hakkın teslimini gerçekleştirecektir. Cebri icra hukuku, maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin, devletin yetkili organları vasıtasıyla devletin gücü kullanılarak, gerçekleştirilmesine hizmet eden hukuk alanıdır. Cebri icra hukukunun karakteristik özelliği, alacaklının borçluyu devlet gücü vasıtasıyla ifaya zorlayabilmesidir. Özel hukuktan kaynaklanan taleplerin icrasında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uygulanır. Devletin kamu hukukundan doğan bir alacağı söz konusu olduğunda bu alacağın tahsili 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre sağlanacaktır. Bununla birlikte devletin, özel hukuktan kaynaklanan alacaklarının tahsili için yine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uygulanacaktır. Cebri icra, cüzi icra (icra hukuku) ve külli icra (iflas hukuku) olmak üzere ikiye ayrılır. İcra hukukunda borçluya karşı alacağını tahsil edemeyen bir veya birkaç alacaklı takip başlatmaktadır. Başlatılmış olan bu takipte, alacaklının alacağına yetecek miktardaki borçlu malvarlığı paraya çevrilmektedir. Diğer bir deyişle borçlunun geri kalan malvarlığının paraya çevrilmesi söz konusu olmayacaktır. İflas hukukunda ise asliye ticaret mahkemesinin borçlu hakkında iflas kararı vermesiyle birlikte borçlunun karşısında bütün alacaklıları yer alacaktır. Bu alacaklıların alacaklarının karşılanması için borçlunun haczi kabil olan tüm malvarlığı paraya çevrilecektir. İcra prosedürü, devletin resmi cebri icra organları vasıtasıyla yerine getirilir. İflas prosedüründe ise devletin resmi iflas organlarının yanı sıra bazı hallerde özel iflas organları da görev alacaktır. Bu hallerde iflas tasfiyesi bu özel iflas organları tarafından yürütülecektir. 7.2. İcra Organları İcra organları asıl icra organları ve yardımcı icra organları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Asıl icra organları yalnız icra işleri için kurulmuş organlarken, yardımcı icra organları asıl görevlerinden başka icra işlerine de bakan organlardır. 7.2.1. Asıl İcra Organları 7.2.1.1. İcra Dairesi 7.2.1.1.1. İcra Dairelerinin Yapısı İcra dairesi, icra işlerinde birinci derecede görevli organ konumundadır. İcra ve İflas Kanunu’nun 1. maddesine göre her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur (İİK m.1/1). Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde iş yoğunluğuna göre birden fazla icra dairesi kurulabilir. Her icra dairesinde Adalet Bakanlığı tarafından atanacak bir icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı, icra kâtibi ile adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından görevlendirilecek mübaşir ve hizmetli bulunur (İİK m.1/2). Buna göre icra dairesinin başında bir icra müdürü vardır. İcra dairelerinde, gerektiğinde, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından zabıt kâtibi, mübaşir ve hizmetli görevlendirilir (İİK m.1/6). İcra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra kâtibinin herhangi bir nedenden dolayı yokluğu halinde görev ve yetkileri, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek yazı işleri müdürü veya zabıt kâtibi tarafından yerine getirilir (İİK m.1/7). İcra müdür ve icra müdür yardımcıları, Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığı tarafından yapılacak sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. İcra kâtipleri arasından Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığı tarafından yapılacak sözlü sınav sonucuna göre de icra müdür veya icra müdür yardımcılığı kadrolarına atama yapılabilir. İcra kâtipliğine ilk defa atanacaklar, kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılacak merkezi sınavda başarılı olanlar arasından Adalet Bakanlığı’nın bu konuda yetki vereceği adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından yapılacak uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre; unvan değişikliği suretiyle atanacaklar ise uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. Unvan değişikliği suretiyle icra kâtipliğine atanacaklar tahsis edilen kadronun yüzde ellisini geçemez. İcra daireleri, icra mahkemesi hâkiminin daimi gözetimi ve denetimi altındadır. Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca dönüşümlü olarak bağlandığı icra mahkemesince, icra dairelerinin işlemleri şikâyet ve itiraz üzerine incelenir, bu dairelerin gözetim ve denetimleri yapılır, idari işlerine bakılır. Adalet Bakanlığı, icra dairelerini bir arada bulundurmaya ve aynı icra mahkemesine bağlamaya yetkilidir. 7.2.1.1.2. İcra Dairelerinin Görevleri ve Yetkileri İcra yoluyla takipler, icra dairesine sunulan takip talebiyle başlar. İcra dairesi, bunun üzerine borçluya ilamsız takiplerde ödeme emri, ilamlı takiplerde ise icra emri hazırlayarak gönderir. Takibin kesinleşmesi üzerine haciz işlemleri alacaklının talebiyle icra müdürü tarafından yerine getirilir. Haczedilen malların paraya çevrilmesi işlemleri alacaklının veya borçlunun talebi üzerine icra müdürü tarafından yapılır. Birden fazla alacaklı olup da takibin sonunda borçlunun haczi kabil bütün malvarlığı paraya çevrildikten sonra elde edilen para bütün alacaklıların alacağını karşılamaya yetmezse icra müdürü alacaklıların sırasını ve alacak miktarı gösteren bir cetvel düzenler. Paraya çevirme işlemleri sonunda elde edilen para talep olmaksızın icra müdürü tarafından alacaklılara paylaştırılır veya tek bir alacaklı varsa ona ödenir. Alacağının tamamını alamamış olan alacaklıya icra müdürü tarafından borç ödemeden aciz vesikası verilir. İcra daireleri yaptıkları işlemlerden dolayı her daire ve makam ile doğrudan doğruya yazışabilir, diğer kurumlardan gelen yazılara cevap verebilir. Kanun koyucu icra müdürünün yapması gereken bazı işlemleri açıkça düzenlemiş, işlemlerin yapılmasında icra müdürüne takdir yetkisi tanımamıştır. Bağlı yetki denilen bu halde, icra müdürü icra işlemini kanunun öngördüğü şekle ve içeriğe göre yapmak zorundadır. Örneğin adi haciz yoluyla takipte icra dairesine verilen takip talebi üzerine icra müdürü ödeme emrini hazırlayıp borçluya tebliğ edecektir. Kanun koyucu bazı işlemlerde icra müdürüne takdir yetkisi tanımıştır. İcra müdürü, somut olayın niteliğini ve tarafların menfaatini de dikkate alarak bir karar verecektir. Örneğin bir malın haczinin caiz olup olmadığını icra müdürü takdir edecektir. Kanunun öngördüğü bazı hallerde icra müdürünün zor kullanma yetkisi de söz konusudur. Örneğin İcra ve İflas Kanunu’nun 80. maddesine göre haciz sırasında talep halinde borçlu kilitli yerleri ve dolapları açmağa vesair eşyayı göstermeğe mecburdur. Bu yerler icabında zorla açtırılır. Haczi yapan memur, borçlunun üzerinde para, kıymetli evrak, altın veya gümüş veya diğer kıymetli şeyleri sakladığını anlar ve borçlu bunları vermekten kaçınırsa, borçlunun şahsına karşı kuvvet istimal edilebilir. 7.2.1.1.3. İcra Dairelerinin Yükümlülükleri İcra dairelerinin yükümlülükleri olumlu yükümlülükler ve olumsuz yükümlülükler olmak üzere ikiye ayrılır. İcra dairelerinin olumlu yükümlülüklerinde ilki dosya ve tutanak düzenlemektir. Buna göre icra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve icra memuru veya yardımcısı veya kâtibi tarafından imzalanır. İcra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır. İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir. İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir (İİK m.8). İcra dairesinin diğer bir olumlu yükümlülüğü elektronik işlemleri gereği gibi yerine getirmektedir. İcra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra ve iflas iş ve işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılır; her türlü veri, bilgi, belge ve karar, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır (İİK m.8/a). Diğer bir olumlu yükümlülük ise paranın ödenmesi ve değerli eşyanın muhafazasıdır. İcra ve iflas dairelerine yapılacak her türlü nakdi ödeme, Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek bankalarda icra ve iflas dairesi adına açılan hesaba yapılır. Haciz sırasında, borçlu veya üçüncü kişiler tarafından yapılan ödeme nedeniyle tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilir (İİK m.9/1). İcra ve iflas dairelerince yapılması gereken her türlü nakdi ödeme, ilgilisinin gösterdiği banka hesabına aktarılmak üzere, icra müdürü tarafından resen bankaya verilecek talimat gereği yapılır. Talimat, paranın icra ve iflas dairesi hesabına yatırılmasını takip eden en geç üç iş günü sonuna kadar verilir (İİK m.9/2). İcra ve iflas daireleri aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında, zorunlu hallerde ise kiralanacak banka kasalarında muhafaza ederler (İİK m.9/3). İcra dairesinin olumsuz yükümlülükleri ise iş görme yasağı ve akit yapma yasağıdır. İş görme yasağına göre icra ve iflas işlerine bakan memur ve müstahdemler; 1. Kendisinin, 2. Karı veya kocasının, nişanlısının yahut kan ve sıhri usul ve füruunun veya üçüncü derece dâhil olmak üzere bu dereceye kadar olan kan ve sıhri civar hısımlarının, 3. Kanuni mümessili veya vekili yahut müstahdemi bulunduğu bir şahsın menfaati olan işleri göremeyip derhal icra mahkemesine haber vermeye mecburdur. İcra mahkemesi müracaatı yerinde görürse o işi diğer bir memura, bulunmayan yerlerde kâtiplerinden birine verir (İİK m.10). Akit yapma yasağına göre tetkik vazifesini gören hâkimler ve icra ve iflas memur ve müstahdemleri, dairelerince takip edilmekte olan bir alacak veya satılmakta bulunan bir şey hakkında kiminle olursa olsun kendileri veya başkaları hesaplarına bir akit yapamazlar, yaparlarsa hükümsüzdür (İİK m.11). 7.2.1.2. İcra Mahkemesi İcra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi icra mahkemesi hâkimi tarafından yapılır. İcra mahkemeleri tek hâkimli mahkemelerdendir. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca icra mahkemesinin birden fazla dairesi kurulabilir. Bu durumda icra mahkemesi daireleri numaralandırılır. İcra mahkemesinin birden fazla dairesi bulunan yerlerde iş dağılımı ve buna ilişkin esaslar, Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenir. Her icra mahkemesi hâkimi, kendisine Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca dönüşümlü olarak bağlanan icra ve iflâs dairelerinin muamelelerine yönelik şikâyetleri ve itirazları inceler, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar, idari işlerine bakar (İİK m.4). İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır. Bu nedenle icra mahkemeleri adli tatilde de görev yapmaya devam eder. İcra mahkemelerinde görülen dava ve işlerde basit yargılama usulü uygulanır (İİK m.18/1). İcra mahkemeleri hem hukuka ilişkin hem de cezaya ilişkin kararlar verir. Örneğin İcra ve İflas Kanunu’nun 338. maddesinde gerçeğe aykırı beyanda bulunanların icra mahkemesince şikâyet üzerine cezalandırılması düzenlenmiştir. 7.2.1.3. Bölge Adliye Mahkemelerinin ve Yargıtay’ın İlgili Daireleri Bölge adliye mahkemelerinin icra prosedürü çerçevesinde icra mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı istinaf incelemesi yapan daireleri icranın asli organlarındandır. Yine bölge adliye mahkemelerinin ilgili hukuk dairelerinin icra hukukuna ilişkin olarak verdikleri kararlara karşı temyiz incelemesi yapan Yargıtay ilgili hukuk daireleri de icranın asli organlarındandır. 7.2.2. Yardımcı İcra Organları İcranın yardımcı organları genel mahkemeler ile takibin konusuna göre özel mahkemeler, cumhuriyet savcıları ve adalet müfettişleridir. Genel mahkemeler ve özel mahkemeler asıl işleri dışında İcra ve İflas Kanunu’nun öngördüğü hallerde icra işlerine de bakmaktadır. Örneğin itirazın iptali davası, borçtan kurtulma davası, menfi tespit davası, istirdat davası, tasarrufun iptali davası icra hukukunu ilgilendirmesine rağmen İcra ve İflas Kanunu’na göre genel/özel mahkemeler tarafından görülmektedir. Cumhuriyet savcıları ve adalet müfettişleri asıl görevleri haricinde icra dairelerini denetime tâbi tutarlar. Cumhuriyet savcıları bu daireleri yılda en az bir defa denetlerler. Cumhuriyet savcılarınca ilk defa yapılacak teftişin, geçen bir yıllık işlemlere şamil olmak üzere her sene Ocak ayı içinde yapılması ve düzenlenecek raporların birer örneğinin icra ve iflas dairesi ile Cumhuriyet savcılığında saklanması gereklidir. Teftişlerin yapılması, savcılıkların açık olması hallerinde bunun kimler tarafından yerine getirileceği ve teftiş raporlarının nasıl düzenleneceği yönetmelikte belirtilir. 7.3. İflas Organları İflas organları, resmi iflas organları ve özel iflas organları olmak üzere ikiye ayrılarak incelenebilecektir. İflasın resmi organları, iflas hukukuna ilişkin işlemlerin yapılması ile görevli resmi devlet organlarıdır. İflasın özel organları ise asıl tasfiye yöntemi olan adi tasfiyenin uygulandığı iflas prosedüründe görev almaktadır. 7.3.1. Resmi İflas Organları Resmi iflas organları, asıl resmi iflas organları ve yardımcı resmi iflas organları olarak ikiye ayırabilir. 7.3.1.1. Asıl Resmi İflas Organları 7.3.1.1.1. İcra Dairesi İflas, takipli iflas ve takipsiz iflas olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Takipli iflasta, asliye ticaret mahkemesi tarafından iflas kararı verilmeden önce icra dairesinde takip başlatılmaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nda takipli iflas halleri olarak adi iflas yoluyla takip ve kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip düzenlenmiştir. Takipsiz iflasta ise, İcra ve İflas Kanunu ile diğer kanunlarda öngörülen hallerde takip başlatılmaksızın doğrudan asliye ticaret mahkemesine müracaat edilerek iflas davası açılmakta ve iflas kararı verilmektedir. Takipli iflas hallerinde takip, icra dairesinden başlatılmaktadır. Görüldüğü üzere icra daireleri sadece icra takiplerinde değil, iflas takiplerinde de asli organdır. Buna göre alacaklı iflas takip talebini icra dairesine verecek, icra dairesi borçluya iflas ödeme emri gönderecek ve adi iflas yoluyla takipte itiraz, kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takipte ise hem itiraz hem de şikâyet icra dairesine yapılacaktır. 7.3.1.1.2. İflas Dairesi Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde gerektiği kadar iflas dairesi bulunur (İİK m.2/1). İş yoğunluğu çok olan yerlerde birden fazla iflas dairesi kurulabilir. İflas dairesinin başında iflas müdürü, yeteri kadar iflas müdür yardımcısı ve kâtip vardır. İcra ve iflas işleri bir dairede birleştirilebilir (İİK m.3). Takipli iflas hallerinde takip iflas dairesinden değil, icra dairesinden başlatılır. İflas dairesinin asıl görevi asliye ticaret mahkemesinin iflas kararını vermesi ve bu iflas kararının iflas dairesine bildirilmesiyle başlar. İflas dairesi, kararı kendiliğinden ve derhal tapuya, ticaret sicil memurluğuna, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliği’ne, mahalli ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kurulu’na ve diğer lazım gelenlere bildirir. Daire, ayrıca kararı, karar tarihinde, tirajı 50.000 üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan eder. Tirajı 50.000 üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetenin yayınlandığı yer aynı zamanda muamele merkezi ise mahalli gazetede ilan yapılmaz. İflasın açılması kendisine tebliğ olunur olunmaz iflas dairesi müflisin mallarının defterini tutmağa başlar ve muhafazaları için gerekli tedbirleri alır. Tasfiye işlemleri ilk olarak iflas dairesinde başlayacaktır. İflas dairesi iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç iki ay içinde tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılacağına karar verecektir. Yine şartlar oluştuğu takdirde tasfiyenin tatiline karar verecek ve tasfiyenin tatilini ilan edecektir. Adi tasfiyeye karar verildiği takdirde adi tasfiyenin ilanını yapacak, iflas idaresi seçilene kadar tasfiye işlemlerini yürütecek, birinci alacaklılar toplantısına ve ikinci alacaklar toplantısına başkanlık edecektir. Yine adi tasfiye tamamlanıp iflas kapandıktan sonra iflasın kapandığını ilan edip ilgili yerlere bildirecektir. İflas idaresi iflas dairesinin gözetimi altındadır. Bu halde iflas dairesi alacaklılar toplantısının kararlarına, alacaklıların menfaatine uygun görmediği bütün tedbirlere ve idarece kabul edilen alacaklar ile istihkak iddialarının kabulüne dair olan kararlardan kanuna ve hadiseye uygun görmediklerine yedi gün içinde icra mahkemesine müracaatla muhalefet eder. Yine iflas dairesi, iflası idare edenlerin ücretleriyle masrafları da dâhil olmak üzere hesap pusulalarını icra mahkemesinin tasdikine arz eder. Basit tasfiye usulünde tüm tasfiye işlemleri iflas dairesi tarafından yerine getirilecektir. Her ne kadar iflas dairesinin görevi kural olarak iflas kararının verilmesiyle başlayacak olsa da iflas davası açılan asliye ticaret mahkemesi iflas talebi üzerine muhafaza tedbirlerine karar verebilecek ve bu tedbirler iflas dairesince yerine getirilecektir. 7.3.1.1.3. Asliye Ticaret Mahkemesi Takipli iflas ve takipsiz iflas hallerinde, iflas kararı daima asliye ticaret mahkemesi tarafından verilecektir. Buna göre iflas davası asliye ticaret mahkemesine açılacaktır. Asliye ticaret mahkemesi toplu bir mahkemedir ve iflas davası heyet halinde incelenen davalardandır. Asliye ticaret mahkemesi, iflas talebi halinde mahkeme, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerine karar verebilecektir. İflas kararını verdikten sonra bu kararı iflas dairesine bildirecektir. İflasın kaldırılmasına ve iflasın kapanmasına asliye ticaret mahkemesi karar verecektir. 7.3.1.1.4. İcra Mahkemesi İcra mahkemesi, icra yoluyla takiplerde olduğu gibi iflasta da asli bir organdır. İcra mahkemesinin takipli iflasta iflas takibi aşamasında ve her halükarda iflasın tasfiyesi aşamasında görevleri vardır. Adi iflas yoluyla takiplerde, icra dairesinin işlemlerine karşı şikâyet icra mahkemesine yapılacaktır. Adi tasfiye usulünde iflas idaresi üyeleri icra mahkemesi tarafından seçilecektir. İcra mahkemesi iflasta istihkak davalarını inceleyecektir. Yine iflasta sıra cetveline şikâyet başvurusu ve başvurunun incelenmesi icra mahkemesinde yapılacaktır. İflas dairesinin, iflas idaresinin, iflas bürosunun ve alacaklılar toplantısının işlem ve kararlarına karşı şikâyet icra mahkemesinde incelenecektir. 7.3.1.1.5. Bölge Adliye Mahkemelerinin ve Yargıtay’ın İlgili Daireleri Bölge adliye mahkemelerinin iflas prosedürü çerçevesinde icra mahkemelerince ve asliye ticaret mahkemelerince verilen kararlara karşı istinaf incelemesi yapan daireleri iflasın asli organlarındandır. Yine bölge adliye mahkemelerinin ilgili hukuk dairelerinin iflas hukukuna ilişkin olarak verdikleri kararlara karşı temyiz incelemesi yapan Yargıtay ilgili hukuk daireleri de iflasın asli organlarındandır. 7.3.1.2. Yardımcı Resmi İflas Organları İflasta yardımcı resmi iflas organları cumhuriyet savcıları ve adalet müfettişleridir. Cumhuriyet savcıları ve adalet müfettişleri asıl görevleri haricinde iflas dairelerini denetime tâbi tutarlar. Cumhuriyet savcıları bu daireleri yılda en az bir defa denetlerler. 7.3.2. Özel İflas Organları Adi tasfiye usulünde, özel iflas organları tasfiye sürecine dâhil olmaktadır. Adi tasfiye usulünde özel iflas organları olarak birinci alacaklılar toplantısı, iflas bürosu, iflas idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı görev üstlenmektedir. İflasta tasfiyenin türü iflas dairesi tarafından belirlenecektir. Buna göre iflas dairesi, tasfiyenin adi tasfiye usulüne veya basit tasfiye usulüne göre yapılmasına karar verecektir. Adi tasfiye usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde iflas dairesi, tasfiyenin adi tasfiye usulüne göre yapılacağını ilan edecektir. İlandan itibaren en geç on gün içinde ve ilanda belirtilen yer, gün ve saatte birinci alacaklılar toplantısı yapılacaktır. Birinci alacaklılar toplantısında yapılacak seçimle iflas idaresine aday gösterilir ve iflas masası için gerekli olan acil kararlar verilir. Birinci alacaklılar toplantısında kullanılan oyların geçerli olup olmadığına karar vermek üzere iflas müdürü, alacaklı oldukları tercihan ellerinde noter veya ipotek senedi gibi resmi senetle yahut 68/b ve 150/ı maddelerinde belirtilen belgelerle sabit olan kişilerden bir veya iki alacaklı veya temsilcileriyle birlikte bir iflas bürosu teşkil eder. İflas idaresi, birinci alacaklılar toplantısının gösterdiği adaylar arasından icra mahkemesi tarafından seçilir. İflas masasının kanuni temsilcisi iflas idaresidir. İflas idaresi masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükelleftir. İflas idaresi seçildiği andan itibaren masanın tasfiye işlemlerini yürütür. Bu kapsamda masaya kaydedilen alacakları inceler, sıra cetvelini hazırlar, paraya çevirme işlemlerini yapar, pay cetvelini ve son hesabı hazırlar, kesin ve geçici dağıtımları yapar, alacağını tam olarak alamayan alacaklılara borç ödemeden aciz vesikası düzenleyerek teslim eder. İflas idaresi iflas dairesinin gözetimi altındadır. İkinci alacaklılar toplantısına gerçek alacaklılar katıldığından, bu toplanma birinci alacaklılar toplanmasına göre daha geniş yetkilere sahiptir. İkinci alacaklılar toplanması iflas tasfiyesine yön veren önemli kararlar alır. İkinci alacaklılar toplanmasının; iflas idaresinin raporunu teslim almak, istihkak iddiaları hakkında kesin karar vermek, iflas kararıyla duran müflisin davacı olduğu hukuk davalarına masa tarafından devam edilip edilmeyeceğine karar vermek, masada yer alan bazı malların pazarlık suretiyle satılmasına karar vermek, konkordato teklifinin kabul edilip edilmeyeceğine karar vermek gibi görevleri söz konusudur. Basit tasfiye usulü, adi tasfiye usulünden farklılaşmaktadır. Zira basit tasfiye usulünde, adi tasfiye usulünde mevcut olan özel iflas organları görev almaz. Basit tasfiye usulünde, özel iflas organlarına ait tüm görevler iflas dairesi tarafından yerine getirilir. 7.4. Kamu Alacaklarının Tahsili Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i kamu alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve kamu hizmetleri uygulamasından doğan diğer alacaklarıyla; bunların takip masrafları hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulanır. Kamu alacaklısı iflasa tâbi borçlusunu, 6183 sayılı Kanun’daki hükümlere göre haciz yoluyla takip edebileceği gibi iflas yoluyla da takip edebilir. 6183 sayılı Kanun’un 100. maddesine göre kamu alacaklarının tahsili için İcra ve İflas Kanunu hükümleri dairesinde kamu borçlusunun iflası istenebilir. Yani bu durumda kamu borçlusunun iflas yoluyla takibinde İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanır. Kamu alacaklarının tahsilinde uygulanacak usul ve yetkili merciler, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiş olan icra takiplerinden farklılık arz eder. Devlet, il özel idareleri ve belediyeler, alacaklarının tahsiline yönelik işlemleri 6183 sayılı Kanun’da düzenlenmiş usul çerçevesinde kendi tahsil daireleri aracılığıyla gerçekleştirirler. Tahsil dairesiyle kastedilen kamu idarelerinin 6183 sayılı Kanunu uygulamakla görevli dairesi, servisi ve memurlarıdır. Kamu alacaklarının tahsiline dair takiplerde alacaklının takip talebinde bulunmasına gerek yoktur. Kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişi, böyle bir borcu olmadığı veya borcunu kısmen ödediği veya borcun zamanaşımına uğradığı hakkında ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde vergi mahkemesine itiraz edecektir. İcra ve İflas Kanunu’na göre takip kesinleştikten sonra haciz işlemi için alacaklının talepte bulunması gerekmektedir. Kamu alacaklarında ise alacaklı kamu idaresi kendiliğinden harekete geçmektedir. Uygulamalar Burak Bora’dan 50.000 TL alacaklı olan Ahmet Yaman alacağını tahsil etmek için haciz yoluyla takip başlatmayı düşünmektedir. Ahmet Yaman bu takibi hangi merciden başlatacaktır? Bu merciin özelliklerini de belirterek cevaplayınız. Cevap: Ahmet Yaman, haciz yoluyla takibi icra dairesinden başlatacaktır. İcra yoluyla takipler, icra dairesine sunulan takip talebiyle başlar. İcra dairesi, icra işlerinde birinci derecede görevli organ konumundadır. Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur. Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde iş yoğunluğuna göre birden fazla icra dairesi kurulabilir. Her icra dairesinde Adalet Bakanlığı tarafından atanacak bir icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı, icra kâtibi ile adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından görevlendirilecek mübaşir ve hizmetli bulunur. İcra daireleri, icra mahkemesi hâkiminin daimi gözetimi ve denetimi altındadır. Uygulama Soruları 1. İcra dairelerinin olumlu ve olumsuz yükümlülükleri nelerdir? Açıklayınız. 2. İcra mahkemelerinin kuruluşunu ve yapısını anlatınız. 3. İflas dairesinin görevlerini belirtiniz. Bölüm Özeti Özel hukuktan kaynaklanan taleplerin icrasında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uygulanır. İcra daireleri, icra ve iflas takiplerinde asli organ konumundadır. İcra daireleri, icra mahkemesi hâkiminin daimi gözetimi ve denetimi altındadır. İcra takipleri gibi iflas takipleri de icra dairesinden başlatılır. İflas kararı asliye ticaret mahkemesi tarafından verilir. İflas dairesinin görevi iflas kararının verilmesi ve bu kararın iflas dairesine bildirilmesiyle başar. Tasfiyenin usulüne iflas dairesi karar verir. Adi tasfiye usulünde özel iflas organları olan birinci alacaklılar toplantısı, iflas bürosu, iflas idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı görev alır. Ünite Soruları Soru-1 : Maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin, devletin yetkili organları vasıtasıyla devletin gücü kullanılarak, gerçekleştirilmesine hizmet eden hukuk alanı aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Cebri İcra Hukuku (B) Medeni Hukuk (C) Milletlerarası Hukuk (D) Borçlar Hukuku (E) Mali Hukuk Cevap-1 : Cebri İcra Hukuku Soru-2 : Devletin kamu hukukundan doğan bir alacağı söz konusu olduğunda bu alacağın tahsili hangi kanuna göre sağlanacaktır? (Çoktan Seçmeli) (A) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (B) 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (C) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (D) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (E) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu Cevap-2 : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Soru-3 : I. Menfi Tespit Davası II. İstirdat Davası III. Borçtan Kurtulma Davası Yukarıda yer alan davalardan hangisi veya hangileri icra hukukunu ilgilendirmesine rağmen icra mahkemelerinde değil, genel mahkemelerde veya diğer özel mahkemelerde görülür? (Çoktan Seçmeli) (A) Yalnız I (B) I-II (C) II-III (D) I-III (E) I-II-III Cevap-3 : I-II-III Soru-4 : İcra dairelerine icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı ve icra kâtibi hangi merci tarafından atanır? (Çoktan Seçmeli) (A) Adalet Bakanlığı (B) Hâkimler ve Savcılar Kurulu (C) Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu (D) Bölge Adliye Mahkemesi Adalet Komisyonu (E) Yargıtay Cevap-4 : Adalet Bakanlığı Soru-5 : I. İflas Dairesi II. İflas İdaresi III. İcra Dairesi Yukarıdakilerden hangisi veya hangileri resmi iflas organlarındandır? (Çoktan Seçmeli) (A) Yalnız I (B) I-II (C) I-III (D) II-III (E) I-II-III Cevap-5 : I-III Soru-6 : Alacaklı, kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takibi hangi merciden başlatılır? (Çoktan Seçmeli) (A) İflas Dairesi (B) İcra Dairesi (C) Asliye Ticaret Mahkemesi (D) İflas İdaresi (E) İflas Bürosu Cevap-6 : İcra Dairesi Soru-7 : Takipsiz iflas hallerinde iflas davası hangi mercide açılacaktır? (Çoktan Seçmeli) (A) İcra Mahkemesi (B) Asliye Ticaret Mahkemesi (C) Sulh Hukuk Mahkemesi (D) Kadastro Mahkemesi (E) Bölge Adliye Mahkemesi Cevap-7 : Asliye Ticaret Mahkemesi Soru-8 : Adi tasfiye usulünde birinci alacaklılar toplantısında kullanılan oyların geçerli olup olmadığına karar vermek üzere oluşturulan organa ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) (A) İflas Dairesi (B) İflas İdaresi (C) İflas Bürosu (D) İkinci Alacaklılar Toplantısı (E) İflas Komiserliği Cevap-8 : İflas Bürosu Soru-9 : I. İflas Dairesi II. İflas Bürosu III. Cumhuriyet Savcıları IV. Adalet Müfettişleri Yukarıda yer alan organlardan hangileri yardımcı resmi iflas organlarıdır? (Çoktan Seçmeli) (A) I-II (B) II-III (C) III-IV (D) II-III-IV (E) I-II-III-IV Cevap-9 : III-IV Soru-10 : Kamu alacaklısının iflasa tâbi borçlusunu iflas yoluyla takip etmeyi tercih etmesi halinde iflas prosedüründe hangi kanuna ilişkin hükümler tatbik edilecektir? (Çoktan Seçmeli) (A) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (B) 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (C) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (D) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (E) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Cevap-10 : 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 8. TEBLİGAT HUKUKU’NA GİRİŞ, TEBLİGAT KAVRAMI VE KONUSU Giriş Tebligat Hukukuna ilişkin prensipler öncelikle tebligat kavramının ve bu kavramın öneminin anlaşılması ile belirlenebilir. Teknik ve şekil kurallarına tabi bir sistematiğe sahip olan tebligat işleminin öneminin kavranması gerekmektedir. Tebligat kavramının belirlenmesi ardından, tebligat işleminin genel olarak hangi alanda söz konusu olabileceğinin belirlenmesi ve tebligat işleminin tespiti ile ispatının hangi şekilde yapılabileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Ders notlarının ilk haftasında bu hususların aktarılması esas alınmıştır. 8.1. Tebligat Hukukuna Giriş, Tebligat Hukukunun Önemi Kanunu’nun tebliğe bağladığı hukuki sonuçların doğması, ancak, tebliğ olarak nitelendirilebilecek bir işlemin mevcut olması halinde mümkün olabilecektir. Tebliğ işleminin varlığı ve Tebligat Kanunu ile ilgili mevzuata uygun şekilde gerçekleştirilmiş olması halinde, tebliğe bağlanan sonuçların doğması mümkün olacaktır. Tebliğ ile ilgili düzenlemelerin amacı tebliğe bağlanan hukuki sonuçların doğabilmesi için tebliğ konusu işlemin muhatabına ulaştırılmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Tebliğ işleminin gerçekleştirilmemiş olması ya da gerçekleştirilmiş olmasına rağmen Kanun’un belirlediği kurallara uyulmaması halinde mevcut dava dosyası, icra takibi ya da idari işlem geçerli bir şekilde sonuçlanamayacaktır. Tebligat işleminin önemi, Anayasa ile güvence altına alınmış olan savunma hakkından (AY m. 36) doğmaktadır. Dava ya da icra takibinde tarafların iddia ve savunma sebeplerini ileri sürebilmeleri için tebligat işleminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Aksi durumda, tarafların beyanlarını süresinde ve uygun şekjilde ileri sürebilmeleri mümkün olmayacak, bu durum da hak kaybına sebebiyet verecektir. Hak kaybına sebep olunmaması için tebligat işleminin Kanunda yer alan şekil ve kurala tüm detayları ile uyularak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Tebligatın; kime, ne zaman, ne şekilde ve nerede yapılacağına ilişkin hususlar tebligat mevzuatında detaylı olarak belirlenmiştir. Bu unsurların mevzuatın düzenlediği şekilde gerçekleşmiş olması, tebligat işleminin yapıldığı dava ya da icra dosyasının geçerliliği açısından da önem taşımaktadır. Tebligat Kanunu m. 1, tebligatın hangi merciler ve gerçek kişiler tarafından Teb. K.’na uyularak yapılması gerektiğini düzenlemektedir. Tebligat Kanunun dışında bazı Kanunlarda da tebligatın ne şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine dair hükümler bulunmaktadır. Bu durumda tebligat işleminin özel kanun niteliğinde bulunan Kanun hükümlerine göre gerçekleştirilmesi zorunludur. Mevzuatımız da “tebligat” kavramının bulunmadığı bir düzenleme bulmak oldukça istisnai bir durumdur. Dolayısı ile tebligat işlemi geniş bir uygulama alanına sahiptir ve farklı yargılama usullerinde olduğu gibi idari ve mali işlemlerde de önem taşıyan bir uygulama alanına sahiptir. 8.2. Tebligat Kavramı ve Konusu Tebligat Hukuku, Medeni Usul Hukuku ile sıkı bir ilişki içindedir. Tebliğ ile ilgili hükümler 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun yürürlüğe girmesine kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 114-148. Maddelerinde yer alıyordu. HUMK’un bu hükümleri 7201 sayılı Teb. K. ile yürürlükten kaldırılmış, ayrı bir kanun halinde düzenlenmiştir (Tebligat K. m. 62/2). 7201 sayılı Teb. K., 19.02.1959 tarih ve 10139 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten itibaren tebligat işlemlerine dair usul ve esasların bu kanuna uyularak yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Bir tebliğ işleminin Teb. K. hükümlerine tabi olması için; 1. Tebliğ çıkaran merciin Teb. K. m.1’de sayılan mercilerden birisi olması, 2. Tebliğ işlemi ile ilgili, özel kanunda, tebliğin Teb. K. hükümlerine göre yapılacağına ilişkin hüküm bulunması; şarttır. Bu tespitlerden görüleceği üzere, Tebligat Kanunu, tebligat işleminin gerçekleştirilmesi gereken hallerde genel kanun olarak değerlendirilecektir. Tebligat Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek üzere, 25.01.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış olan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik yürürlükte bulunmaktadır. Bu Yönetmelik hükümleri ve Yönetmelik ekinde yer alan matbu evraklar, Kanun hükümlerinin uygulanmasında esas alınmak zorundadır. Tebligat işleminin geçerliliği, kanun ve yönetmelik hükümlerine uyulması halinde mümkün olabilecektir. Posta Hizmetleri Kanunu, Posta Hizmetlerinin Sunulmasına İlişkin Yönetmelik, Posta Tüzüğü, Postada Tebligat İşlemleri Rehberi ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, tebligat işlemlerinin gerçekleştirilmesi aşamasında uyulması gereken hükümleri içeren diğer düzenlemelerdir. “Tebligat”, “tebliğ” kavramının çoğul şekli olmakla birlikte uygulama da her iki kavramda tekil anlamda kullanılmaktadır. Tebligat; kanunda öngörülen hukuki işlemlerin muhatabına yazılı olarak bildirilmesi ve bu bildirimin, kanunun öngördüğü şekilde yapıldığının yine kanunda öngörülen şekilde belgelendirilmesi işlemidir. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere tebliğ’in varlığı için iki unsurun (belgelendirme ve bilgilendirme) birlikte bulunması gerekir. Bu unsurlardan birinin bulunmaması halinde ise tebliğin yokluğu sonucu doğmuş olacaktır. Yüksel Mahkeme Kararları da, tebligat işleminin niteliğine ilişkin bu yönde tespitler yapmaktadır; “… Tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir…” (1 HD 07.06.2000, 7264/7421, YKD 2001/2, s. 174-175), “… Hukukumuzda tebligat, hukuki bir işlemden ilgili bir kimsenin haber almasını sağlamak için yetkili makamın kanuni şekilde ve yazı veya ilan ile yapacağı belgeleme işlemi olarak tanımlanmaktadır…” (Danıştay 6. Daire, 27.03.1968, 461/838, DKD 123-126, s. 267). “Tefhim”, “tebliğ” kavramından farklı olup, bir davada yapılan yargılama sonucunda hâkimin verdiği kararın, karar duruşmasında hazır olan tarafların veya vekillerinin yüzüne karşı okunmasıdır. “Tefhim”, bildirimin sözlü olarak yapılmasıdır. Tebliğ işleminin konusu Teb. K. m. 8’de belirlenmiştir. Bu hüküm uyarınca tebliğin konusu, tebliğ çıkaran merciin muhataba bildirilmesini istediği evraktır. Tebliğ ile bir evrakın ve/veya davetiyenin muhatabına teslimi sağlanmış olur. Evrak ve/veya davetiyenin tebliği ile bu belgelere ilişkin hukuki sonuçlar da doğmuş olacaktır. 8.3. Tebliğ Tutanağının Niteliği Tebliğ işleminin Teb. K. ve ilgili mevzuat hükümlerine göre yapılmış olduğunun belgelendirilmesi şarttır. Tebligat işleminin kurucu unsurlarından olan “belgelendirme”, Kanun tarafından şekil şartlarına tabi tutulmuş özel bir belge ile sağlanmak zorundadır. Aksi halde tebliğ işleminin yokluğu gerçekleşmiş olacaktır. Tebliğin yapılmış olduğunun belgelendirilmesi, tebliğ tutanağı (tebliğ mazbatası) düzenlenerek sağlanacaktır. Tebliğ tutanağında bulunması gereken kayıtların neler olduğu Teb. K. m.23’de gösterilmiştir. Tebliğ’in mutlaka bu tutanak ile belgelendirilmesi şarttır. Tebliğ işleminin gerçekleştirilmiş olduğunu ispat eden (tevsik eden) tek belge, tebliğ tutanağıdır. Bu tutanakta; 1. Tebliği çıkaran merciin adı 2. Tebliği isteyen tarafın adını, soyadını, adresini 3. Tebliğ olunacak şahsın adını, soyadını, adresini 4. Tebliğin konusunu 5. Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise; o kimsenin adını, soyadını, adresini ve Teb. K. m.22 gereğince ehil olduğunu 6. Tebliğin nerede ve ne zaman yapıldığını 7. Teb. K. m. 21’de ki durumun ortaya çıkması halinde bu hususlara ilişkin işlemin yapıldığını ve kaçınma (imtina) için gösterilen sebebi 8. Tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı 9. Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını; içermesi gerekecektir. (Teb. K. m.23) Tebligatı yapan görevli (örneğin PTT memuru), işlemi bu unsurları içeren tutanak ile kayda almak zorundadır. Tutanakta yer alması gereken unsurların herhangi bir şekilde kayda alınması halinde tutanak geçerli olmayacaktır. Tebliğ memuru, tebliğ evrakının doğru kişiye iletilmiş olduğunu belirlemek zorundadır. Tebliğ memuru, tebligat işlemini yaparken, muhatabın veya onun adına tebliğ yapılacak kişilerin kimliklerini incelemeye yetkilidir (Yönetmelik m. 36). Tebliğ mazbatası hazırlanırken tebliğ memurunun kayıtları düzenlemek için mazbatada yeterli alan bulamaması halinde, mazbataya eklenti yapılabilecektir. Yönetmelik ekinde yer alan matbu nitelikteki tebligat evrakı formlarının tebliğ işlemleri esnasında ilgili alanlar doldurularak düzenlenmesi esastır. Dolayısı ile tutanağın mutlaka Teb K. ve Teb. K. Yönetmeliği ile ek cetvellerde yer alan matbu forma uygun olan belge marifeti ile düzenlenmesi gerekmektedir. Tebliğ tutanağının düzenlenmesi, tebliğ işleminin geçerlilik şartıdır. Tebliğ tutanağının tebliğ memuru tarafından Kanun ve Yönetmeliğe uygun şekilde hazırlanıp imzalanması ile birlikte bu belge resmi belge niteliğini kazanmış olacaktır. Resmi niteliğe sahip olan tebliğ tutanağının aksi ancak yine bir resmi belge ile sağlanabilir. Ayrıca, bir dava dosyasında yer alan tebliğ evrakının sahteliğinin iddia edilmesi halinde bu iddia ancak dava dosyasında ön sorun olarak incelenebilecektir. Uygulamalar 1. Tebligat Kanunu’nun 1. maddesinde belirtilmemiş olan bir tüzel kişi, tebligat işlemini hangi prosedüre göre gerçekleştirebilecektir? Cevap: Tebligat Kanunu ve ilgili mevzuata uyularak tebligat işlemlerini yapmak zorunda olan tüzel kişiler Teb. K. m. 1’de belirtilmiştir. Bu hükümde yer almayan bir tüzel kişinin, örneğin bir satım sözleşmesinden kaynaklanan, tebligat işlemini ilgilisi ile aralarında belirledikleri bir usule göre yapabilmesi mümkündür. Ancak bu tüzel kişi, Teb. K. m. 1’de yer alan kurum ya da kuruluşlar ile olan ilişkisinde tebligat işlemi gerçekleştirirken mutlaka Teb. K. hükümlerine riayet etmek zorunda kalacaktır. Uygulama Soruları 1. Tebligat Kanunu’nun kapsamı nasıl belirlenir? 2. Tebligat Tutanağının önemini belirtiniz. 3. Anayasal ilkeler açısından tebligat kavramının önemini belirtiniz. Bölüm Özeti Bu bölümde Tebligat Hukukunun önemi, tebligat kavramı ve tebliğ tutanağının nasıl düzenlenmesi gerektiği öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Tebliğ işleminin geçerliliği aşağıda yer alan hangi kanun kapsamında belirlenir? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk Medeni Kanunu (B) Türk Ticaret Kanunu (C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu (D) Tebligat Kanunu (E) Türk Borçlar Kanunu Cevap-1 : Tebligat Kanunu Soru-2 : Tebliğ işleminde bulunması gereken unsurlardan birisi hangi seçenekte yer almaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Bilgilendirme (B) Somutlaştırma (C) Belirginleştirme (D) Aktarma (E) Ferdileştirme Cevap-2 : Bilgilendirme Soru-3 : Aşağıda yer alan cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade hangi seçenekte yer almaktadır? “ Tebligat Kanunu …. bir uygulama alanına sahiptir” (Çoktan Seçmeli) (A) dar (B) geniş (C) serbest (D) düzensiz (E) zorunlu Cevap-3 : geniş Soru-4 : Tebligat mevzuatı aşağıda yer alan hangi kanun ile sıkı bir ilişki içindedir? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk Ticaret Kanunu (B) İcra ve İflas Kanunu (C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu (D) Türk Borçlar Kanunu (E) Türk Medeni Kanunu Cevap-4 : Hukuk Muhakemeleri Kanunu Soru-5 : “Tebligat’ın konusu ……..’da belirlenmiş olup, …. ya da ….’dir” Bu cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifade hangi seçenekte yer almaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk Ticaret Kanunu/ dilekçe/evrak (B) Türk Borçlar Kanunu/dilekçe/evrak (C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu/dilekçe/evrak (D) Tebligat Kanunu/evrak/davetiye (E) Türk Medeni Kanunu/dilekçe/evrak Cevap-5 : Tebligat Kanunu/evrak/davetiye Soru-6 : Tebliğ işlemi seçeneklerde yer alan hangi durum gerçekleşmiş olur? (Çoktan Seçmeli) (A) Bir evrakın ya da davetiyenin ilgilisine ulaşması sağlanmış olur. (B) Dava tamamlanmış olur. (C) Takip tamamlanmış olur. (D) Hukuki İşlem geçerlilik kazanır. (E) Hiçbiri Cevap-6 : Bir evrakın ya da davetiyenin ilgilisine ulaşması sağlanmış olur. Soru-7 : Tebligat işleminin varlığı hangi belge ile tespit edilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Davetiye (B) Dilekçe (C) Ara Karar (D) Tebliğ Tutanağı (E) Karar metni Cevap-7 : Tebliğ Tutanağı Soru-8 : Tebliğ Tutanağı seçeneklerde yer alan hangi kanun tarafından düzenlenir? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk Borçlar Kanunu (B) Türk Medeni Kanunu (C) Tebligat Kanunu (D) Türk Ticaret Kanunu (E) Finansal Kiralama Kanunu Cevap-8 : Tebligat Kanunu Soru-9 : Tebliğin nerede ve nasıl yapıldığı hangi belge ile tespit edilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Dava dilekçesi (B) Cevap dilekçesi (C) Tebliğ Mazbatası (D) Ödeme emri (E) İcra emri Cevap-9 : Tebliğ Mazbatası Soru-10 : Tebligat’ın genel olarak hangi alanlarda uygulama alanına sahip bulunduğu; hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligat Kanunun belirlediği alanlarda (B) Türk Borçlar Kanunun belirlediği alanda (C) Anayasa’nın belirlediği alanlarda (D) Türk Medeni Kanunu’nun belirlediği alanlarda (E) Türk Ticaret Kanunu’nun belirlediği alanlarda Cevap-10 : Tebligat Kanunun belirlediği alanlarda 9. TEBLİGAT YOLLARI Giriş Tebligatın çeşitli yollarda yapılabilmesi, tebligatın hızlı bir şekilde yapılabilmesine imkan tanımaktadır. Tebligat Kanunu ve tebligat işlemine ilişkin düzenlemeler, tebliği çıkaran merciin en hızlı şekilde tebliğ işlemini gerçekleştirebilmesi için farklı alternatif yollar düzenlemeyi kabul etmiştir. Bu yollardan ilki, bir vasıta ile tebliğ işleminin yapılabilmesidir. Tebligata ilişkin yollara dair düzenlemeyi tasnif ederken vasıtalı tebliğ olarak tanımlanan tebligat yolunu belirtmek gerekmektedir. Bu yolla tebliğ işlemi yapılırken, tebliği çıkaran merciden tebliğ memuruna, tebliğ memurundan da muhataba yapılacak bir işlem düzeni bulunmaktadır. Bu durum, tebliğ işleminin vasıtalı şeklde yapılması halinde, vasıtasız (aracısız) tebligata göre daha uzun süre içinde tamamlanmasına sebep olmaktadır. Bu bölümde, vasıtalı ve vasıtasız tebligat yollarını, hangi hallerde müracaat edilebileceği ve birbirlerine kıysen olumlu ve olumsuz yönleri değerlendirilecektir. 9.1. Vasıtalı Tebligat Vasıtalı tebligat, tebliğin PTT Genel Müdürlüğü veya tebliği çıkaran merciin memuru vasıtasıyla yapılmasıdır. Tebligatın bu yollardan hangisi ile yapılacağına kural olarak tebliği çıkaran mercii karar verir. Tebligat Kanunu’nun 1. ve 2. maddelerinde vasıtalı tebligat işleminin temel hükümleri düzenlenmiştir. Bu maddeler dâhilindeki ihtimaller dışında tebligatın vasıtasız yapılabilmesi mümkündür. En önemli kriter, tebligat mazbatasının tebligatı çıkaran mercii dışında bir yerde ve tebliğ memuru tarafından hazırlanıyor olmasıdır. İstisnai haller (Teb. K. m. 2/2) saklı kalmak kaydıyla tebliğin memur vasıtasıyla yaptırılması gereken haller (Teb. K. m. 2/1) şunlardır: 1. Diğer kanunlarda, tebliğin memur vasıtasıyla yaptırılmasını öngören bir hükmün olması, 2. Tebligat memur vasıtasıyla yapılmadığı takdirde, gecikilmiş olacağı ve bu gecikmenin zarara sebebiyet vereceğinin düşünülmesi, 3. Yapacakları tebligatın tebligat kanunu hükümlerine tabi olduğu Teb. K. m. 1’de belirtilen daire ve müesseseler aynı yerde bulundukları takdirde, bunlar arasında yapılacak tebligat, kendi memurları ya da mahalli mülkiye amirinin emri üzerine zabıta vasıtasıyla yaptırılır. Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliği m.5: “Tebligatın; a) Kanunlarda özel hüküm bulunan hallerde, b) Gecikmesi halinde zarar doğabilecek işlerde, c) 2.nci maddede belirtilen ve aynı yerde bulunan merciler arasında ya da bu mercilerde bulunan kişilere, yapılması durumunda, tebliğler kendi memurları veya mahalli mülki idare amirinin emriyle kolluk vasıtasıyla yaptırılır. (2) Memur vasıtasıyla tebligat yaptırılmasını gerektiren sebep tebligat evrakında gösterilir. (3) Kolluk vasıtasıyla tebligat yaptırılabilmesi için, tebliği çıkaran merciin, sebebini de belirtmek suretiyle mahalli mülki idare amirine müracaat etmesi gerekir. Mahalli mülki idare amirinin emri olmadan kolluğa gönderilen tebliğ evrakı gönderen mercie iade edilir. (4) Zor kullanılmasını gerektiren veya soruşturma evresine ilişkin görevlerin kolluk tarafından yapılacağına dair olan hükümlerle bu Yönetmeliğin Yedinci Bölümünde yer alan özel hükümler saklıdır.” Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.64: “Adli, idari ve askerî yargı yerleriyle diğer adalet daireleri, resen veya talep halinde, işin mahiyetine göre, memurları vasıtasıyla tebligat yapılmasına karar verebilirler.” Vasıtalı tebligat halinde, tebliğ çıkaran merci ile tebliğ memuru arasında gerçekleşen tevdi işlemi, Tebligat Kanunu kapsamında bir düzenlemeye sahip değildir. Ancak, tebliğ memuru ile muhatap arasında tebliğ işlemini oluşturan ikinci aşama tamamen Tebligat Hukuku tarafından düzenlemeye tabi tutulmuştur. PTT tarifesinde yer alan ve tebliğ çıkaran merciin belirlediği ücret, vasıtalı tebliğ yolunun vasıtasız tebliğe göre daha masraflı olmasına sebep olmaktadır. 9.2. Vasıtasız Tebligat Tebliği çıkaran mercii ile tebliğ muhatabı arasında tebliği gerçekleştirecek bir vasıtanın bulunmadığı hallerde vasıtasız tebligat söz konusudur. Vasıtasız tebligatta, tebliğ mazbatasına hazırlayan kişi ve tebliğin gerçekleştirildiği yer önem taşır. Tebligat Kanunu’nun 23. Maddesinde yer alan tebliğ mazbatası vasıtasız tebligat yolunda düzenlenmeyecektir. Ancak, tebligat kime, nerede, ne zaman ve kim tarafından gerçekleştirilmiş olduğu yazılı olarak tespit edilmektedir. Vasıtasız tebligat halleri: -Celse esnasında veya kalemde tebligat -Avukat katiplerine ve stajyerlerine tebligat -Vekillerin birbirlerine tebligat yapması 9.2.1. Celse Esnasında veya Kalemde Tebligat Duruşma (celse) esnasında veya kalemde (mahkeme, savcılık kalemleri ve icra dairelerinde) ; soruşturmaya, davaya veya takibe ait evrakın; taraflara, ilgili üçüncü kişilere, katılana veya vekillerine tevdii edilmesi de tebliğ sayılır. Bu tebliğ tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza karşılığında gerçekleştirilir. Bu durumda ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmez ve masraf alınmaz. Tebligat Kanunu m.36: “Celse esnasında veya kalemde, soruşturmaya, davaya ya da takibe ait evrakın, taraflara, ilgili üçüncü kişilere, katılana veya vekillerine tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza karşılığında, tebliğ konusu belirtilerek tevdii, tebliğ hükmündedir. Bu durumda ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmez ve masraf da alınmaz.” Teb.K.m.36 daki düzenlemeye göre; -Taraflara -İlgili üçüncü kişilere -Katılana veya -Bu kişilerin vekillerine celse veya kalemde tebligat yapılabilecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 154 uyarınca düzenlenecek olan duruşma tutanağı, vasıtasız tebligat işlemini belgelendirmiş olacaktır. 9.2.2. Avukat Kâtiplerine ve Stajyerlerine Tebligat Taraf vekili olup da duruşlara kendisi hazır bulunmayıp, sıfatı mahkemece tespit edilen katip veya stajyerine bildirilen gelecek duruşmanın gün ve saati, avukat tebliğ edilmiş sayılır. Bu durumda da yine yapılan bildirim için bir tebliğ tutanağı düzenlenmez. 9.2.3. Vekillerin Birbirine Tebligat Yapması Vekil vasıtasıyla takip edilen davalarda, vekiller makbuz karşılığında birbirlerine tebligat yapabilirler. Bu durumda vekil ile takip edilen derdest bir davanın bulunması gerekmektedir. Taraf vekilleri derdest dava konusu ile ilgili olan belge ve bilgileri birbirlerine tebliğ edebileceklerdir. Tebligatın yapılması esnasında taraf vekillerinin bir arada olmaları ya da bir haberleşme aracı ile irtibata geçmiş olmaları yeterlidir. 9.3. Elektronik Tebligat Tebligat Kanunu bazı hallerde elektronik tebligatı zorunlu kılmıştır. Elektronik tebligat; -Kanun hükmü gereği kendilerine zorunlu olarak elektronik yolla tebligat yapılması gereken gerçek ve tüzel kişilere, -Talepleri üzerine kendilerine elektronik tebligat adresi verilen gerçek ve tüzel kişilere, gerçekleştirilir. Tebligat Kanunu 7/a maddesinde kendilerine zorunlu olarak elektronik tebligat yapılması gereken gerçek ve tüzel kişileri saymıştır. Bunlar: 1. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar. 2. 5018 sayılı Kanunda tanımlanan mahallî idareler. 3. Özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları. 4. Kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri. 5. Sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklar. 6. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları. 7. Kanunla kurulanlar da dâhil olmak üzere tüm özel hukuk tüzel kişileri. 8. Noterler. 9. Baro levhasına yazılı avukatlar. 10. Sicile kayıtlı arabulucular ve bilirkişiler. 11. İdareleri, kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları; adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri veya hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili olan kişilerin bağlı bulunduğu birim. Elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması halinde kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. günün sonunda yapılmış sayılır. 9.4. İlanen Tebligat İlanen tebligat, tebligatın gerçekleştirilmesi için başvurulması gereken en son çaredir. İlanen tebligat yapılabilmesi için tebligat yapılacak muhatabın; Kimliğinin belli olması, Teb. K.ve Teb. Yön. ilanen tebligat dışındaki maddelerine göre tebligat yapılamaması ve adresi de bulunamaması, Adresinin, adres kayıt sisteminde bulunmaması Adres araştırmasının yapılması, Araştırmaya rağmen adresinin tespit edilememesi Adresin meçhul olduğunun, tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tespit edilmesi gerekir. Tebligat kural olarak muhatabın bilinen en son adresinde ve genel kural olarak muhatabın kendisine yapılır. İlanen tebligat yapılabilmesi için tebligat muhatabının isim ve kimliğinin bilinmesi, ancak adresinin meçhul olması gerekir. Bir kimsenin adresinin meçhul sayılabilmesi için Tebligat Kanununun 28. Maddesinden önceki hükümlere göre tebligat yapılamamış olması, kişinin ikametgâhının, meskeninin veya işyerinin bulunamaması gerekir. Tebliği çıkaran mercii, adresi bulunmayan muhatabın adresini, ilgili yerlerden (resmi ve özel müessese ve dairelerden) gerekli gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir. Yapılan soruşturmaya rağmen muhatabın ikametgâh, mesken veya işyeri adresinin tespit edilememiş olması halinde, muhatabın adresinin meçhul olduğu kabul edilerek tebliğin ilan yoluyla yapılmasına karar verilir. Yurt dışına oturan muhataba ilanen tebligatta, tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette bulunan kimsenin bilinen adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar. Tebliğin ilan yoluyla yapılabilmesi için, tebliği çıkaran merciin gerekçesini de belirterek ilan yolu ile tebliğe karar vermesi gerekir. Örneğin, hukuk mahkemesi bir ara karar tesis etmeli ve ilanen tebligat şartlarının Tebligat K. m. 28 ve Yönetmelik hükümleri uyarınca, dava dosyasında belirlenmiş olduğunu dosyada belirlemelidir. Tebligatın yapılmasında menfaati olan tarafın müracaatı ya da merci tarafından resen uygun görülmesi halinde ilanen tebligat kararı verilebilecektir. İlan muhatabın öğrenmesini en emin şekilde sağlayacağı umulan ve varsa tebliği çıkaran merciin bulunduğu yerde yayınlanan bir gazetede ve ayrıca elektronik ortamda yapılır. Tebliğ konusu evrak ve ilan sureti, tebliği çıkaran merciin herkesin kolayca görebileceği bir yerine asılır. Merci duruma göre ikinci defa ilan yapılmasına karar verebilir. İki ilan arasındaki süre 1 haftadan aşağı olamaz. İlanda, alakalıların ad ve soyadları, adresleri, tebliğ olunacak evrak içeriğinin özeti ve sebebi, tebliğ konusunun ne olduğu, ilanın hangi merciden verildiği, ilan konusu tebligat daveti gerekiyor ise nerede, niçin, hangi gün ve saatte hazır bulunulacağı hususları yer alır. İlan yoluyla tebliğ, son ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra yapılmış sayılır. Ancak ilanen tebliğe karar veren mercii, bu süreyi duruma göre 15 günü geçmemek üzere uzatabilir. Uygulamalar 1.Vasıtasız tebligat ile sağlanan avantaj nedir? Tebligatı yapacak olan merciin araya başka bir aracı girmeksizin tebliğ işlemini doğrudan muhataba yapması, tebliğ işleminin geçersizlik ihtimalini azaltıyor olması ve bunlarla birlikte tebliğ masrafının olmaması ve tebligat süresinin kısalması avantaj olarak belirtilebilecektir. Uygulama Soruları 1. Vasıtalı tebligat hangi hallerde söz konusu olabilir? 2. Elektronik tebligata ilşkin hükümleri düzenleyen mevzuat hükümleri nelerdir? Bölüm Özeti Bu bölümde Tebligat Kanunu’nda yer alan tebligat yolları ve usulleri öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Tebligatın, PTT veya tebliği çıkaran merciin memuru gibi bir aracı vasıtasıyla yapıldığı tebligat türü aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Vasıtalı Tebligat (B) Vasıtasız Tebligat (C) İlanen Tebligat (D) Elektronik Tebligat (E) Hiçbiri Cevap-1 : Vasıtalı Tebligat Soru-2 : Aşağıdakileden hangisi tebliğin memur vasıtası ile yapılması zorunlu olan hallerden değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Diğer kanunlarda, tebliğin memur vasıtasıyla yapılmasını öngören bir hüküm olması (B) Tebligat, memur vasıtasıyla yapılmadığın takdirde,gecikilmiş olacağı ve bu gecikmenin zarara sebebiyet vereceğinin düşünülmesi, (C) Tebligat Kanununun 2/1 maddesinde belirtilen hallerin dışındaki hallerde (D) Yapacakları tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine tabi olduğu Teb.K.m.1 de belirtilen daire ve müesseseler, aynı yerde bulundukları takdirde, bunların arasında yapılacak tebligat (E) Yapacakları tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine tabi olduğu Teb.K.m.1 de belirtilen daire ve müesseseler, bu daire ve müesseselere bulunan şahıslara yapacakları tebligat Cevap-2 : Tebligat Kanununun 2/1 maddesinde belirtilen hallerin dışındaki hallerde Soru-3 : Tebliği çıkaran merci ile tebliğ muhatabı arasınada tebliği gerçekleştircek bir aracının bulunmadığı tebligat yolu aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Vasıtalı Tebligat (B) Vasıtasız Tebligat (C) İlanen Tebligat (D) Elektronik Tebligat (E) Hiçbiri Cevap-3 : Vasıtasız Tebligat Soru-4 : Aşağıdakilerden hangisi vasıtasız tebligat türlerinden değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Celse esnasında tebligat (B) Kalemde tebligat (C) Vekillerin birbirine tebligat yapması (D) Avukat katipleri ve stajyerlerine tebligat (E) Kamu kurumlarının birbirine tebligat yapması Cevap-4 : Kamu kurumlarının birbirine tebligat yapması Soru-5 : Aşağıdakilerden hangisi kanun hükmü gereği kendilerine elektronik yolla tebligat yapılması zorunlu gerçek veya tüzel kişilerden değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) 5018 sayılı kanunda tanımlanan mahalli idareler (B) Sicile kayıtlı arabulucular ve bilirkişiler (C) Baro levhasına yazılı avukatlar (D) Milletveklleri (E) Noterler Cevap-5 : Milletveklleri Soru-6 : Aşağıdakilerden hangisi ilanen tebligat yapılabilmesi için aranan şartlar arasında yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatabın kimliğinin belli olması (B) Teb.K. ve Teb.Yön. ün ilanen tebligat dışındaki maddelerine göre tebligat yapılmaması ve adresi de bulunamaması (C) Adres araştırmasının yapılması ve araştırmaya rağmen adresinin tespit edilememesi (D) Adresinin meçhul olduğunun, tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tespit edilmesi (E) Muhatabın mevcut adresinde bulunmaması Cevap-6 : Muhatabın mevcut adresinde bulunmaması Soru-7 : İlanen tebligatta aşağıdaki kayıtlardan hangisi yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) İlgililerin ad ve soyadları, adresleri (B) İlanın kaç gün yayınlanacağı (C) Tebliğ konusunun ne olduğu (D) İlanın hangi merciden verildiği (E) Tebliğ olunacak evrak içeriğinin özeti ve sebebi Cevap-7 : İlanın kaç gün yayınlanacağı Soru-8 : Vasıtasız tebligat yolu kullanılması halinde tebligat kavramının hangi unsurunun mevcut bulunmaması sözkonusu olur? (Çoktan Seçmeli) (A) Yazılı bildirim (B) Sözlü bildirim (C) Belgelendirme İşlevi (D) Bilgilendirme işlevi (E) Hiçbiri Cevap-8 : Belgelendirme İşlevi Soru-9 : Elektronik yolla tebligat ne zaman yapılmış sayılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihte (B) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. Günün sonunda (C) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 7. Günde (D) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 10. Günde (E) Hiçbiri Cevap-9 : Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. Günün sonunda Soru-10 : Aşağıdakilerden hangisi Tebligat Kanununa göre celse ve kalemlerde tebligat yapılabilecek kişilerden değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Taraflar (B) İlgili üçüncü kişiler (C) Katılan (müdahil) (D) Taraf, ilgili üçünçü kişi veya katılan vekiline (E) Talep eden her kişiye Cevap-10 : Talep eden her kişiye 10. GERÇEK KİŞİ, TÜZEL KİŞİ VE ŞİRKETLERE TEBLİGAT Giriş Tebligat Kanunu, tebligatın yapılacağı gerçek kişi, tüzel kişi ve şirketler açısından farklı esaslar belirlemiştir. Tebliği gerçekleştiren merci, adına tebligat evrakını düzenlediği gerçek kişi ya da tüzel kişinin TMK ve TTK başta olmak üzere ilgili mevzuat kapsamında düzenlenmiş olan statüsü tebligatın farklı usulle yapılmasını gerektirecektir. Tebligat Kanununun emredici nitelikteki kuralları uygulanırken, TMK ve TTK hükümlerinin de tebliğ işleminde göz önüne alınması gerekmektedir. 10.1. Gerçek Kişilere Tebligat Tebligat Kanunu m. 10 uyarınca, tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Kanun, tebligatın kime yapılacağını belirlerken “şahıs” tabirini esas almıştır. Tebligat K. m. 12’de tüzel kişiler ve ticarethanelere ilişkin ayrı bir düzenleme yapılması sebebi ile, Tebligat K. m. 10/1’de yer alan düzenlemelerin, öncelikle gerçek kişileri esas aldığı söylenebilecektir. TMK m. 28/1, “Kişilik çocuğun sağ ve tam olarak doğumu ile başlar” hükmünü düzenlemektedir. Bu hüküm uyarınca gerçek kişi bir tebliğ işleminde muhatap (kanunen adına tebliğ yapılacak kişi) olarak yer alabilir. Ancak, gerçek kişinin fiil ehliyetine sahip olması gereklidir. Gerçek kişiye yapılacak tebligatın kanuni ya da iradi temsilcisine yapılma zorunluluğu olabilir. Örneğin, fiil ehliyeti olmayan gerçek kişiye tebligat işlemi yapılırken veli veya vasisine tebligatın yapılması gerekmektedir. Fiil ehliyetine sahip olan gerçek kişilerin iradi temsilcisi olması halinde iradi temsilci (örneğin avukat) tebligatın yapılacağı, yapılması gereken kişidir. 10.2. Tüzel Kişilere Tebligat Tebligatın muhatabı, gerçek veya tüzel kişilerdir. TMK m. 47/1; tüzel kişinin tüzel kişiliğini özel kanun hükümleri uyarınca kazanacağını düzenlemektedir. Tüzel kişilere tebligatın nasıl yapılacağı hususu Tebligat Kanunu’nun 12 ve 13. Maddelerinde düzenlenmiştir. Tebligat Kanunu m. 12 ve 13 hükümleri uyarınca tebligat yapılacak tüzel kişiler: -Ticaret şirketleri . Anonim Şirketler . Limited Şirketler . Komandit Şirketler . Kolektif Şirketler . Kooperatifler -Dernekler -Kamu İdareleri . Mahalli İdareler . Köy . Belediye . İl -Kamu Kurumları . Üniversiteler . TRT ve diğerleri gibi özel ve kamu tüzel kişileri olabilir. Elektronik ortam da dâhil bütün tebliğler, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre PTT Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır. Tebligat Kanunu uyarınca yapılan elektronik tebligat işlemleri, PTT Anonim şirketi tarafından işletilen Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi üzerinden yürütülür. PTT Anonim Şirketi, sistemin güvenliği ve bu sistemde kayıtlı verilerin muhafazasını sağlayacak her türlü tedbiri alır. Kendilerine elektronik tebligat yapılması zorunlu olan gerçek ve tüzel kişilere elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple –mesela teknik altyapının arızalanması sebebiyle- yapılamaması halinde; Tebligat Kanununda belirtilen diğer usullerle (PTT veya Memur vasıtasıyla ve Teb. K. m. 12,13 hükümlerine göre) tebligat yapılabilecektir Kendilerine elektronik yolla tebligat yapılması zorunlu olan veya talepleri üzerine elektronik adres verildiği için zorunlu hale gelen tüzel kişilere, tebligat elektronik yolla yapılır. Elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamadığı hallerde; tebligat, Teb. K. m. 12-13 ve Teb. K. Yön m. 20-21’de öngörülen sıraya göre PTT ve memur aracılığıyla yapılır. Bu sıraya uyulmadan, tüzel kişilere yapılan tebliğ, Teb. K. m. 12-13; Teb. Yön m.20-21 hükümlerine aykırı olacağından usulsüz tebliğdir. Tüzel kişi adına tebligat, tüzel kişinin bilinen en son adresinde yetkili temsilcisine yapılır. Tüzel kişinin birden fazla yetkili temsilcisi varsa, tebliğ bunlardan sadece birine yapılır. Tüzel kişi adına tebligatı kabul edecek yetkili temsilci herhangi bir normal iş saatlerinde orada bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde; Bu husus tebliğ tutanağına yazılır ve orada hazır bulunan sürekli çalışanlarından birine aşağıdaki sıraya göre tebliğ yapılır: Kendisine tebliğ yapılacak çalışanın, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tüzel kişi adına tebligatı kabule yetkili olan kişiden (tüzel kişiyi temsile yetkili olan kişiden ) sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu gibi işlerle görevlendirilmiş biri olması gerekir. Tüzel kişiyi temsile yetkili olan kişiden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu gibi işlerle görevlendirilmiş birinin de bulunmadığının tebliğ tutanağına yazılması şartıyla; o yerdeki diğer çalışanlardan (daimi işçilerden) herhangi birine tüzel kişi adına tebliğ yapılır. Tüzel kişilere yapılan tebligatta Teb. K. m.12-13 ve Teb. Yön. m. 20-21 deki sıraya uygun yapılmaması durumunda tebligat usulsüz hale gelir. Tebliğ muhatabı tüzel kişi yetkilisinin bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin daimi çalışana yapılan tebliğ usulsüz tebliğdir. Tebliğ memurunun, kanunda belirtilen sıralamaya uyması ve tüzel kişinin yetkili temsilcisine tebligat yapılamayıp diğer kişilere tebligat yapılması durumunda bunun yapılamama sebebinin tebliğ mazbatasına açıkça belirtilmesi gerekir. Tüzel kişilere yapılacak tebligatta, kanundaki sıralamaya uyulmadığı takdirde usulsüz tebliğ söz konusu olur. Usulsüz tebliğ halinde, şirketin yetkili temsilcisinin tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihte tebliğ yapılmış sayılır. 10.3. Şirketlere Tebligat 10.3.1. Adi Şirketlere Tebligat Ticaret şirketleri, tüzel kişiliği haiz olduğu halde, adi şirketlerin tüzel kişiliği yoktur. Tüzel kişiliği bulunmayan adi şirkete karşı dava açılması veya icra takibine girişilmesi söz konusu olmayacağından dava ve icra takiplerinde adi şirket, tebligat muhatabı da olmaz. Özel ve kamu tüzel kişilerine yapılacak tebligatı düzenleyen Teb. K. m. 12-13, tüzel kişiliği olmayan adi şirketler hakkında uygulanmaz. Adi şirket söleşmesi iki veya daha fazla kişiyi emek ve mallarını müşterek bir amaca ulaşmak için birleştirme yükümlülüğü altına sokan bir akittir. Adi şirketin tüzel kişiliği bulunmadığından, ayrı bir malvarlığı da mevcut olmayıp, şirkete ait olduğu söylenen malvarlığı aslında adi şirket sözleşmesi uyarınca müştereken ortaklara aittir. Tüzel kişiliği olmadığından adi şirketin 3. Kişilerle ilişkilerinde ortakların sadece kendileri veya bütün ortaklar adına hareket etmeleri söz konusu olup, 3. Kişiye karşı da sadece o ortak veya bütün ortaklar, alacakl ya da borçlu duruma gelir. Kendisine idare görevi verilen ortak, adi şirketin bütün ortaklarını 3. kişilere karşı temsil yetkisini haiz olacağından, dava ve icra takiplerinde de yapılacak tebliğlerin muhatabı olur. Adi şirketin idaresi, sözleşme veya karar ile sadece bir veya birkaç ortağa ya da üçünçü kişiye kesin olarak verilmemiş ise, şirket işlemlerinin idaresi bütün ortaklara aittir. Şirket işlemlerinin idaresi, bütün ortaklara veya birkaç ortağa verilmiş ise, ortaklardan her biri diğer ortağın iştiraki olmaksızın şirket işlemlerini yapabileceği için, tebligatların da şirketin idaresi ile yetkili ortaklardan sadece birine yapılması geçerlidir. 10.3.2. Ticaret Şirketine Tebligat Ticaret şirketleri aşağıdaki şirketlerden ibarettir: 1- Kollektif şirketler 2- Komandit şirketler a. Adi komandit şirketler b. Paylı komandit şirketler 3- Anonim şirketer 4- Limited şirketler 5- Kooperatef şirketler Kollektif ve komandit şirketler “şahıs şirketleri”; anonim, limited ve kooperetif şirketler ise “sermaye şirketleri” olarak adlandırılır. Özel hukuk tüzel kişilerine tebligatın elektronik yolla yapılması zorunlu olduğundan ticaret şirketlerine tebligat elektronik yolla yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılmaması –mesela teknik alt yapınını arızalanması halinde- ancak, o zaman Tebligat Kanununda belirtilen diğer usullere göre tebligat yapılabilecektir. Teb. K. m. 12-13 ve Teb. Yön. m. 20-21, tüzel kişiliğe haiz olmaları itibariyle ticeret şirketlerine yapılacak tebliğlerde de -Teb. K. m. 7/a hükmü saklı kalmak kaydıyla- uygulanır. Tebliğ imkansızlığı halinde ise, şirketin ticaret sicilinde yazılı olan adresine Teb. K. m. 35/4 ularınca tebliğ yapılır. Ticaret şirketlerinin yetkili temsilcilerinin birden fazla olması halinde, tebligat bunlardan sadece birine yapılır. Tebliğ konusu evrak, tüzel kişi adına düzenlenip, muhatap tüzel kişinin bilinen en son adresine yetkili temsilcisine tebliğ yapılmak üzere gönderilir. Tebliğ, tüzel kişi adına adli tebligatı kabule yetkili olan kişiye yapılır. Yetkili temsilcilerin, ticaret şirketini birlikte temsil yetkisine haiz olmaları durumunda ise, ticaret şirketine yapılacak tebliğin geçerli olabilmesi için birlikte temsil yetkisine sahip yetkili temsilcilerin tamamına yapılması gerekir. Ticaret şirketlerinin yetkili temsilcileri, dava ve icra takiplerini kendilerinin avukat olması gerekmeksizin bizzat yürütebilecekleri gibi baroya kayıtlı bir avukata vekalet verip, vekil vasıtasıyla da yürütebilirler. Vekilin varlığı halinde tebliğler ticaret şirketinin yetkili temsilcisine değil, vekile yapılmak gerekir. Aksi halde, vekil varken müvekkil durunumda olan ticaret şirketinin yetkilitemsilcisine yapılan tebliğler geçerli olmaz. Tüzel kişinin yetkili temsilcisinin mutat çalışma saatleri içinde iş yerinde bulunmadığı veya tebliğ evrakını bizzat alamayacak durumda olduğu tebligat tutanağında tespit edilmeden, güvenlik amirine yapılan tebligat Teb. K. m. 12-13 hükümlerine aykırı olup usulsüzdür. Yetkili temsilcisi bulunmadığı tutanakta belirtilmek suretiyle tüzel kişinin hazır bulunan “daimi işçisine” yapılan tebligat Teb. K. m. 13 hükmüne uygun olup geçerlidir. Muhatap tüzel kişi tacir (ticaret şirketi) ise, Ticaret Sicilinde yazılı adresine yapılan tebligat, Teb. K. m. 35/4 hükmüne uygun olup, geçerlidir. Şirketin adresinde şirket yetkilileri ve çalışanının bulunmaması halinde, tebliğ işlemi Teb. K. m. 21/1’e göre yapılır. Muhatap tüzel kişi adına ticaret sicilindeki adresine gönderilen tebligatın Teb. K m. 21/1’e göre yapılması halinde, tebliğ memurunun Teb. Yön. m. 30/1’deki koşulları araştırması söz konusu olmaz. Ticaret şirketinin adresinde bulunan yetkili kişilerin tebligatı kabulden kaçınmaları halinde de Teb. K. m. 21/1 uyarınca işlem yapılır. Ticaret şirketinin, ticaret sicilindeki adresi fiilen değiştirilmiş olmakla beraber adres değişikliği ticaret siciline aksettirilmemiş ise, bu adrese gönderilerek Teb. K. m. 21/1’e göre yapılan tebliğ geçerli olur. Tasfiye halindeki ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olmayıp, tasfiye gayesi ile sınırlı olarak devam eder. Şirketin tasfiyesi tasfiye memurlarına ait olup, tasfiye halindeki şirketle ilgili adli tebligatların da tasfiye memurlarından birine yapılması geçerlidir. Kollektif şirketlerde tasfiye memurları, şirket sözleşmesi ile şirketin devamı sırasında veya infisahtan sonra ortakların ittifakı ile seçilir. Tasfiye mumuru seçilmemiş ise, bütün ortaklar veya bunların kanuni temsilcileri tasfiyeye memur sayılır. O halde, tasfiye memuru konumunda bulunan kollektif şirket ortağına tasfiye halindeki şirketle ilgili olarak tebligat yapılması geçerlidir. Üçüncü kişilerin tasfiye halindeki kolektif şirkete yapacakları tebliğlerin tasfiye memurlarınndan sadece birine yapılmasının yeterli olduğuna ilişkin TTK m.281/1 hükmü, diğer ticaret şirketlerinin tasfiyesi halinde de uygulanır. Uygulamalar 1. Tüzel kişilere yapılacak tebligat ile gerçek kişilere yapılacak tebligat arasındaki temel fark nedir? Tüzel kişilere yapılacak tebligat işleminde, tüzel kişinin niteliğine göre tebligat işleminin kime yapılacağı farklılık taşımaktadır. Ayrıca, tüzel kişiye tebligatın yapılacağı yer, tüzel kişinin faaliyetini göstermekte olduğu, örneğin Ticaret Sicilinde belirtilen adresi iken, gerçek kişilere tebligat yerleşim yeri adresinde yapılacaktır. Uygulama Soruları 1. Anonim Şirketlere yapılacak tebligat işlemi nasıl gerçekleştirilir? 2. Dernek merkezinde yapılacak tebligat işleminde tebliğ evrakı kime teslim edilir? Bölüm Özeti Tebligatın gerçekleştirileceği kişinin gerçek ya da tüzle kişi olması halinde prosedürün nasıl gerçekleştirilebileceği düzenlenmiştir. Bu bölümde, gerçek kişiler, tüzel kişiler ve şirketlere tebligatın yapılmasındaki esaslar öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Aşağıdakilerden hangisi Tebligat Kanununda sayılan tebligat yapılacak tüzel kişiler arasında yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) Ticaret şirketleri (B) Dernekler (C) Vakıflar (D) Kamu idareleri (E) Kamu kurumları Cevap-1 : Vakıflar Soru-2 : Aşağıdakilerden hangisi Tebligat Kanununda sayılan tebligat yapılacak tüzel kişiliği olan ticaret şirketleri arasında yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) Adi şirketler (B) Limited şirketler (C) Kooperatifler (D) Anonim şirketler (E) Komandit şirketler Cevap-2 : Adi şirketler Soru-3 : 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca tebligatlar aşağıdakilerden hangisinin/hangilerinin vasıtası ile yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Sadece memur vasıtası ile (B) Sadece PTT Genel Müdürlüğü vasıtası ile (C) PTT Genel Müdürlüğü veya memur vasıtası ile (D) PTT Genel Müdürlüğü veya kurye şirketleri vasıtası ile (E) Kurye şirketleri veya memur vasıtası ile Cevap-3 : PTT Genel Müdürlüğü veya memur vasıtası ile Soru-4 : Tüzel kişi adına tebligat aşağıdakilerden ilk olarak hangisine yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Tüzel kişinin son adresinde yetkili temsilcisine (B) Tüzel kişinin kayıtlı adresinde yetkili temsilcisine (C) Tüzel kişinin kayıtlı adresinde bulunan genel kurul üyesine (D) Tüzel kişinin bilinen en son adresinde yetkili temsilcisine (E) Tüzel kişinin son adresinde genel kurul üyesine Cevap-4 : Tüzel kişinin bilinen en son adresinde yetkili temsilcisine Soru-5 : Tüzel kişilere yapılan usulsüz tebligatta, tebligat aşağıda belirtilen tarihlerden hangisinde yapılmış sayılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Şirketin yetkili temsilcisinin tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihi izleyen gün (B) Şirketin yetkili temsilcisinin tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihi izleyen 5. gün (C) Usulsüz tebligatın yapıldığı gün (D) Usulsüz tebligatın yapıldığı tarihti izleyen gün (E) Şirketin yetkili temsilcisinin tebliği öğrendiğini beyan ettiği gün Cevap-5 : Şirketin yetkili temsilcisinin tebliği öğrendiğini beyan ettiği gün Soru-6 : Elektronik yolla tebligat hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi doğrudur? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen gün (B) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 3. günün sonunda (C) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. günün sonunda (D) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 7. günün sonunda (E) Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 10. günün sonunda Cevap-6 : Muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. günün sonunda Soru-7 : Tüzel şirketlere tebliğ imkansızlığı halinde geçerli tebligat hangi adrese yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Şirketin ticaret sicilinde yazılı olan adresine (B) Şirketin bilinen adresine (C) Şirketin bilinen son adresine (D) Şirketin şubesinin adresine (E) Şirket temsilcisinin kendi adresine Cevap-7 : Şirketin ticaret sicilinde yazılı olan adresine Soru-8 : Aşağıdaki durumlardan hangisinde tebligat usulsüzdür? I. Tüzel kişinin yetkili temsilcisinin mutat çalışma saatleri içinde iş yerinde bulunmadığının tebliğ tutanağında tespit edilmemesi II. Tüzel kişinin yetkili temsilcisinin mutat çalışma saatleri içinde tebliğ evrakını bizzat alamayacak durumda olduğunun tebliğ tutanağında tespit edilmemesi III. Tüzel kişinin yetkili temsilcisinin şirket içinde bulunmasına rağmen tebligatın daimi işçiye yapılması (Çoktan Seçmeli) (A) II ve III (B) I ve III (C) I ve II (D) Yalnız I (E) I, II ve III Cevap-8 : I, II ve III Soru-9 : Tüzel kişinin adresinde yetkili ya da çalışan bulunmaz ise tebliğ işlemi hangi usule göre yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Elektronik yolla tebligat (B) İlanen tebligat (C) Yurtdışına tebligat (D) Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina usulüne göre tebligat (E) Hiçbiri Cevap-9 : Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina usulüne göre tebligat Soru-10 : Tüzel kişinin adresinde yetkili ya da çalışan bulunmasına rağmen tebligat evrakını almazsa, tebligat işlemi hangi usule göre yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Elektronik yolla tebligat (B) İlanen tebligat (C) Yurtdışına tebligat (D) Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina usulüne göre tebligat (E) Hiçbiri Cevap-10 : Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina usulüne göre tebligat 11. TEBLİGAT SUÇLARI Giriş Tebligat işleminin emredici ve sıkı şekil şartlarına tabi tutulması ve tebliğ evrakının resmi evrak niteliğinde olması sebebiyle, teligatı gerçekleştiren görevlilerin ve tebliğ evrakını teslim alan kişilerin bazı fiil ve işlemlerinin suç olarak düzenlenmesi gerekmiştir. Suç unsurlarının oluşmasına imkan tanınmayarak işlem güvenirliğinin sağlanması amaçlanmış olup, savunma hakkının korunması sağlanmış olmaktadır. 11.1. Genel Olarak Tebligat Kanunu’nun 52-56 maddelerinde, Tebligat Kanunu’nun uygulamasından doğan suçlara ilişkin cezai hükümler yer almaktadır. Tebligat Kanunu’nu uygulayanlar ve tebligatın yapılacağı kişilerin Kanunda belirtilen suçları işlemeleri halinde, kendileri hakkında cezai müeyyidenin uygulanacağı düzenlenmiştir. Kanun uyarınca, tebligat suçlarının faili tebligat işleminin tarafları (tebliğ eden-tebliğ alan) ile üçüncü kişiler olabilir. 11.2. Cezayı Gerektiren Fiiller 11.2.1. Tebligat Kanunu’nu Uygulamakla Görevli Olanların İşleyecekleri Suçlar Tebligat Kanunun uygulanmasında görevli olan memur ve hizmetliler ile mahalle, köy muhtar ve ihtiyar heyeti ve meclisi azaları işledikleri suçlar ile kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı, Türk Ceza Kanunu’nun kamu görevlisine ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır. (m. 52/1) Teb. K. m. 52/2 hükmüne göre yapılacak takibat, disiplin ceza uygulamasına engel değildir. 11.2.2. Yanlış Adres Bildirmek Tebligat Kanunu uyarınca tebligat yapılması gereken hallere bir kimse kendisine veya başkasına ait isim veya adresi yanlış olarak bildirir ise fail hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Karşı tarafın hükme etkili hile kullanmış olması, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden biri olup, bilerek ve isteyerek hasmın adresinin yanlış bildirilmesi ve bu biçimde kararın kesinleştirilmesi yoluyla tebligat hilesi yapılması da bu kapsam içinde değerlendirilir. Bu halde yargılamanın yenilenmesini isteme süresi, hilenin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay olup, hilenin bir ceza mahkemesin kararı ile tespiti gerekmez. Hile iddiası, yargılamayı yapacak mahkemeye bildirilip, o mahkemece bakılır. Karşı tarafın hükme etkili olabilecek, kendisinden kaynaklanan bir hilenin mevut bulunmaması halinde ise; usulsüz tebliğ ile ilgili Teb. K. m. 32 uyarınca hareket edilerek öğrenme günü tebliğ tarihi kabul edilip bu tarihten itibaren süresi içinde kanun yoluna başvurulabilir ise de yargılamanın yenilenmesi yoluna girilemez. 11.2.3. Tebliğ Evrakının Muhatabına Verilmemesi ve Tebligatı Kabulden Kaçınma Muhatap adına kendilerine tebligat yapılan kimseler tebliğ evrakını muhataplarına en kısa zamanda vermedikleri ve bundan gecikme veya zarar vukua geldiği takdirde bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Kendisine yapılması gereken tebligatı almayan muhatap ile muhatap adına tebligatı kabule mecbur olup da tebligatı kabul etmeyenler hakkında da yakarıda belirtilen cezalar uygulanır.(m. 54) 11.2.4. Yalan Beyan Muhatap, kendisi hakkında veya -Muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiler, muhatap hakkında yalan beyanda bulunursa yahut -Bir kimse, muhatap veya muhatap adına tebligatı kabule yetkili olmadığı halde kimlik ve sıfatı hakkında tebliğ memuruna yalan beyanda bulunarak tebliğ evrakını alırsa; kanunen daha ağır cezayı gerektirmeyen hallerde fail için hapis cezası öngörülmüştür. Yalan beyan sebebiyle bir gecikme veya genel yahut özel bir zarar meydana gelmesi halinde, tebliğ memuruna yalan beyanda bulunan failin ayrıca hapis ile cezalandırılacağı da kabul edilmiştir. “Yalan beyan” başlığı taşıyan Tebligat Kanunu m. 55 uyarıncaşöyledir: “Daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde; a. Kendisi hakkında tebliğ memuruna yalan beyanda bulunan muhatap, b. Muhatap namına kendisine tebligat yapılabilecek olup da, bu Kanunun tatbiki dolayısıyla tebliğ memuruna muhatap hakkında yalan beyanda bulunan kişi, c. Muhatap olmadığı veya muhatap namına tebellüğ etmeye yetisi bulunmadığı halde tebliğ memuruna hüviyet ve sıfatı hakkında yalan beyanda bulunarak tebliğ evrakını alan kimse, her bir bentte tanımlanan fiil dolayısıyla bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Yukarıdaki betlere yazılı hallerde bir gecikme veya umumi veyahut hususi bir zarar husule gelirse fail hakkında ayrıca (a) ve (b) bentlerindeki fiiller için üç aydan bir yıla ve (c) bendindeki fiiller için bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası hükmolunur.” 11.2.5. Tebliğ Evrakının Taliki İle İlgili Suçlar Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ evrakının veya ihbarnamenin talikine karşı koyanlar ile talik edilen bu kabil evrakı bulunduğu yerden koparan, imha eden veya okunamaz hale getirenler hakkında, üç aydan bir yıla kadar hapis ve yirmi beş günden yüz elli güne kadar adli para cezasına hükmolunur. (m. 56) Uygulamalar 1.Tebligat suçları, hangi kanunda düzenlenmiştir? Tebligat Kanunu, tebligat suçlarını düzenlemiştir; ancak, tebliğ işlemi sırasında Türk Ceza Kanunu’nda ya da diğer ceza kanunlarında yer alan suçların gerçekleşmesi halinde de ilgili hakkında ceza verilmesi mümkün olabilecektir. Uygulama Soruları 1. Yalan beyanda bulunma suçu hangi durumlarda gerçekleşir? 2. Tebligat suçlarının faili kim ya da kimler olabilir? Bölüm Özeti Tebligat işleminde Kanun’un özel önem atfetmiş olduğu durumlarda hangi suçların gerçekleşebileceği düzenlenmiştir. Bu bölümde tebligat suçları ve bu suçların unsurlarının neler olduğu öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Aşağıdakilerden hangisi tebligatla ilgili cezayı gerektiren fiiller arasında yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) Yanlış adres bildirmek (B) Tebliğ evrakının muhataba verilmemesi (C) Tebligat kabulden kaçınma (D) Yalan beyan (E) Muhatabın tebliğ adresinde geçici süre bulunmaması Cevap-1 : Muhatabın tebliğ adresinde geçici süre bulunmaması Soru-2 : Tebligat Kanunun uygulanmasında görevli olan memur ve hizmetliler ile mahalle, köy muhtar ve ihtiyar heyeti ve meclisi azaları işledikleri suçlar ile kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı ____________ ‘nun kamu görevlisine ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır. Yukarıdaki boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Türk Ticaret Kanunu (B) İcra İflas Kanunu (C) Türk Ceza Kanunu (D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu (E) Türk Medeni Kanunu Cevap-2 : Türk Ceza Kanunu Soru-3 : Tebligat Kanunu uyarınca tebligat yapılması gerektiği hallerde bir kimsenin kendisine veya başkasına ait isim veya adresi yanlış olarak bildirmesi durumunda fail hakkında aşağıdaki cezalardan hangisi uygulanır? (Çoktan Seçmeli) (A) 6 aydan 2 yıla kadar hapis (B) 3 aydan 1 yıla kadar hapis (C) 1 aydan 3 aya kadar hapis (D) 1 yıldan 3 yıla kadar hapis (E) 2 ay hapis Cevap-3 : 6 aydan 2 yıla kadar hapis Soru-4 : Muhatap adına kendilerine tebligat yapılan kimseler tebliğ evrakını muhataplarına en kısa zamanda vermedikleri ve bundan gecikme veya zarar vukua geldiği takdirde uygulanacak ceza aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) 3 aya kadar hapis (B) 6 aya kadar hapis (C) 1 yıla kadar hapis (D) 3 yıla kadar hapis (E) 5 yıla kadar hapis Cevap-4 : 1 yıla kadar hapis Soru-5 : Aşağıdaki cezalardan hangisi Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ evrakının veya ihbarnamenin talikine karşı koyan kişiler için uyguyanır? (Çoktan Seçmeli) (A) 3 aydan 1 yıla kadar hapis ve 25 günden 150 güne kadar adli para cezası (B) 3 aydan 2 yıla kadar hapis (C) 20 günden 100 güne kadar adli para cezası (D) 1 yıla kadar hapis (E) Hiçbiri Cevap-5 : 3 aydan 1 yıla kadar hapis ve 25 günden 150 güne kadar adli para cezası Soru-6 : Tebligat Kanununda cezayı gerektiren fiillere ilişkin özel bir düzenleme yapılmış olmasının sebebi aşağıdakilerden hangisi değildir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligat işleminin hızlı gerçekleştirilmesi (B) Tebligat işleminin güvenli şekilde gerçekleştirilmesi (C) Tebligat işleminin sürüncemede kalmasının önlenmesi (D) Tebligat işleminin az masrafla yapılmasının sağlanması (E) İlanen tebligat yoluna müracaat edilmesini sağlamak için Cevap-6 : İlanen tebligat yoluna müracaat edilmesini sağlamak için Soru-7 : Aşağıdaki kişilerden hangisi genel olarak tebligat suçu kapsamında fail olarak değerlendirilemez? (Çoktan Seçmeli) (A) Tüzel kişinin yetkilisi (B) Noter (C) Avukat (D) Cumhuriyet Savcısı (E) Posta memuru Cevap-7 : Cumhuriyet Savcısı Soru-8 : Tebligat suçlarının failleri hakkında yargılama aşağıda yer alan hangi merciide gerçekleştirilir? (Çoktan Seçmeli) (A) İcra Mahkemesi (B) Aile Mahkemesi (C) İş Mahkemeleri (D) Ceza Mahkemeleri (E) Yargıtay Hukuk Dairesi Cevap-8 : Ceza Mahkemeleri Soru-9 : Davalının cevap dilekçesinde kendi adresini yanlış göstermiş olması aşağıda yer alan hangi sonuca sebep olur? (Çoktan Seçmeli) (A) Davanın konusuz kalması (B) Davanın açılmamış sayılması (C) Dosyanın işlemden kaldırılması (D) Hakkına Tebligat Kanunu uyarınca cezai işlem yapılması (E) Hiçbiri Cevap-9 : Hakkına Tebligat Kanunu uyarınca cezai işlem yapılması Soru-10 : Aşağıdaki cezalardan hangisi Tebligat Kanunu hükümlerine göre talik edilen tebliğ evrakını veya ihbarnameyi bulunduğu yerden koparan, imha eden veya okunamaz hale getiren kişiler için uygulanır? (Çoktan Seçmeli) (A) 1 yıla kadar hapis (B) 2 yıla kadar hapis (C) 10 günden 130 güne kadar adli para cezası (D) 3 aydan 1 yıla kadar hapis ve 25 günden 150 güne kadar adli para cezası (E) Hiçbiri Cevap-10 : 3 aydan 1 yıla kadar hapis ve 25 günden 150 güne kadar adli para cezası 12. TEBLİGAT İŞLEMİNDE MUHATAP KAVRAMI VE TEBLİĞİN YAPILABİLECEĞİ KİŞİLER Giriş Tebligatın kime ve nerede yapılabileceği, Tebligat Hukukunun temel konularındandır. Tebliğ evrakının teslim edileceği, yani tebliğin yapılacağı kişi bizzat tebliğ evrakının adına düzenlendiği kişi olabileceği gibi onun yerine tebliğ alabilecek bir kişi de olabilir. Ancak adına tebliğ evrakı düzenlenen kişi dışında bir kişinin tebliğ evrakını teslim alabilmesi, ona tebliğ işleminin yapılması, Kanun’da belirlenmiş durumlarda mümkün olabilecektir. 12.1. Tebliğ Muhatabı Kural olarak tebliğ, adına tebliğ çıkarılan kişiye 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre PTT Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır. 7201 sayılı Tebligat Kanunu, tebligatın aracı adına çıkarılarak aracı eliyle yapılmasını öngörmemiştir. O halde aracın adına çıkarılıp “… eliyle” ibaresini taşıyan tebligat evrakı Tebligat Kanunu hükümlerine aykırı olduğundan, kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçları doğurmaz. Muhatap adına çıkarılan tebliğ, istisnai hallerde, adli tebligatı muhatap adına kabule kanunen yetkili olan kişiye yapılır. Muhatabın kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi halinde yapılacak tebliğlerin yasal muhatabı müvekkil değil, vekildir. Kanunun, bir sürenin işlemeye başlamasını icra işleminin tebliğine değil de öğrenilmesine tabi kıldığı hallerde, o icra işlemi tebliğ edilmişse tebliğ ile öğrenilmiş olacağından süre, tebliği takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Tebliğ edilmemişse, icra işleminin herhangi şekilde öğrenilmesi ile süre işlemeye başlar. 12.2. Muhatap Adına Tebliği Kabule Yetkili Kişiler Muhatap tebligat adresinde olmakla beraber sadece tebliğin yapılacağı sırada orada bulunmadığı tespit edildiğinde; tebliğ, muhatap adına adli tebligat kabule kanuna göre yetkili olan kişilere ve kanununda bu kişiler arasında bir sılama yapılmış ise, o sıralamaya uymak suretiyle yapılabilir. Asıl olan tebliğin muhatabın kendisine yapılmasıdır. O halde, tebliğin yapılacağı sırada muhatabın tebligat adresinde olmadığı tespit edilmeden muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye –mesela muhatap ile birlikte aynı konutta oturan eşine- tebliğ yapılamaz. Aksi halde usulsüz tebliğ söz konusu olur. Muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye tebligatın yapılması halinde, kanun koyucu tebligatın muhataba yapılmış sayılacağını kabul etmiştir. Böyle olduğu içindir ki, tebliğe bağlanan hukuki sonuçlar, muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye tebliğin yapılması ile doğar. Bu durumda tebliğ evrakının muhataba ulaşması veya muhatabın tebliğ konusunu öğrenip öğrenmemesi, tebliğin hukuki sonuç doğurması bakımından önem arz etmez. Tebliğ, muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili olmayan bir kişiye mesela, muhatabın evinde temizlik yapmak için 15 günde bir gelen temizlikçiye yapılmış ise, tebliğ işlemi mevcut olmakla beraber kanuna aykırı (Teb. K. m.16) şekilde yapıldığından, usulsüz tebliğ söz konusu olur. Tebliğ usulsüz olduğundan, temizlikçiye tebliğ evrakının verilip tebliğ tutanağının düzenlendiği tarihte değil, muhatabın, tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihte tebliğ yapılmış sayılır (Teb. K. m.32/1-2). Şikâyet süresi de, muhatabın, usulsüz tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihi takip eden günden itibaren hesaplanır. Muhatabın adına tebligatı kabule kanunen yetkili bir kişiye (Teb.K. m.13-14-16-17-18) yapılan tebliğ, bizzat muhataba yapılmış gibi hukuki sonuç doğuracağından, tebliğ konusu icra işlemine karşı 7 günlük şikayet süresinin hesaplanması, tebligatın muhataba yapılmış olması halindeki gibidir. Diğer bir deyişle, muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye tebliğin yapıldığı tarihte muhatap tebliğ konusu işlemi öğrenmiş sayılır. Muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerin (Teb. K. m.13-14-16-17-18) kanunda öngörülen yaş ve ehliyet şartını haiz olmaları gerekir (Teb. K. m.22). Tebligat Kanunu m.22: “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.” Bu hükme göre tebligatın geçerli sayılabilmesi için, muhatap yerine kendisine tebligat yapılan kişin gerçekten reşit olması (18 yaşını doldurmuş bulunması) gerekmez. Zira kanun, muhatap adına kendisine tebligat yapılacak şahsın gerçek yaşını dikkate almayıp, sadece görünüş itibariye 18 yaşından küçük olmaması ve ayrıca bariz bir şekilde ehliyetsiz bulunmamasını aramıştır. Gerçekte 18 yaşından küçük olduğu halde, 18 veya daha yukarı yaşta imiş gibi görünen bir kimseye muhatap adına yapılacak tebligat geçerli sayılır. Teb. K. m.22 de belirtilen ehliyetsizlik, sadece temyiz kudretine haiz olmama durumundan ibaret değildir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı gibi medeni hukuk anlamında temyiz kudretini ortadan kaldıran sebeplerden dolayı tam ehliyetsizlik hali buraya girdiği gibi, diğer bir hastalık, sağırlık, körlük ve dilsizlik gibi sebeplerden biri ile kendisi ile anlaşma imkanı olmayan kimse de bu madde anlamında ehliyetsiz sayılır (Teb.Yön. m34/2). Muhatap adına kendisine tebligat yapılacak şahıs görünüş itibariyle 18 yaşından küçük bulunur veya bariz bir şekilde ehliyetsiz olur ve orada muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili başka bir şahıs da bulunmaz ise, tebliğ imkânsızlığı durumu ortaya çıkar. Bu durumda, tebligat, Teb. K. m.21 hükmü uyarınca yapılır. Tebligat muhataptan başka bir kimseye yapıldığı takdirde kanun, o kimse ile ilgili olarak yaş ve ehliyet şartı aradığından, tebligat tutanağında Teb. K. m.22 de öngörülen şartların gerçekleştiğine dair bilgi bulunması da gerekir (Teb. K. m.23/5). Aksi takdirde, yapılan tebliğ usulsüz (Teb. K. m.32) olur. 12.3. Tebellüğ Edecek Şahsın Hasım Olması Tebligat kural olarak muhatabın bizzat kendisine yapılır. Ancak, tebligatın yapılacağı sırada muhatabın orada bulunmaması halinde, muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kimselere (Teb. K. m.13-14-16-17-18) tebligat yapılır. Muhatap adına kendisine tebligat yapılacak kimsenin muhatap ile arasında husumet olmaması, menfaat (çıkar) çatışması bulunmaması gerekir. Bir dava ile ilgili tebligatta, muhatap adına kendisine tebligat yapılacak kimsenin hasım olarak o dava ile ilgisi varsa, o kimseye muhatap adına tebligat yapılamaz. Aksi halde, yapılan tebliğ usulsüz tebliğ olur (Teb. K. m.32). Teb. K. m.39 hükmüne aykırılık sebebiyle usulsüz olan tebliğ, muhatabın öğrenmesiyle geçerli hale gelir. Tebligat Kanunu m.39: ” Bu kanun hükümlerine göre kendilerine tebliğ yapılması caiz olan kimselerin o davada hasım olarak alakaları varsa muhatap namına kendilerine tebliğ yapılamaz.” Muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye tebligat yapılmasına Teb. K. m.39 a göre bir engelin varlığından söz edebilmek için; o kişinin, muhatabın taraf olduğu davada, davacı veya davalı sıfatı ile karı tarafta yer alması gerekmeyip, sadece o dava ile hasım olarak ilgisinin bulunması yeterlidir. 12.4. Vekile ve Kanuni Mümessile Tebligat Vekil ile takip edilen işlerde tebliğin müvekkile değil vekile yapılması gerekir. Tebligat Kanunu m.11: “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır. (Ek ikinci fıkra: 11/1/2011-6099/4 md.) Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılır. Kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icap etmedikçe bu mümessillere yapılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 18: “(1) Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekile bürosunda yapılacak tebligat, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılır. (2) Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmesine ilişkin hükümleri saklıdır.” Bir davada kendisini temsil etmesi için taraflardan birinin baroya kayıtlı bir avukata vereceği vekâletin, en azından hangi hususları kapsayacağını, HMK m.73 göstermiş olup, bu maddede belirtilen temsil yetkisi sınırlarının daraltılması, davanın karşı tarafı açısından hükümsüzdür. Davaya vekâlet, kanunen özel yetki verilmesini gerektiren hususlar (HMK m.74) hariç olmak üzere, davanın açılmasından yargılama sonunda verilecek hükmün kesinleşmesine kadar davanın takibi için gereken bütün usul işlemlerini yapabilme yetkisini kapsar (HMK m.73). Bozma kararına karşı verilen gerekçeli direnme kararının, davada kendisini vekille temsil ettirdiği dosya kapsamından açıkça anlaşılan tarafa (müvekkile) değil, vekiline tebliğ edilmesi gerekir. Hükmün icra edilebilmesi için, kesinleşmesi kural olarak gerekmez (HMK m.367/1). Ancak gayrimenkulün aynına, gayrimenkul üzerindeki tam ve sınırlı ayni haklar ile aile ve şahsın hukukuna ilişkin hükümler kesinleşmedikçe icra edilemez (HMK m.367/2). O halde, kural olarak hükümler kesinleşmeden icra edilebileceğine ve davaya vekalet hükmün kesinleşmesine kadar davanın takibi için gerekli bütün usul işlemlerini yapma yetkisini içerdiğine göre; davaya vekalet, hükmü icra etme yetkisini de kapsar. Bir davayı takip için verilen vekâlet, dava sonunda elde edilecek hükmün icraya konulması hususundaki yetkiyi de kapsayacağından, hükmün icra edilebilmesi için vekile ayrıca bir yetki verilmesi gerekmez. Bunun sonucu ise, henüz kesinleşmemiş bir hükme dayanan icra takiplerinde tebliğlerin davada tarafı temsil etmiş olan vekile yapılması gerektiğidir. Mesela para alacağına ilişkin ilamlar kesinleşmeden icra edilebileceğinden böyle bir ilamın icra takibine konu yapılması halinde icra tebliğleri vekile yapılır. Yargıtay’ın bu konudaki kararları istikrarlıdır. Takip dayanağı ilamda ve takip talebinde yer alan vekile icra emrinin tebliğinin zorunlu olması, müvekkile de tebliğ edilmesi lüzumunu ortadan kaldırmaz. Bir kimsenin birden fazla vekili varsa, tebliğin bu vekillerden her hangi birine yapılmış olması yeterlidir. Birden fazla vekili olan kişinin, tebligatların vekillerinden belirttiği birine –mesela, Ankara’daki avukatına- yapılması yönündeki talebi, tebliği çıkaran mercii bağlamadığı gibi karşı taraf nezdinde de geçerli olmayıp, sadece müvekkil ile vekiller arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirir. Kanun (HMK m.73/2), vekâlet kapsamının daraltılmasının karşı taraf nezdinde geçerli olmayacağını açıkça belirtmiştir. Dava için birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerlerinden bağımsız olarak kullanabilir. Aksi yöndeki sınırlamalar karşı taraf bakımından geçersizdir (HMK m.75). Tebliğin birden fazla vekile yapılması halinde; hangi vekile önce tebliğ yapılmış ise, o tebliğin tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçları, ilk tebliğin yapıldığı tarihten itibaren doğar. Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmi çalışma gün ve saatleri içinde yapılır. Tebligatın yapılacağı sırada avukat bürosunda değil ise, büroda çalışın sekreterine avukat adına tebliğ yapılır (Teb. K. m.17). Tebliğin yasal muhatabı olan avukat, bürosunda iken avukat adına sekreterine yapılan tebliğ, usulsüz tebliğdir (Teb. K. m.32). Birden fazla kişiyi temsil eden kimseye, tebliğ konusu evrakın sadece bir nüshası verilir. Ancak, sadece evrakı tebellüğ için yetkili kılınan kimseye, temsil ettiği kişi sayısı kadar tebliğ konusu evrak nüshası verilmek gerekir. Tebliğin vekile yapılmakla beraber ayrıca müvekkile de yapılmasında bazı hallerde fayda, hatta zorunluluk olabilir. Vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması, müvekkile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Müvekkile tebligat yapılması lüzumlu hallerden bazıları: İsticvap, yemin gibi şahsa bağlı işlemlerde, tebligatın vekile değil, bizzat bu işlemi yapacak olan müvekkile yapılması gerekir. Tebliğ konusu işlem müvekkil bakımından ağır hukuki sonuçları doğuracak ise, tebliğ müvekkile yapılmalıdır. Mesela, isticvap davetiyesi, vekile değil, davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş olan kişiye tebliğ edilir. Zira isticvap edilecek olan bizzat müvekkil olup, geçerli bir özrü olmaksızın davete icabet etmemesi halinde, isticvap konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacaktır (HMK m.171). Cezai sonuç doğurabilmesi için icra emrinin, vekile tebliği yeterli olmayıp, borçluya da tebliğ edilmelidir. İİK m. 68/a,f.2 ve f.5’ deki işlemlerin muhatabı bizzat borçlu olduğundan, bu konudaki bilgi ve ihtarı havi davetiyenin vekile değil, müvekkil borçluya tebliği gerekir. Zorunlu müdafii atanmış ve sanık kabul etmiş veya bu atamaya itiraz etmemiş ise, müdafie yapılan tebliğler aynen vekâletnameli müdafide olduğu gibi geçerli olacağından ayrıca sanığı da tebliğlerin yapılması gerekmez. Kendisine zorunlu müdafi atandığı sanığa bildirilmemiş veya bu konudaki görüşü dosyadan anlaşılamıyor ise hükmün, müdafi yanında sanığın kendisine de tebliğinin adil yargılanma hakkının gereği olduğunu Yargıtay ifade etmiştir. Mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafiinin yüzüne karşı yapılan tefhim, kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar edilmeyen sanık açısından hukuki sonuç doğurmayacağı gibi temyiz süresini de başlatmayacağından, gerekçeli kararın sanığın kendisine tebliği gerekir. Yargılama aşamasında talep üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafiin görevi, sanığın kendisine vekâletname ile bir müdafii seçmesi üzerine son ereceğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, sanığın vekâletname ile görevlendirildiği müdafie tebliğ edilmelidir. Sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafii varken, mahkemenin talebi üzerine baro tarafından müdafi görevlendirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından, sanığın yokluğunda verilen hükmün, sanığın vekâletname vermek suretiyle seçtiği müdafiine yapılması gerekir. 12.5. Aynı Konutta Oturan Kişilere veya Hizmetçiye Tebligat Muhattapla birlikte oturanlara, muhatap adına ancak muhatabın birlikte oturulan konut adresinde tebligat yapılır. Tebligat Kanunu m.16: “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.25: “(1) Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Muhatap ile birlikte oturan kişinin talebi olsa bile konut adresi dışında tabligat yapılamaz. Aksi halde usulsüz tebliğ söz konusu olur. Zira muhatap ile birlikte oturan kişiye muhutap adına tebligat yapılabilmesi için tebligatın yapılacağı sırada muhatabın konutta bulunmaması gerekir. Muhatabın konutta olup olmadığı ise, ancak konut adresine girilerek tespit edilip tutanağa geçirilebilir. Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca yapılacak tebligat, sadece gerçek kişiler adına yapılacak tebligatlarda söz konusu olabilir. Teb. K. m.16 uyarınca muhatap yerine kendisine tebligat yapılacak olan şahsın, mahatap ile birlikte aynı konutta oturması ve bu hususun tebligat tutanağında belirtilmesi gerekir. Muhatabın aldresinde bulunan babasına tebliğ yapıldığı tebliğ tutanağına yazılmış olmakla beraber, aynı adreste oturup oturmadıkları tespit edilmemiş, tebligat usulüne uygun sayılmayıp, muhatabın öğrenme tarihinden itibaren geçerli hale gelir. Tebliğ konusu evrakın sadece “birlikte oturan”şerhiyle tebliğ edilmesi yeterli olmayıp, bu kişinin Teb. K. m.16 da yazılı şahıslardan olup olmadığının da belirtilmesi gerekir. Aksi halde yapılan tebliğ usulsüz olur. Muhatabın, aile fertleri ile birlikte oturması sadece ikametgah açısından söz konusu olabilceğinden Tebligat Kanunu m.16 daki adresten kasıt, muhatabın “ikametgah” (yerleşim yeri) adresi olup, işyerini kapsamaz. Birlikte oturma, konut için söz konusu olabilir. O halde Tebligat kanununun 16. maddesi tebliğ adresi konut ise uygulanır, işyeri hakkında uygulanmaz. Tebligat K. nun 16. maddesinde belirtiler şahıslara muhatap adına tebligatın yapılabilmesi için, muhatap o adreste olmakla beraber sadece tebligatın yapılacağı sırada orada bulunmaması gerekir, aksi takdirde yapılacak tebliğ, usulsüz olur. Yine muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekir. Bekçi, apartman kapıcısı ve apartman yöneticisi muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerden olmadığından, muhatap adına bu kişilere yapılan tebligat usulsüz olup, muhatabın tebliğ konusunu öğrendiğini beyan ettiği tarih tebliğ tarihi sayılır. Muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkikli şahılara tebliğin yapılacağı hallerde; tebligatın geçerli olması için tebliğ edilecek evrakın muhataba ulaşması gerekmez. Tebligatın, muhatap yerine tebliatı kabulü kanunen yetkili kişilere yapılmaması durumunda ise, tebliğ edilecek evrak muhataba ulaştığı anda tebligat yapılmış sayılır. Muhatap yerine tebligatı kabulü kanunen yetkili kişilere yapılan teliğin usulsüz tebliğ olması halinde, muhatabın tebliğ konusunu öğrendiğini beyan ettiği tarih tebliğ tarihi sayılır. 12.6. Belli Bir Yerde Veya Evde Meslek ve Sanat İcra Edenlere Tebligat Tebliğ, kural olarak muhatabın kendisine (adına tebliğ çıkarılan kişiye) yapılır. Muhatap adına tebliği kabule kanunen yetkili kişilere (Teb. K. m.13,14,16,17,18) tebliğ evrakınını verilmesi, ancak muhatabın tebliğin yapılacağı sırada orada bulunmaması halinde söz konusu olur. Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını isra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir. Muhatabın, işyerinde tebliğin yapılacağı sırada bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde daimi çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılar. Muhatabın, tebliğin yapılacağı sırada işyerine geçici olarak bulunmadığı dağıtıcı tarafından tespit edilip, tebliğ tutanağına şerh verilmelidir. Aksi haldeyapılan tebliğ usulsüz olur. Tebligat Kanunu m.17: “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.26: “Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir. (2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. (3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Muhatap, meslek veya sanattını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya mühdahdemmlerinden birine yapılır. Memur veya müsdahdemlerinden hiç birinin bulunmaması durumunda; tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerden birine yapılır. Tebliğ, muhataptan başka kişiye mesela, avukatın vekaletnamedeki adresinde bulunan bir kişiye yapılmış ise, tebliğin usulüne uygun olması için o kişinin avukatın daimi çalışanı olması ve bu hususun tebliğ tutanağında belirtilmesi gerekir. Bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlerin adına o yerde sürekli çalışanlarından (daimi çalışanveya müstahdemlerden) birine tebliğ yapılabilmesi için, tebliğin yapılacağı sıraa muhatabın orada geçici olarak bulunmadığının tespit edilerek tebliğ tutanaığına yazılmış olması gerekir. Aksi halde, yapılan tebliğ, usulsüz olur. Tebligat Kanununun 17. Maddesi uyarınca önce muhatabın aranması, onun bulunamaması halinde ancak o zaman aynı yerdeki daimi memur veya müsdahdemlerinden birisine tebligatın yapılması gerekir. Vekilin, adreste (yazıhanesinde) bulunmadığının tespiti yapılmadan orada çalışanı (avukat katibi veya sekreterine) yapılan tebligat usulsüz tebliğ olur. Muhatap varken daimi mumur veya işçisine tebligat yapılamaz. Aksi halde, yapılan tebliğ usulsüz olur. Tebliğin niçin muhataptan başkasına yapıldığı herhangi bir delil ile değil, sadece bu husustaki kaydı içeren tebliğ tutanağı ile ispat edilir. O halde, muhatabın o sırada orada bulunmaması sebebiyle kabule kanunen yetkili kişiye tebliğin yapıldığı tebligat tutanağında gösterilmelidir. Sadece “birlikte çalışan” şerhi ile tutanak düzenlenerek yapılann tebliğ, usulsüz olur. Tebligat Kanununun 17. Maddesine göre muhatap namına kendisine tebligat yapılabilecek kişinin “muhatabın daimi işçisi” olması gerekir. Muhatabın daimi memur ve müsdahdemleri dışındaki şahıslara (mesela, muhatabın işyerinde; eşine,çocuklarına, iş ortağına veya komşusuna, ya da işyerinin bulunduğu iş hanındaki bekçi, çaycı yahut yöneticiye) yapılan tebligat, Teb. K. m.17 hükmüne aykırı olup usul tebliğidir. Muhatap ile birlikte aynı işyerinde çalışan diğer bir işçiye muhatap adına tebligat yapılamaz. Aksi halde yapılan tebligat, Teb. K. m.17 hükmüne aykırı olup usulsüz tebliğdir. Muhatap ortağı, Teb. K. m.17 ‘de sayılanlar kapsamına girmediğinden “işyerinde ortağına” şerhi ile yapılan tebligat usulsüz tebliğ olup geçersizdir. Şirket ortağı olan muhatap adına, şirket adresindeşirket işçisine yapılan tebligat, usulüne uygun olmadığından geçersizdir. İş yerinde bulunmayan muhatap adına sadece oradaki daimi memur veya işçisine tebligat yapılabileceğini kanun öngördüğünden muhatabın iş ortağına veya komşusuna ya da aynı konutta oturduğu kişiler yahut hizmetçilerden birine muhatabın iş yerinde muhatap adına tebligat yapılmaz, yapılırsa usulsüz tebliğ olur. Muhatap ile aynı konutta oturan kişiler veya hizmetçiler, ancak birlikte oturulan konutta muhatap adına adli tebligatı kabule yetkili olduklarından, muhatabın işyerinde –daimi işçisi konumunda olmadıklarından- onun adına kendilerine tebligat yapılamaz. Bu yüzden mesela, tebliğin, muhatabın sahibi olduğu işyerinde oğluna yapılmasının geçerli olup olmadığını, Teb. K. m.16 değil, m.17 kapsamında değerlendirmek gerekir. Muhatabın işyerinde, aynı konutta oturduğukişileden mesela kardeşine muhatap adına tebliğyapılmayacağından, kardeşin tebellüğden kaçınması halinde Teb. K. m.21/2 uygulanmaz. Teb. K. m.17 uyarınca, muhatap adınaadli tebligatın aynı konutta birlikte oturduğu kişiler veya hizmetçilerinden birineyapılabilemesi için; muhatabın meslek veya sanatını evinde icra etmekte olması, tebligatın yapılacağı sırada muhatabın konutta olamaması ve muhatabın memur ve müstahdemlerinden birinin de orada bulunmaması gerekir. Muhatabın, mesela avukatın işyeri adresine çıkartılan tebligat, ikamet aresinde yapılırsa usulsüz tebliğ olur. 12.7. Askeri Şahıslara Tebligat Muhatabın askeri şahıs olması halinde, tebligatın kime, nasıl yapılacağın Teb. K. m.14 düzenlemiştir. Tebligat Kanunu m. 14: “ Astsubaylar hariç olmak üzere erata yapılacak tebliğler, kıta kumandanı ve müessese amiri gibi en yakın üste yapılır. Yukarıki fıkrada yazılı olanların haricindeki askeri şahıslara birlik veya müessesede tebligat yapılması icabeden ahvalde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayı temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal bulundurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ kendilerine yapılır. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ilgili maddeleri: “ Er ve erbaşlara tebligat MADDE 22 – (1) Er ve erbaşlara yapılacak tebliğ, kıta komutanı ve kurum amiri gibi en yakın üste yapılır. (2) Nöbetçi amiri veya subayı, tebliğ memurunun en yakın üste tebliğ yapmasını temin eder. Diğer askeri şahıslara tebligat MADDE 23 – (1) 22 nci maddenin kapsamı dışında kalan askeri şahıslara, birlik veya kurumda tebligat yapılması gerektiğinde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayı temin eder. Muhatap bu kişiler tarafından derhal bulundurulamaz veya tebellüğden kaçınırsa ya da diğer bir sebeple tebliğin temini mümkün olmazsa, tebliğ o nöbetçi amiri veya subayına yapılır. Seferde askeri şahıslara tebligat MADDE 24 – (1) Sefer halinde olan birlik veya kuruma mensup askeri şahıslara tebligat, bağlı bulunduklarıKara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları aracılığıyla yapılır. (2) Tebligatı, kıta komutanı, kurum amiri gibi en yakın üst yapar.” Muhatabın, astsubaylar hariç, erat (er= rütbesiz asker, onbaşı, çavuş, uzman çavuş) ise, tebligat, doğrudan bu kişilere yapılmayıp, kıta komutanı ve müessese amiri gibi en yakın üste yapılır. En yakın üst, eratı yapılacak tebliğler bakımından tebligatı kabule kanunen yetkili kişidir. Erat dışındaki askeri şahıslara (subay ve astsubaylara) birlik ve müesseselerde tebligatın yapılmasına nöbetçi amir veya subayı aracılık eder. Nöbetçi amir veya subayı tarafından o askeri birlik ya da müessesedeki muhatap buldurulur ve tebliğ bizzat muhatabın kendisine yapılır. Nöbetçi amir veya subay tarafından o birlik ya da müessesedeki muhatap derhal buldurulamaz yahut tebliğin bunlara yapılması mümkün olmazsa (mesela, muhatabın tebellüğden kaçınması halinde); tebliğ, muhatap adına nöbetçi amir veya subaya yapılır. Muhatap askeri şahsa, nöbetçi amirin tebligatı yapmayaçalıştığına dair tebligat evrakında bir bilgi olmaması ve tebliğ tutanağında muhatabın kendisine tebliğn nicin mümkün olmadığının da belirtilmemesi halinde, yapılan tebliğ usulsüz olur. Tebligat tarihinde asker olan kişinin annesine yapılan tebliğ, usulsüz tebliğdir. 12.8. Otel, Hastahane, Fabrika ve Mektep Gibi Yerlerde Tebligat Muhatap, içine serbestçe girilemeyecek veya arandığında kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde ise, tebliğin nasıl yapılacağını kanun koyucu, muhatabın askeri şahıs (Teb. K. m.14-15), tutuklu veya hükümlü olmasına (Teb. K. m.19) yahut otel, hastahane, fabrika ve okul gibi yerlerde bulunmasına (Teb. K. m.18) göre ayrı ayrı düzenlemiştir. Tebligat Kanunu m.18: “ Tebliğ yapılacak şahıs otel, hastane, tedavi veya istirahat evi, fabrika, mektep, talebe yurdu gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde bulunuyorsa, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa, tebliğ kendilerine yapılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.27: “Tebliğ yapılacak kişi; otel, pansiyon, hastane, tedavi veya istirahat evi, fabrika, okul, öğrenci yurdu, resmi veya özel daire veya kurum gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunmasımümkün olmayan bir yerde bulunuyorsa tebliğin yapılmasını, o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin eder. (2) Muhatap bu kişiler tarafından derhal bulundurulamaz veya tebellüğden kaçınırsa yahut diğer bir sebeple tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirine yapılır.” Muhatap, otel, hastahane, fabrika, okul ve öğrenci yurdu gibi içine serbestçe girilemeyecek veya arandığında kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde ise; tebligatın muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye yapılabilmesi için, muhatabın derhal bulunamaması veya bulunsa bile betliğin yapılamaması gerekir. Öyle ki, tebliğ memuru, Teb. K. m.18’de sayılan yerlerden birinde olan muhatabın kendisine tebliğin yapılmasının teminini o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinden talep eder. Muhataba tebliğin yapılmasını, o yerin veya muhatabınn bulunduğu kısmın amiri sağlar. Demek ki, asıl olan tebliğin sözü edilen yerlerde kalan muhatabın kendisine yapılmasıdır. O yerin veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri, muhatabı derhal bulamaz veya muhatap bulunduğu halde tebliğ yapılamaz mesela muhatap tebilleğden kaçınır ise; ancak, bu takdirde tebliğ memuru, tebliği, muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili olan o yerin ya da muhatabın bulunduğu kısmın amirine yapar. O halde, tebliğin Teb. K. m.18’e göre usulüne uygun yapılmış sayılabilmesi için; o Önce, muhatabın araştırılıp bulunarak ona yapılmasının amir vasıtasıyla sağlanması, o Muhatabın bulunmaması veya bulunduğu hale ona tebliğin mümkün olmaması halinde, ancak o zaman o yerin amirine yapılmış olması gerekir. Muhatap araştırılmadan veya ona tebliğ yapılamayacağı anlaşılmadan, muhatap adına o yerin amirine tebliğ yapılamaz. Aksi halde, yapılan tebliğ usulsüz olur. Teb. K.m.18, tebliğin, muhatabın kaldığı yerdeki amir vasıtasıyla bulunan muhataba; mahatabın bulunması ya da ona tebliğin yapılmasının mümkün olmaması halinde amire yapılmasını öngördüğünden, o yerin kapı nöbetçisine veya evrak memuruna ya da muhtara yapılacak tebliğ, usulsüz olur. Teb.K.m.18 uyarınca yapılması gereken tebliğin, m.21/1 e göre yapılmaya çalışılması halinde, usulsüz tebliğ söz konusu olur. 12.9. Mevkuf ve Mahkumlara Tebligat Muhatabın tutuklu yargılanan veya yapılan yargılama sonunda mahkum olmuş bir kimse olması halinde; mahkum olmuş bir kimse olması halinde; tebilgat, Teb.K.m.19 uyarınca tutuklu veya hükümlü muhatabın bizzat kendisine yapılır. Tutukevi veya cezaevi müdür veya memuru, tebligatın tutuklu veya hükümlü muhataba yapılmasını sağlar. Tebligat Kanunu m.19: “Mevkuf ve mahkûmlara ait tebliğlerin yapılmasını, bunların bulunduğu müessese müdür veya memuru temin eder.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.28: “ (1) Tutuklu ve hükümlülere tebligat yapılmasını, bu kişilerin bulunduğu kurum müdürü, müdür yoksa orayı idare eden memur temin eder. (2) Bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkûm olup kendilerine kanuni temsilci atanmış olanlara ait tebligat, 19 uncu maddeye göre yapılır. (3) Tutuklu ve hükümlüye tebligat yapılamazsa tebliğ mazbatasına müdür veya memur tarafından belirtilen sebep şerh verilir. (4) Tutuklu veya hükümlünün hastanede bulunması halinde dahi tebligat, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre yapılır.” Tutuklu veya hükümlü adına tebligat, tutukevi veya cezaevi müdür ya da memuruna yapılamayacağı gibi, gardiyana da yapılamaz. Tutukevi veya cezaevi müdürü, muhatap adına adlitebligatı kabule kanunen yetkili kişilerden olmadıklarından, tutuklu veya hükümlü muhatap adına bu kişilere yapılan tebliğ, usulsüz tebliğ olur. Bu durumda muhatabın, tebliğ konusunu öğrendiğini beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi sayılır. Muhatabın, tutuklu veya hükümlü olması halinde tebligatın kimee nasıl yapılacağını gösteren Teb. K. m.19 özel hüküm niteliğinde olduğundan, diğer hükümlere tercih ve tatbik edilir. O halde; Hükümlülük süresi 1 seneden az veya kişi tutuklu bulunuyor ise, tutuklu ve hükümlülere ait cezaevi adresine çıkarılan tebligat, bizzat kendilerine yapılır. Cezaevi müdürü veya memuru, tebliğin hükümlü veya tutukluya yapılmasını sağlamakla yükümlüdür. Bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkum olanlara ait tebligat, hükümlünün yasal temsilcisine yapılır. Hükümlülük süresi bitmiş veya tutukluluk durumu sona ermiş olanlara ait tebligat, adresi bilinen veya bilinmeyen kişilere yapılacak tebligata ilişkin Tebilgat Kanunu hükümlüri uyarınca yapılır. Uygulamalar 1. Hükümlülere tebligat nasıl yapılır? Bu durumda tebligat, Teb. K. m. 19 uyarınca muhataba yapılmak zorundadır. Cezaevi müdürü, tebligatın hükümlüye yapılmasını sağlar. Uygulama Soruları 1. Asker şahıslara tebligatın özel bir prosedüre tabi tutulmasının amacı nedir? 2. Muhatabın tebliğin yapılacağı yerde tebliğin yapılacağı anda bulunmadığı durumlarda, tebligat nasıl gerçekleştirilir? Bölüm Özeti Muhatabın nasıl belirlendiği ve Muhatap yerine tebliğ yapılacak şahısların kimler olduğu öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Tebligat Kanununa göre muhatap adına tebliği kabule yetkili kişi için aranan ehliyet şartı aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) 18 yaşını doldurmuş olmak (B) Görünüş itibariyle 18 yaşından küçük bulunmaması (C) 20 yaşını doldurmuş olmak (D) 15 yaşını doldurmuş olmak (E) Hiçbiri Cevap-1 : Görünüş itibariyle 18 yaşından küçük bulunmaması Soru-2 : Vekil ile takip edilen işlerde tebliğin müvekkile değil vekile yapılması gerekir. Bir kimsenin birden fazla vekili olması durumunda tebliğin ___________________’e yapılmış olması yeterlidir. Yukarıda yer alan boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatabın bizzat kendisine (B) İlgili üçüncü kişiye (C) Müdahile (D) Vekillerden herhangi birine (E) Vekillerden her birine birlikte Cevap-2 : Vekillerden herhangi birine Soru-3 : Vekille takip edilen davalarda tebligatın ve hükmün ________ e yapılması gerekir. Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Vekil (B) Müdahil (C) İlgili üçüncü kişi (D) Muhatap (E) Hiçbiri Cevap-3 : Vekil Soru-4 : Aşağıdakilerden hangisi vekille takip edilen işlerde müvekkile bizzat tebliğ zorunlu bulunmayan işlerdendir? (Çoktan Seçmeli) (A) İsticvap (B) Yemin (C) Ara karar (D) İcra emri (E) İİK m.68/a,f.2 ve f.5 deki işlemler Cevap-4 : Ara karar Soru-5 : Aynı konutta oturan kişilere yapılacak tebligata ilişkin aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatap adına ancak muhatabın birlikte oturulan konut adresinde tebligat yapılabilir. (B) Tebligat sadece gerçek kişilere yapılabilir. (C) Tebligat yapılacak şahsın muhatap ile aynı konutta oturması zorunludur. (D) Tebliğ konusu evrakın sadece “birlikte oturan” şerhiyle tebliğ edilmesi yeterli olmayıp bu kişinin Teb.K.m.16 da yazılı şahıslardan olup olmadığının da belirtilmesi zorunludur. (E) Muhatap adına tebliği alacak kişinin yalnız tebliğ sırasında konutta bulunması yeterlidir. Muhatap ile oturması gerekmez. Cevap-5 : Muhatap adına tebliği alacak kişinin yalnız tebliğ sırasında konutta bulunması yeterlidir. Muhatap ile oturması gerekmez. Soru-6 : yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkum olanlara ait tebligat _______’e yapılır. Yukarıdaki boş alana aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Hükümlünün yasal temsilcisi (B) Hükümlü (C) Müdahil (D) İlgili üçünçü kişiye (E) Hiçbiri Cevap-6 : Hükümlünün yasal temsilcisi Soru-7 : Hükümlülük süresi bitmiş veya tutukluluk durumu sona ermiş olanlara ait tebligat adresi bilinen veya bilinmeyen kişilere yapılacak tebligata ait ________________ hükümleri uyarınca yapılır. Yukarıdaki boş alana aşağıdakilerden hangisi gelmelidir? (Çoktan Seçmeli) (A) İcra İflas Kanunu (B) Türk Medeni Kanunu (C) Tebligat Kanunu (D) Türk Ceza Kanunu (E) Hukuk Muhakemeleri Kanunu Cevap-7 : Tebligat Kanunu Soru-8 : Hükümlülük süresi 1 yıldan az veya kişi tutuklu bulunuyor ise, tutuklu ve hükümlülüre ait tebligat aşağıdakilerden hangisine yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Yasal temsilciye (B) Muhatabın bizzat kendisine (C) Müdahile (D) İlgili üçüncü kişiye (E) Hiçbiri Cevap-8 : Muhatabın bizzat kendisine Soru-9 : Tebligat işleminde muhatap tanımı hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişi (B) Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişinin annesi (C) Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişinin babası (D) Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişinin çocuğu (E) Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişinin komşusu Cevap-9 : Kanunen adına tebliğ çıkarılan kişi Soru-10 : Davacı kendisini davada vekille temsil ettirmekte ise bu davada tebligat işlemleri aşağıda yer alan kişilerden hangisine yapılmalıdır? (Çoktan Seçmeli) (A) Hakime (B) Cumhuriyet Savcısına (C) Adalet Bakanlığına (D) Türkiye Barolar Birliğine (E) Avukatına Cevap-10 : Avukatına 13. MUHATABIN GEÇİCİ OLARAK BAŞKA YERE GİTMESİ, TEBLİĞ İMKÂNSIZLIĞI VE TEBELLÜĞDEN İMTİNA Giriş Tebligatın hızlı şekilde ve doğru kişiye yapılması esastır. Tebligat Kanunu, tebliğin yapılacağı kişinin bulunmaması ya da tebliğ işleminden kaçınması halinde müracaat edilecek yolu da belirlemiştir. Böylece tebliğ işleminin muhatabın insiyatif ya da tercihine terk edilmesinin önüne geçilmiş olunmaktadır. Tebliği yapan merciinin talebinin sonuçlandırılması tebligatı yapan görevlinin temel amacıdır. 13.1. Muhatabın Geçici Olarak Başka Bir Yere Gitmesi Tebligatın yapılacağı muhatabın ikametgâh, iş yeri veya mesken (Teb. K. m.9/b.1) adresinde bulunan ve muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili olan kişiler (Teb. K. m.13,14,16,17,18); Tebligatın yapılacağı sırada muhatabın orada olmayıp, geçici olarak başka yere gittiğini; aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceğini, tebliğ memuruna beyan etseler bile tebliğ evrakını muhatap adına kabule mecburdurlar. Bu durumda tebligat Teb. K. m.20 uyarınca yapılır. Tebligat Kanunu m.20: “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.29: “(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. (2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır. (3) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.” Muhatap, ikametgâh adresinden geçici olarak ayrılmış ise; Tebliğ, o adreste bulunan muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilere yapılır. Tebliğ evrakı, muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye verildiği tarihte tebliğ yapılmış sayılır. Muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişinin, muhatabın geçici olarak başka yere gittiğine ilişkin beyanının imzadan kaçınması ve tebliğ evrakını almaktan kaçınması halinde tebliğ Teb. K. m.21/2 ye göre yapılır. Muhatap veya muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişi, geçici olarak başka yere gitmiş olmayıp da sadece tebliğin yapılacağı sırada bilinen adreste bulunmayıp tevziat saatinden sonra o adrese dönecek olması halinde; tebliğ, Teb. K. m.20 ye göre değil, m.21/1 uyarınca yapılır. Teb. K. m.21/1 e göre yapılan tebliğ, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Muhatabın geçici olarak başka yere gitmiş olması tebligatın yapılmasına engel değildir. Tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı bayanda bulunana verir. Muhatabın geçici olarak başka yere gittiğini beyan eden muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiler, tebliğ evrakını almak zorundadır. Tebliğ, tebliğ evrakının geçici olarak başka yere geden muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye verildiği tarihte yapılmış sayılır. Kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçlar, tebliğ evrakının muhatap adına tebligat kabule kanunen yetkili kişiye verilmesiyle doğar. 13.2. Tebliğ İmkânsızlığı ve Tebellüğden İmtina 13.2.1. Genel Olarak Tebligat kural olarak muhatabın bilinen en son adresine (ikametgâh, mesken veya işyeri adresi) yapılır (Teb. K. m.10). Kuralın istisnası: muhatabın başvurması veya kabulü şartı ile tebligatın her yerde yapılabileceğidir. Tebliğin yapılacağı sıra muhatap veya muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiler muhatabın tebligat çıkartılan adresinde bulunur ve tebliğ evrakını kabul ederse mesele yoktur. Tebliğ memuru, tebliğ evrakını bu kişiye verir ve tebliğ mazbatalı zarftaki matbu tebliğ mazbatasının ilgili kısmına tebliğin ikametgah adresinde kime yapıldığını, tebliğ tarihini de belirtmek suretiyle yazar. Teb. K. m.23 ve Teb. Yön. m.35 uyarınca düzenlenen tebligat mazbatası, tebellüğ memuru tarafından imzalanır. Tebliğ mazbatası daha sonra tebliğ zarfında kopartılır ve tebliğe çıkarmış olan mercie iade edilir. Muhatap ve muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişiler, tebligatın gönderildiği adreste bulundukları halde; tebligatın yapılacağı sırada yoklarsa, “tebliğ imkânsızlığı”, tebliğ evrakını kabulden kaçınırlar ise, “tebellüğden imtina” söz konusu olur. MERNİS adresi şerhi verilerek yapılan tebliğler (Teb. K. m.21/2) hariç muhatap ve muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kimse, gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden kaçınırsa tebliğ memurunun ne yapması gerektiği Teb.K.m.21/1,m.23/7, Teb.Yön.m.30/1,m.35/f düzenlenmiş olup, bu hükümlere harfiyen uyulmaması halinde usulsüz tebliğ söz konusu olur. Tebligat Kanunu m.21: “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. (Ek: 19/3/2003-4829/5 md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.” Tebligat Kanunu m.10: “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. (Ek fıkra: 11/1/2011-6099/3 md.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.31: “(1) Tebliğ memuru; a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları halde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları, b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması, c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması, hallerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen halin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. (2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.” Muhatap ve muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerden hiçbiri; -bilinen adreste (Teb. K. m.10/1) bulunmaz veya -tebellüğden imtina ederse, tebligat Teb. K. m.21/1 uyarınca yapılır. Bilinen adrese (Teb. K. m.10/1) tebliğe çıkarılan tebliğ evrakının, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması sebebiyle bila tebliğ dönmesi (Teb. K. m.10/2) halinde; muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi (mernis adresi), bilinen en son adresi olarak kabul edilir. Tebliğ evrakı üzerine: Teb. Yön. m.16/2 uyarınca “Mernis Adresi” şerhi ile “ adresin, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olup, tebligatın bu adrese yapılacağı(nı)” belirten bir şerh konulur. Muhatabın adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresine Teb. K. m.21/2 gereğince tebliğe çıkartılır (Teb. K. m.10/2). Muhatap, adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresinde hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa bile tebliğ evrakı, bila tebliğ geri gönderilmeyip, tebliğ işlemi Teb. K. m.21/2uyarınca gerçekleştirilir. 13.2.2. Tebliğ İmkânsızlığı ve Tebellüğden Kaçınma Tebliğ imkânsızlığı veya tebellüğden kaçınma halinde tebliğ memuru, işlemleri Teb. K. m.21/2 ‘de öngörülen sıraya uyarak yapmalı ve işlemlerin yapıldığını tutanak ile belgelendirmelidir. Tebligat tutanağındaki, “ 21. Maddeye göre ihbarname kapıya yapıştırıldı, muhtara haber verildi” meşruhatı, tebligat işleminin Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliği hükümlerine uygun yapılmış sayılmasına yetmez. Teb. K. m.21/1 ve Teb. Yön. m.31’de öngörüldüğü şekilde neler yapıldığının tutanak ile belgelenmesi gerekir. O halde, tebliğ imkânsızlığı veya tebellüğden kaçınma hallerinde; tebliğin geçerli olabilmesi için, Teb. K. m.21/1 ve Teb. Yön. m.31 hükümlerine harfiyen uyularak öngörülen işlemler yapılmalı ve bu işlemlerin yapıldığı tebligat tutanağı ile belgelendirilmelidir. Muhatap ve muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kimseler, tebligatın yapılacağı adreste olmakla beraber sadece tebliğin yapılacağı sırada mesela, ikametgâh adresinde hazır bulunmamış ise; tebliğin yapılacağı sırada adreste kimse bulunmadığı için tebliğ imkânsızlığının söz konusu olduğu bu durumda tebliğ, Teb. K. m.21/1 ‘e göre yapılır. Muhatap ve muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerin gidilen adreste bulunmaması (tebliğ imkânsızlığı) halinde; tebliğ evrakının, Teb. K. m.21/1 uyarınca muhtar veya ihtiyar heyeti azasından numaralı fişin muhatabın adresindeki kapıya yapıştırılması ve komşuya durumdan haber verilmesi için; muhatabın, tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmayıp, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan edildiğinin belgilenmesi gerekir. Tebliğ tutanağında; beyanına başvurulmuş olup da isim ve imzadan imtina etmiş komşunun ad ve soyadının belirtilmemesi, haber bırakılan komşunun isminin, kim olduğunun, imzadan imtina edip etmediğinin tebliğ memuru tarafından tutanağı yapılıp imzalanmaması halinde tebliğ işlemi, Teb. K. m.21/1 ve 23/7 ile Teb. Yön. m.30/1 ve 35/1-d hükümlerine göre usulsüz tebliğ olup, tebliğ konusunun mahkeme kararı olması halinde, kararın bozulmasını gerektirir. Tebliğ memurunun, muhatap veya muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerin, adreste bulunmaması sebebini (geçici olarak mı, sürekli olarak mı ya da sadece tevziat saatinde mi) Teb. K. m.21/1 ve Teb. Yön. m.30/1 de öngörüldüğü şekilde araştırdığına ve adreste bulunmama sebebini tespit ettiğine dair meşruhatın tebliğ tutanağında yer alması gerekir. Teb. K. m.21/1 ‘in uygulanmasında; muhatap ve muhatap adına tebliğ yapılabilecek kişilerin adreste bulunmama sebebini tahkik etme görevini tebliğ memuruna yükleyen Teb. Yön. m.30/1 e göre; tebliğ memuru, tahkikle yetinmeyip, ilgilinin adreste bulunmama sebebini belgelendirmeye yönelik olarak yapacağı tahkikatın sonucunu tebliğ tutanağına yazıp, ilgilisine imzalatmalıdır. Muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği belgelenmeden “tevsik edilmeden” Teb. K. m.21/1 e göre tebligat yapılamaz, yapılırsa tebligat usulsüz olup, kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçları doğurmayacağından, ihbarnamenin kapıya yapıştırılma tarihi, tebliğ tarihi sayılmaz. Muhatap veya muhatap adına tebliği kabule kanunen yetkili kişinin adreste bulunmama sebebi tespit edilmeden ve posta dağıtım saatlerinden sonra adrese döneceği belirlenmeden Teb. K. m.21/1 hükmüne göre tebligat yapılamaz. Teb. Yön. m.30/1 de öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları alınmak suretiyle, imzadan çekinmeleri halinde, bu husus da belirtilerek, Teb. Yön. m.35/1-f bendi gereğince tebliğ sırasında muhatabın adreste bulunmaması sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği tevsik edilmeden, Teb. K. m.21/1 e göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Muhatap ve muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilerin hiçbiri tebliğ evrakını almayı kabul etmez ise; tebliğ memuru, tebliğ işlemini Teb. K. m.21/1 e göre yapar. Teb. K. m.21/1 uyarınca tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine yahut zabıta amir ya da memurlarına imza karşılığında teslim eder. Tebliğ konusu evrakı teslim alanın –muhtarlık veya karakol- adresini ihtiva eden ihbarnameyi muhatabın tebligat adresindeki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, muhataba tebliğin yapıldığı tarih sayılır. Tebliğ memurunun, muhatap veya muhatap adına tebliği kabule kanunen yetkili kişilerin, tebliğ evrakını almaktan kaçınma için gösterdikleri sebebin ne olduğunu tespit ettiğine dair meşruhatlı Tebliğ tutanağında yer alması gerekir. Aksi halde, usulsüz tebliğ söz konusu olur. 13.2.3. Mernis Adresine Tebligat Teb. K. m.21/2 ‘ye göre tebliğ yapılabilmesi için, gösterilen adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresi olmak gerektiğinden, muhatabın adrese dayalı kayıt sisteminde (Mernis) kayıtlı olmayan adresine Teb. K. m.21/2 ‘ye göre tebligat yapılamaz. Aksi halde yapılan tebliğ, usulsüz tebliğ olur. Davalıya tebligat yapılan adres, aynı zamanda davacının Mernis adresi olup, davacı da bu adreste oturuyorsa yapılan tebligat, Teb. K. m.39 uyarınca usulsüz tebliğ teşkil eder. Muhatabın adres kayıt sisteminde (Mernis) kayıtlı yerleşim yeri adresine tebligat çıkarılabilmesi için; o adresin, dava veya icra takibine muhatapla hasım durumunda olan karşı tarafın da adresi olmaması gerekir. Aksi halde, usulsüz tebliğ olur. O halde Teb. K. m.21/2 hükmünün uygulanabilmesi için, muhatabın adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresi, aynı dava veya icra takibinde hasım olan diğer tarafın da adresi olmamalıdır. Başka bir dava veya icra takibinde bilinen adrese tebliğe çıkarılan tebliğ evrakının bila tebliğ geri dönmüş olması, Teb. K. m.21/2 ‘ye göre tebligat yapılmasına esas alınamaz. Her dava ve icra takibinde muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak Teb. K. m.10/1 uyarınca tebligat çıkartılmalı, adres tebligata elverişli değilse veya tebligat yapılamazsa adres kayıt sistemindeki adresi (Mernis adresi) bilinen en son adres olarak kabul edilip, bu adrese dair gerekli şerh de verilerek Teb. K. m.21/2 uyarınca tebliğ yapılmalıdır. Muhatabın bilinen en son adresinin MERNİS adresi olması halinde; doğrudan Teb. K. m.21/2 ye göre tebliğ yapılamaz: Muhatap sadece adres kayıt sistemindeki (Mernis) ikametgâh (yerleşim yeri) adresinin bilinen adres olarak bildirilmesi halinde; muhatabın bilinen en son adresi ile Mernis adresi aynı olsa bile ilk tebliğ, Teb. K. m.21/2 ye göre yapılamaz. Bildirilen adresin, adres kayıt sistemindeki adres olması halinde tebligat, önce Teb. K. m.10/1 ve şartları varsa m.21/1 e göre yapılmak gerekir. Muhatabın bilinen en son adresi olduğu (bilinen başka adresi bulunmadığı) gerekçesiyle ilk tebliğ, doğrudan muhatabın adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresine yapılırsa usulsüz tebliğ olur. Teb. K. m.10/2 hükmü dikkate alınmayıp, borçlu adına önceden hiçbir tebligat çıkarılmadan ve yasal şartları oluşmadan doğrudan doğruya Mernis adresin olarak Teb. K. m.21/2 hükmüne göre tebliğ yapılması ile Anayasa m.36 ihlal edilmiş, muhatabın savunma hakkı kısıtlanmış olur. Muhatabın MERNİS adresine Teb. K. m.21/2 ‘ye göre tebligat yapılabilmesi için; Muhatabın Mernis adresine Teb. K. m.21/2 ye göre doğrudan tebligat yapılamaz. Bilinen adres varken Mernis adresine yapılan tebliğ, usulsüz tebliğ olur. Önce, muhatabın bilinen en son adresine (bilinen en son adres kayıt sistemindeki ile aynı veya farklı olabilir. Mernis adresi ile aynı olsa bile, Mernis adresi olarak değil, bilinen en son adres olarak) Teb. K. m.10/1 uyarınca tebligat çıkartılmalıdır. Bilinen en son adresin tebligat elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması (tebliğ evrakının bila dönmesi halinde); muhatabın adres kayıt sistemindeki (Mernis) ikametgah adresi, bilinen en son adres olarak kabul edilir ve Teb. K. m.10/2 gereği başkaca araştırma yapılmaksızın Mernis adresi esas alınarak tebligat bu adrese çıkarılır. Adres kayıt sistemindeki (Mernis) adreste muhatap hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa bile tebliğ evrakı bila tebliğ geri gönderilmeyip, tebligat Teb. K. m.21/2 de gösterildiği şekilde yapılır. Teb. K. m.21/2 gereğince işlem yapılabilmesi için tebligatı çıkaran merciin, adresin, adres kayıt sistemindeki Mernis adresi olduğunu kanun ve yönetmeliğe uygun olarak tebliğ evrakında belirtmesi gerekir. Teb. K. m.21/2 uyarınca tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından (üyesinden) birine ya da zabıta (kolluk) amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, tebliğ evrakını teslim alanın –muhtarlık veya karakol- adresini gösteren ve Tebligat Yönetmeliği Ek-1 de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi tebligat adresindeki kapıya yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, muhataba tebliğ tarihi sayılır. Teb. K. m.21/2de ihbarnamenin kapıya yapıştırılma tarihi, tebliğ tarihi sayıldığına göre kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçlar da ihbarnamenin kapıya yapıştırılma tarihinden itibaren doğacaktır. Ancak, bir süre, tebliğ ile işlemeye başlayacak ise; sürenin gün olarak belirlendiği hallerde tebliğ günü esas alınmayıp tebliğin yapıldığı günü takip eden günden itibaren sürenin hesaplanması gerekir. Tebliğ memurunun binanın kapısına yapıştıracağı ihbarnamede göstereceği; tebliğ evrakını teslim alanın adresinden kasıt, muhtarlığın veya karakolun adresi olup, muhtar veya ihtiyar heyeti azasının yahut zabıta amir veya memurunun kişisel adresi değildir. Tebliğin çıkarıldığı adres kayıt sistemindeki adreste muhatabın hiç oturmamış veya o adresi sürekli olarak terk etmiş olması haline; tebliğ memurunun teslim etmek istediği tebliğ evrakını zabıta amir veya memuru almaktan kaçınamayacağı gibi, muhtar ya da ihtiyar heyeti azası da muhatabın muhtarlığa bağlı mahallede oturmadığını gerekçe göstererek tesellümden imtina edemez. Zira kanun, bu durumda tebliğ konusu evrakın teslim alınmasını, zabıta amir veya memurunun yahut muhtar ya da ihtiyar heyeti azasının ihtiyarına bırakmayıp “Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.” Demiştir. Zabıta amir veya memuru, muhtar ya da ihtiyar heyeti azası, kendilerine teslim edilen tebliğ evrakını, 3 ay saklamakla yükümlüdür. Tebliğ evrakı, belirli süreyi ihtiva ettiği takdirde, o sürenin bitiminden itibaren 3 ay daha saklanır. Teb. K. m.20 ve m.21 gereğince yapılan tebligatlarda kapıya yapıştırılan ihbarname on gün süreyle kapıda kalır. Muhatabın, bilinen en son adresinin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde; Teb. K. m.35/2 veya Teb. K. m.21/2’nin ne zaman uygulanacağı, muhatabın Mernis adresinin olup olmamasına göre değişir: Muhatabın adres kayıt sisteminde Mernis adresi varsa; Teb. K. m.35/1-2 ‘ye göre tebligat yapılamaz. Mernis adresine Teb. K. m.21/2 ye göre tebligat yapmak gerekir. Adres kayıt sisteminde (Mernis) adresi bulunanlara, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde; tebligat, adres kayıt sistemindeki (Mernis) adresine, Teb. K. m.21/2 ye göre yapılır. Muhatabın, Mernis adresi yoksa; Teb. K. m.35/1-2 ye göre tebligat yapılır. Teb. K. m.21/2 ye göre tebligat yapılamaz. Muhatabın Mernis adresi yoksa, diğer bir deyişle Teb. K. m.10/2 ye göre tebligat yapılamıyorsa; Teb.K.m.28/3.fıkra 2.cümle ve Teb.Yön.m.48/2 uyarınca vergi ve nüfus kayıtları üzerinden, resmi ve özel müessese ile dairelerden ve ayrıca zabıta marifetiyle yapılan araştırma sonucu tespit edilen adresine tebligat çıkarılmalıdır. Tebligat Kanunu m.20: “ 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır. “ Kanun koyucu, muhatabın; geçici olarak başka yere gitmesi veya sadece tebliğ yapılacağı sırada adreste bulunmayıp, tevziat saatinden sonra adrese döneceği hallerinden birinde, muhatap adına kendisine tebliğ yapılacak kişinin tebellüğden kaçınması durumunda, tebliğin yapılmış sayılacağı tarihi farklı belirlemiştir: 1-Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi ve muhatap adına kendisine tebligat yapılacak kişinin; a- Tebliğ evrakını alması halinde; muhatap adına kendisine tebligat yapılacak kişiye tebliğ evrakının verildiği tarihte tebliğ yapılmış sayılır. Muhatabın tebligatı daha sonra öğrenmiş olması önemli değildir. Kanunun tebliğe bağladığı hukuki sonuçlar tebliğ evrakının, muhatap adına almaya yetkili kişiye verilmesiyle başlar. b- Tebliğ evrakını almaktan kaçınması halinde; tebligat, Teb. K. m.20’nin atıfta bulunduğu Teb. K. m.21 uyarınca yapılır. Ancak tebligat, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihten 15 gün sonra yapılmış sayılır. 2-Muhatap ve muhatap adına adli tebligatı kabule yetkili kişiler, gösterilen adreste olmakla beraber; a- Sadece tebliğin yapılacağı sırada o adreste bulunmamaları veya b- Tebellüğden kaçınmaları halinde, Tebligat, Teb. K. m.21/1 uyarınca yapıları. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Muhatap ölmüş ise, tebliğ evrakı, tebligatı çıkaran mercie geri gönderilir. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.30: “(1) Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir. (2) Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten sürekli olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilememişse tebligat evrakı, tebligatı çıkaran mercie geri gönderilir. (3) Yeni adres, tebliğ memuru tarafından tespit edilmişse bu adres, tebliğ mazbatasındaki mahsus yerine ve tebliğ evrakındaki adresin bulunduğu tarafa yazılır. (4) Yeni adres, tebliğ memurunun tevzi bölgesi dâhilinde bulunduğu takdirde tebligat o adrese yapılır. Yeni adres, aynı PTT merkezinin diğer bir tevzi bölgesinde veya başka bir PTT merkezinin mıntıkası içinde bulunursa, tebliğ evrakı yeni adreste tebliğinin temini için memur tarafından bağlı olduğu merkeze iade olunur. (5) 15 inci maddede yer alan hususlar göz önünde bulundurulduğunda tebligatın, tebliğ evrakında belirtilen tarihten önce yapılamayacağının anlaşılması veya yeni adresin yabancı bir ülkeye ait olması durumunda PTT merkezi tebliğ evrakını tebligatı çıkaran mercie geri gönderir.” Adres kayıt sistemindeki (Mernis) ikametgâh adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebliğler dışındaki tebliğlerde, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek kişilerden hiçbiri, gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa; Teb. Yön. m.30/1, tebliğ memurunun, muhatap veya muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili kişinin adreste bulunmaması sebebini tahkik etmesini öngörmüştür. Tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclis üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatması, imzadan kaçınmaları halinde imzadan kaçınıldığını yazarak imzalaması gerekir ki bu tebliğin geçerlilik şartıdır. Tebliğ memurunun, ilgilinin adreste niçin bulunmadığına dair yapacağı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazması, tebliğ evrakını verdiği kişi ile kendisinin ad, soyadı ve imzasının tebliğ evrakında bulunması zorunludur. Teb. Yön. m.30/1 de öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle; imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği belgelenmeden, Teb. K. m.21/1 e göre yapılan tebligat işlemi geçersiz olur. Uygulamalar 1. Tebliğ imkânsızlığı halinde tebligat hangi anda yapılmış sayılır? Tebliğ memuru tarafından tebliğ evrakının muhtarlığa bırakılması ardından, haber kâğıdının tebligat adresine yapıştırıldığı tarihte tebligat yapılmış sayılacaktır. Uygulama Soruları 1. Tebliğ adresinde, muhatabın eşinin tebliğ memuruna “üç gün sonra eve dönecek” şeklinde beyanda bulunması halinde, tebliğ memuru işlemi nasıl tamamlayacaktır? 2. Tebligat adresinde bir bina olmaması, adres olarak belirtilen yerin boş bir arsa olması halinde, tebligat işleminin akıbeti ne olur? Bölüm Özeti Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina hallerinde, tebliğ işleminin nasıl gerçekleştirileceği öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Muhatabın ikamet adresinden geçici olarak ayrılması durumunda yapılacak tebligatla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebliğ, o adreste bulunan muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişilere yapılır. (B) Tebliği yapacak yetkili mesai saati sonuna kadar muhatabın gelmesini bekler. Tebligatı muhataptan başkasına yapamaz. (C) Tebliğ evrakı muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişiye verildiği tarihte tebliğ yapılmış sayılır. (D) Muhatap adına tebligatı kabule kanunen yetkili kişinin, tebliğ evrakının almaktan kaçınması durumunda tebligat Teb.K.m.21/1 e göre yapılır. (E) Tebligatı kabule yetkili kişiler arasında hizmetçi de bulunabilir. Tek koşul muhatap ile birlikte sürekli oturmaktır. Akrabalık ilişkisi aranmaz. Cevap-1 : Tebliği yapacak yetkili mesai saati sonuna kadar muhatabın gelmesini bekler. Tebligatı muhataptan başkasına yapamaz. Soru-2 : Tebliğin yapılacağı sırada adreste kimse bulunmadığı için tebliğ imkansızlığı sözkonusu olduğu bir durumda tebliğ ne şekilde yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebliğ evrakı gönderen mercie iade olur. (B) Tebligat herhangi bir komşuya yapılır. (C) Teb.K.m.21/2 ye göre muhtar veya ihtiyar heyeti azasından ya da zabıta amir yahut memurlarına imza karşılığı teslim edilir. (D) Tebligatı yapan memur tebligatı almaya yetkili birisinin gelmesini bekler. (E) Hiçbiri Cevap-2 : Teb.K.m.21/2 ye göre muhtar veya ihtiyar heyeti azasından ya da zabıta amir yahut memurlarına imza karşılığı teslim edilir. Soru-3 : Aşağıdakilerden hangisi tebliğin Teb.K.m.21/1 e göre yapılmasına ilişkin uyulması gereken prosedür arasında yer almaz? (Çoktan Seçmeli) (A) Muhatap veya muhatap adına tebligatı almaya yetkili kimsenin bulunmaması (B) Tebligatın muhtar, ihtiyar heyeti azasından biri, zabıta amiri veya memurundan birine yapılması (C) Tebligatın yetkili kişilere imza karşılığı verilmesi (D) Tesellüm edenin adresini gösteren ihbarneme muhatabın kapısına yapıştırılır ve komşuya haber verilir (E) Tebligat tebliğ çıkaran mercie iade edilir Cevap-3 : Tebligat tebliğ çıkaran mercie iade edilir Soru-4 : Muhatabın geçici olarak ikametgahında olmaması durumunda tebligat aşağıda yer alan kişilerden hangisine yapılır? (Çoktan Seçmeli) (A) İlçe Kaymakamlığına (B) Valiliğe (C) İçişleri Bakanlığına (D) Muhatap yerine tebliğ almaya yetkili şahsa (E) Hepsi Cevap-4 : Muhatap yerine tebliğ almaya yetkili şahsa Soru-5 : Teb. K. mad. 20’de yer alan “Tevziyat saat” kavramı aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak ifade edilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Duruşma zamanı (B) Keşif zamanı (C) Haciz anı (D) Adli tatil (E) Dağıtım zamanı Cevap-5 : Dağıtım zamanı Soru-6 : Muhatabın geçici olarak adresten ayrılmış olması halinde,bu durum _______’a kaydedilir. Yukarıdaki cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade hangi seçenekte doğru olarak yer almaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Duruşma tutanağı (B) Haciz zabıt tutanağı (C) Tebligat mazbatası (D) Cevap dilekçesi (E) Dava dilekçesi Cevap-6 : Tebligat mazbatası Soru-7 : Tebliğ imkansızlığı halinde tebliğ evrakı hangi merciiye teslim edilir? (Çoktan Seçmeli) (A) Kaymakamlık (B) Cumhuriyet Savcılığı (C) Muhtarlık (D) Noter (E) Baro Cevap-7 : Muhtarlık Soru-8 : Muhatap tebligatın yapılacağı adreste bulunur ve tebliğ evrakını almaktan kaçınmazsa aşağıda yer alan hangi durum gerçekleşir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebliğ imkansızlığı (B) Tebellüğden imtina (C) Tebliğ yokluğu (D) Tebliğin usulsüzlüğü (E) Tebliğ işleminin tamamlanması Cevap-8 : Tebliğ işleminin tamamlanması Soru-9 : Tebliğ imkansızlığı halinde tebliğ işleminin geçerli olarak yapılması için öncelikle aşağıda yer alan hangi düzenlemelere uyularak işlem yapılmalıdır? (Çoktan Seçmeli) (A) İİK ve İİK Yönetmeliği (B) Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu Yönetmeliği (C) HMK ve HMK Yönetmeliği (D) Avukatlık Kanunu hükümleri (E) Türk Borçlar Kanunu Cevap-9 : Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu Yönetmeliği Soru-10 : Bir davada davacı ve davalının tebligat adresi aynı ise aşağıda yer alan hangi durum gerçekleşir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligatın yokluğu (B) Usulsüz tebligat (C) Geçerli tebligat (D) İlanen tebligat (E) Vasıtasız tebligat Cevap-10 : Usulsüz tebligat 14. ELEKTRONİK TEBLİGAT Giriş Tebligatın asgari masrafla ve hızlı şekilde gerçekleştirilmesi için elektronik yolla tebligat, 2011 yılından beri mevzuatımızda yer almaktadır. Özellikle adliye teşkilatımız, kamu kurum ve kuruluşları ile barolar ve noterliklerin de gerekli teknik alt yapıya ulaşması ile elektronik tebligatın daha geniş ve etkin bir uygulama alanına sahip olması bir zorunluluk olarak düzenlenmiştir. 14.1. Genel Olarak Tebligat kanunu bazı hallerde elektronik tebligatı zorunlu kılmıştır. Elektronik tebligat; -Kanun hükmü gereği kendilerine zorunlu olarak elektronik yolla tebligat yapılması gereken gerçek ve tüzel kişilere, -Talepleri üzerine kendilerine elektronik tebligat adresi verilen gerçek ve tüzel kişilere gerçekleştirilir. Tebligat Kanunu 7/a maddesinde kendilerine zorunlu olarak elektronik tebligat yapılması gereken gerçek ve tüzel kişileri saymıştır. Bunlar: 1. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar. 2. 5018 sayılı Kanunda tanımlanan mahallî idareler. 3. Özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları. 4. Kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri. 5. Sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklar. 6. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları. 7. Kanunla kurulanlar da dahil olmak üzere tüm özel hukuk tüzel kişileri. 8. Noterler. 9. Baro levhasına yazılı avukatlar. 10. Sicile kayıtlı arabulucular ve bilirkişiler. 11. İdareleri, kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları; adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri veya hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili olan kişilerin bağlı bulunduğu birim. Elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması halinde kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen 5. Günün sonunda yapılmış sayılır. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m.12: “Tebligatlar, elektronik yolla yapılabilir, zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Yönetmelikte belirtilen usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligata ilişkin usul ve esaslar buna ilişkin yönetmelikle düzenlenir.” Elektronik Tebligat Yönetmeliği m.5: “(1) Aşağıda belirtilen gerçek ve tüzel kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur: a) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar. b) 5018 sayılı Kanunda tanımlanan mahallî idareler. c) Özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları. ç) Kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri. d) Sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklar. e) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları. f) Kanunla kurulanlar da dâhil olmak üzere tüm özel hukuk tüzel kişileri. g) Noterler. ğ) Baro levhasına yazılı avukatlar. h) Sicile kayıtlı arabulucular ve bilirkişiler. ı) İdareleri, kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları; adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri veya hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili olan kişilerin bağlı bulunduğu birim. (2) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan gerçek ve tüzel kişilere, talepleri hâlinde elektronik tebligat adresi verilir. Bu durumda bu kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur.” 14.2. Elektronik Tebligatın Şekli Tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merci, elektronik tebligat mesajını hazırlayarak, UETS’ye teslim eder. UETS, elektronik tebligat mesajını zaman damgasıyla ilişkilendirerek muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştırır. Gizliliğin sağlanması amacıyla tebliğ edilecek içerik ve ekli dokümanlar, UETS tarafından şifrelenir ve bunlar ancak muhatap tarafından görülür. Gerek UETS içi ve gerekse sistemler arası entegrasyon yoluyla yapılan tebligata ait delil kayıtları, elektronik tebligat mesajının tamamının ulaştığı anda üretilir. Elektronik yolla tebligat, idareleri, kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları; adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri veya hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili olan kişilerin bağlı bulunduğu birime yapılır. Temsile yetkili olan kişilerin ayrı bir elektronik tebligat adresinin bulunması bu kuralın uygulanmasına engel olmaz. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. 14.3. Muhatabın Bilgileri ve Muhatabın Elektronik Adresine Erişimi Elektronik tebligat adresine elektronik tebligat mesajı ulaştığı konusunda bilgilendirilmek isteyen muhatap, elektronik posta adresini veya kısa mesaj alma özelliği olan bir telefon numarasını PTT’ye bildirir. Elektronik tebligat, muhatabın adresine ulaştığı anda PTT tarafından muhataba bilgilendirme mesajı iletilir. Bu mesaj kısa mesaj alma özelliği olan telefona ücreti mukabilinde, elektronik posta adresine ise ücretsiz olarak iletilir. Muhatabın işlem kayıtları UETS tarafından tutulur. UETS, elektronik tebligatın muhatabın adresine ulaşıp ulaşmadığına dair delil kayıtlarını tutar ve bu kayıtları, tebligat çıkarmaya yetkili makam ve mercie derhâl ve en geç yirmi dört saat içinde bildirir. Süresinde bildirim yapılmadığı için yeniden elektronik tebligat çıkarılması durumunda bu tebligatın masrafı PTT tarafından karşılanır. Delil kayıtları, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılır. İşlem ve delil kayıtları erişilebilir şekilde, güvenliği, gizliliği ve bütünlüğü sağlanarak aşağıda belirtilen süreler kadar arşivde muhafaza edilir: UETS kapsamında görev yapan sistem yöneticileri ve operatörler, tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merciler ile muhataplar tarafından gerçekleştirilen işlem kayıtları on yıl. UETS iş süreçlerinin sürekliliğini veya bilgi güvenliğini tehdit eden ya da öngörülemeyen durumlara ait işlem kayıtları on yıl. Muhatabın UETS’ye erişim kayıtları on yıl. Delil kayıtları otuz yıl. İşlem ve delil kayıtlarının silinmesi en az bir defa denetimden geçmiş olması şartına bağlıdır. PTT, talep halinde elektronik tebligata ilişkin işlem ve delil kayıtlarını yetkili mercilere elektronik ortamda sunmakla yükümlüdür. Muhatap elektronik tebligat adresine, güvenli elektronik imzasını kullanarak veya e-Devlet kapısı üzerinden kimlik doğrulaması yaparak ya da PTT tarafından verilen şifre ile birlikte telefonuna kısa mesajla gelen tek kullanımlık doğrulama kodunu kullanarak erişir. 14.4. Elektronik Tebligat Adresinin Kullanıma Kapatılması Elektronik Tebligat Yönetmeliğinin 5 inci maddenin birinci fıkrası kapsamındakiler için tebligatın elektronik yolla yapılması zorunluluğu ortadan kalktığı takdirde, ilgili kurum, kuruluş veya birlik tarafından bir ay içinde PTT’ye gerekli bildirim yapılır. Elektronik tebligat adresi, bildirim tarihinden itibaren bir ay içinde PTT tarafından kullanıma kapatılır. Elektronik Teb. Yön. m.5/2 kapsamındakiler için oluşturulan elektronik tebligat adresi, ilgilinin talebi üzerine talep tarihinden itibaren bir ay içinde PTT tarafından kullanıma kapatılır. Kısıtlılık, ceza infaz kurumuna girme veya askerlik hizmeti gibi hukuki ve fiili sebeplerle elektronik tebligat hizmetinden yararlanma imkânı ortadan kalkmış muhatabın elektronik tebligat adresi, ilgilisinin bildirimi üzerine PTT tarafından bildirim tarihinden itibaren bir ay içinde kullanıma kapatılır. Kapatma işlemi ilgili kurum, kuruluş veya birlikler ile PTT’nin sistemi arasında sağlanacak entegrasyonçerçevesinde otomatik olarak da yapılabilir. Elektronik tebligat adresinin kullanıma kapatıldığı an zaman damgasıyla kayıt altına alınır. Kullanıma kapatılan elektronik tebligat adresine tebligat yapılamaz. Ancak bu adres altı ay süreyle adres sahibinin erişimine açık tutulur. Kapatma işlemi ve elektronik tebligat adresinin altı ay süreyle erişimine açık tutulacağı hususunda, varsa adres sahibinin elektronik posta adresi veya telefon numarasına bilgilendirme mesajı iletilir. PTT, adres kapatmaya ilişkin talepleri, yedi gün yirmi dört saat esasına göre kesintisiz olarak alır. PTT, kullanıma kapatılan elektronik tebligat adresine ilişkin işlem ve delil kayıtlarını, 15 inci maddede öngörülen süreler boyunca güvenliğini, gizliliğini ve bütünlüğünü sağlayarak muhafaza eder. Elektronik tebligat adresi, kapatmaya ilişkin başvurunun yapıldığı tarihten öncesine etkili olacak şekilde kullanıma kapatılamaz. Kullanıma kapatılan elektronik tebligat adresi, farklı bir kullanıcıya tahsis edilemez. 14.5. Elektronik Tebligatta PTT ve Adres Sahibinin Yükümlülükleri PTT’nin elektronik tebligat işlemlerinin yürütülmesindeki yükümlülükleri şunlardır: a) UETS’yi kurmak, işletmek, sistemin güvenliğini ve sistemde kayıtlı verilerin muhafazasını sağlayacak her türlü tedbiri almak. b) Elektronik tebligata ilişkin Tebligat Kanunu hükümlerine ve bu Yönetmeliğe uygun olarak tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merci tarafından iletilen elektronik tebligatı, UETS vasıtasıyla muhataba ulaştırmak. c) Elektronik tebligat mesajını, bu Yönetmelikte belirlenen çerçevede erişime hazır halde bulundurmak. ç) Elektronik tebligatın, tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merciden UETS tarafından teslim alındığına, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığına, okunduğuna ve usulen tebliğ edilmiş sayıldığına dair delil kayıtlarını ayrı ayrı oluşturup her bir kaydı oluşturulduğu andan itibaren derhâl ve en geç yirmi dört saat içinde, tebligat çıkarmaya yetkili makam ve mercie iletmek. d) Muhataba, bu Yönetmelikte belirlenen çerçevede bilgilendirme mesajı iletmek. e) Elektronik tebligat adresine sistemler arası elektronik entegrasyon yoluyla veya mobil ortam üzerinden güvenli bir şekilde erişilebilmesini sağlamak. f) Elektronik tebligata ilişkin ana ve yedek sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti mülki sınırları içerisinde bulundurmak. g) Elektronik tebligat sistemindeki imzalama süreçlerinde elektronik sertifika hizmet sağlayıcıları tarafından PTT için oluşturulan elektronik sertifikayı kullanmak. ğ) Delil kayıtlarının gerçek zamanlı olarak doğrulanması hizmetini sunmak. h) Tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merci tarafından elektronik tebligat ücretinin eksiksiz olarak ilgili hesaba yatırıldığını aynı gün UETS'ye işlemek. ı) İşlem ve delil kayıtlarının güvenliğini, gizliliğini ve bütünlüğünü sağlamak ve bunları belirlenen süreler kadar muhafaza etmek. i) Kanunlarda yer alan istisnalar saklı kalmak kaydıyla elektronik tebligat mesajının muhatap haricindeki kişilerce görülmemesi için gerekli tedbirleri almak. j) Elektronik tebligat sistemi hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, elektronik tebligat hizmetini etkileşimli ve kullanıcı dostu bir ortamda kullanıcıya sunmak. PTT, UETS’ye teslim edilen elektronik tebligat mesajını, muhatabın rızası olsa dahi, tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merciin amacı dışında herhangi bir maksatla kullanamaz ve üçüncü kişilerle paylaşamaz. PTT, elektronik tebligata ilişkin verilerin güvenli bir şekilde muhafazasından münhasıran sorumlu olup, mevzuat gereğince muhafazasına ihtiyaç kalmayan verileri imha eder. PTT, elektronik tebligatı muhatabın erişimine hazır tutar. PTT tarafından muhatap için tanımlanan muhafaza kapasitesinin dolması halinde veriler, usulen tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten başlamak üzere en az altı ay boyunca muhatabın erişimine açık tutulmak kaydıyla eski tarihliden başlanarak silinebilir. PTT, engelli kişilerin elektronik tebligat işlemlerinden yararlanabilmeleri için mümkün olan çalışmaları yapar. Adres sahibinin yükümlülükleri şunlardır: a) Elektronik tebligat adres başvurusu için gerekli olan bilgi ve belgeleri doğru ve eksiksiz olarak ilgili birime teslim etmek. b) Elektronik tebligat adresi başvurusu sırasında teslim etmiş olduğu bilgi ve belgelerde olan değişiklikleri PTT'ye derhâl bildirmek. c) Kimlik doğrulama amacıyla kendisine verilen bilgileri korumak, üçüncü kişilerle paylaşmamak ve başkasına kullandırmamak. PTT, elektronik tebligat sisteminin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için gerekli bilgi ve belgeleri, ilgili kamu veya özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilerden ister. İlgililer, talep edilen bilgi ve belgeleri en geç bir ay içinde PTT’ye göndermek zorundadır. Uygulamalar 1.Elektronik tebligat yolunda yükümlülük sahibi olan kişiler kimlerdir? PTT, sistemin kurulması ve işletilmesi açısından yükümlülük sahibi iken adres sahibi de gerekli evrak ve bilgileri sunarak yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Uygulama Soruları 1.Hangi hallerde elektronik yolla tebligat bir tercih olarak sunulmuştur? 2. Elektronik tebligatta, tebliğ evrakının ulaştığı yer nasıl tanımlanmıştır? Bölüm Özeti Elektronik tebligat yoluna ilişkin kanun ve yönetmelik kapsamında yer alan düzenlemeler öğrenilmiştir. Ünite Soruları Soru-1 : Elektronik tebligata ilişkin genel hükümler hangi kanunda düzenlenmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligat Kanunu (B) İcra ve İflas Kanunu (C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu (D) İş Kanunu (E) Türk Ticaret Kanunu Cevap-1 : Tebligat Kanunu Soru-2 : Elektronik yolla tebligat yolunun kanunda düzenlenmiş olmasının sebebi aşağıda yer alan seçeneklerden hangisinde doğru olarak belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligatın hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için (B) Tebligat işleminin uzun bir süre içinde yapılmasını sağlamak için (C) Tebligatın masraflı şekilde yapılmasını sağlamak için (D) Tebligatın tebliğ memurunun eline geçmemesi için (E) Hiçbiri Cevap-2 : Tebligatın hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için Soru-3 : Tebligat Kanunu bazı hallerde elektronik tebligatı ……….. görmüştür. Yukarıdaki cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) Gereksiz (B) Zorunlu (C) İlgisiz (D) Anlamsız (E) Masraflı Cevap-3 : Zorunlu Soru-4 : Elektronik tebligatın zorunlu olarak yapılacağı kişiler genel olarak hangi kanunda belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) İcra ve İflas Kanunu (B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu (C) Tebligat Kanunu (D) Türk Borçlar Kanunu (E) İş Kanunu Cevap-4 : Tebligat Kanunu Soru-5 : Zorunlu elektronik tebligat yapılması gereken tüzel kişiler genel olarak hangi kanunda yer almaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu (B) İcra ve İflas Kanunu (C) Belediye Kanunu (D) Köy Kanunu (E) Türk Borçlar Kanunu Cevap-5 : Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Soru-6 : Elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebepten dolayı yapılamaması halinde aşağıdaki seçeneklerden hangisindeki durum gerçekleşir? (Çoktan Seçmeli) (A) Tebligat gerçekleştirilmez (B) Tebligattan vazgeçilmiş sayılır (C) Tebligat Kanunundaki diğer usullerle tebligat yapılır (D) Tebliğin usulsüzlüğü (E) Tebliğin imkansızlığı Cevap-6 : Tebligat Kanunundaki diğer usullerle tebligat yapılır Soru-7 : Elektronik tebligatın uygulanmasına ilişkin mevzuatımızda yer alan özel düzenleme hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği (B) Elektronik Tebligat Yönetmeliği (C) Tebligat Kanunu Yönetmeliği (D) Türk Medeni Kanunu (E) Türk Borçlar Kanunu Cevap-7 : Elektronik Tebligat Yönetmeliği Soru-8 : “Muhatabın bilgileri ve muhatabın elektronik adresine erişimi ……..” Yukarıdaki cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) (A) kayda alınır (B) kayda alınmaz (C) engellenir (D) engellenmez (E) herkese açıktır Cevap-8 : kayda alınır Soru-9 : Elektronik tebligat sistemini kuran ve denetleyen mercii hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir? (Çoktan Seçmeli) (A) İçişleri Bakanlığı (B) Rekabet Kurumu (C) PTT A.Ş. (D) Türk Tarih Kurumu (E) Türk Dil Kurumu Cevap-9 : PTT A.Ş. Soru-10 : “Elektronik tebligat adresi ilgilinin talebi üzerine …….. tarihinden itibaren …… içinde kullanıma kapatılır.” Yukarıdaki cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifadeler hangi seçenekte yer almaktadır? (Çoktan Seçmeli) (A) Talep – 1 gün (B) Talep – 2 hafta (C) Talep – 1 ay (D) Kayıt – 2 hafta (E) Kayıt – 1 hafta Cevap-10 : Talep – 1 ay

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hukuk Dili

5235 ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN

6216 ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA USULLERİ HAKKINDA KANUN