İcra İflas Hukuku

Giriş

İcra hukuku özel hukukun dalıdır.

Alacaklının alacağını en hızlı sürede almasını amaçlayar. 

Alacaklının elinde bir mahkeme kararı olsun ya da olmasın alacak iddiasını icra dairesine ileterek borçludan alacağını elde etme imkânı sağlanmıştır. 

1.1. İcra Hukuku Kavramı

Borcunu rızası ile ödemeyen borçlu, alacaklının talebi üzerine devletin yargı gücü ile borcunu ödemeye zorlanır. 

Bunun sonucunda devlet,  borçlunun mallarına el koyar, bu malları paraya çevirir ve satış bedelini alacaklıya öder.

Bir hakkın yerine getirilmemesi halinde, özel hukuk çerçevesinde düşünülen yaptırım, belli kriterlere bağlı kalınarak cebri icranın devreye konulmasıdır. 

Maddi hukukta tanımlanan ihtilafın giderilmesi için yetkili kurumların uyması gereken usulü, şekli hukuk düzenler. 

Şekli hukuk iki aşamadan oluşur. Bunlar; 

  • hakkın tespiti, hükme bağlanması , diğeri ise 
  • hakkın gerçekleştirilmesi, hükmün icrası prosedürüdür. 

Bunlar ise, medeni usul hukuku ve icra-iflas hukuku (veya cebri icra hukuku) olarak tanımlanır. 

Şekli hukuk bu hukuk dallarından oluşur. Maddi hukukta tanımlanmış bir hak ihlal edildiği zaman bunun giderilmesi için mahkemenin hakkı ihlal edilen lehine bir hüküm vermesi yeterli olmayabilir. 

Hükümle tespit edilen sonuca, kendisine mükellefiyet yüklenen taraf, rızasıyla uymazsa, bu hükmün icra organları vasıtasıyla ve kamu gücü kullanılarak yerine getirilmesi gerekir. 

Bu halde ise hükmün icra edilmesini sağlamak için bir teşkilat ve bu hükmü icra ederken tarafların uyması gereken bir prosedür bulunmalıdır. 

İşte icra teşkilatının kuruluş ve çalışma usulleri, icra takibinde tarafların uyması gereken kurallar icra hukukunun konusunu oluşturur.

cebri icra: Borçlunun borçlu olduğu edimi kendi rızasıyla ifa etmemesi halinde, devletin, alacaklının hakkının borçludan zorla alınıp, alacaklıya teslimidir.

Cebri icranın usulü, kısaca, devletin belirlediği icra organları vasıtasıyla borçlunun malvarlığına müdahale edilerek, alacak bir şey ise ve borçlunun mal varlığında mevcut ise bunun alınıp (aynen ifa), eğer aynen ifa mümkün değil ise bunun bedelinin veya alacak bir miktar para ise yeter miktarın borçludan alınıp alacaklıya verilmesidir. 

İİK’nın uygulanması açısından alan sınırlaması mevcuttur, öyle ki İİK sadece özel hakların teminat altına alınması için özel hukuktan doğan taleplerin icrasında uygulanır. 

Kamu (amme) alacakla­rının tahsiline ilişkin olarak ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulanır. 

Bu Kanun’a göre uygulanacak olan usul ve yetkili merciler farklılık arz eder. Örneğin, vergi borcunun cebren tahsili için, icra dai­resi değil, bizzat o vergi dairesi icra takip işlemlerini yapar. 

Vergi dairesinin başlatacağı bu takibe karşı ortaya çıkan itirazları da yine bu Kanun’da gösterilen merciler inceler.

1.2. İcra Hukukunun Kaynakları

İcra Hukukunun temel kayna­ğını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu teşkil eder. 

Bu kanun esas olarak İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’ndan tercüme edilmiştir. 

İcra ve İflas Kanunumuzun dışında da icra hukukumuzun kaynakları bulunmaktadır. 

Bunlardan ilki İcra ve İflas Kanunu’nun 14. maddesi gereğince çıkarılan, Kanunun uygulama şeklini göstermek üzere düzenlenen 1932 tarihli İcra ve İflas Kanunu Nizamnamesidir. 

Diğer bir kaynak ise icra ve iflas daireleri ile icra mahkemelerinde tutulacak defterlerle dosyaların ve diğer basılı kâğıtların düzenlenme şekillerini tayin ve tespit eden 11.04.2005 tarihli ve 25783 sayılı İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliğidir.

İcra ve iflas hukukumuzun diğer bazı kaynakları ise şunlardır: Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Yönetmelik[1], Mahcuz Malların Muhafaza Edileceği Adalet Bakanlığı Depo ve Garajlarının Çalıştırılmasına Dair Yönetmelik[2], Adalet Bakanlığına Ait Depo ve Garajlarda Muhafaza Edilen Mahcuz Mallar İçin Alınacak Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ[3].

Yargıtay’ın icra ve iflas hukukuna ilişkin vermiş olduğu kararlar da önemli kaynaklar arasında yer almaktadır. 

Özellikle kanunun ülkenin her yerinde aynı şekilde uygulanmasını sağlamak, hükümlerin yorumlanmasında ve boşluklarının doldurulmasında uygulamaya yardımcı olmak bakımından önemli işlevi vardır. Bu açıdan İİK m. 14/3 uyarınca Yargıtay İcra İflas işlerine ait kararların tamamını düzenli olarak yayımlanır.

1.3. İcra Teşkilatı

1.3.1. İcra Daireleri

İcra ve İflas Kanunu m. 1’de yer alan düzenleme uyarınca, her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur. 

 ihtiyaç varsa birden fazla icra dairesi tesis edilir. 

Bu dairelerde,

  • icra müdürü, 
  • müdür yardımcısı ve 
  • icra kâtibi 

görevlendirilir. 

Bu personeli Adalet Bakanlığı atar.

Ayrıca o yer mahkemesinin adalet komisyonunca görevlendirilecek mübaşir ve hizmetliler bulunur (İİK m. 1/f. 2).

İcra müdür ve yardımcıları, icra katipleri Adalet Bakanlığı tarafından yapılan yazılı ve sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. yazılı ve sözlü sınav sonucuna göre, icra katipleri arasından da seçilebilirler. (İİK m. 1/f. 3) 

İcra kâtipliğine ilk defa atanacak şahısların seçim usulü, İİK’nın m.1 f.4 İcra müdür ve icra müdür yardımcıları ile icra katiplerinin, yazılı sınav, sözlü sınav, görevlendirme, nakil, unvan değişikliği, görevde yükselme ve diğer hususları yönetmelikle düzenlenecektir.

İcra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra katibinin herhangi bir nedenden dolayı yokluğu halinde görev ve yetkileri, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek yazı işleri müdürü veya zabıt kâtibi tarafından yerine getirilir.

Adalet Bakanlığı, icra dairelerini bir arada bulundurmaya ve aynı icra mahkemesine bağlamaya yetkilidir (İİK m. 1/f. 8).

1.3.2. İflas Daireleri

İcra dairesi ile söylediğimiz ilkeler iflas daireleri için de geçerlidir. Kanun koyucu İİK’nın 2. maddesinde her asliye mahkemesinin yargı çevresinde lüzumu kadar iflas dairesi kurulmasını düzenledikten sonra 2. fıkrada 1. madde hükmünün, iflas daireleri için de geçerli olduğunu belirtmektedir.

1.3.3. İcra Mahkemesi

İİK’nın 4. maddesi , icra mahkemesinin yetki ve görevlerini belirtmiştir. 

İcra mahkemeleri, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı’nca kendisine bağlanan icra ve iflas dairelerinin muamele ve kararlarına yönelik şikâyetleri inceleyen, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapan ve bunların idari işlerine bakan mahkemelerdir, şeklinde ifade edilebilir.

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde HSYK'nın olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığı’nca icra mahkemesinin birden fazla dairesi kurulabilir. 

Bu durumda icra mahkemeleri numaralandırılır. İcra mahkemesinin birden fazla dairesi bulunan yerlerde iş dağılımı ve buna ilişkin esaslar, HSYK'ca belirlenir. Her icra hâkimi, kendisine Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı’nca dönüşümlü olarak bağlanan icra ve iflas dairelerinin muamelelerine yönelik şikâyetleri ve itirazları inceler, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar, idari işlerine bakar (İİK m. 4/f. 1).

İcra mahkemeleri takip hukuku içerisinde açılan davalarda şekli açıdan inceleme yapıp karar verirler ve ihtilafı takip hukuku açısından neticelendirirler ve kararları da sadece bu takip açısından kesin hüküm teşkil eder. İhalenin feshi ve mahcuz mala istihkak davası ile ilgili davalar sonucunda verdikleri hükümler haricindeki kararları maddi hukuk anlamında kesin hüküm niteliği bulunmamaktadır.

İcra mahkemesinin faaliyetlerini, istişari, idari ve yargısal faaliyetler olmak üzere üç ana grup altında incelemek mümkündür. 

İcra mahkemesinin çeşitli görevleri vardır. Bu görevlerden en önemlisi ise, icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılan şikâyetlerle (İİK m. 16-18), itirazların İİK m. 33, 33/a, 68/a, 146/f. 1, b.2, 149/a, 150, 150/a, 169, 170, 269b, 269d) incelenerek karara bağlanmasıdır. 

İcra mahkemesi, istihkak davaları (İİK m. 97, 99 ve 228) ve ihalenin şikâyet yoluyla feshi başvurularını da umumi hükümlere göre inceler.

İcra mahkemesinin diğer bir görevi de icra-iflas dairelerinin gözetimi ve denetimidir. İİK’nın 13. maddesinin ilk cümlesi bu hususu “İcra-iflas daireleri icra mahkemesi hâkiminin daimî gözetimi ve denetimi altındadır”, şeklinde ifade etmiştir. 

Bu hükme göre icra mahkemesi, icra ve iflas dairelerini disiplin bakımından da denetler. İflas idaresinin hesap pusulalarını onaylamak (İİK m. 223/son), konkordato komiseri tayin etmek, konkordato mühletini uzatmak (İİK m. 287/4) ve ilan etmek (İİK m. 288/1), icra mahkemesinin idari görevlerindendir.

İcra ve iflas suçlarının büyük çoğunluğunun muhakemesi de icra mahkemesinde yapılır (İİK m. 331 vd.). Bu suçları işleyenlere hapis, adli para, disiplin hapsi, tazyik hapsi cezalarını vermek, icra mahkemesinin görevi içindedir.


İcra mahkemesinin bu önemli görevleri yanında Kanun’da sayılan başka görevleri de vardır. Bu görevlere çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde ilgili başlık altında yer verilmiştir.


1.4. İcra ve İflas Dairesi Görevlilerinin Sorumluluğu

1.4.1. Hukuki Sorumluluk

İcra memurlarının görevleri nedeniyle verdikleri zararlardan dolayı sorumlulukları tazminat ve zimmet sorumluluğu olarak incelenmektedir.


Hukuki sorumlulukta kanun 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerini benimsemiştir (İİK m. 7/1). Tazminat davası, zarar gören tarafın zararı öğrendiği günden itibaren bir sene ve her halde zarar ve ziyanı mucip fiilin yapıldığı tarihten itibaren on sene geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Eğer ceza kanunları bu fiile daha uzun zamanaşımı süresi tanımışsa ceza kanunu hükümlerinde düzenlenen ceza zamanaşımı uygulanır (İİK m. 7/2).


1.4.2. Tazminat Sorumluluğu

Anayasamızın 129. maddesi gereğince, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.


Bu düzenlemeye uygun olarak İİK m. 5’te de icra ve iflas dairesi görevlilerinin hukuki sorumluluğuna ilişkin düzenleme yapılmıştır. İcra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları ancak idare aleyhine açılabilir. Devlet zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu edebilir (İİK m. 5). Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır (İİK m. 5, c. 3).


İİK m. 5 gereği icra ve iflas dairesi görevlilerinin görevlerini yerine getirirken taraflara veya üçüncü kişilere verdikleri zararlardan dolayı doğrudan sorumlulukları olmadıklarından kendilerine karşı tazminat davası açılamayacaktır.


İcra ve iflas dairesi görevlilerinin görevleri ile ilgili olmaksızın kişisel kusurları ile verdikleri zararlardan dolayı (icra memurunun alacaklıya hakaret etmesi) İİK m. 5 uygulama alanı bulmayacaktır ve TBK genel hükümlere göre memurun kişisel sorumluluğu yoluna gidilip kendisine karşı tazminat davası açılabilecektir.


1.4.3. Zimmet

İcra dairesince tevdi veya bu dairece tahsil olunan veya muhafaza altına alınan paraların, ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden ve tazmin yolunda bir hükme hacet kalmaksızın hazine tarafından derhal icra veznesine yatırılır. Devletin asıl sorumlulara rücu hakkı saklıdır (İİK m. 6).


1.4.4. Cezai Sorumluluk

İcra ve iflas dairelerinin görevlilerinin cezai sorumluluğunda Türk Ceza Kanunu’nun hükümleri uygulanır.


1.4.5. Disiplin Sorumluluğu

İcra ve iflas daireleri icra mahkemesi hâkiminin daimi gözetim ve denetimi altındadır. Bu daireler Cumhuriyet Savcıları ve adalet müfettişleri vasıtasıyla denetime tabi tutulur. Cumhuriyet savcıları bu daireleri yılda en az bir defa denetler (İİK m. 13/1). İcra ve iflas müdür ve yardımcılarının disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerinden dolayı, haklarında Devlet Memurları Kanunu’nun disiplin cezalarına ilişkin hükümleri uygulanır (İİK m. 13/2).


1.5. Tutanak

İcra ve iflâs daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak düzenlerler (İİK m. 8). İcra dairesine yapılan sözlü itirazlar ile talep ve beyanlar icra tutanağına geçirilir ve tutanağın altı beyan sahibi ile icra müdürü veya yardımcısı ya da kâtibi tarafından imzalanır (İİK m. 8/l). 

İcra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır (İİK m. 8/2). İcra tutanakları aleniyet ilkesi gereği ilgililerce görülebilir ve bir sureti alınabilir (m. 8/3). 

İlgililerden kasıt, hukukî menfaati olanlar; icra takibinin tarafları, onların kanunî ya da akdî temsilcileri ile icra takibiyle ilgili olan diğer kişilerdir. İcra ve iflâs dairelerinin tutanakları, aksi sabit oluncaya kadar geçerli sayılır (İİK m. 8/son f.; MK m. 7).

İcra daireleri tarafından yapılacak her türlü iş ve işlemde UYAP sistemi kullanılmak zorundadır. İcra Daireleri her türlü veri, bilgi, belge ve kararı UYAP sistemi aracılığı ile işleyecek, kaydedecek ve saklayacaktır. ( İİK m.8/a)

İcra tutanaklarının doğrudan inşaî etkileri yoktur sadece yapılan işlemi tevsik ederler. 

Resmî belge olarak ispat gücüne de sahiptir. İcra tutanaklarının hilafını ispat etmek kural olarak şekle bağlı değildir (MK m. 7). 

Fakat icra tutanağı bir hukukî işlemi belgelendiriyorsa, zabıtta ilgilinin de imzası bulunmakla bir senet vasfını kazanır. 

Bu halde tutanak hukukî ortadan kaldıran mukabil hukukî işlemlerin de kural olarak yazılı delil (senet) veya diğer kanuni delillerden biri ile ispatlanması gerekecektir (HMK m. 201).


1.6. Şikâyet

İcra memur ve müdürlerinin talep üzerine ve resen yaptıkları takip işlemlerinde İİK m. 16’da yer alan sebeplerin bulunması söz konusu takip işleminin iptaline, değiştirilmesine yol açabilecektir. İşte bu sonucun gerçekleşebilmesi için icra memuru ya da müdürünün yaptığı işleme karşı bu işlemden menfaati olumsuz etkilenen kişinin ilgili icra mahkemesine müracaat etmesi gerekmektedir. 

Ancak, dikkat edilmelidir ki, icra mahkemesine yapılan müracaat İİK m. 16 ve devamı hükümlerine uygun şekilde gerçekleştirilmek zorundadır. Dolayısıyla, şikâyet süresi, şartları icra mahkemesi tarafından ayrıca tetkik edilecek, eğer bu unsurlar kanuna uygunsa işlemin geçerli olup olmadığı icra mahkemesince ayrıca araştırılacaktır.


1.6.1. Şikâyet Kavramı, Şartları ve Sebepleri

1.6.1.1. Şikâyet Kavramı


İcra daireleri icra mahkemelerinin denetimi altındadır (İİK m. 13). İcra dairesinin işlemlerine karşı, görevini yerine getirirken yaptığı muamelelerin kanuna aykırı olmasından veya hadiseye uygun olmamasından veya icra dairesince bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı şikâyet yoluna başvurulabilir (İİK m. 16).


Şikâyet, icra ve iflas dairelerinin icra ve iflas hukukuna aykırı olan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesini sağlamak için kabul edilmiş bir kanun yoludur. Bu kanun yolu, medeni usul hukukundaki kanun yollarına (istinaf, temyiz, karar düzeltme) benzemez. Şikâyet, icra-iflas hukukunda nevi şahsına münhasır bir kanun yoludur .


1.6.1.2. Şikâyet Sebepleri


1.6.1.2.1. Kanuna Aykırılık


İcra dairesinin yaptığı bir işlemin kanuna aykırı olması veya uygulanması gereken bir kanun hükmünün hiç uygulanmaması şikâyet sebebidir. Şikâyet sebeplerinden kanuna aykırılık, sadece İİK’ ya aykırılık değil, Türk hukuk mevzuatında yer alan tüm kanunlara, geniş anlamıyla, tüzük ve yönetmelikleri de kapsar şekilde bir aykırılık durumunda, icra memuru söz konusu işlemi dolayısı ile şikâyet edilebilir.


1.6.1.2.2. Yapılan İcra Takip İşleminin Hadiseye Uygun Bulunmaması


İcra memurunun yaptığı bir işlemin hadiseye uygun olmaması, Kanun’un icra memuruna takdir yetkisi tanıdığı hallerde söz konusu olur. Kanun, bu takdir yetkisinden bazen açıkça söz eder (mesela m. 83 ve 87), bazen de icra memurunun takdir yetkisinin bulunduğu, Kanun hükmünün yazılışından veya amacından anlaşılır.


1.6.1.2.3. Bir Hakkın Yerine Getirilmemesi


Bir hakkın yerine getirilmesinden kaçınma, ancak memurun kanunen yapması gerekli işlemi hiç yapmaması halinde meydana gelmiş olur. Bu durumda memur işlemi hiç yapmamaktadır. Muameleyi yapmaktan kaçınmanın açık veya zımni olması önemli değildir. Memur muameleyi yapmamakla şikâyetçiye kanun koyucu tarafından verilmiş olan bir hukuki imkânı bertaraf etmiş olmaktadır.

1.6.1.2.4. Bir Hakkın Sebepsiz Sürüncemede Bırakılması

Memurun re’sen veya bir talep üzerine yapması gereken bir işlemi, kanunen gösterilmiş bulunan veya hususiyeti icabı zorunlu olan süre içinde ve kanunun kabul ettiği mazeret sebepleri de mevcut olmaksızın yapmaması halinde bu durum gerçekleşir. Mesela, alacaklının haciz talebini açıkça reddetmeyen icra müdürünün, bekletmesini gerektiren herhangi bir sebep olmaksızın haczi bir türlü gerçekleştirmemesi halinde alacaklı bu durumu şikâyet edebilecektir.

1.6.1.2.5. Kamu Düzenine Aykırılık

Yargıtay kararları ile İİK m.16/2’deki bu süresiz şikâyet sebebine bir hal daha eklenmektedir. Bu durum, şikâyet sebebinin kamu düzeninden kaynaklanan sebeplerden biri olması halidir. Borçlunun, üçüncü kişilerin ve kamunun yararını korumak için konulmuş emredici hükümlere aykırı olarak yapılmış olan işlemler kamu düzenine aykırıdır.

1.6.1.3. Şikâyet Şartları

1.6.1.3.1. Şikâyet Süresi

İcra takip işlemlerine karşı şikâyet kural olarak süreye tabi olup, bu süre yedi gündür (İİK m. 16/1, c. 2). Kambiyo senetlerine özgü takip yolunda şikâyet süresi bazı sebeplere istinaden beş gündür. Şikâyetin süreye tabi olmadığı haller ise istisnadır. Şikâyet sebeplerinden icra dairesinin yaptığı işlemin kanuna muhalif olması veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı şikâyet süresi bu işlemin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gündür. Şikâyet, bir hakkın yerine getirilmemesi veya bir hakkın sebepsiz sürüncemede bırakılması durumunda süresizdir. Şikâyet konusu işlemin kamu düzenine aykırı olması halinde de şikâyet süreye tabi değildir.

Tebliğ edilen işlemlerde süre, tebliğ tarihinden itibaren başlar. Tebliğ edilmeyen işlemlerde ise muhatabın beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınır. Muhatabın işlemi beyanından farklı bir zamanda öğrendiğini iddia eden, iddiasını ispatla yükümlüdür.

Yedi günlük şikâyet süresi, hak düşürücü süre olup, yedi günün geçmesiyle şikâyette bulunma hakkı düşer ve icra dairesinin yapmış olduğu işlem kesinlik kazanır. İcra mahkemesi şikâyet süresinin geçirilip geçirilmediğini re’sen nazara almalıdır[4].

1.6.1.3.2. Şikâyetin Nasıl ve Nereye Yapılacağı

Şikâyet alacaklı, borçlu ya da menfaatleri ihlal edilen kişiler tarafından kural olarak icra mahkemesine yapılır. Bunun haricindeki durumlarla ilgili istisnai düzenlemeler Kanun’da açıkça öngörülmüştür. İİK m. 171/2, b.3’te kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplerde, şikâyetin icra dairesine bildirilmesi düzenlenmiştir.

Şikâyette yetkili mahkeme, şikâyet konusu hatalı işlemi yapan icra dairesinin bağlı bulunduğu yer icra mahkemesidir. Burada icra mahkemesinin yetkisi kesin bir yetkidir; bu nedenle icra mahkemesinin yetkisizliğini kendiliğinden gözeterek yetkisizlik kararı vermesi gerekir. Bu yetkisizlik kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir.

1.6.1.4. Şikâyetin Takibe Etkisi

Şikâyet üzerine icra mahkemesince ayrıca karar verilmedikçe, şikâyet icra takibini durdurmaz (İİK m. 22). İcra mahkemesi gerekli görürse şikâyetin sonuçlanmasına kadar takibin durmasına kendiliğinden karar verebileceği gibi, talep üzerine de karar verebilir. İcra mahkemesinin şikâyet üzerine verdiği kararlar itirazlar üzerine verdiği kararlardan farklı mahiyette olup bu kararlar kazaidir ve değiştirilemez.

İcra mahkemesi, icra memurunun hangi işlemi aleyhine şikâyet edilmişse bu işlem üzerinde inceleme yapar. Takibin içinde yer alan başka işlemleri eğer şikâyet konusu değilse kendiliğinden inceleyip karar veremez.

1.6.1.5. Şikâyet Nedeniyle Yapılacak İşlemler

Hakkında şikâyette bulunulan ilgili icra dosyası, icra mahkemesi tarafından icra dairesinden getirtilir ve incelenip karar verildikten sonra yine icra dairesine iade edilir (Nizamname m. 25/1). İcra mahkemesi şikâyet yargılamasında basit yargılama usulünü uygular. Basit yargılama usulünde talep ve cevaplar yazılı yapılır. Ancak İİK bu konuda basit yargılama usulünden ayrılmış ve talep ve cevapların sözlü de yapılabileceğini hükme bağlamıştır.

Aksine hüküm olmadıkça icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapmayı uygun görürse ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve ilgiler gelmeseler bile gereken kararı verir (İİK m. 18).

İcra mahkemesi, tarafın talebiyle yani şikâyet konusu işlem ile bağlıdır. Şikâyet incelemesinde taraflarca ileri sürülmemiş olan bir işlemle ilgili karar verilemeyecektir. Ancak kamu düzenine aykırı durumlar bu prensibin istisnasıdır, kamu düzenine aykırı bir durumun dosyadan anlaşılması üzerine hâkim re’sen hareket edebilme imkânına sahiptir.

1.6.1.6. Şikâyet Üzerine Verilecek Karar

Şikâyetin incelenmesi akabinde icra mahkemesi şikâyetin reddine veya kabulüne karar verebilir.

Mahkeme şikâyeti ilk olarak usul açısından inceler. Şikâyetin süresi içinde yapılıp yapılmadığı veya şikâyeti yapanın hukuki yararı olup olmadığı gibi hususlar öncelikle incelenir. İncelemede usule aykırılık tespit edilirse, esasa girmeden şikâyetin reddine karar verilir. Mahkeme, usulî bir aykırılık görmez ise, bu takdirde şikâyeti, esastan inceler ve hukuki bir aykırılık da tespit etmezse şikâyetin reddine karar verir. Şikâyetin reddi halinde, icra takibi durdurulmuşsa, kaldığı yerden devam eder. Şikâyetin incelenmesi sırasında takip devam etmişse, ret kararı ile yapılan işlemler kesinlik kazanır.

İcra mahkemesi, şikâyet sebeplerini yerinde görürse iki şekilde kabul kararı verebilir.

Şikâyete konu olan işlemi bozabilir. Şikâyet sebeplerinden işlemin kanuna muhalif olması veya hadiseye uygun olmaması söz konusu ise icra mahkemesi işlemi iptal eder. Muamelelerin bozulması geçmişe etkili sonuç doğurur. Bu muameleye dayanarak yapılmış olan başka işlemler de hükümsüz olur. Şikâyete konu olan işlemin yapılması yönünde karar verebilir.

1.7. Yasak İşler ve İş Görmekten Memnuiyet

İcra memurlarının görevleri, yargılama faaliyetine benzetilmiş ve İİK’ ya göre hâkimler gibi kendileri ve yakınları ile ilgili işlemleri yapmaları yasaklanmıştır (İİK m. 10). İcra ve iflas işlerine bakan memur ve müstahdemler, 1)kendisinin, 2) karı veya kocasının, nişanlısının yahut kan ve kayın altsoyu ve üstsoyunun veya üçüncü derece dahil olmak üzere bu dereceye kadar olan kan ve civar hısımlarının, 3) kanuni mümessili veya vekili yahut müstahdemi bulunduğu bir şahsın menfaati olan işleri göremez (İİK m. 10/f. 1).

Böyle bir durumda icra memuru durumu derhal icra mahkemesine haber vermeye mecburdur. İcra mahkemesi müracaatı yerinde görürse o işi diğer bir memura, bulunmayan yerlerde kâtiplerinden birine verir (İİK m. 10/f. 2).

İcra mahkemesi hâkimleri ve icra ve iflas memur ve müstahdemleri, dairelerince takip edilmekte olan bir alacak veya satılmakta bulunan bir şey hakkında kiminle olursa olsun kendileri veya başkaları hesaplarına bir akit yapamazlar. Yaparlarsa hükümsüzdür (İİK m. 11).

1.8. İcra Mahkemesi Hâkiminin Reddi

İİK m. 10’da düzenlenen iş görme yasağı hükümde açıkça ifade olunduğu üzere sadece icra memur ve müstahdemleri için geçerlidir. İcra mahkemesi hakimleri için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki red sebepleri uygulanır (İİK m. 10/a). Ret talebinde bulunan, dilekçesinde ret sebeplerini delilleri ile bildirmek zorundadır.

Uygulamalar

1. İcra dairesinin denetim görevi yargı teşkilatında hangi merci tarafından gerçekleştirilecektir?

Cevap:

5235 sayılı kanun ve İİK m. 4 uyarınca icra dairelerinin denetim görevi icra mahkemeleri tarafından gerçekleştirilecektir. 2004 yılında yapılan değişikliğe kadar icra tetkik merci olarak isimlendirilen ve mahkeme niteliğine haiz olup olmadığı tartışmalı olan bu yargı mercii gerek Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar gerekse 2004 yılında İİK’ da yapılan değişiklik sonrasında adında yapılan değişiklik neticesinde mahkeme vasfına üzerinde hiçbir şüphe kalmayacak şekilde kavuşmuştur. İcra mahkemeleri kendi yargı çevresindeki icra dairelerinin denetim görevini resen yerine getirmekle yükümlüdürler. Demek oluyor ki, herhangi bir müracaat olmaksızın dahi görevleri gereği kendilerine bağlı olan icra dairelerini denetlemekle mükelleftirler.


2. Alacaklının haciz talebi üzerine borçlunun mutfak malzemelerinin tümü ve giyim eşyaları haczedilmiştir. Bu haciz işlemine karşı borçlu hangi yola müracaat edebilir?


Cevap:


Haciz talebi üzerine icra memuru tarafından borçlunun tüm mal varlığı üzerinde haciz uygulaması gerçekleştirilemez. Çünkü İİK m. 82 uyarınca haczi caiz olmayan mallar belirtilmiştir. Soruda bahsi geçen eşyalar da haczi caiz olmayan niteliğe sahip mallar olmalarından dolayı haciz işlemi kanuna uygun gerçekleştirilmiş değildir. Haciz işlemi, icra memurunun yaptığı bir işlem yani takip işlemi olmasından dolayı bu işlemdeki geçersizlik şikâyet prosedürü kullanılarak ilgili merciye yöneltilecektir.


Uygulama Soruları

1. Şikâyet hangi süre içinde gerçekleştirilmelidir?

2. Şikâyet sebeplerine göre şikâyet süreleri farklı mıdır?

3. İcra mahkemesi şikâyet incelemesini hangi yargılama usulüne göre gerçekleştirir ve sonucunda vereceği kararın niteliği nedir?


4. Alacaklı icra dairesine müracaat ederek borçlusundan 15.000 TL tahsil edilmesini talep etmiştir. İcra memuru alacaklının hangi belge ve bu belge ile sunacağı evrakı talep etmek ve kontrol etmek zorunluluğundadır?

Bölüm Özeti

1) İcra hukuku kavramının niteliğini, icra hukukuna hakim olan hukuk metinlerini, icra teşkilatında önem arz eden mercileri ve bu mercilerde görev alan kişilerin statülerini ve sorumluluk alanlarını öğrenmiş bulunmaktayız.

2) Şikâyet kavramını, şikâyetin geçerlilik şartlarını, hangi işlemlere karşı ne şekilde şikâyet yoluna müracaat edilebileceğini öğrendik.


Ünite Soruları


Soru-1 :

 Aşağıdakilerden hangisi icra hukukunun kaynaklarından değildir?


(A) İcra ve İflas Kanunu

(B) İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği

(C) İcra ve İflas Kanunu Nizamnamesi

(D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu

(E) Adli Tıp Kurumu Kanunu

Cevap-1 :Adli Tıp Kurumu Kanunu


Soru-2 :Aşağıdakilerden hangisi icra teşkilatında yer alan mercilerdendir?

(A) İcra Mahkemesi

(B) İdare Mahkemesi

(C) Asliye Ceza Mahkemesi

(D) Ağır Ceza Mahkemesi

(E) Hiçbiri 


Cevap-2 :İcra Mahkemesi


Soru-3 :Borçlunun borçlu olduğu edimi kendi rızasıyla ifa etmemesi halinde, alacaklının hakkının Devlet kuvveti ile borçludan zorla alınıp teslimi usulüne ... … denir.

Yukarıda yer alan cümlede hangi doğru ifade ilgili alana gelmelidir?


(A) Cebri icra

(B) Haczin kaldırılması

(C) İpoteğin kaldırılması

(D) Alacak davası

(E) Hiçbiri

Cevap-3 :Cebri icra


Soru-4 :Özel hukuktan kaynaklanan taleplerin icrası için hangi kanun uygulanır?


(A) Türk Medeni Kanunu

(B) Türk Borçlar Kanunu

(C) Türk Ticaret Kanunu

(D) İcra ve İflas Kanunu

(E) Tebligat Kanunu


Cevap-4 :İcra ve İflas Kanunu


Soru-5 : İcra müdürünün ve icra memurunun kaç tür sorumluluğu vardır?


Cevap: İcra ve İflas Kanununu incelediğimizde, icra müdürü ve memurlarının 3 tür sorumluluğunun bulunduğu görülebilecektir. Bu sorumluluk türlerini belirleyecek olursa: a. Hukuki sorumluluk, b. Cezai sorumluluk, c. Disiplinel sorumluluktur.


Soru-6 :Şikâyet üzerine İcra Mahkemesi incelemesini hangi usule göre yapar?


Cevap: İcra Mahkemesinin yapacağı şikâyet incelemesinde uygulayacağı yargılama usulü, basit yargılama usulüdür.


Soru-7 :İcra dairesinin tebliğ etmediği işlemlere karşı şikâyet süresi ne zaman başlar?


Cevap: İcra dairesi tarafından yapılan ve icra takibinin tarafları ile ilgililere tebliğ edilmeyen işlemlere karşı şikâyet süresi, işlemin öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır.


Soru-8 :Süresiz şikâyet sebepleri nelerdir?


Cevap: İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesini incelediğimizde, bir hakkın yerine getirilmemesi ve sebepsiz sürüncemede bırakma hallerinin süresiz şikâyet sebepleri olarak düzenlendiğini görmekteyiz. Ayrıca, Yargıtay tarafından şikâyet sebebi olarak kabul edilen kamu düzenine aykırılık hali de süresiz bir şikâyet sebebidir.


Soru-9 :Süreli şikâyet sebeplerinde, ilgilinin 7 günlük sürenin geçmesi ardından icra mahkemesine müracaat etmesi halinde, icra mahkemesi hangi kararı verebilir?


Cevap: Bu durumda icra mahkemesi müracaatı reddedecektir.


Soru-10 :İcra dairelerinin denetimini kim yapar?


(A) Asliye Ceza Mahkemesi

(B) Ağır Ceza Mahkemesi

(C) Asliye Hukuk Mahkemesi 

(D) İcra Mahkemesi

(E) Kadastro Mahkemesi


Cevap-10 :İcra Mahkemesi


2. İCRA HARÇ VE MASRAFLARI, TAKİP HUKUKUNDA SÜRELER, TAKİP HUKUKUNDA TARAF VE TAKİP ARKADAŞLIĞI

Giriş

icra dairesine müracaat eden alacaklı,bu hizmetin karşılığı olarak bir ödeme yapmak zorundadır. Bu ödeme, icra harçları olup, alacaklı tarafından icra takibinin başında ödenmek zorundadır. 

Şekli hukuka hâkim olan temel unsurlardan biri de süredir. Usul hukukunda olduğu gibi icra hukukunda da sürelere riayet edilmesi esastır. 

İcra hukukunda iki taraf prensibi geçerlidir. Usul hukukunda nasıl davacı ve davalı taraf varsa, icra hukukunda da alacaklı ve borçlu taraf vardır. 

Alacaklı tarafın ve borçlu tarafın sahip olması gereken vasıflar ve birden fazla kişinin alacaklı ya da borçlu tarafta bulunması halinde nasıl hareket edilmesi gerektiği Usul Hukuku ve İcra Hukukuna ait mevzuat, içtihat ve öğretide belirtilmiştir.

2.1. İcra Harç ve Masrafları

2.1.1. İcra Harçları

Başvurma Harcı, ilamlı ve ilamsız icra takiplerinde, alacaklıdan alınır. 

İlamsız icra takiplerinde talepte bulunan alacaklıdan ayrıca, alacak miktarının binde beşi oranında peşin harç alınır (Harçlar Kanunu m. 29). 

Kanununda aksine hüküm bulunmadıkça, harçların tamamı peşin olarak ödenmeden harca konu olan işlem yapılmaz (Harçlar Kanunu m. 127).

Tahsil Harcı, icra takip başarı ile sonuçlanır ve alacaklı alacağına kavuşursa devlet tarafından alınır. 

Tahsil harcı borcun değeri üzerinden nispi olarak alınır. 

Tahsilin hangi aşamada yapıldığına göre tahsil harcının oranları farklıdır. 

Takip konusu alacak değeri para ile ölçülemeyen nitelikte bir alacaksa (çocuk teslimi) bu harç maktu olarak tahsil edilir. 

İcra takiplerinde tahsil harcı konusu para olan alacaklarda alacağın ödenmesi sırasında, konusu paradan başka bir şey olan alacaklarda ise harç, alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir.


2.1.2. Takip Masrafları

İcra masrafları: icra takibinin başlamasından sona ermesine kadar işlemlerin yapılabilmesi için harcanması gereken paralardır. 

Örneğin, ödeme veya icra emrinin borçluya tebliği için gerekli posta ücreti, hacizli malların muhafazası için depo ücreti, bilirkişi ücreti, icra hâkimi ve icra görevlilerinin yol giderleri. Bir icra işleminin yapılabilmesi için, buna ilişkin masrafların alacaklı tarafından peşin verilmesi gerekir (İİK m. 59).

2.2. Takip Hukukunda Süre, Tatil ve Talik

2.2.1. Takip Hukukunda Süre

 ‘hız’ unsurunun sağlanabilmesi için Kanun’da birtakım süreler öngörülmüştür. Sürelerin nasıl hesaplanacağı İİK m. 19’da düzenlenmiştir. Gün olarak tayin olunan müddetlerde ilk gün hesaba katılmaz

Ay veya sene olarak tayin olunan sürelerde ayın veya yılın kaçıncı günü işlemeye başlamış ise biteceği ay veya senenin aynı gününde ve müddetin biteceği ayın sonunda böyle bir gün yoksa ayın son gününde biter. 

Bir müddetin sonuncu günü resmi bir tatil gününe rastlarsa, müddet tatili takip eden günde biter. Müddet, son günün tatil saatinde bitmiş sayılır.

İİK’ da yer alan süreleri değiştiren bütün mukaveleler hükümsüzdür (İİK m. 20). 

İİK’ da öngörülmüş sürelerin taraf iradeleri ile değişikliğe uğratılması yasaklanmıştır. 

Ancak herhangi bir müddetin geçmesinden istifade hakkı olan borçlu bu hakkından vazgeçebilir. 

Bu vazgeçme üçüncü şahıslara tesir etmez (İİK m. 20). Borçlunun lehine konulmuş sürelere riayet edilmesine ilişkin feragati zımni olabileceği gibi kendiliğinden veya alacaklısı ile anlaşması sonucu icra dairesine dilekçeyle veya sözlü müracaatta bulunmak şeklinde de olabilir.


2.2.2. Takip Hukukunda Tatil ve Talik

İcra takip işlemleri: icra organları tarafından, takipte bulunan alacaklıyı borçlunun malvarlığından tatmin gayesine yaklaştırmaya elverişli olmak üzere yapılan ve borçlunun şikâyet hakkını kullanmaması veya bu hakkını kullansa dahi reddedilmesi sebebiyle aleyhine kesin olarak neticeler meydana getiren işlemlerdir. Tatil ve talik süreleri içinde kural olarak hiçbir icra takip işlemi yapılamayacaktır.

İİK m. 51’de tatil saatleri, güneşin batmasından bir saat sonra ile güneşin doğmasından bir saat önceye kadarki devre olarak ifade edilmiş ve bu devre “gece vakti” olarak isimlendirilmiştir. 

Kural olarak bu saatlerde takip işlemi yapılamaz. Ancak kanun bu durumun istisnalarını da düzenlemiştir. 

İİK m. 51’e göre, gece iş görülen yerlerde gece vakti hasılat haczinin yapılabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca borçlunun mal kaçırdığı anlaşılırsa gece vakti dahi haciz yapılması caizdir. 

Belirtilen hükümde tatil günlerinde de icra takip işlemlerinin yapılamayacağı düzenlenmiştir. Tatil günlerinden maksat resmî tatil günleridir. Ancak tatil günlerinde haciz ve tebligat yapılabileceği gibi muhafaza tedbirleri de alınabilir.

Tatil günlerinde olduğu gibi talik günlerinde de kural olarak icra takip işlemi yapılamaz. Takip talikleri esnasında sürelerin işlemesi durmaz. Sürelerin bitmesi bir talik gününe rastlarsa süre talikin bitiminden sonra bir gün daha uzatılır (İİK m. 56). İİK’nın kabul ettiği talik günleri ise şunlardır:

1. Karısı yahut kocası ve kan ve sıhriyet itibariyle usul veya füruundan birisi ölen bir borçlu aleyhindeki takip, ölüm günü ile beraber üç gün için talik olunur (İİK m. 52).

2. Terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile beraber üç gün içinde takip geri bırakılır. Mirasçı mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta Medeni Kanun’da muayyen süreler geçinceye kadar takip geri kalır (İİK m. 53).

3. Temsilcisi olmayan bir tutuklu veya hükümlü aleyhine takipte, temsilci tayini vesayet makamına ait olmadıkça, icra memuru bir mümessil tayin etmesi için kendisine münasip bir mühlet verir ve takibi bu sürenin bitmesine bırakır. Bu mühlet içinde temsilci tayin edip icra dairesine bildirmeyen tutuklu veya hükümlü hakkında takibe devam olunur. Mal kaçırılması ihtimali olan hallerde bu mühlet içinde de haciz yapılabilir (İİK m. 54).

4. Askerlik hizmetinin devamı müddetince erler, onbaşılar ve kıta çavuşları (Uzman veya uzatmalı çavuş ve onbaşılar hariç) aleyhine takipte, icra memuru, bir temsilci tayin etmesi için kendisine münasip bir mühlet verir ve takibi bu sürenin bitmesine bırakır. Bu müddet içinde temsilci tayin edip icra dairesine bildirmeyenler hakkında takibe devam olunur. Mal kaçırılması ihtimali olan hallerde bu mühlet içinde de haciz yapılabilir (İİK m. 54/a).

5. Takip borçlunun mümessil tayin edemeyecek derecede ağır hastalığı halinde muayyen bir zaman için icra memurluğunca talik olunabilir. Ağır hastalığın resmî belge ile tahakkuku lazımdır. Mal kaçırılması ihtimali olan hallerde hastalığın devamı sırasında da haciz yapılabilir (İİK m. 55).

2.3. Takip Hukukunda Taraf ve Takip Arkadaşlığı

Cebri ic­rada taraflar alacaklı ve borçlu olarak ifade edilmektedir. İcra hukukunda ala­caklı taraf, bir hakkın yerine getirilmesini devletten talep eden, borçlu taraf ise  bu hakkın teslimi istenen şahıstır. Ala­caklı gerçekte borçlu olmayan bir şahsı borçlu olarak gösterse dahi icra memuru takip talebine göre şeklen borçlu olan tarafa kural olarak ödeme emri gönderecektir (İİK m. 51).


2.3.1. Taraf Ehliyeti

Medeni yargılamada olduğu gibi taraf ehliyeti icra takiple­rinde de geçerlidir ve maddi hukuktaki hak ehliyeti cebri icrada taraf ehliyetine tekabül eder. Medeni haklardan yararlanma ehliyeti sahip olan her gerçek kişi ve tüzel kişi icra hukukunda taraf olabilir.


2.3.2. Takip Ehliyeti

Medeni yargılama hukukundaki dava ehliyetine icra hukukunda tekabül eden kurum takip ehliyetidir. Takip ehliyeti, maddi hukukta fiil ehliyetine teka­bül eder. Takip ehliyetine sahip olan kimseler alacaklı olarak cebri icra ile ilgili işlemleri bizzat kendileri yapabilecekleri gibi tayin ettiği vekili aracılığı ile de yapabileceklerdir.


2.3.3. Alacaklı veya Borçlunun Ölümü

Takibin başlatılmasından sonra vefat eden birisi aleyhine dava açıldığı veya takip yapıldığı anlaşılırsa taraf eksikliği sebebiyle davanın veya takibin devamı mümkün değildir. Ancak İİK m. 58/2, b.2’ye bakıldığında hükmi şahsiyeti olmayan terekeye karşı da sanki takip yapılabileceği gibi bir kanaat hâsıl olmaktadır ki, bu mümkün değil­dir. Türk Hukuku’nda terekeye karşı borçlunun sağlığında başlamış olan takip­lere, ancak İİK m. 53/2’deki şartların mevcudiyeti halinde devam olunabilir. Aksi takdirde vefat eden bir şahıs aleyhine takibi başlatmak ve terekeyi takip etmek mümkün değildir.


Takibin başlamasından sonra borçlunun vefatı halinde İİK m. 53 gereği takip evvela (öncelikle) üç gün tehir edilir. İİK m. 53/2 şartlar mevcutsa ala­caklı isterse başlamış olan takibi aynen terekeye karşı devam ettirebilir. Eğer bu şartlar mevcut değilse veya alacaklı terekeyi takip etmek istemezse, daha sonra mirasçıların mirası kabul edip etmediği belirlenir. Eğer mirasçılar mirası red­detmemişlerse ve alacak bir para ise, murisin para borçlarından mirasçıların müteselsilen mesul olmalarından dolayı, alacaklı isterse mirasçılardan birini, birkaçını veya tamamını takip edebilir. Alacak paradan başka bir şey ise, bu defa mirasçılar arasında bu şey üzerinde iştirak halinde hak sahipliği olduğun­dan alacaklının, mirasçıların tamamını birlikte takip etmesi gerekir.


Takip esnasında alacaklı vefat ederse, terekeye intikal eden bu talep üze­rinde mirasçıların iştirak halinde hak sahipliği söz konusu olacağından, bu defa alacaklının mirasçıları arasında zaruri takip arkadaşlığı söz konusu olup onların takibe birlikte devam etmeleri veya bir ortak temsilci tayin etmeleri ge­rekir. Aksi takdirde takip devam etmeyecek ve iptal edilecektir.


2.3.4. Takip Hukukunda Temsil

Davada usulüne göre temsil mecburiyeti gibi, takipte de usulüne uygun temsil mecburiyeti takip şartlarındandır. O halde bizzat taraf değil de vekil va­sıtasıyla icra takibi cereyan ediyorsa temsilcinin alacaklı veya borçluyu usulüne uygun olarak temsil ettiğine dair vekâletnamesini dosyaya ibrazı gerekir. 

Ancak zaruri hallerde mesela, itiraz için son gün olup temsil edilen şahıs avukatla aynı yerde bulunmuyorsa ve o gün vekâletin kendisine ulaşması mümkün vekili vekâlet olmadan itiraz edip bilahare alınan sürede dosyaya vekâletnamesini ibraz edebilmelidir. Daha sonra kendisine verilen sürede vekâ­leti dosyaya ibraz ederse, son günde yaptığı itiraz işlemi geçerli olacak, aksi halde yapılmış olan itiraz tüm neticeleriyle ortadan kalkacaktır.


2.3.5. Takip Arkadaşlığı

İcra hukukunda takip arkadaşlığı alacaklı veya borçlu tarafta birden fazla kişinin bulunmasını ifade eder. Takip arkadaşlığı ihtiyari veya zaruri takip arkadaşlığı olmak üzere iki şekilde mevcut olabilir. İhtiyari takip arkadaşlığında birden fazla alacaklı bir borçluya karşı ayrı ayrı icra takibi yapabilecekleri gibi birlikte de takip yapabilirler. Aynı şekilde alacaklı birden fazla borçluya karşı ayrı ayrı veya birlikte takip yapabilecektir. Buna karşılık maddi hukuk bakımından birden fazla kişinin borçluya karşı birlikte takip yapma zorunluluğu olabilir. Bu durumda zorunlu takip arkadaşlığından bahsolunur.


Uygulamalar


1. Polis memuru Mehmet Açar evlilik hazırlıklarında kullanmak üzere M Bankasından ihtiyaç kredisi almak için müracaat etmiştir. M Bankası ile yapılmış olan kredi sözleşmesinde kredi kullanan kişinin borcunu ödememesi durumunda aleyhinde başlatılacak olan adli işlemlerde ve özellikle icra takiplerinde lehine düzenlenmiş olan sürelerden feragat etmiş olduğu yer almaktadır. Sizce bu durum nasıl değerlendirilmelidir?


Cevap:


Soruyu sadece icra hukuku kapsamında ele alacak olursak, İİK m. 20 hükmü değerlendirilmek zorundadır. İlgili hüküm, İİK’ da yer alan süreleri değiştiren tüm sözleşmelerin hükümsüz olduğunu düzenlemiştir. İİK’ da yer alan sürelerin taraf iradeleriyle değişikliğe uğratılması yasaklanmıştır. Dolayısıyla, kredi sözleşmesinde yer alan bu şartın İİK’nun açık düzenlemesi karşısında bir geçerliliği bulunmamaktadır.


Uygulama Soruları


1. Takip ehliyeti kavramını açıklayınız.


2. Alacaklı veya borçlunun ölümü halinde derdest icra takibinin akıbeti ne olur?


3. Borçlunun ağır hastalığı halinde icra takibine ilişkin süreler nasıl belirlenir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde icra harçlarının nasıl belirlendiğini, takip hukukunda sürelerin önemini, takip hukukunda sürelere tesir eden hallerin neler olduğunu, takip hukukunda taraf kavramının nasıl belirleneceğini ve tarafta birden fazla kişinin bulunmasının sonuçları öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

“İcra ve İflas Kanununda öngörülmüş sürelerinin taraf iradeleri ile değiştirilebilmesi ___ .”

Yukarıdaki cümlede ilgili alana gelecek olan doğru ifade, aşağıdakilerden hangisidir?


(A) mümkündür

(B) düzenlenmemiştir

(C) yasaklanmıştır

(D) düşünülebilir

(E) yasaklanmamıştır


Cevap-1 :yasaklanmıştır


Soru-2 :İcra ve İflas Kanununda güneşin batmasından bir saat sonra ile güneşin doğmasından bir saat önceye kadarki devre nasıl tanımlanmıştır?


(A) Tatil saatleri

(B) Çalışma saatleri

(C) İş saatleri

(D) Talik zamanı

(E) Hiçbiri


Cevap-2 :Tatil saatleri


Soru-3 :İlamsız icra takiplerinde, talepte bulunan alacaklıdan alınacak olan harçların oran ve miktarı hangi kanunda düzenlenmiştir?


(A) Tebligat Kanunu

(B) Türk Ticaret Kanunu

(C) Türk Borçlar Kanunu

(D) Harçlar Kanunu

(E) Hukuk Muhakemeleri Kanunu


Cevap-3 :Harçlar Kanunu


Soru-4 :Aşağıdakilerden hangisi, talik süre ya da günlerinden değildir?

(A) Borçlunun ailesinden birinin ölümü

(B) Askerlik hali

(C) Borçlunun ağır hastalığı

(D) Gece vakti

(E) Hiçbiri


Cevap-4 :Gece vakti


Soru-5 :

“Takip ehliyeti maddi hukukta yer alan ____ _____’ne karşılık gelmektedir.”

Bu cümlede yer alan boş alana hangi doğru ifade gelmelidir?


(A) fiil ehliyeti

(B) hak ehliyeti

(C) taraf ehliyeti

(D) temsil yetkisi

(E) tasarruf yetkisi


Cevap-5 :fiil ehliyeti


Soru-6 :Borçlunun ailesinden birinin ölümü halinde takip kaç gün için ertelenir?

Cevap: Borçlu aleyhindeki takip ölüm günü ile 3 gün için talik olur.,


Soru-7 :Cüzi icra yoluyla takipte kaç tür takip arkadaşlığı vardır?

Cevap: İhtiyari ve zaruri takip arkadaşlığı olmak üzere iki tür takip arkadaşlığının bulunduğunu belirtebiliriz


Soru-8 :Askerlik hizmetini sürdüren bir onbaşıya karşı icra takibi nasıl yürütülür?

Cevap: Askerlik hizmetinin devamı süresince bir onbaşıya karşı yapılacak takipte, icra memurunun kendisine bir temsilci ataması için uygun bir süre vermesi gerekir. Bu süre içinde temsilci belirlenmezse takibe devam edilir

Soru-9 :Takip hukukunda harçlar kime yüklenir?

Cevap: İcra takibi sonucunda takipte haksız çıkan borçlu, harçları ödeme yükümlülüğü altındadır

Soru-10 :İcra takibi sırasında borçlunun ölümü halinde takibin nasıl devam edilebileceğine ilişkin düzenleme hangi hükümde yer almaktadır?

Cevap: İİK m. 53.


3. İCRA HUKUKUNDA TAKİP YOLLARI VE TAKİP HUKUKUNA İLİŞKİN DAVALAR

Giriş

Bir hukuk mahkemesi tarafından verilmiş kararın hayata geçirilebilmesi için ilgili kararın icra dairesine sunulması neticesinde ilamlı icra takibi başlayacaktır. İlamlı icra takibi İİK m. 42 ve devamında yer alan ilamsız icra takibine nazaran alacaklıya daha avantajlı imkânlar sunmaktadır. Bu nedenle, ilamlı icra takibi daha kısa sürede sonuç elde etme imkânına sahiptir. İlamlı icrada takibe konulacak belge mahkeme kararı haricinde belgeler de olabilir. Özellikle noter senetleri ayrı bir öneme sahiptir.


İcra Hukuku’na özgü davalar, icra hukukunun daha kısa sürede ve İİK prensiplerine uygun şekilde sonuçlandırılabilmesine hizmet etmektedir. 

Borçlunun genel savunma sebeplerinden olan itirazın, ortadan kaldırılabilmesi için alacaklının belli süre ve şartlar dahilinde itirazın iptali ya da itirazın kaldırılması davası açabilmesi; borçlunun imza itirazı neticesinde borçtan kurtulma davası açabilme imkânı ve esasen borçlu olmadığı bir parayı ödeme ihtimalini ortadan kaldırmak için açılabilecek olan menfi tespit davası ayrı bir öneme sahiptir.


3.1. İlamların İcrası

İİK m. 24 vd. hükümleri ilamlı icraya dair hükümleri sevk etmiştir. İİK sistemine bakıldığında üç durumda ilam veya ilam muadili belgeye ihtiyaç olmaksızın cüz’i icra yoluna müracaat imkânı bulunmaktadır. Bu haller;


a) Para alacağına ilişkin talepler (İİK m. 42vd.)


b) Teminat alacağına ilişkin talepler (İİK m. 42 vd.)


c) Taşınmazların tahliyesine ilişkin icra takibi (İİK m. 269-m. 276) olarak belirlenebilir. Belirtmiş olduğumuz bu durumlar haricinde hakkın cebri icra yoluna konu edilebilmesi için mutlaka dava açılıp bir ilam elde edilmesi ya da ilam mahiyetini haiz bir belgenin icra organına sunulması gerekir. İlamların icrası İİK’ da iki başlık altında düzenlenmektedir; Para ve teminat dışındaki borçlar hakkında ilamların icrası (İİK m. 24 vd.) ve para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası (İİK m. 32 vd.).


İlam; mahkemenin vermiş olduğu kararın taraflardan her birine vermiş olduğu hükmün mühür ve imzalı suretidir (HMK m. 301/2). Mahkemenin vermiş olduğu ara kararlara dayanarak ilamlı takip yapmak mümkün değildir. HMK m. 439/4 hakem kararlarının ilamlı icra yoluyla takibe konu edilebileceklerini hükme bağlamıştır. İlamın, ilamlı icraya konu edilecek kısmı hüküm bölümüdür. Bu noktada ilamın hüküm bölümünün yorumlanarak icrasına imkân tanınması mümkün olmayıp, icra mahkemesi hâkiminin de hüküm fıkrasının yorumu hakkında bir yetkisi bulunmamaktadır[5]. Müspet ya da menfi tespit davasında verilmiş olan ilamların icrası, dava konusu hakkında bir eda hükmü içermediğinden, cebri icra yoluyla takibe uygun değildir. Dolayısıyla bu davalar neticesinde verilen kararların ilamlı takip yoluyla ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak söz konusu kararın yargılama giderlerine ilişkin kısmının icra edilebilmesi mümkündür.


İlamlı takip son işlemden itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır. İlamlı takip eğer noter senedine dayanarak yapılmış ise noter senedinin kapsamında TTK veya TBK’ da yer alan zamanaşımı süresi uygulanacaktır (m. 39). Ayrıca ilamlı icra yoluna müracaat ettikten sonra zamanaşımını kesen mahiyette işlemlerin yapılmaması halinde de yine İİK m. 39’da düzenlenmiş olan zamanaşımı süreleri uygulama kabiliyeti kazanacaktır.


İlamların icrası için kesinleşmesi şart değildir. Hüküm kesinleşmeden de ilamlı icraya müracaat edilebilecektir.


3.1.1. İlam Mahiyetini Haiz Belgeler

İİK m. 38’de ve özel kanunlarda ilamlı muadili belgeler belirtilmektedir. İlam niteliğinde olmayan bir belgenin ilam muadili sayılarak ilamlı icra yoluna müracaat edilebilmesi için ya İİK m. 38’de ya da bir kanun hükmü ile bu belgenin ilam muadili olduğu tespit edilmiş olmalıdır.


1. Mahkeme Huzurunda Yapılan Sulhler: HMK m. 303


2. Mahkeme Önünde Yapılan Kabuller: HMK m. 308


3. Para Borcu İkrarını Havi Re’sen Tanzim Edilen Noter Senetleri:


4. İstinaf ve Temyiz Kefaletnameleri: HMK.367/1, İİK m. 33/3, m36/1


5. İcra Dairesindeki Kefaletler: İİK m. 38/son cümle


6. Avukatlık Kanunu’nda Yer Alan İlam Muadili Belgeler: Avukatlık Kanunu m. 35/A, 64, 86, 162


7. Noterlik Kanunu’nda Yer Alan İlam Muadili Belgeler: Noterlik Kanunu m. 20/5, 117/1, 145/2


8. 6235 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nda yer alan ilam muadili belge m. 18/2’de düzenlenmiştir.


9. 4077 sayılı Kanun’un 22. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tüketici sorunları hakem heyetinin 1.191,52-TL.’nin altında bulunan ihtilaflara ilişkin kararları ilamlı icra konusu yapılabilir. Tüketici hakem heyetlerinin verdiği kararlar ilamların icrası usulü ile takibe konulmaktadır.


3.1.2. İlamlı Takipte Yetkili İcra Dairesi

Alacaklı, ilamın konusu önem taşımaksızın ilamlı icrasını Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herhangi bir yer icra dairesinden talep edebilir. İİK m. 50’nin yetkiye ilişkin atfı ilamsız icra yoluyla takip açısından geçerli olup ilamlı icrada takip alacaklının inisiyatifi ile belirlediği bir icra dairesinden başlatılabilecektir (İİK m. 34). İcra emrinin tebliğinin ardından borçlu-ilamsız icranın aksine- yetki itirazında bulunamaz. İlamlı icra takibinin başlamasından sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi halinde alacaklı takibin yeni yerleşim yerinin bulunduğu yer icra dairesine havalesini isteyebilecektir (İİK m. 34/c. 2).


3.1.3. Takip Talebi

İlamlı icra takibi ilamın icra dairesine tevdii ile başlar. İsteyen alacaklıya kayıt numarasına ilişkin bedava ve pulsuz bir belge verilir (İİK m. 35). İlamlı icra takiplerinin tümünde alacaklı tarafından başvurma harcı yatırılması gerekmektedir. İlamların ve ilam mahiyetindeki belgelerin icrasına ilişkin işlemlerin icra tutanağına tarih sırası ile düzenli olarak geçirilmesi gerekir. İlamlı icra takibinde bulunan taraf, ilamda yerine getirilmesi istenen hususu takip talebinde belirtecektir[6].


3.1.4. İcra Emri

İlamlı icra takibine ilişkin takip talebini alan icra dairesi borçluya bir icra emrini düzenleyerek tebliğ eder. İlamlı icra takibine ilişkin takip talebi kendisine sunulan icra müdürü, takip talebi ile birlikte sunulmuş olan belgenin ilam ya da ilam muadili belgelerden biri olup olmadığına ilişkin tespiti yapma yetkisine sahiptir. Dolayısıyla icra müdürü re’sen belgenin ilam ya da ilam muadili olmadığından hareketle borçluya icra emri göndermeyecektir. İcra müdürü icra emrini düzenlerken takip talebi ve takip talebi ile birlikte sunulan ilam ya da ilam muadili belgeyi göz önüne alarak bunlara uygun bir şekilde düzenlemesi gerekir.


İlamlı icra ile ilamsız icra arasındaki en önemli farklardan biri icra emrine karşı itirazın mümkün olmamasıdır. Borçlu ödeme emrine karşı itiraz ile takibi durdurabiliyorken icra emrine karşı bir itiraz mekanizması Kanun’da yer almamaktadır. Borçluya tebliğ edilmiş olan icra emrine karşı muhalefeti m. 32, 33 ve 33/a hükümleri düzenlemektedir. Borçlu icra emrinin tebellüğ ettiği tarihten itibaren yedi gün içinde takip konusu borcu ödemez ve icranın geri bırakılmasına dair bir karar sunmazsa, icra emri uyarınca icra dairesi tarafından ilamda yer alan hüküm uygulanacaktır.


3.1.5. İcranın Geri Bırakılması

3.1.5.1. İcranın İtfa, İmhal veya Zamanaşımı Nedeniyle Geri Bırakılması


İİK’nun 33 vd. maddelerinde icranın geri bırakılması prosedürü yer almaktadır. 33. madde, borcun zamanaşımına uğradığı veya imhal veya itfa edilmiş olmasının icra emrinin tebliğinden önce ve icra emrinin tebliğinden sonra olmak üzere ikiye ayırarak düzenlemiştir. Belirtmek gerekir ki, borcun takip talebinden önce imhal veya itfa edildiği veya zamanaşımına uğradığı iddiası söz konusu ise, İİK m. 33 veya 33/a hükümleri uyarınca icranın geri bırakılması mümkün değildir. Bu halde borçlu, bu itirazını, icra takibinin türüne göre, dava sırasında veya ödeme emrinin tebliği üzerine itiraz olarak ileri sürülmesi gerekmektedir.


İİK’nun 33. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, kendisine icra emri gönderilen borçlu, borcun (icra emrinin tebliğinden önce fakat hükmün verildiği tarihten sonra) zamanaşımına uğradığını veya imhal veya itfa edildiği iddiasını icra emrinin tebliği ardından yedi gün içerisinde icra mahkemesinde ileri sürerek icranın geri bırakılmasını talep edebilir. İcranın geri bırakılması, ancak, icra mahkemesinden talep edilebilir. Yetkili mahkeme, icra takibinin yapıldığı yer icra mahkemesidir. İcranın geri bırakılması davasının davacısı borçlu, davalı ise alacaklıdır. İcra mahkemesine başvuru, davalı sayısından bir fazla sayıda dilekçe ile olur. Ancak, icranın geri bırakılması talebi, icra dosyasının icrasını durdurmaz. Borçlu, imhal ve itfa iddiasını, ancak, yetkili mercilerce resen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senet ile kanıtlayabilir. İcra mahkemesi, borçlunun sunmuş olduğu yetkili mercilerce resen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senet ile borcun imhal ve itfa edildiğini ispat etmesi halinde, icranın geri bırakılmasına karar verir. Aksi takdirde, başkaca inceleme yapmayarak davayı reddeder.


İcra emrinin tebliğinden önceki döneme ilişkin zamanaşımı, imhal veya itfa itirazı yedi günlük kesin süreye tabi iken, icra emrinin tebliğinden sonra tahakkuk etmiş itfa, imhal ve zamanaşımına ilişkin icranın geri bırakılması talebi için herhangi bir süre öngörülmemiş, bu davanın her zaman açılabileceği düzenlenmiştir (İİK m. 33/2). Ancak, her ne kadar belirli bir süre öngörülmemiş ise de bu talebin icra takibinin son bulmasına kadar ileri sürülebileceği açıktır.


İcra mahkemesi tarafından davanın kabulü halinde takibin icrasının geri bırakılmasına karar verilir ve takip durur. İcranın geri bırakılması talebinin reddi halinde ise, alacaklı icra takibi ile talep etmiş olduğu alacağını elde etmek amacı ile takibe devam eder.


3.1.5.2. İlamın Zamanaşımına Uğradığı İddiasının İleri Sürülmesi


İİK m. 39, ilamların icrasında, son icra takip işleminden sonra on yıl geçmekle ilamın zamanaşımına uğrayacağını düzenlemiştir. Ancak, bu genel zamanaşımı kuralına uymayan ilamlar da vardır. Mesela, gayrimenkulün aynına ilişkin ilamlarda zamanaşımı bulunmamaktadır. Noter senetleri, kambiyo senetleri vs. senetlere dayalı veya senetsiz alacaklar ise, Borçlar Kanunu veya Ticaret Kanunu gibi özel kanunlarda düzenlenmiş zamanaşımı sürelerine tabidir. Zamanaşımı süreleri, icra takibinde gerçekleştirilen her takip işlemi ile kesilir. Zamanaşımı süresinin dolması halinde takip konusu borç ile birlikte takip de zamanaşımına uğramış olur. Bu halde İİK m. 33/a hükmü uygulama alanı bulur.


33/a maddesinin 1. fıkrası uyarınca, icra emrinin tebliğinden sonra veya ilamsız takiplerde takibin kesinleşmesinden sonra, borçlu, takibe konu ilamın veya borcun zamanaşımına uğramış olduğu iddiası ile icra mahkemesine başvurarak icranın geri bırakılmasını talep edebilir. Yetkili icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin icra mahkemesinedir. Borçlu bu yer icra mahkemesine veya bu icra mahkemesine gönderilmek üzere başka yerdeki icra mahkemesinde açacaktır. İcranın geri bırakılması prosedürünü düzenlemekte olan İİK m. 33/a ve 71’de, bu dava için herhangi bir süre belirtilmemiştir. Yani, borçlunun alacağın zamanaşımına uğraması üzerine icra mahkemesinde dava açması herhangi bir süreye tabi tutulmamıştır.


İcranın geri bırakılması davasında davacı, alacağın zamanaşımına uğradığını iddia eden icra takibinin borçlusu, davalı ise alacaklıdır. İcra takibinin birden çok borçlusu varsa, bu borçlulardan her biri bu davayı açabilir. Bu durumda, icra mahkemesince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi halinde bu karar sadece talepte bulunan (davacı) borçlu açısından hüküm doğuracaktır. Takip, talepte bulunmayan diğer borçlulara karşı devam edecektir.


İlamın veya borcun zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının durduğu veya kesildiği iddiaları resmi vesikalara müsteniden incelenecektir. Bu durumda, borçlu, borcun zamanaşımına uğradığı iddiası, icra takip dosyasındaki belgeler ile kanıtlaması gerekli ve yeterlidir. Bir başka ifade ile icra dosyasındaki iki takip işlemi arasında takip konusu borca ilişkin zamanaşımı süresinin geçirilmiş olduğunu, ancak, icra takip dosyasında yer alan belgeler ile kanıtlayacaktır. Alacaklı ise, söz konusu zamanaşımı süresinin durmuş veya kesilmiş olduğunu resmî belgelerle kanıtlayacaktır. İcra mahkemesi de İİK m. 33/a,1 uyarınca, davacının zamanaşımı iddiasını ve davalının zamanaşımının kesildiği veya durduğu yönündeki iddiasını, resmi belgelere dayanarak inceleyecektir. İcra mahkemesi, İİK m. 33/a uyarınca yapacağı inceleme neticesinde ilamın veya borcun tabi olduğu zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunu tespit ederse davanın kabulüne ve icra takibinin geri bırakılmasına karar verir. İcra mahkemesince zamanaşımı nedeni ile icranın geri bırakılması kararı verilmesi halinde icra takibi durur.


İİK m. 33/a,2 uyarınca, alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra yedi gün içinde zamanaşımının vaki olmadığını tespit sadedinde genel mahkemelerde dava açabilir. Yedi günlük süre hak düşürücü bir süredir. 2. fıkrada düzenlenmiş bu sürenin başlangıcı, kararın kesinleşme tarihi olmayıp kesinleşmenin alacaklıya tebliği tarihidir. Alacaklının yedi günlük kesin süre içerisinde dava açmaması halinde, ilamın veya icra takibine konu borcun zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.


İlamın icrasının durdurulabilmesi için üç imkân bulunmaktadır: 1-İtfa, imhal, zamanaşımı sebebi ile icra mahkemesinin vereceği bir karar 2-Hükme karşı kanun yollarına başvurulması halinde bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay’dan alınacak bir karar ile 3-Yargılamanın iadesi yoluna müracaat edildiğinde esas mahkemesinin vereceği bir karar ile ilamın icrasına engel olunabilir.


3.1.6. İlamın İcrasının Eski Hale İadesi

İcrası için kesinleşmesi gereken kararlar dışında ilk derece mahkemesi tarafından verilmiş kararların tümü kesinleşme şartı aranmaksızın ilamlı icraya konu edilebilir. Kesinleşmeden icraya konu edilmiş bir ilam hakkında bölge adliye mahkemesince kaldırma veya Yargıtay tarafından bozma kararının verilmesinin icraya nasıl tesir edeceği İİK m. 40 hükmü çerçevesinde düzenlenmiştir.


İİK m. 40/2 ilamlı icra takibinin tamamlanmasının ardından ilamlı icra takibine konu hükmün kaldırılması veya bozulmasına ilişkin olarak hükmün kesinleşmesini esas almıştır. İlamın icrası tamamlandıktan sonra karar bölge adliye mahkemesi tarafından kaldırılırsa veya Yargıtay tarafından ilam (hüküm) bozulursa, hükmü veren ilk derece mahkemesinin daha sonra davanın reddine karar vermesi ve bu kararın da kesinleşmiş olması gerekir. Ancak bu durumda icranın eski hale iadesi gerçekleşebilir.


Eski hale iadenin sağlanabilmesi için borçlunun icra dairesine müracaat etmesi gerekmektedir. Burada müracaat edilecek icra dairesi söz konusu ilamlı icra takibini yapmış olan icra dairesidir. Borçlunun aynı icra dairesine eski hale iade talebi ile ilamlı icra dosyası numarasını belirten içerikteki dilekçesi ile müracaat etmesi gerekir. İİK m. 40/3 eski hale iade yoluna müracaat edilmesi durumunda, üçüncü kişilerin iyi niyetle kazanmış oldukları haklara halel gelmeyeceği yönündedir.


3.1.7. Çocuk Teslimine ve Çocukla Şahsi İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası

3.1.7.1. Çocuk Teslimine Dair İlamların İcrası


Çocuk teslimi hakkındaki ilamın ya da ara kararın gereğini yerine getirmeyen ya da bu kararın infazını engelleyen kişi lehine hüküm verilmiş kişinin icra mahkemesine müracaatı ile tazyik hapsine mahkûm edilir (İİK m. 341/c. 1).


Çocuk teslimi hakkındaki ilamın ilamlı icra takip yoluyla icrasının sağlanabilmesi için kararın kesinleşmesi şarttır.


İcra emrini tebliğ alan borçlu yedi gün içinde çocuğu teslim etmezse, icra müdürü çocuğu zorla alıp alacaklıya teslim edecektir (İİK m. 25/1).


Çocuk alacaklıya teslim edildikten sonra borçlunun haklı bir sebebe dayanmaksızın çocuğu tekrar alması halinde icra müdürü çocuğu borçlunun elinden zorla alarak alacaklıya teslim eder (İİK m. 25/2). Çocuk tesliminin icrası sırasında icra müdürü ile birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın, bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması gereklidir (İİK m. 25/b)


3.1.7.2. Çocukla Şahsi İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası


Bu nitelikteki ilamların icra edilebilmesi için de kesinleşmesi şarttır. Borçlu icra emrine riayet etmezse ilam hükmü icra müdürü tarafından zorla yerine getirilir (İİK m. 25/a,2). Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamların icrasında mutlaka icra müdürü ile birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog ya da çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması gerekir (İİK m. 25/b).


3.1.8. Menkul Teslimine Dair İlamların İcrası

Bir taşınırın teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince, icra memuru bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde o şeyin teslimini emreder (İİK m. 24/1).


İcra emrinde; alacaklı ve borçlunun ve varsa temsilcilerinin adları ve soyadları ile şöhret ve yerleşim yerleri hükmü veren mahkemenin ismi ve hükmolunun şeyin neden ibaret olduğu, ilamın tarih ve numarası ve icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iade-i muhakeme yoluyla ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılması hakkında bir karar getirilmedikçe cebri icraya devam olunacağı yazılır (İİK m. 24/2).


Borçlu, bu emri hiç tutmaz veya eksik bırakır ve hükmolunan taşınır veya misli yedinde bulunursa elinden zorla alınıp alacaklıya verilir (İİK m. 24/3). Yedinde bulunmazsa taşınırın ilamda yazılı değeri alınır. Borçlu bu miktar parayı vermezse, ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın borçludan haciz yoluyla tahsil olunur. Taşınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur (İİK m. 24/4).


Hükmolunan taşınırın değeri, borsa veya ticaret odalarından, olmayan yerlerde icra memuru tarafından seçilecek bilirkişiden sorulup alınacak cevaba göre tayin edilir. İlgililerin bu hususta icra mahkemesine şikâyet hakları vardır (İİK m. 24/5).


3.1.9. Taşınmazların Tahliye ve Teslimine Dair İlamların İcrası

Taşınmazların tahliye ve teslimine ilişkin ilamların icrası açısından taşınmazın borçlunun elinde ya da üçüncü kişinin elinde olmasına göre farklı hükümler düzenlenmiştir. Buna göre İİK m. 26 uyarınca taşınmazın borçlu elinde olması halinde bu taşınmazın tahliye ve teslimine dair icra emrinin borçluya tebliği ve borçlunun yedi gün içinde taşınmazı tahliye ya da teslim etmesi emredilir. İcra emrini tebliğ almış olan borçlunun İİK m. 26/2 uyarınca bu emre riayet etmemesi halinde, taşınmazın tahliye ve teslimine dair ilam icra dairesi tarafından zorla uygulanacaktır.


İlamlı icra takibi ile tahliye ve teslimi talep edilen taşınmazın üçüncü kişi elinde bulunması halinde taşınmaz üçüncü bir kişi tarafından davadan sonra ve hükümden evvel, yani dava derdest iken, tapuya tescil edilmiş bir sözleşmeye müsteniden işgal ediliyorsa, alacaklı borçlunun o şahsa karşı sahip olduğu hakları kazanır (İİK m. 27). Eğer alacaklı borçlunun üçüncü kişiye karşı sahip olduğu haklardan istifade etmek istemiyorsa borçluya karşı tazminat davası açabilme imkânına sahiptir.


3.1.10. Bir İşin Yapılmasına veya Yapılmamasına İlişkin Olan İlamların İcrası

Bir işin yapılmasına ya da yapılmamasına ilişkin bir ilamın icra dairesine sunulması halinde icra müdürü borçluya ilamda belirtilen süre içinde o işi yapmayı emredecektir. Eğer ilamda o işin yapılmasına ilişkin bir süre belirlenmemişse icra müdürü işin niteliğine göre işe başlama ve işi bitirme süresini belirleyerek işin yapılmasını emreder (İİK m. 30/1).


İcra emrini tebliğ alan borçlu, belirlenen süre içinde işe başlamaz ya da bitirmezse ve eğer o iş üçüncü bir kişi tarafından yapılabilecek bir iş ise, icra müdürü alacaklının rızasını da alarak işin yapılması için gereken masrafı bilirkişi eli ile tespit ettirilir. Tespit ettirilen bu masrafı alacaklının vermesi kaydıyla iş üçüncü kişiye yaptırılır. Bu durumda alacaklının üçüncü kişiye masraf karşılığında yaptırılmış iş için ödemiş olduğu para yargılama konusu yapılmaksızın doğrudan üçüncü kişiden talep edilebilir. Eğer alacaklı, bilirkişi tarafından tespit edilecek masrafı ödeyerek üçüncü kişinin ilam konusu işi yapmasına rıza göstermezse bu durumda icra müdürü borçlunun yeterli miktarda malını haczederek paraya çevirir ve o iş yaptırılır.


İcra emri bir işin yapılmamasına ilişkin ise, borçlu, İİK m. 343’teki ceza da ihtar edilerek o işin yapılmaması tebliğ edilir (İİK m. 30/3).


Bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilâm hükmü yerine getirildikten sonra borçlu, ilâm hükmünü ortadan kaldıracak bir eylemde bulunursa, mahkemeden ayrıca hüküm almaya gerek kalmadan, önceki ilâm hükmü tekrar zorla yerine getirilir (İİK m. 30/4).


3.1.11. İrtifak Haklarına İlişkin İlamlar

Bir irtifak hakkının kaldırılmasına ya da bir irtifak hakkının yüklenilmesine ilişkin ilam, icra müdürü tarafından borçluya yedi gün süreli bir icra emri sureti ile tebliğ edilir. Borçlunun icra emrini yerine getirmemesi halinde bu ilam hükmü icra dairesi tarafından zorla icra edilir (İİK m. 31).


Takip Hukukuna İlişkin Başlıca Davalar


3.2. İtirazın Kaldırılması Davası

Adi haciz yoluyla takipte borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine duran takibe devam edilebilmesi için alacaklıya sunulan yollardan biri itirazın icra mahkemesinde kaldırılması, diğeri ise itirazın genel mahkemelerde iptalidir.


İtirazın icra mahkemesinde kaldırılması Kanun’da itirazın kesin olarak kaldırılması ve itirazın geçici olarak kaldırılması olmak üzere iki başlık altında düzenlenmiştir. Her ikisi de birbirinden şartları ve hükümleri bakımından ayrılırsa da her ikisinde de uygulanacak muhakeme esas itibariyle aynıdır. Borçlunun borca itirazı üzerine alacaklı icra mahkemesinden itirazın kesin olarak kaldırılmasını isteyebilecekken, imzaya itiraz üzerine icra mahkemesinden itirazın geçici olarak kaldırılması istenebilecektir.


İtirazın kaldırılması taleplerini inceleme görevi icra mahkemesine aittir. İtirazın kaldırılması talebini inceleyecek olan yetkili icra mahkemesi ise icra takibinin yapıldığı icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesidir. Alacaklı itirazın kaldırılması talebini yetkili icra mahkemesine gönderilmek üzere başka bir yer icra mahkemesi aracılığıyla da yapabilir.


İtirazın kaldırılması talebi bir süreye bağlıdır. Alacaklı itirazın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılması talebinde bulunabilecektir (İİK m. 68). Kanun’da belirlenmiş olan bu altı aylık süre hak düşürücü süredir. Bu nedenle icra hâkiminin bu süreyi re’sen göz önüne alması gerekmektedir. Eğer itirazın kaldırılması talebi bu altı aylık süreden sonra yapıldıysa icra hâkimi esasa girmeden süre aşımından dolayı talebi reddetmelidir.


3.2.1. İtirazın Geçici Olarak Kaldırılması

İtirazın geçici olarak kaldırılması, yalnız takibin dayanağını teşkil eden adi senet altındaki imzaya borçlu tarafından itiraz edilmesi halinde mümkün olacaktır.


İcra mahkemesi itirazın geçici olarak kaldırılması talebi üzerine adi senedin altındaki imzanın borçluya ait olup olmadığı hususunda bir inceleme yapacaktır, imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın geçici olarak kaldırılması talebinin reddine karar verecektir. İcra mahkemesi imzanın borçluya ait olduğu kanaatine varırsa itirazın geçici olarak kaldırılmasına karar verecektir. Bu karar üzerine borçlu yedi gün içinde borçtan kurtulma davası açarak borçlu olmadığını ispat edebilecektir (İİK m. 69/2). Borçtan kurtulma davası süresince takip durmaya devam edecektir.


İtirazın geçici olarak kaldırılması kararı üzerine alacaklı takibe sınırlı olarak devam edebilecektir, itirazın geçici olarak kaldırılmasıyla birlikte alacaklıya geçici haciz isteyebilme hakkı tanınmıştır (İİK m. 69/1). Bununla birlikte geçici haciz alacaklıya satış isteme yetkisi vermediğinden alacaklı geçici olarak haczedilen malların satışını isteyemeyecektir.


3.2.1.1 İmzaya İtiraz


Alacaklının itirazın geçici olarak kaldırılması talebinde bulunabilmesi için borçluya gönderilen ödeme emri üzerine, adi senetteki imzanın borçlu tarafından inkâr edilmiş olması (itiraz yoluyla) gerekir. Borçlu imzaya olan itirazını ayrıca ve açıkça yapmak zorundadır. Borçlunun sadece “İtiraz ediyorum” demesi borca itiraz anlamına gelip imzaya itiraz ettiğini göstermez. Borçlunun imzaya itirazda bulunmaması adi senet altındaki imzayı kabul ettiği anlamına gelmektedir.


Bu adi senet kayıtsız şartsız belirli bir miktar para borcu ikrarını içermelidir. Eğer bu senet kayıtsız şartsız belirli bir miktar para borcu ikrarını ihtiva etmiyorsa icra mahkemesi imza incelemesine geçmeden itirazın geçici olarak kaldırılması talebini reddetmek zorundadır.


Alacaklının elindeki belge İİK m. 68/1’de yer alan imzası noterlikçe onaylı bir belge veya resmi makamların yetkileri dâhilinde usulüne uygun verdikleri bir belgeyse, bu belgelerde imzaya itiraz söz konusu olamayacağından itirazın geçici olarak kaldırılması da istenemez. Yine borçlunun resmi daireler veya memurlar huzurunda borç ikrarında bulunmuş olması halinde borçlunun imzaya itirazı dikkate alınmamalıdır ve alacaklı icra mahkemesinden itirazın kesin olarak kaldırılmasını isteyebilmelidir. Borçlunun senette yer alan HMK m. 206’ya uygun olarak düzenlenmiş senetteki parmak izini ve mührünü inkâr etmesi halinde bu senetlerin resmi makamların yetkileri dâhilinde usulüne uygun verdikleri bir belgeye benzemeleri nedeniyle itirazın geçici olarak kaldırılması talebine konu olmamaları gerekir. Bu durumda alacaklı itirazın kesin kaldırılmasını isteyebilmelidir. Bu parmak izi veya mühür onaylanmamışsa bunların inkârı halinde alacaklı itirazın kesin kaldırılmasını isteyemez. Zira icra mahkemesi mühür veya parmak izini incelemeye yetkili değildir. Buna rağmen icra mahkemesine başvurulursa, icra mahkemesi itirazın geçici olarak kaldırılması talebinin reddine karar verecektir.


Borçlu ödeme emrine itiraz ederken inkâr etmiş olduğu imzayı icra mahkemesinde kabul edebilir. Bu durumda alacaklının itirazın geçici olarak kaldırılması talebi, itirazın kesin olarak kaldırılması talebine dönüşecektir.


3.2.1.1.1. Yargılama Usulü


İcra mahkemesi, itirazın geçici olarak kaldırılması talebini basit yargılama usulüne göre duruşmalı olarak inceleyecektir (İİK m. 70, İİK m. 18), zira itirazın geçici kaldırılması talebi Kanun’un duruşmalı inceleme yapılmasını açıkça öngördüğü işlerdendir (İİK m. 70).


İcra mahkemesinin istemesi üzerine, icra dairesi, takip dosyasını ve İİK m. 66/2’deki hüküm uyarınca alacaklının talebi üzerine imza incelemesi için topladığı borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını hemen icra mahkemesine göndermek zorundadır.


İmzaya itiraz etmiş olan borçlunun, alacaklının itirazın geçici olarak kaldırılması talebi üzerine icra mahkemesindeki ilk duruşmada hazır bulunması gerekmektedir. Borçlu için söz konusu olan bu zorunluluk sadece ilk duruşma içindir. Eğer borçlu ilk duruşmaya gelmiş, kendisinden izahat alınmış ve kendisine yazı yazdırılıp imza attırılmışsa daha sonraki duruşmalara gelmek zorunda değildir.


İmza incelemesinin ne şekilde yapılacağı Kanun’un 68/a,f. 3 ve 68/a,f. 4 hükümlerinde gösterilmiştir. Söz konusu maddelere göre icra hâkimi tatbike medar imza mevcutsa bununla, yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imzayla yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden reddedilen imzanın borçluya ait olduğuna kanaat getirirse itirazın geçici olarak kaldırılmasına karar verecektir. Hâkim lüzum görürse, oturumun bir defadan fazla ertelenmesine meydan vermeyecek şekilde bilirkişi incelemesi de yaptırabilir (İİK m. 68/a, f. 3). İmza incelemesi adi senedin altında inkâr edilen imza ile borçluya ait olduğu kesin olan başka bir imzanın karşılaştırılması suretiyle yapılacaktır. Bu karşılaştırma sonucu inkâr edilen imzanın borçluya ait olup olmadığına karar verilir.


3.2.1.1.2 Sonuç ve Etkileri


İcra mahkemesi takibe konu olan adi senet altındaki imzanın borçluya ait olduğu kanısına varırsa itirazın geçici olarak kaldırılmasına karar verecektir. İcra mahkemesi, borçluyu aynı zamanda sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına ve alacaklının itirazın geçici olarak kaldırılması talebine ilişkin hazırladığı dava dilekçesinde talep etmesi halinde borçlu takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edecektir. İcra mahkemesi, borçlunun ihtarlı davetiyeye rağmen ilk duruşmaya gelmemesi halinde de itirazın geçici olarak kaldırılmasına karar verecektir. İcra mahkemesi aynı zamanda borçluyu takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edecektir. Ancak gerek itirazın geçici olarak kaldırılması kararı gerekse para cezası için bu hususun dava davetiyesinde açıkça belirtilmesi şarttır (İİK m. 68/a, f. 5).


İtirazın geçici olarak kaldırılması talebi üzerine verilecek geçici kaldırma kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden borçlu borçtan kurtulma davası (İİK m. 69), menfi tespit davası veya istirdat davası (İİK m. 67) açabilecektir.


İcra mahkemesi yapılan imza incelemesi sonunda adi senet altındaki imzanın borçluya ait olmadığı kanısına varırsa itirazın geçici olarak kaldırılması talebinin reddine karar verilecektir. İtirazın geçici olarak kaldırılması talebinin reddi halinde alacaklı, borçlunun yapılacak ilk duruşmada talep etmesi üzerine yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilecektir (İİK m. 68/a, f. son, c. l). İtirazın geçici olarak kaldırılması talebinin reddi kararıyla birlikte alacaklının ilamsız icra takibine devam edemeyeceğine karar verilmiş olur. Bununla birlikte icra mahkemesinin bu kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden alacaklı genel mahkemelerde alacak davası açabilecektir.


İtirazın geçici olarak kaldırılması kararı üzerine alacaklı geçici haciz isteyebilecektir (İİK m. 69/1). Bu durumda alacaklı kesin haciz talebinde bulunamaz. Borçlu geçici kaldırma kararının tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde borçtan kurtulma davası açmazsa veya açtığı borçtan kurtulma davası reddedilirse geçici haciz kesin hacze dönüşür (İİK m. 69/3).


3.2.2 İtirazın Kesin Kaldırılması

İtirazın kesin kaldırılması borçlunun ödeme emrinin tebliği üzerine borca itiraz etmiş olması halinde başvurulabilecek bir yoldur. Takip konusu alacağı İİK m. 68 normlarına uygun belgelere dayanan alacaklı, borçlunun borca itirazı üzerine, itirazın iptali davası açmak yerine, borca itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı ay içinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kesin kaldırılmasını talep edebilecektir.


Bu yolun sonunda icra mahkemesi alacaklıyı haklı bulursa itirazın kesin kaldırılmasına karar verecektir. Söz konusu kararla durmuş olan takibinin devamı ve borçlunun mallarının haczi istenebilecektir.


3.2.2.1. İİK m. 68 Normuna Uygun Belge


Alacaklı, icra mahkemesinde, alacaklı olduğunu ancak İİK m. 68’de yer alan belgelerden biriyle ispat edebilir.


İcra takibinin dayanağı olan adi senet altındaki imza borçlu tarafından ikrar edilir ve senet belirli bir meblağ için kayıtsız şartsız bir borç ikrarını içerirse alacaklı bu senede dayanarak itirazın kesin kaldırılmasını isteyebilir. Burada borcun esasına ve imzaya ilişkin olmak üzere iki unsur bulunmaktadır. Belge hem kayıtsız şartsız belirli bir miktar para borcu ikrarını içerecek hem de belge altındaki imza borçlu tarafından kabul edilmiş olacaktır. Belirli bir meblağ için kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içeren ve imzası ikrar edilmiş güvenli elektronik imzalı bir belgenin icra mahkemesine bir veri taşıyıcısı aracılığıyla sunulması durumunda bu belge de İİK m. 68 normlarına uygunluk arz eder.


Bir belge tek başına İİK m. 68 normlarına uygun olmamakla birlikte, birden fazla belgeyle bir araya geldiğinde birbirini tamamlayarak İİK m. 68 normlarına uygunluk arz ediyorsa, bu belgeler zincirine dayanılarak icra mahkemesinden itirazın kaldırılması istenebilecektir.


Kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren imzası noterlikçe onaylanmış senetler de itirazın kesin kaldırılmasını sağlayan belgelerdendir. İmzası onaylı yabancı noter senetleri de İİK m. 68 anlamında itirazın kesin olarak kaldırılmasını sağlayan bir belge niteliğindedir.


Alacaklının birden fazla belgeye dayanması halinde, bu belgelerden biri imzası ikrar edilmiş bir belge, diğeri ise imzası noterlikçe onaylı bir belge olabilir.


Bu belgeler, resmi daireler veya yetkili makamlar tarafından düzenlendiklerinden borçlunun imzasını taşımazlar. O halde bu belgeler için borçlunun imzasının ikrarı ve onaylanması şartı aranmaz. Bununla birlikte bu belgelerin itirazın kesin kaldırılmasını sağlayıcı nitelikte olabilmeleri için borçlunun belirli bir para borcunu kayıtsız şartsız ödemek zorunda olduğunu göstermeleri gerekir.


Kanun’da açık bir şekilde belirtilmiş olan belgeler dışında, resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri belgelerin itirazın kesin kaldırılmasını sağlayıcı niteliği haiz olup olmadığının tespiti icra mahkemesinin takdirine bırakılmıştır. Resmi dairelerin ve yetkili makamların verdikleri belge veya makbuzların İİK m. 68/b,1 anlamında borç ikrarını içeren bir belge niteliğini haiz olduğu, İİK’da ve bazı özel kanunlarda yer alan hükümlerde açıkça belirtilmiştir. Bunun yanında, itirazın kesin kaldırılmasını sağlayıcı niteliği haiz olduğu Yargıtay tarafından kabul edilen belgelere de rastlamak mümkündür.


3.2.2.2. Yargılama Usulü


İtirazın kesin olarak kaldırılması davası basit yargılama usulüne göre icra mahkemesinde incelenecektir (İİK m. 18, 70). İcra mahkemesi itirazın kesin olarak kaldırılması talebini mutlaka duruşma yaparak inceler (İİK m. 70). Dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilemez.


İtirazın kaldırılması davasında ilk ispat yükü alacaklıdadır. Alacaklı alacağını İİK m. 68/1’deki belgelerden biriyle ispat edecektir. Alacağını bu tür belgelerle ispat edemezse icra mahkemesi itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verecektir. Alacaklı alacağını ispat ettiği takdirde itirazını ispat yükü borçluya düşer. Borçlu da itirazını ancak İİK m. 68/1’deki belgelerden biriyle ispat edebilecektir. Borçlu itirazını ispat ederse icra mahkemesi itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verecektir. Borçlunun elinde İİK m. 68/1 anlamında bir belge yoksa icra mahkemesi itirazın kesin kaldırılmasına karar verecektir.


İcra mahkemesinde inceleme sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu nedenle itirazın kaldırılması talebinin incelenmesi sırasında tanık dinlenemez ve yemin teklif edilemez. Sadece bazı hallerde bilirkişi incelemesi yapılabilir[7] veya istisnai hallerde tanık dinlenebilir[8].


Borçlu ödeme emrine itiraz ederken ileri sürmüş olduğu itiraz sebepleriyle bağlıdır. Bu itirazlarını genişletip değiştiremez. Bununla birlikte borçlu alacaklının senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini de ileri sürebilecektir. Borçlu itiraz ederken hiç sebep bildirmemişse yalnız alacaklının senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilecektir. İcra mahkemesi borçlunun ileri sürmediği itiraz sebeplerini kendiliğinden göz önüne alıp inceleyemez.


3.2.2.3. Sonuç ve Etkileri


İcra mahkemesinin itirazın kaldırılması talebi üzerine vereceği kararın HMK m. 359’daki hususları içermesi gerekir. İcra mahkemesi itirazın kesin kaldırılması talebi üzerine iki şekilde karar verebilir. İcra mahkemesi ya itirazın kesin kaldırılmasına karar verir veya itirazın kesin kaldırılması talebinin reddine karar verir.


İcra mahkemesi, yapılan yargılama sonucunda esasa ilişkin bir nedenle itirazın kaldırılmasına karar verirse alacaklının dava dilekçesinde talep etmesi durumunda borçluyu haksız olarak itiraz ettiği alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata da mahkûm eder (İİK m. 68/son, c. 1). İtirazın kesin olarak kaldırılması kararı üzerine duran takibe kaldığı yerden devam edilecektir. Alacaklı borçlunun mallarının haczini isteyebilecektir (İİK m. 78/1).


Alacaklı kısmi itiraz üzerine sadece itiraz edilen kısım için itirazın kesin olarak kaldırılmasını talep edebilecektir. Bu durumda alacaklının davayı kazanması ve önceden talepte bulunulmuş olması halinde borçlu itiraz ettiği kısım üzerinden tazminata mahkûm edilecektir. Borcun tamamına itiraz edilmiş olması durumunda ise, icra mahkemesi borcun bir kısmı için itirazın kaldırılması talebinin kabulüne, diğer kısmı içinse reddine karar verebilecektir.


İtirazın kesin olarak kaldırılması kararı yalnızca o ilamsız takip bakımından kesin hüküm etkisine sahiptir.


İcra mahkemesi, yapılan yargılama sonucunda esasa ilişkin bir nedenle itirazın kesin olarak kaldırılması talebinin reddine karar verirse borçlunun talep etmesi durumunda alacaklıyı itiraza uğrayan alacağının yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm eder (İİK m. 68/son, c. l).


Alacaklı borçlunun gösterdiği belgenin altındaki imzayı reddettiyse ve yapılan inceleme sonucunda imzanın alacaklıya ait olduğu anlaşılırsa icra mahkemesi itirazın kesin olarak kaldırılması talebinin reddiyle birlikte alacaklının takip edilen alacağın yüzde onu oranında para cezası ödemesine karar verecektir (İİK m. 68/5).


İtirazın kesin olarak kaldırılması talebinin reddi kararı üzerine alacaklı ilamsız icra takibine devam edemeyecektir. İtirazın kesin olarak kaldırılması talebinin reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Bu karar yalnız ilamsız icra bakımından kesindir. Bu kararla mevcut ilamsız icra takibi son bulur. Bundan sonra alacaklı aynı alacak için yeni bir ilamsız icra takibi yapamaz. Ancak alacaklı söz konusu alacağı için genel mahkemelerde bir alacak davası açabilir. Bu durumda alacaklı bir yıllık süre içinde olmak kaydıyla itirazın iptali davası da açabilecektir.


3.3. Borçtan Kurtulma Davası

İcra mahkemesinin itirazın geçici olarak kaldırılması kararı üzerine borçlu, kendi aleyhine yürütülen takibe devam edilmesini önlemek için yedi gün içerisinde borçtan kurtulma davası açabilecektir (İİK m. 69/2).


İcra mahkemesi kural olarak sıkı şekil şartlarına tabi olan basit bir inceleme yapmaktadır. Bu nedenle icra mahkemesi kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemektedir. O halde icra mahkemesinin kararı üzerine borçlu, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını genel mahkemelerde dava açarak tespit ettirebilecektir. İİK’nın 69. maddesinde borçluya yedi gün içinde genel mahkemelerde borçtan kurtulma davası açma hakkı tanınmıştır.


Borçtan kurtulma davası hukuki niteliği itibariyle bir menfi tespit davasıdır. İtirazın geçici olarak kaldırılması kararının tebliğinden itibaren yedi gün içinde açılacak olan menfi tespit davası borçtan kurtulma davası adını alacaktır. Borçlu itirazın geçici olarak kaldırılmasına karar verilmeden önce menfi tespit davası açmışsa, icra mahkemesinin itirazın geçici olarak kaldırılması kararının kendisine tefhim veya tebliğinden sonraki ilk duruşma gününe kadar yüzde on beşlik teminatı yatırdığı takdirde menfi tespit davası borçtan kurtulma davasına dönüşür.


İcra ve İflas Kanunu m. 69/2’de borçtan kurtulma davası açısından iki özel yetki kuralı öngörülmüştür. Bu hükme göre borçtan kurtulma davası takibin yapıldığı yer mahkemesinde veya alacaklının yerleşim yeri mahkemesinde açılabilecektir. Taraflar borçtan kurtulma davası hakkında HMK m. 17 ve 18’e uygun olmak kaydıyla bir yetki sözleşmesi yapabilirler, zira İİK m. 69/2’deki yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir. Borçtan kurtulma davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır.


Borçtan kurtulma davasının dinlenebilmesi için borçlunun ilk duruşma gününe kadar dava konusu alacağın yüzde on beşi oranında bir teminat göstermesi şarttır (İİK m. 69/2, c. 2). Kanun’da söz konusu teminat yatırılmadığı takdirde davanın reddedileceği belirtilmiştir (İİK m. 69/2, c. 3).


Borçtan kurtulma davasında HMK’ nın genel hükümlerine göre yargılama yapılarak hüküm verilir. Borçtan kurtulma davasının davacısı borçlu, davalısı ise alacaklıdır. Alacaklı ve borçlunun taraf rollerinin değişmiş olması ispat yükü bakımından bir değişiklik gerektirmez, ispat yükü bakımından genel hükümler uygulanır. Buna göre ilk ispat yükü davalı alacaklıda olup alacaklı dava konusu yapılan meblağın varlığı ve miktarını ispat edecektir. Davalının ispat yükünü yerine getirmesi üzerine davacı borçlu, borçlu olmadığını veya borcun ödendiğini ya da borcun taliki şarta veya vadeye bağlı olduğunu ispat edecektir.


Borçtan kurtulma davası sonucunda verilen hüküm maddi anlamda kesin hüküm etkisine sahiptir. Davacı borçlunun davayı kazanması halinde takip konusu meblağın borçlusu olmadığı tespit edilmiş olacaktır. Borçlunun davayı kazanmasıyla daha önce başlamış olan ilamsız takip ve yapılmış olan geçici haciz hükümsüz kalacaktır. Alacaklı takibe devam edemeyecektir. Mahkeme borçlunun davayı kazanması halinde haksız çıkan davalı tarafı yani alacaklıyı, dava ve hükmedilen şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere münasip bir tazminata mahkûm edecektir (İİK m. 69/son). Kanun’da söz konusu tazminat için talep şartı aranmamıştır.


Davacı borçlu davayı kaybettiği takdirde takip konusu alacağın borçlusu olduğu tespit edilmiş olur. Bu karar, kanun yollarının tüketilmesi veya kanun yollarına başvuru süresinin geçmesi sonucunda maddi anlamda kesin hüküm niteliğini kazanacaktır. Bu durumda borçlu, alacaklıya karşı borçlu olmadığına dair yeni bir dava açamayacaktır (Mesela menfi tespit davası veya istirdat davası açamaz). Borçtan kurtulma davasının reddi üzerine itirazın geçici olarak kaldırılması kararı kesin kaldırma kararına dönüşecektir. Davalı alacaklı bu durumda ilamsız icraya devam edilmesini isteyebilecektir. Daha önceden geçici hacizler yapılmışsa bunlar da kesin hacze dönüşecektir. Borçtan kurtulma davası sonucunda haksız çıkan borçlu, dava veya hükmedilen şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere münasip bir tazminata mahkûm edilecektir (İİK m. 69/son).


3.3.1. İtirazın İptali Davası

Takip konusu alacağa karşı borçlunun itirazda bulunması üzerine alacaklı itirazı hükümden düşürebilmek için itirazın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde itirazın iptali davası açabilir. Görüldüğü üzere itirazın iptali davasında davacı icra takibinde bulunan ve takibi itiraza uğrayan alacaklı, davalı ise mevcut takibe itiraz eden borçludur.


İtirazın iptali davasında görevli mahkeme HMK’nun 1-4. maddelerinde düzenlenen göreve ilişkin hükümlerce belirlenir. İtirazın iptali davası ticari dava niteliğinde[9] ise, asliye ticaret mahkemeleri görevlidir. Ticaret mahkemesinin kurulmamış olduğu yerlerde ise, bu tür davalar asliye hukuk mahkemesinde görülecektir. Takip konusu alacak iş hukukundan kaynaklanmaktaysa, itirazın iptali davası ya da borçtan kurtulma davası iş mahkemesinde açılır. İş mahkemesi bulunmayan yerlerde ise bu davalar o yerdeki asliye hukuk mahkemelerinde açılır[10].


İtirazın iptali davasında esas hakkında incelemeye geçilebilmesi ve sonuçta esas hakkında hüküm verilebilmesi için bazı şartların varlığı gereklidir. Bu şartların gerçekleşmediği hallerde mahkeme esasa girişmeksizin, esasa ilişkin incelemeye başlamışsa da esas hakkında hüküm vermeksizin davayı usulî bir hükümle reddedecektir:


Davacının itirazın iptali davasını açmakta hukuki yararı bulunmalıdır; borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmiş olmalıdır; alacaklı, borçlunun itirazının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davası açabilir; itirazın iptali davasına konu olan uyuşmazlıkta kesin hüküm bulunması halinde mahkeme davanın reddine karar vermelidir.


İtirazın iptali davası HMK m. 119’da belirtilen hususları taşıyan bir dava dilekçesi ile açılır. Dava dilekçesi davalı sayısından bir fazla olarak hazırlanıp mahkemeye verilecektir.


İtirazın hükümden düşürüleceği itirazın iptali davasında davalı (borçlu), ödeme emri üzerine icra dairesine bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı olmaksızın cevap layihasında bütün itiraz sebeplerini ileri sürebilecektir. Bu durumda savunmanın genişletildiği itirazı söz konusu olamaz. Mahkeme, itirazın iptali davasında, tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borçlunun borçlu olup olmadığını araştıracaktır. Bu davada alacaklı alacağını ispat bakımından İİK m. 68 normlarına uygun belgelere bağlı değildir. Alacaklı, normal bir alacak davasında olduğu gibi, alacağının varlığını HMK’ya göre caiz olan her türlü delille ispat edebilecektir.


Taraflar aralarındaki hukuki ilişkinin niteliğine göre iddia ve savunmalarını, yazılı delille veya özellikle delil başlangıcının olduğu durumlarda bu tür belgelerle ya da karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinleterek yahut yemin teklif ederek kanıtlayabilirler.


Alacaklının; borçlunun, ödeme emri üzerine yaptığı itirazı hükümden düşürmek için açtığı itirazın iptali davası sonucunda mahkemece verilecek karara karşı olağan kanun yolları tüketildikten sonra, karar maddi anlamda kesin hüküm niteliği kazanacaktır. İtirazın iptali davası reddedildiği takdirde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi; itirazın iptali davası kabul edildiği takdirde de borçlu menfi tespit davası veya sebepsiz iktisap davası açamayacaktır.


İtirazın iptali davası icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptalini ve itiraz ile duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle davada haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerekir. İtirazın iptali davasında takipten sonra ve davadan sonra yapılan ödemeler dikkate alınmaz. Bu ödemeler kararın infazı aşamasında icra müdürlüğünce dikkate alınıp borçtan mahsup edilmelidir. Ancak takipten önce yapılmış ödemelerle, takipten sonra fakat ödeme emrine itirazdan önceki dönemde yapılmış ödemeler hüküm kurulurken dikkate alınmalıdır.


Borçlu takip konusu borcun bir kısmına itiraz etmişse itiraz edilmeyen kısım için bu takip kesinleşeceğinden bu kısımla ilgili olarak itirazın iptaline karar verilemez. Kısmi itiraz halinde itirazın iptali davasının konusu alacağın itiraz edilen kısmıdır.


Yapılan yargılama sonunda davacının itirazın iptali davasında haklı olduğunun anlaşılması halinde mahkeme davacının netice-i talebine uygun olarak itirazın iptaline ve dava dilekçesinde talep edilmiş olmak kaydıyla şartları varsa davalının icra inkâr tazminatına mahkûmiyetine ve yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verecektir.


İtirazın iptali davası devam ederken takip konusu alacak ödenirse dava konusuz kalır. Mahkemenin bu halde de davalı borçluyu yargılama giderlerini ödemeye mahkûm etmesi gerekir.


İtirazın iptali davası lehine sonuçlanan davacı itirazın iptali kararını icra dairesine tevdi ederek icra takibine devam edilmesini ister. İtirazın hükümden düşürülmesiyle ödeme emri kesinleşip cebri icra belgesi halini almıştır ve alacaklıya haciz isteme yetkisi gelmiştir. Alacaklının borçlunun mallarının haczedilmesini isteyebilmesi için hükmün kesinleşmiş olması şart değildir. Davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmesi ile itiraz sonucu duran takip iptal edilmiş sayılır.


3.3.2. Menfi Tespit Davası

Menfi tespit davaları, bir hukuki ilişkinin ya da ondan doğan bir hak veya yetkinin mevcut olmadığının, bir belgenin sahteliğinin ya da herhangi bir nedenle hükümsüzlüğünün tespiti için açılan ve dava sonunda herhangi bir mahkûmiyet hükmü içermeyip dava konusunu teşkil eden hususun bir kararla tespitini amaçlayan davadır. Her dava gibi bu davaların da açılması için hukuki menfaat aranır. Menfi tespit davasında amaç, bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın baştan itibaren veya sonradan zuhur eden bir sebeple artık mevcut olmadığının tespitidir.


Menfi tespit davaları; icra takibinden önce açılan menfi tespit davaları ve icra takibinden sonra açılan menfi tespit davaları olarak ikiye ayrılır.


Buna göre, icra takibinden önce açılmış olan menfi tespit davası, aynı alacak için daha sonra ilamsız icra takibi yapılmasını önlemez ve daha sonra yapılacak icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Fakat menfi tespit davasına bakan mahkeme, davacının (borçlunun) talebi üzerine, teminat karşılığında, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.


İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davası sonucu takip kendiliğinden durmaz. Menfi tespit davasına bakan mahkeme, ihtiyati tedbir yolu ile dahi icra takibinin durdurulmasına karar veremez (İİK m. 72/3, c. 1). Alacaklı, alacağını tahsil edinceye kadar takibe devam edebilir. Ancak borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın % 15’inden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir (İİK m. 72/3, c. 2).


Davanın icra takibinden önce açılmasında görevli mahkeme, HMK m. 1-4 hükümleri çerçevesinde belirlenir. Yetkili mahkeme konusunun HMK m. 6 ve devamı maddeleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Temel kural, borçlunun ikametgâhı mahkemesidir. Ayrıca, özel yetki kuralları da duruma göre uygulanabilir. Mesela, akdin icra olunacağı yer mahkemesi de sözleşmeden doğan davalar bakımından yetkili mahkeme olabilir (HMK m. 10).


Davanın icra takibinden sonra açılması halinde İİK m. 72/8’de icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası için iki özel yetki kuralı öngörülmüştür. Buna göre; Menfi tespit davası, davalının (alacaklının) yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Bununla HMK m. 6’daki yetki kuralı teyit edilmiştir. Davalılar birden fazla ise ve davanın tüm davalılara karşı birlikte açılma durumu varsa dava, davalılardan birinin ikametgâh mahkemesinde de açılabilir. Menfi tespit davası, davalının ikametgâhı dışında takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilir. Taraflar HMK m. 17 ve 18 hükümlerinde belirtilen şartlara uygun olarak yetki sözleşmesi de yapmış olabilirler. Bu halde, dava yetki sözleşmesinde belirtilen yer mahkemesinde açılabilir. Sahte senet düzenlemek veya borç senedinin hata, hile veya ikrah ile alındığı iddiaları haksız fiil teşkil ettiğinden, sahtelik, hata, hile veya ikrah nedeniyle senedin iptali talebiyle açılan menfi tespit davası için HMK m. 16 uyarınca haksız fiilin işlendiği yer yani sahteciliğin, hatanın, hilenin veya ikrahın yapıldığı yer mahkemesi de yetkilidir. Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinin yetkisine ek olarak fiilin işlenme ihtimalinin bulunduğu yer veya zararın meydana geldiği yer ya da zarar görenin yerleşim yerlerindeki mahkemeleri de yetkilidir. Menfi tespit davasındaki yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir. Mahkeme yetkisiz olduğunu re’sen gözetip yetkisizlik kararı veremez. Davalının ilk itiraz süresi içerisinde yetki itirazında bulunması gerekir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davasında yargılama usulü, genel hükümlere tabidir. İspat yüküne ilişkin genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasında davacı, bir borç tehdidi altında bulunan kişidir. Davalı ise alacaklı olduğunu ileri süren kimsedir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise davacı, takip borçlusu olan kişidir. Davalı ise takip alacaklısıdır.


İcra ve İflas Kanunu’nun 72/4 ve 72/5 maddelerinde davanın alacaklı ve borçlu lehine sonuçlanması halleri ayrı ayrı hükme bağlanmıştır. Davanın alacaklı lehine sonuçlanması demek, menfi tespit davasının reddi demektir. Bu ret kararı ile alacaklının iddia ettiği alacağın mevcut olduğu maddi hukuk bakımından tespit edilmiş olur. Davanın reddi üzerine, ret kararının kesinleşmesini beklemeye gerek olmadan, ihtiyati tedbir kararı ile durmuş olan icra takibine kaldığı yerden devam edilir. Hükmün kesinleşmesini takiben alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış olmaktan dolayı uğradığı zararlarını ihtiyati tedbir kararı nedeniyle yatırılan teminattan alır. Herhangi bir talebe gerek olmaksızın alacaklının uğradığı zarar aynı dava içinde takdir olunarak karara bağlanır. Alacaklı yararına takdir olunacak tazminat miktarı yüzde yirmiden aşağı olamaz.


Davanın borçlu lehine sonuçlanması kabulü anlamındadır. Menfi tespit davasının kabulü demektir. Bu kabul kararı ile birlikte borçlunun borçlu olmadığı tespit edilmiş olur. Davanın borçlu lehine hükme bağlanması halinde takip derhal durur. Kararın kesinleşmesi üzerine ayrıca bir karara gerek kalmaksızın kesinleşen hükmün kapsamına göre icra tamamen veya kısmen eski haline iade edilir. Alacaklı tarafından başlatılan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, borçlunun talebi üzerine, uğradığı zararın alacaklıdan tahsiline karar verilir. Mahkemece borçlu lehine takdir edilecek tazminat takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Borçlu yararına tazminata hükmedilebilmesi için borçlunun talebinin yanı sıra takibin, haksız ve kötü niyetli yapılmış olduğunun anlaşılması gerekir.


3.3.3. İstirdat Davası

Hakkında yapılan icra takibine itiraz etmemiş veya itiraz etmesine rağmen icra mahkemesi hâkimliğince itirazı kaldırılmış olan borçlu, icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalmış olması halinde, ödediği günden itibaren bir yıl içinde, ödediği paranın miktarına göre, sulh veya asliye hukuk mahkemesine dava açarak paranın geriye alınmasını isteyebilir ve uygulamada bu tür istekleri kapsayan davalara istirdat (geri alma) davaları denir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 72/6 maddesinde borçlunun icranın durdurulması yolunda ihtiyati tedbir kararı alamamış olması sonucu devam eden takip nedeniyle borcu ödemek zorunda kalması halinde, menfi tespit davasının kendiliğinden istirdat davasına dönüşeceği hususu hükme bağlanmıştır.


İstirdat davasında görevli mahkeme HMK’nın 1-4 maddelerindeki esaslara göre belirlenir. İcra ve İflas Kanunu’nun 72/8 maddesi hükmüne göre istirdat davalarında iki özel yetkili mahkeme belirlenmiştir: 1- Davalının ikametgâhı mahkemesi veya 2- İcra takibinin yapıldığı yer mahkemesidir. Taraflar, yetki sözleşmesi ile İİK m. 72/8’deki mahkemelerden başka bir yer mahkemesini de yetkili kılabilirler. Yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir.


İstirdat davasının davacısı, borçlu olmadığı parayı ödeyen kimsedir. İcra takibine konu borcun üçüncü kişi tarafından ödenmiş olması halinde dahi davacı yine icra takip dosyasının borçlusudur. Borcu ödeyen üçüncü kişi istirdat davası açamaz. Davalı ise icra takibini yapan alacaklıdır.


İstirdat davasında ispat yükü, borçlu davacıya ait bulunmaktadır. İİK’nın 72/son maddesi hükmüne göre, “davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur”.


Davanın kabulü halinde, bir başka deyişle davacı borçlunun istirdat davasını kazanması halinde, mahkeme hükmü, ödenen paranın geri verilmesini içerir. Davacı borçlu, takip sebebiyle ödemek zorunda kaldığı parayı, icra harç ve masraflarını ve dava masraflarını geri alır.


3.4. Adi Haciz Yolu İle Takip

2004 sayılı İİK alacaklı olduğunu iddia eden kişinin mutlaka yargı merciine müracaat neticesinde lehine bir karar alma mecburiyetinde olmadığı ortaya koymaktadır. Alacaklının alacağı para veya teminat alacağına ilişkin ise bu durumda elinde hiçbir belge olmasa dahi alacaklı icra dairesine müracaat ederek borçluya karşı icra takibini başlatabilir. Alacaklının icra dairesine müracaatında takip talebini düzenlemesi ve bu takip talebine dayanarak icra müdürünce borçluya tebliğ edilmek üzere bir ödeme emrinin düzenlenmesi gerekmektedir. Borçlu ise, alacaklının bu talebine karşı yapabileceği ilk savunma borca, imzaya ya da yetkiye ilişkin itirazdır. Bu itiraz neticesinde takip durur.


3.4.1. Yetkili İcra Dairesi

İlamsız icrada yetkili icra dairesi, HMK’nın yetkiye ilişkin hükümlerine göre belirlenecektir. İcra dairelerinin yetkisi kamu düzeninden olmadığından dolayı icra dairelerin yetkisi de kesin yetki değildir. Dolayısıyla icra dairesi yetkisizliğini re’sen dikkate alamaz. Buna göre genel yetkili icra dairesi olarak borçlunun ikametgâhı icra daireleri, bunun yanında sözleşmeden doğan bir para alacağı söz konusu ise akdin ifa yeri icra dairesi ve borçlunun veya vekilinin takip tarihinde orada bulunması şartı aranmaksızın akdin yapıldığı yer icra dairesi de yetkilidir. İfa yeri belirtilmemiş ise HMK m. 10 doğrultusunda TBK m. 89, fıkra 1, bent 1 uyarınca para borçları götürülecek borçlardan olduğu ve ödeme zamanında alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklı kendi yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki icra dairesinde takibe girişebilir. Bunun yanında taraflar yetkili icra dairesi hususunda ayrı bir anlaşma yapmışlarsa o yer icra dairesi dahi yetkili olacaktır. Ancak bu yetki şartı (sözleşmesi) HMK m. 17 ve 18’in düzenlediği şartlara uygun olmalıdır. Alacaklı yetkisiz bir icra dairesinde icra takibine başlamış ise ve borçlu da süresinde icra dairesinin yetkisine itiraz etmemiş ise, takibin başladığı o icra dairesi de yetkili olacaktır. Çünkü bu durumda da taraflar arasında zımni bir yetki sözleşmesi doğmuş olur.


3.4.2. Takip Talebi

Para alacağını tahsil etmek isteyen alacaklı yetkili icra dairesine İİK m. 58’de gösterilen kayıtları taşıyan bir takip talebinde bulunacaktır. Takip talebi yazılı yapılabileceği gibi takip talebinde bulunması gereken bilgilerin beyan edilerek tutanağa geçirilmesi ve tutanağın alacaklı ile icra müdürü tarafından imzalanması suretiyle sözlü olarak da yapılabilir, ayrıca takibin e-takip yoluyla da yapılması mümkündür.


Takip talebi takip hukukuna ve maddi hukuka ilişkin birtakım sonuçlar doğurur. Takip hukukuna etkileri bakımından adi haciz yoluyla takip, takip talebi ile başlayacaktır (İİK m. 42). Takip talebi üzerine icra müdürü takip konusu alacağın varlığını, miktarını veya talep edilebilirliğini incelemeksizin en geç üç gün içinde ödeme emri düzenleyip borçluya gönderecektir (İİK m. 58, 60/1, 61/1). Takip talebinin maddi hukuka ilişkin en önemli sonuçları ise öncelikle yetkisiz icra dairesine takip talebinde bulunulsa bile takip konusu para alacağının tabi olduğu zamanaşımı süresinin takip talebinin yapıldığı tarihte kesilmiş olmasıdır (TBK m. 154, TTK m. 750). Zamanaşımı kesilince kesilmeden itibaren süresi aynı olan yeni zamanaşımı süresi işlemeye başlar (TBK m. 156/1, TTK m. 751/2). Alacaklı borçluyu daha önce temerrüde düşürmediyse takiple borçlu mütemerrit hale gelecektir.


Alacaklı takip talebinde belirttiği alacak miktarı ile bağlı olup takibin seyri sırasında bu miktarı arttıramaz. Takip talebinde faiz istememiş olan alacaklının daha sonra aynı takip içinde faiz istemesi de caiz değildir.


Alacaklının yabancı para alacağının Türk parası karşılığını takip talebinde göstermesi yanında, bu alacağın hangi tarihteki kur üzerinden tahsili isteniyorsa bunun da açıkça gösterilmesi ve yabancı para ile ilgili faiz alacağına ilişkin talebin de takip talebinde belirtilmesi gerekir.


3.4.3. Ödeme Emri

Takip talebini alan icra dairesi üç gün içinde bir ödeme emri düzenleyerek bunu borçluya gönderecektir. Bu üç günlük sure disipliner nitelikte olup bu süreden sonra ödeme emrinin tanzim edilmiş olması ödeme emrinin geçerliliğine herhangi bir etkide bulunmayacaktır. Ödeme emri, icra takibinde borçluya karşı yapılan icra takip işlemlerinin birincisidir ve bundan sonraki icra takip işlemlerinin de ön şartıdır. Borçlu kendisine karşı icra takibi yapıldığını ödeme emri ile öğrenir.


Ödeme emrinde takip talebindeki kayıtların yanı sıra borcun ve takip giderlerinin yedi gün içinde ödenmesi ihtarı; borçlunun ödeme emrine yedi gün içinde itiraz edebileceği ihtarı; ödeme emrine itiraz etmeyen borçlunun aynı süre içerisinde mal beyanında bulunması, mal beyanında bulunmazsa veya gerçeğe aykırı beyanında bulunursa hapisle tazyik olunacağı ihtarı; borçlunun dava ve takip işlemlerine esas olmak üzere kendisine ait yurt içinde bir adresi itiraz ile birlikte bildirmek zorunda olduğu, adresini değiştiren borçlunun yurt içinde yeni bir adres bildirmediği ve yeni adresinin de tespit edilemediği durumlarda takip talebinde gösterilen adrese çıkarılacak tebligatın kendisine yapılmış sayılacağı (İİK Yön. m. 29) ile borç ödenmezse ve itiraz da edilmezse cebri icraya devam olunacağı ihtarı yer alacaktır (İİK m. 60). Takip bir belgeye dayanıyor ise belgenin tasdikli bir örneği ödeme emriyle birlikte borçluya tebliğ edilecektir.


Borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi sonucunda icra takibi duracaktır. Borçlu bu yedi günlük süre içerisinde itiraz etmez ve ödemede bulunmaz ise ödeme emri kesinleşir, cebri icra belgesi halini alır. Bunun üzerine alacaklı haciz isteyebilecektir.


3.4.4. Ödeme Emrine Karşı Muhalefet

3.4.4.1. Yetkiye İtiraz


İcra dairesinin yetkisi kamu düzeninden olmadığından kesin değildir. Dolayısıyla takip talebiyle kendisine müracaat edilmiş olan herhangi bir icra dairesi, takip talebi üzerine ödeme emri düzenleyerek borçluya göndermek zorundadır. İcra dairesinin yetkisizliğini ileri sürmek isteyen borçlu ise adi haciz yoluyla takipte ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi günlük hak düşürücü süre içinde yazılı ya da sözlü olarak yetkisizlik itirazında bulunabilir (İİK m. 62/1). Yargıtay’a göre, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine itiraz etmek isteyen borçlu, yapmış olduğu yetki itirazıyla birlikte en az bir yetkili icra dairesini bildirmek zorundadır[11]. Alacaklı, borçlunun yetki itirazını kabul ettiği takdirde, yetkisiz icra dairesinden takip dosyasının yetki itirazında belirtilmiş olan icra dairesine gönderilmesini talep eder veya yetkilidir diye kabul edilen icra dairesine müracaat ederek dosyanın celbini talep eder. Burada önemli olan husus şudur ki yetkisiz icra dairesinde yapılmış takip işlemleri geçersiz olduğundan dosyanın gönderildiği yetkili icra dairesi borçluya yeni bir ödeme emri düzenleyip tebliğ eder. Artık bundan sonra dosyanın gönderildiği icra dairesinden borçluya tebliğ edilmiş olan ödeme emrine karşı borçlunun yetki itirazında bulunabilme imkânı yoktur.


Sadece yetki itirazı dışındaki itiraz sebeplerini ileri sürebilir. Yetki itirazının yanında borca ve imzaya da itiraz edilmişse ve alacaklı yetki itirazını kabul etmişse ve dosyanın itirazda belirtilen icra dairesine gönderilmesini talep ederse diğer itirazların akıbeti hakkında artık dosya kendisine gönderilen icra dairesi karar verecektir.


3.4.4.2. Borca İtiraz


Borçlu kendisine gönderilen ödeme emri kapsamında kendisinden talep edilen borcun varlığına ve miktarına yönelik itirazını ödeme emrinin kendisine tebliğinden yedi gün içinde yazılı ve sözlü olarak yapmak zorundadır. Bu yedi günlük hak düşürücü süre içinde borçlu itirazını dermeyan etmez ise o icra takibi bakımından söz konusu borcu kabul etmiş addolunur.


Borca itirazın geçerli olabilmesi için borçlunun itirazının borca itiraz olduğunu açıkça belirtmesi şart değildir. Çünkü İİK yalnızca imzaya itirazın ayrıca ve açıkça yapılmasını şart kılmıştır. Dolayısıyla borçlunun, imza itirazı dışındaki tüm itirazları borca itiraz olarak kabul görür. İİK m. 62/4 hükmü gereği borcun bir kısmına itiraz etmek isteyen borçlu, itiraz etmek istediği miktarı itirazında açıkça ve ayrıca göstermelidir. Aksi takdirde itiraz yapılmamış sayılır. Bunun istisnası yani miktar belirtilmeden kısmi itirazın geçerli olduğu hal, ancak alacağın doğumunda muayyen olmaması (likit olmaması) halidir.


3.4.4.3. İmzaya İtiraz


Borçlunun takibe karşı koyma yollarından biri de eğer takip bir adi senede müstenit ise imzaya itirazdır. Ödeme emri ile birlikte senet sureti kendisine tebliğ edilen borçlu, senedin altındaki imzanın kendisine ait olmadığı iddiasında bulunabilir. Borçlu takibin müstenidi olan senet altındaki imzayı reddediyorsa, bunu, itirazında ayrıca ve açıkça beyan etmelidir. Aksi takdirde icra takibi yönünden senetteki imzayı kabul etmiş sayılır (İİK m. 62/5).


3.4.5. İtirazın Takibe Etkisi

Müddeti içinde yapılan itiraz takibi durdurur. Süresi içinde yapılmamış itiraz ise takibi durdurmayacaktır. Dolayısıyla alacaklının talebiyle icra takip işlemleri alacağın tümü için devam eder. Çünkü borçlunun yegâne savunma aracı olan itiraz (gecikmiş itiraz istisnadır) yapılmamış ise borçluya gönderilmiş olan ödeme emri kesinleşecek yani cebri icra belgesi haline gelecek dolayısıyla da alacaklıya takibi ilerletme yani haciz isteyebilme hakkı doğuracaktır (İİK m. 66). Borçlunun borcun bir kısmına itirazı halinde ise itiraz edilmeyen kısım için takip kesinleşecek yani alacaklı sadece o kısım için takibi ilerletme yani haciz isteyebilme hakkını elde etmiş olacaktır.


Borçlunun itirazı halinde kendisine itiraz ettiğine ilişkin bedava pulsuz bir belge verilir (İİK m. 62/son). Borçlu itiraz etmiş olsun ya da olmasın bu durum takip dosyasına mutlaka kaydedilir (İİK m. 64).


3.4.6. Gecikmiş İtiraz

Takip hukukunda kanun koyucunun belirlediği kesin sürelerden birisi de borçlu tarafından ödeme emrine karşı ileri sürülecek itirazın süresidir. Eğer itiraz süresinde değilse, alacaklının talebi üzerine, icra müdürü takip muamelelerine alacağın tamamı için devam edecektir. Kanuni düzenlemeden de anlaşıldığı üzere, borçlu, gönderilen ödeme emrine ilişkin itirazlarını yedi günlük hak düşürücü süre içinde yapmalıdır, aksi takdirde takip kesinleşecek ve bir sonraki safhaya yani borçlunun malvarlığının haczi işlemlerine geçilecektir. Bu bakımdan itiraz süresinin etkisi mutlaktır. Bu kuralın tek istisnası ise “gecikmiş itiraz” müessesesidir.


Kusuru olmaksızın bir engel sebebiyle süresi içinde itiraz edememiş olan borçlunun itiraz hakkını kaybetmeyerek, sonradan itirazda bulunabilmesine olanak sağlayan müesseseye gecikmiş itiraz denir. İcra ve İflas Kanunu m. 65’te düzenlenen gecikmiş itiraz, kural olarak icra takipleri açısından geçerlidir. Ancak Kanun’un açık hükmü gereği (İİK m. 173/f. 4) kambiyo senetlerine mahsus iflas ile takip yolunda da uygulanma kabiliyetine haizdir.


3.4.6.1. Gecikmiş İtirazın Şartları


a. Borçlunun Kusuruna Dayanmayan Bir Mazereti Sebebiyle Süresinde İtiraz Edememiş Olması


Gecikmiş itirazda bulunabilmek için öncelikle, borçlunun kusursuz olması gerekir. Borçlunun süresi içinde itiraz etmesine engel olan sebebin borçlunun kendisine atfedilecek bir kusuruna dayanmaması gerekir.


Kanun koyucu, gecikmiş itiraz için sadece borçlunun kusursuz olmasını aramamış, ayrıca bu hususta bir mazeretinin bulunması gerektiğini de ifade etmiştir.


Borçlu, süresi içinde bir mücbir sebep yüzünden ödeme emrine itiraz edememişse, bu mücbir sebebin sona ermesi ve itiraz edebilir duruma gelmesi ile gecikmiş itiraza başvurabilir.


Borçlu, somut olayın özelliklerine göre, kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen beklenmedik bir olayla ödeme emrine itiraz edememişse, gecikmiş itirazda bulunabilir. Nitekim kanun koyucu, gecikmiş itiraz sebepleri bakımından sınırlayıcı bir hüküm getirmemiştir. Bu nedenle beklenmedik birtakım olayların da gecikmiş itiraz sebebi olabilmesi mümkündür.


Borçlu, yedi gün içinde ödeme emrine itiraz edemeyecek ve kendisine bir vekil de atayamayacak derecede ağır hasta ise, iyileştikten sonra üç gün içinde gecikmiş itirazda bulunabilir. Borçlunun hastalığının, resmi raporlar ile ispat edilebilmesi mümkün olduğu gibi özel hastanelerden alınan raporlar da sağlık müdürlüklerince onaylandıkları takdirde geçerli olacaktır.


Usulsüz yapılan tebliğ mutlaka batıl olmayıp, muhatap tarafından öğrenildiği tarihte geçerli olur. Bunun için muhatabın tebliği öğrendiğini beyan etmesi ve tebliğden yeni haberdar olduğunu bildirerek usulsüzlüğü şikâyet etmesi gerekir. Ödeme emrinin borçluya tebliğ tarihi, borçlunun bu usulsüz tebliği öğrendiğini bildirdiği tarih olacağından, ödeme emrine itiraz süresi de bu andan itibaren işlemeye başlayacak ve bu durumda tebligatın usulsüzlüğü gecikmiş itiraz sebebi olarak sayılamayacaktır.


b. Süre


İcra ve İflas Kanunu m. 65’te gecikmiş itirazın süresi bakımından iki tür sınırlama yapıldığını görüyoruz. Borçlu, gecikmiş itiraz yoluna en geç paraya çevirme işlemi bitinceye kadar ve fakat engelin kalkmasından itibaren üç gün içinde olmak şartıyla başvurabilecektir.


c. Borçlunun Mazeretini Gösteren Delillerle Birlikte İtiraz ve Sebeplerini İcra Mahkemesine Bildirmesi


Borçlu, gecikmiş itirazında yalnızca mazeretini ve delillerini değil, ayrıca borca karşı olan itiraz sebeplerini ve bunların delillerini de bildirmek zorundadır. Borcun esasına ilişkin itirazlar, gecikme mazeretinin kabulünden sonra ileri sürülmek üzere geri bırakılamaz. Borçlu gecikmiş itirazında bildirdiği sebeplerle de bağlıdır. Normal itirazdaki hükümler burada kıyasen uygulanmaktadır.


İcra ve İflas Kanunu m. 65/f. 3’ten anlaşıldığı üzere gecikmiş itiraz icra mahkemesine yapılacaktır. Buradaki icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesidir. Gecikmiş itirazın diğer bir şartı da gecikmiş itirazda bulunan borçlunun, duruşma harç ve giderlerini peşin olarak yatırması mecburiyetidir.


3.4.6.2. Sonuç ve Etkisi


İcra takiplerinde gecikmiş itiraz talebi icra mahkemesi tarafından basit yargılama usulüne (HMK m. 316 vd.) göre incelenir. Gecikmiş itiraz normal itirazdan farklı olarak takibi kendiliğinden durdurmayacağı için, öncelikle icra mahkemesi, takibin durdurulmasının gerekip gerekmediğine karar verecektir. Bunun için de gecikme sebebinin mahiyetini ve olayın özelliklerini göz önünde bulundurarak bir inceleme yapacaktır.


İcra mahkemesi takibin geçici olarak durdurulmasına karar vermişse, borçlunun ileri sürdüğü mazeretin haklı olup olmadığını incelemeye başlayacaktır. İcra mahkemesi genellikle bu incelemesini dosya üzerinden yapar. Ancak gerekli görürse, duruşma yapılmasına da karar verebilir ve her iki tarafı hemen duruşmaya davet eder (İİK m. 65/f. 3). Borçlu, ileri sürdüğü mazeretin haklı olup olmadığını her türlü delille ispat edebilir.


Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur (İİK m. 65/f. 4). Bu şekilde yapılmış olan gecikmiş itiraz, tıpkı yedi gün içinde yapılmış normal bir itiraz gibi sonuç doğurur. Borçlunun mazeretinin kabulü üzerine durmuş olan icra takibine devam edilebilmesi için alacaklının itirazın iptali davası açması (İİK m. 67) veya icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması talebinde bulunması (İİK m. 68-68a) gerekmektedir.


Alacaklı itirazın kaldırılması yoluna başvuracaksa, bu talebini, icra mahkemesinin mazeretinin kabulüne karar verdiği oturumda sözlü olarak da dile getirebilir (İİK m. 65/f. 4). Bu duruma icra mahkemesi incelemesine devam ederek, alacaklının itirazın kaldırılması talebini de inceleyip karara bağlar. Alacaklı bu imkândan faydalanmak istemezse, elbette ki, m. 67/f. 4’teki altı aylık süreye tabi olmak kaydıyla, icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edebilecektir. İcra mahkemesi, borçlunun mazeretinin kabul edildiği ve bunun sonucu olarak da yapılan itirazın süresi içinde yapılmış bir (normal) itiraz olduğu şeklindeki kararını derhal, alacaklıya, borçluya ve icra dairesine bildirmek zorundadır.


İcra ve İflas Kanunu, m. 65/f. 5’e göre; gecikmiş itirazdan önce borçlunun mallarına haciz konulmuşsa, mazeretin kabulü kararının tefhim veya tebliğinden itibaren alacaklı yedi gün içinde, icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemez veya aynı süre içinde 67. maddeye göre mahkemeye başvurmazsa haciz kalkar.


İcra mahkemesi, borçlunun mazeretini kabul etmezse, gecikmiş itiraz talebini reddeder ve bu durumda takibe devam edilir. Çünkü daha evvel de belirtmiş olduğumuz gibi, sadece bir gecikmiş itiraz talebi kendiliğinden icra takibini durdurmaz.


3.5. Kambiyo Senetlerine Müstenit Haciz Yolu İle Takip

Bu kısımda elinde bono, poliçe ya da çek bulunan bir alacaklının bu kambiyo senetlerinden dolayı borçlu olan kişiye karşı başlatabileceği icra takibinin özellikleri üzerinde durulacaktır. Kambiyo senedine müstenit takip, adi haciz yoluyla takibe göre alacaklıya daha avantajlı bir prosedürü kullanma imkânı tanımaktadır. Alacaklının elindeki senedin TTK hükümlerine uygun şekilde düzenlenmiş kambiyo senedi niteliğinde olması temel şarttır. Borçlu aleyhinde başlatılan bu tür bir icra takibine karşı adi haciz yoluyla takipteki süreden daha kısa bir süre içinde – 5 gün – itiraz etme imkanına sahiptir. Ayrıca ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde yapılacak olan bu itiraz borçlu aleyhindeki icra takibini durdurmayacaktır.


3.5.1. Genel Olarak

Kambiyo senetlerine müstenit haciz yoluyla takip, ilamsız icra yolu ile takibin bir çeşidi olmakla birlikte onu adi haciz yoluyla takipten ayıran en önemli özellik takibin adi haciz yoluyla takibe göre daha kolay ve daha çabuk ilerlemesidir. Kambiyo senetlerine müstenit haciz yoluyla takip, adi haciz yolu ile takip prosedürüne nazaran alacaklı lehine kolaylaştırılmıştır.


Alacaklının, kambiyo senetlerine müstenit haciz yoluyla takibe başvurabilmesi için alacağının senede bağlanmış olması ve bu senedin de kambiyo senedi olması gerekir. Kambiyo senetleri, Türk Ticaret Kanunu’nda sınırlı sayıda belirtilmiş olup; bono (TTK m. 776 vd.), poliçe (TTK m. 671 vd.) ve çek (TTK m. 780 vd., 5941 sayılı Çek Kanunu) olmak üzere üç tanedir.


Alacağı kambiyo senedine dayanan bir alacaklı, mutlaka kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takibe başvurmak zorunda değildir.


Yine alacağı kambiyo senedine dayanan bir alacaklı, alacak aynı zamanda rehinle temin edilmiş olsa bile, bu alacağı için rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak mecburiyetinde olmadan, doğrudan kambiyo senetlerine müstenit haciz yoluyla takip talebinde bulunabilecektir (İİK m. 45/3, İİK m. 167/1). Bu durumda alacaklı tercihine göre kambiyo senetlerine müstenit haciz yoluyla takip veya rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yollarına başvurabilecektir.


3.5.2. Yetkili İcra Dairesi

Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takibe ilişkin hükümler arasında yetkili icra dairesine ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından yetkili icra dairesi kural olarak genel haciz yoluyla takipteki gibi olacaktır. Bu durumda İİK m. 50/1 gereğince HMK’da yer alan yetkiye ilişkin hükümler (HMK m. 5-19) kambiyo senetlerinin özellikleri de dikkate alınarak kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipteki yetki hakkında da kıyasen uygulanacaktır. Bu durumda;


1-Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipler açısından genel yetkili icra dairesi, borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesidir (İİK m. 50/1, HMK m. 6). Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte borçlu sayısı birden fazla ise icra takibi borçlulardan birinin yerleşim yerindeki icra dairesinde de yapılabilir (HMK m. 7/1 c. 1). Ancak anılan bu hüküm, Yargıtay’a göre, yalnız borçlulardan birinin yerleşim yerindeki (borçlulardan biri için genel yetkili) icra dairesinde takip yapılması halinde uygulanabilecektir. Borçlulardan biri açısından özel yetkili olan icra dairesinde, bütün borçlulara karşı, HMK m. 7/1 c. 1 kapsamında takip yapılamayacaktır.


2-Uygulamada kambiyo senetlerine (özellikle bonolara) yetki şartı konulmaktadır ve bu yetki şartları HMK’nın yetki sözleşmelerine ilişkin hükümlerine (HMK m. 17-18) uygun olduğu ölçüde geçerlidir. Kambiyo senetlerindeki yetki kaydı taraflar ve daha sonra ciro yoluyla bu senedi devralan hamiller için geçerlidir. Bununla birlikte kambiyo senedinde yer alan yetki şartının senedi devralan hamiller hakkında geçerli olabilmesi için onların da tacir olmaları gerekmektedir. Yargıtay’ın müstakar içtihatlarına göre, sadece mahkemeye ilişkin yetki şartı, ayrıca belirtilmemiş olsa dahi icra daireleri için de geçerlidir.


3-Alacağı kambiyo senedine dayanan ve kambiyo senetlerine müstenit takip başlatmak isteyen alacaklı, takibini kambiyo senedindeki borcun ödeneceği yer ve senedin düzenleme yeri icra dairesinde de yapılabilir (İİK m. 50/1, HMK m. 10).


Kambiyo senetlerinde yer alması gereken kayıtlardan biri eksikse ve bu eksiklik TTK’daki yedek hükümlere göre doldurulamıyorsa, senet kambiyo senedi vasfını taşıyamayacağından bu senede dayanılarak kambiyo senedine müstenit takip yapılamayacaktır. Kambiyo senetlerinde ödeme yeri ve senedin düzenlendiği yer bu senetlerde yer alan kayıtlara ve TTK’da yer alan yedek hükümlere göre belirlenecektir.


Kambiyo senedinden doğan borçlar, para borçlarından farklı olarak aranılacak borç niteliğinde olduğundan, kambiyo senedi alacaklısı TBK m. 89/1 b. 1 uyarınca kendi yerleşim yerinde kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takip yapamayacaktır.


4-Takibin başlatıldığı icra dairesi yetkisiz olsa dahi süresinde ve usulüne uygun olarak itiraz edilmemişse yetkili hale gelecektir.


3.5.3. Takip Talebi

Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takibe girişmek isteyen alacaklı, yetkili icra dairesine yazılı veya sözlü olarak ya da e-takip yolu ile takip talebinde bulunacaktır. Alacaklı, takip talebinde, adi haciz yoluyla takip talebindeki kayıtlara (İİK m. 58) yer vermekten başka kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takibe girişmek istediğini bildirmeye ve takip talebine kambiyo senedinin aslını ve borçlu adedi kadar tasdikli örneğini eklemeye mecburdur (İİK m. 167/2). Takip konusu yapılan kambiyo senedinin cinsinin, tarihinin ve varsa numarasının da takip talebine yazılması gerekir.


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte, genel haciz yoluyla takipten farklı olarak İİK m. 167/2 uyarınca kambiyo senedinin aslının ve borçlu sayısı kadar onaylı örneğinin takip talebine eklenmesi zorunludur. Ancak takip konusu yapılan alacak çeke dayanıyorsa ve kısmi ödeme yapılmış olması halinde banka, çekin aslını saklayarak çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisini çek hamiline verir. Bu durumda yetkili hamil, çekin ön ve arka yüzünün bankaca onaylı fotokopisini takip talebine ekleyerek kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takip yapabilecektir (İİK Yön. m. 21/1,c). Kambiyo senedinin aslı, alacaklının yalnız başına senedi elde etmesine imkân olmayan bir yerdeyse (örneğin ceza mahkemesi) alacaklı takip talebine sadece kambiyo senedinin örneğini ekleyebilecektir. Bununla birlikte kambiyo senedini kaybetmiş olan alacaklı, mahkemenin kambiyo senedinin iptaline ilişkin kararına dayanarak kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takip yapamaz.


İcra müdürü, takip talebi ile birlikte kendisine verilen kambiyo senedinin aslını icra dairesinde saklayacaktır. Bu şekilde senet, takip boyunca borçlunun senedi incelemesine elverişli hale getirilmiş olacak ve ayrıca senedin başkalarına devri önlenecektir.


Yine kambiyo hukukuna ilişkin alacağın doğumu için protesto çekilmesi gereken hallerde, alacaklı protestoyu da takip talebine eklemek zorundadır; zira bu halde kambiyo senedi ile protesto bir bütün oluşturmaktadır. Protestodan muafiyet hallerinde protesto çekilmesine gerek yoktur (TTK m. 722). Kambiyo senedine protestonun eklenmesinin gerekip gerekmediği her bir kambiyo senedi türüne göre ayrıca tespit edilmelidir.


Kambiyo senedine dayanarak takibe girişen alacaklı, takip talebinde, ödenmemiş olan senet bedelini, temerrüt faizini, protesto ve ihbarname giderlerini, komisyon ücretini ve çek tazminatını talep edebilir (TTK m. 725; m. 726; m. 778/1,d; m. 783; m. 810, m. 818/1,l). Bununla birlikte çek tazminatı sadece çeki düzenleyenden talep edilebilecektir (TTK m. 783/3). Ayrıca yabancı bir para alacağı söz konusuysa; adi haciz yoluyla takiplerde olduğu gibi yabancı para alacağının hangi tarihteki döviz kuru üzerinden Türk parası karşılığının talep edildiğinin, Türk parası olarak hesaplanan miktarın ve faizinin takip talebinde yer alması gerekir.


Bir kambiyo senedinin birden fazla borçlusu olup da bunların hepsi iflasa tâbi kişilerden ise, alacaklının bunlar hakkında aynı talepte bulunması gerekir. Diğer bir deyişle, alacaklı bu kişilerin hepsine karşı ya haciz yoluyla ya da iflas yoluyla takip yapacaktır. Bu halde borçlu tarafından ödeme emrine itiraz edilmesi halinde, talebin niteliğine göre haciz yolunda İİK m. 169, m. 169/a ve m. 170; iflas yolunda ise İİK m. 174 uygulanır (İİK m. 176/b,1). Bununla birlikte bir kambiyo senediyle takip edilen borçlular içinde iflasa tâbi olmayan şahıslar bulunup da alacaklı iflasa tâbi olanlar aleyhine iflas, tâbi olmayanlar aleyhine haciz yoluna gitmek isterse, bu yollara mahsus iki ayrı takip talebinde bulunmak zorundadır. Bu halde takip taleplerinden birine kambiyo senedinin icra müdürü tarafından tasdik edilmiş bir sureti eklenir. İcra müdürü, senedin bu suretine, senedin aslının kendisinde bulunduğunu yazar (İİK m. 176/b, 2). Bu şekilde iki takip birbirinden bağımsız olarak devam edecektir.


Takip talebi ile zamanaşımı kesilir (TTK m. 750, m. 778, m. 818/1, p) ve süresi aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar (TTK m. 751/2, m. 778, m. 818/1, p).


3.5.4. Ödeme Emri

Takip talebini alan icra müdürü senedin kambiyo senedi olduğunu ve vadesinin geldiğini görürse, borçluya senet suretiyle birlikte hemen ödeme emri gönderir (İİK m. 168/1 c. 1). Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde, adi haciz yoluyla takipte ödeme emrinin tebliği için öngörülen üç günlük süreden farklı olarak icra müdürünün hemen ödeme emri göndereceği düzenlenmiştir (İİK m. 61/1 c. 1, İİK m. 168/1 c. 1).


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde takip talebini, kambiyo senedinin aslını ve varsa ödememe protestosunu alan icra müdürü, takip talebinin gerekli unsurları içerip içmediğini incelemenin yanında bu takip yoluna özgü olarak;


1. Takip konusu alacağın dayandığı senedin kambiyo senedi vasfını taşıyıp taşımadığı,


2. Kambiyo senedinin vadesinin gelip gelmediği,


3. Takip başvurusunda bulunan tarafın takip hakkı olup olmadığını inceleyecektir (İİK m. 168/1 c. 1, m. 170a/1).


İcra müdürü, İİK m. 168/1 c. 1 uyarınca, takip talebine eklenen senedin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kambiyo senedi vasfına haiz olup olmadığını re’sen araştıracaktır. Eğer kambiyo senedine müstenit haciz yoluna ilişkin takip talebine eklenen senet kambiyo senedi niteliğinde değilse takip talebi reddedilecektir. İcra müdürü bundan başka takip talebi tarihinde kambiyo senedinin vadesinin gelip gelmediğini inceleyecektir. İcra müdürü, alacağın vadesinin gelmediğini re’sen dikkate alır. İcra müdürü son olarak takip başvurusunda bulunan tarafın takip hakkı olup olmadığını inceleyecektir. İcra müdürü bu çerçevede takip talebinde bulunan alacaklının yetkili hamil ve borçlunun kambiyo senedinin borçlusu olup olmadığını inceleyecek ayrıca protesto çekilmesi gereken hallerde protestonun çekilip çekilmediğini tespit edecektir. Kambiyo senedinin yetkili hamili olmayan kişi kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takip yapamaz. Aynı şekilde kambiyo senedinin borçlusu olmayan kişiye karşı kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takip yapılamaz.


İcra müdürünün yapacağı inceleme sonucunda alacaklının menfaatini ihlal eden bir işlem söz konusuysa, diğer bir deyişle, alacaklının takip talebi reddedilirse, alacaklı bu karara karşı yedi gün içerisinde genel hükümler dâhilinde şikâyet yoluna müracaat edebilecektir. Bununla birlikte icra memuru yapacağı bu inceleme neticesinde borçlu aleyhine bir sonuca ulaşırsa, yani kambiyo senedi vasfına sahip olmayan veya vadesi gelmemiş bir senede dayanılarak yapılan takip talebi üzerine ödeme emri düzenlenirse, borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içerisinde şikâyet yoluna başvurabilecektir (İİK m. 168/1, b. 3, m. 170a).


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde ödeme emrinde bulunacak hususlar İİK m. 168/1’de düzenlenmiştir.


Ödeme emrinin üzerine hangi icra dairesinden gönderildiğine ilişkin kaşe basılır, tarih de yazılmak suretiyle icra müdürü veya yardımcısı tarafından imzalanır. Ödeme emri iki nüsha olarak düzenlenir. Birden fazla borçlu olması durumunda ise borçlu sayısından bir fazla olarak düzenlenir. Ödeme emrinin bir nüshası borçluya gönderilir, diğeri icra dosyasına konulur. Alacaklı isterse kendisine ayrıca tasdikli bir nüsha verilir. Nüshalar arasında fark bulunduğu takdirde borçludaki nüsha geçerli sayılır (İİK m. 168/son, m. 60/3). Alacaklıya verilen nüsha hiçbir resim ve harca tâbi değildir (İİK m. 168/son, m. 60/4). Kambiyo senedinin tasdikli örneğinin (İİK m. 168/1 c. 1, m. 167/2) ve varsa protesto belgesinin tasdikli örneğinin de ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmesi gerekir. Yargıtay, ödeme emrine suretlerin eklenmemesini ödeme emrinin iptal edilmesi sebebi olarak kabul etmektedir.


3.5.5. Ödeme Emrine Karşı Muhalefet

Ödeme emrini alan borçlu, takip talebinde gösterilen borcu kabul etmediği veya ödemek istemediği takdirde Kanun’da öngörülen usul çerçevesinde ödeme emrine karşı koymalıdır.


3.5.5.1. Şikâyet


Kanun koyucu, İİK m. 16 ve devamı maddelerinde genel olarak şikâyeti düzenlemekten başka kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte özel bir şikâyet yolu öngörmüştür. Borçlu, icra müdürünün icra takip işlemlerine karşı bazı özel sebeplere binaen beş gün içerisinde şikâyet yoluna müracaat edebilecektir. Bununla birlikte borçlu diğer hallerde genel hükümlere göre yedi gün içinde veya şartları varsa süresiz şikâyette bulunabilecektir.


Kambiyo senetlerine ilişkin takip yolunda kanun koyucu icra memuruna bir mükellefiyet yüklemiştir. İcra müdürünün yaptığı inceleme neticesinde takip talebini kabul ederek ödeme emri tanzim etmesi üzerine borçlu; alacaklının dayandığı senedin kambiyo senedi vasfında olmadığını veya kambiyo senedinin vadesinin gelmediğini ya da alacaklının kambiyo senedine müstenit takip yoluna başvurma hakkı bulunmadığını ileri sürmek istiyorsa ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren beş gün içerisinde icra takibini yürüten icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine veya o icra mahkemesine gönderilmek üzere başka bir icra mahkemesine şikâyette bulunmalıdır (İİK m. 168/1, b.3, m. 170a).


İcra mahkemesi, süresinde yapılan şikâyet veya itiraz dolayısıyla usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde, takibin dayanağı olan senedin kambiyo senedi vasfında olmadığını veya alacaklının kambiyo hukukuna göre takip hakkına sahip bulunmadığını re’sen nazara alır (İİK m. 170a/2). İcra mahkemesi takibin dayanağı olan senedin kambiyo senedi vasfında olmadığı veya alacaklının kambiyo hukukuna göre takip hakkına sahip bulunmadığı kanaatine varırsa icra takibinin iptaline karar verir. İcra mahkemesinin bu hususları kendiliğinden dikkate alma yetkisi sadece ödeme emrine karşı şikâyet ve itirazları inceleme sırasında mevcuttur. Senedin vasfına yönelik doğrudan bir şikâyet olmasa da başka bir şikâyet veya itiraz üzerine de icra mahkemesi bu incelemeyi yapabilecektir. Bununla birlikte icra mahkemesi, takip kesinleştikten sonra kendisine intikal eden şikâyetler üzerine belirtilen durumları dikkate alarak takibin iptaline karar veremez.


3.5.5.2. İtiraz


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlu, ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren beş gün içerisinde dilekçe ile takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine başvurmak zorundadır. Borçlu, ödeme emrine karşı icra dairesinin yetkisine, borca veya kambiyo senedinde yer alan imzaya itirazda bulunabilecektir (İİK m. 168/1-b.4,5).


Ödeme emrine itiraz, adi haciz yoluyla takiplerde icra dairesine yapılırken, kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde icra mahkemesine yapılır. Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde ödeme emrine itiraz, adi haciz yoluyla takiplerden farklı olarak sadece dilekçeyle yapılır, sözlü olarak yapılan itiraz geçersizdir.


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde ödeme emrine itiraz, satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz (İİK m. 169 c. 2; m. 170/1, c. 2). Bununla birlikte icra mahkemesi itiraz üzerine, itiraz dilekçesi ve itiraz dilekçesine ekli olarak verilen belgelerden itirazın ciddi olduğuna kanaat getirirse, kendiliğinden veya talep üzerine itirazla ilgili esas kararını verinceye kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilecektir (İİK m. 169/a,2; m. 170/2). Bu durumda itirazın incelemesi süresince takip devam etmeyecektir.


Borçlu, ödeme emrine herhangi bir kusuru olmaksızın bir engel nedeniyle beş gün içerisinde itiraz edememişse, İİK m. 170/b’nin atfı uyarınca, İİK m. 65’te düzenlenen gecikmiş itiraz kurumundan yararlanabilecektir.


3.5.5.2.1. Yetki İtirazı ve İncelenmesi


İcra dairesinin yetkisine itiraz etmek isteyen borçlu, ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren beş gün içerisinde bir dilekçe ile takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine müracaat edecektir (İİK m. 168/1, b.5). İcra dairesine yapılan yetki itirazı geçersizdir. Borçlunun yapmış olduğu yetki itirazı satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmayacaktır. Borçlu yetki itirazında bulunurken yetkili icra dairesinin hangisi olduğunu bildirmelidir (İİK m. 50/1, HMK m. 19/2). Borçlunun yetki itirazında bulunurken gösterdiği icra dairesinin gerçekten yetkili olması gerekir. Yetki itirazında gösterilen icra dairesi yetkili değilse, geçerli bir yetki itirazından söz edilemeyecektir ve yetki itirazı reddedilmelidir. Borçlu yetki itirazıyla birlikte borca ve imzaya itiraz etmiş olsa da icra mahkemesi ilk olarak yetki itirazını inceleyecektir; icra dairesinin yetkili olmadığı kanaatine varırsa, itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına karar verebilecektir (İİK m. 169/a, 2). İcra mahkemesinin vereceği takibin geçici olarak durdurulması kararı ihtiyati tedbir mahiyetindedir. İcra mahkemesi, yetki itirazının incelenmesinde, taraflar gelmese dahi gereken kararı verecektir (İİK m. 169/a, 1 c. son).


İcra mahkemesi, takibin başlatıldığı icra dairesinin yetkisiz olduğu kanısına varırsa yetki itirazının kabulüne karar verir. İcra mahkemesi bu halde ayrıca takibin iptaline karar veremez. İcra mahkemesi alacağın esasına ilişkin bir karar vermediği için alacaklı inkâr tazminatına mahkûm edilemez. İcra mahkemesi, takibin başlatıldığı icra dairesinin yetkili olduğu kanısına varırsa, yetki itirazının reddine karar verir. Yetki itirazının reddi üzerine esas hakkındaki itirazların incelenmesine geçilir. Yetki itirazının reddine karar veren icra mahkemesi, daha önce icra takibinin geçici olarak durdurulmasına da kararı verdiyse, alacaklının talebi üzerine yetki itirazının reddi kararıyla birlikte borçluyu asgari yüzde yirmi inkâr tazminatına mahkûm eder (İİK m. 169/a, 6).


3.5.5.2.2. Borca İtiraz ve İncelenmesi


Borçlu, kendisine karşı başlatılan kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte, borca yönelik itirazını ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren beş gün içerisinde dilekçe ile icra mahkemesine yapmak zorundadır (İİK m. 168/1, b. 5). Usulüne uygun olarak yapılan borca itiraz takibi durdurmaz, sadece satışı durdurur (İİK m. 169).


Borçlu herhangi bir kusuru olmaksızın bir engel nedeniyle süresinde borca itiraz edemediyse engelin kalkmasından itibaren üç gün içerisinde ve en geç haczedilen malların paraya çevirme işlemleri bitinceye kadar gecikmiş itiraz müessesesinden yararlanabilecektir (İİK m. 170/b, m. 65).


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte borçlu, borca itiraz sebebi olarak borcu olmadığını, borcun itfa edildiğini, borcun imhal edildiğini veya alacağının zamanaşımına uğradığını ileri sürebilecektir (İİK m. 168/1, b. 5; m. 169/a, 2; m. 169/a, 4). İİK m. 168/1, b. 5’te borca itiraz edilirken itiraz sebeplerinin de icra mahkemesine bildirilmesi gerektiği yer alsa da sebep bildirilmeden sadece “itiraz ediyorum” şeklinde yapılacak itiraz da geçerlidir ve borca itiraz olarak kabul edilir.


Borçlu, itiraz dilekçesinde belirttiği itiraz sebepleriyle bağlıdır (İİK m. 170/b, m. 63). Borçlu ödeme emrine itiraz ederken itiraz sebeplerini hiç bildirmez veya eksik bildirirse, icra mahkemesinde sadece senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilecektir. Bu durumda borçlu senet metninden anlaşılmayan ve itirazında belirtmemiş olduğu sebeplere dayanamayacaktır.


Borca itiraz incelemesi mutlaka duruşmalı olarak yapılır; duruşma yapılmadan dosya üzerinde inceleme yapılarak borca itiraz hakkında karar verilmesi kanuna aykırıdır. Alacaklı çağırıldığı duruşmaya gelmediği takdirde, icra hâkimi, alacağın itiraz edilen kısmı için icranın geçici olarak durdurulmasına karar verir (İİK m. 169/a, 3 c. 2). Bunun üzerine alacaklı en geç altı ay içinde merci önünde duruşma talep ederek makbuz altındaki imzanın kendisine ait olmadığını ispat etmek suretiyle, takibin devamına karar alabilir (İİK m. 169/a, 3 c. 3). Borçlu duruşmaya gelmediği takdirde, alacaklı duruşmaya gelip duruşmanın devam etmesini isterse borçlunun yokluğunda inceleme yapılacaktır. İki taraf da duruşmaya gelmediği takdirde mahkeme dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verecektir.


İcra hâkimi, borçlunun itiraz dilekçesine eklemiş olduğu belgelerden borcun itfa edildiği veya borçluya mehil verildiği ya da senet metninden alacağın zamanaşımına uğradığı veya borçlunun borçlu olmadığı kanaatine varırsa, itirazın esası hakkında vereceği karara kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir (İİK m. 169/a, 2). Mahkemenin vermiş olduğu bu karar ihtiyati tedbir niteliğindedir.


İcra mahkemesinde yapılacak olan borca itiraz incelemesi HMK’nın genel hükümlerine tâbi olmayıp, sıkı şekil şartlarına tâbidir. Bu durumda borca itiraz sebeplerinin ispatı için tanık dinletilemeyeceği gibi yemin deliline de dayanılamaz. Borçlu, borcu olmadığını veya borcun itfa edildiğini ya da kendisine mehil verildiğini yalnız resmi veya imzası alacaklı tarafından ikrar edilmiş bir belge ile ispat edebilir (İİK m. 169/a, 1 c. 2). Borçlunun ibraz ettiği adi belge altındaki imza alacaklı tarafından inkâr edilirse, icra hâkimi, bu imza inkârını İİK m. 68/a usule göre inceleyecektir (İİK m. 169/a, 3). Bu inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirildiği takdirde borçlunun itirazının kabulüne karar verilir ve alacaklı sözü edilen belgenin taalluk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir (İİK m. 169/a, 3 c. 1).


İcra mahkemesi borca itiraz üzerine yapacağı inceleme neticesinde borçlunun itirazını varit görürse, icra mahkemesinin vereceği itirazın kabulü kararı ile icra takibi durur (İİK m. 169/a, 5). Borçlunun itirazının icra mahkemesince esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde kötü niyeti veya ağır kusuru bulunan alacaklı, borçlunun talebi üzerine, takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilir (İİK m. 169/a, 6 c. 1). İcra mahkemesi, borçlunun ibraz ettiği belge altındaki imzanın alacaklı tarafından inkâr edilmesi halinde yapacağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirerek itirazın kabulüne karar verirse, alacaklıyı, belgenin ilişkin olduğu değer ve miktarın yüzde onu oranında para cezasına da mahkûm eder (İİK m. 169/a, 3 c. 1). Borca itirazı kabul eden icra mahkemesi, yargılama giderlerinin alacaklıya yükletilmesine karar verir. İcra mahkemesinin kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için alacaklı mahkemeye başvurup alacak davası açabilir.


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte borçlu, borca itiraz sebeplerinin mevcut olduğunu resmi veya imzası alacaklı tarafından ikrar edilmiş bir belge ile ispat edemez ise icra mahkemesi borçlunun itirazının reddine karar verir. Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerde itiraz sadece haczedilen malların satışını durdurduğundan itirazın reddiyle birlikte artık satış da yapılabilecektir. Takip geçici olarak durdurulmuş ise borçlunun itirazını esasa ilişkin nedenlerle reddeden icra mahkemesi, alacaklının talebi üzerine, borçluyu takip konusu alacağın yüzde yirmisinden az olmamak üzere tazminata mahkûm eder (İİK m. 169/a, 6). Borçlunun ibraz etmiş olduğu belge altındaki imzanın alacaklı tarafından inkâr edilmesi durumunda yapılacak incelemede imzanın alacaklıya ait olmadığına karar verildiği takdirde, icra mahkemesi borçluyu sözü edilen belgenin ilişkin olduğu değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder (İİK m. 169/a, 3 c. son).


3.5.5.2.3. İmzaya İtiraz ve İncelenmesi


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte imzaya itiraz etmek isteyen borçlu, ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren beş gün içerisinde dilekçe ile icra mahkemesine imza itirazını açıkça sunmalıdır (İİK m. 168/1, b. 4, m. 170/1 c. 1). İmzaya itiraz etmek isteyen borçlu, dilekçesinde imza itirazını ayrıca ve açıkça bildirmek mecburiyetindedir (İİK m. 168/1, b. 4). İmza itirazı yapılmadığı takdirde, borçlu, o icra takibi yönünden kambiyo senedeki imzayı kabul etmiş sayılır (İİK m. 168/1, b. 4). İmzaya itiraz, satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz (İİK m. 170/1 c. 2). İmza itirazı mutlak defi olduğundan kambiyo senedindeki bütün alacaklılara karşı ileri sürülebilir. Bununla birlikte her bir senet borçlusu veya ciranta sadece kendisi ile ilgili imzaya itiraz edebilir.


İcra mahkemesi imzaya itiraz hakkındaki incelemesini mutlaka duruşmalı olarak yapar. İcra hâkimi duruşmadan önce yapacağı incelemede borçlunun itiraz dilekçesi kapsamında veya eklediği belgelerden edindiği kanaate göre itirazı ciddi görmesi halinde alacaklıya tebliğe gerek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinden karar verebilir (İİK m. 170/2).


İcra mahkemesi, imza incelemesini İİK’nın 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacaktır (İİK m. 170/3). Bu halde İİK m. 68/a, 4’ün atıfta bulunduğu HMK m. 266 vd, m. 211/b, m. 208/2, m. 217 burada uygulama alanı bulacaktır. Yine İİK m. 170/b’nin İİK m. 62-72’ye yapmış olduğu atıf neticesinde adi haciz yolundaki imza incelemesine ilişkin hükümler niteliğine aykırı düşmediği ölçüde kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takiplerdeki imza incelemesinde de uygulanacaktır. Bu durumda hâkim Kanun tarafından belirlenmiş olan sıraya uymak durumundadır. İcra hâkimi öncelikle tatbike medar imza varsa bununla kambiyo senedinde yer alan imzayı mukayeseli olarak incelemeye tâbi tutacaktır. Eğer tatbike medar imza yoksa hâkim kambiyo senedinde yer alan imzayı, borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imza ile mukayese edecektir. Hâkim lüzum gördüğü takdirde oturumun bir defadan fazla ertelenmesine meydan vermeyecek surette bilirkişi incelenmesi de yaptırabilecektir. Bilirkişinin incelemesi hususunda İİK m. 68/a, 4’ün HMK’ya atıf yaptığı maddeler tatbik edilecektir.


Kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takipte imzaya itiraz üzerine, imza incelemesi yapan icra mahkemesi, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur (İİK m. 170/3 c. 2); itirazın kabulü kararının kesinleşmesi üzerine icra takibi iptal edilir. İcra mahkemesi kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden alacaklı, borçlunun imza itirazının icra mahkemesince kabul kararına rağmen genel mahkemelerde alacağın tahsili davası açabilir. Alacaklı bu davayı kazanması üzerine icra mahkemesinin imzaya itirazın kabulü kararının kesinleşmesiyle iptal edilmiş olan kambiyo senedine müstenit haciz yoluyla takibe devam edilmesini isteyemez. Alacaklı bu halde ilamlı icra takibi yapabilir.


İcra mahkemesinin yaptığı inceleme neticesinde inkâr edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa, itirazın reddine karar verilir. İcra mahkemesinin itirazın reddi kararı üzerine, alacaklı, kararın kesinleşmesini beklemeksizin takibe devam edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi kararları maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden borçlu, icra mahkemesinin bu kararına rağmen borçlu olmadığının tespiti için menfi tespit veya ödediği paranın geri alınması için istirdat davası açabilir.


3.6. Rehnin Paraya Çevrilmesi Yolu İle Takip

Rehin ayni bir teminattır. Taşınırlar ve taşınmazlar üzerinde kurulabilmesi mümkündür. Alacaklının elinde alacağın teminatı bir rehnin bulunması halinde alacaklı, alacağını elde etmek için bazı durumlarda zorunlu olarak öncelikle rehinli taşınır ya da taşınmaz malın satışı suretiyle alacağını elde etme imkânına sahiptir. Alacaklı lehine tesis edilmiş olan rehnin özelliğine göre alacaklı takibini ilamlı icranın hükümlerinden faydalanarak gerçekleştirebileceği gibi bu özel düzenlemelerin bulunmadığı rehin tesisi halinde ise ilamsız icra yoluyla rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibi yapabilir. İİK m. 45 lehine rehin tesis edilmiş olan alacaklının zorunlu olarak bu rehnin paraya çevrilmesini bu suretle alacağın elde edilmesine ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca bu hüküm bazı istisnalar getirerek alacaklının bazı hallerde rehne müracaat etmeden de alacağını tahsil edebilme imkânını tanımaktadır. Örneğin; alacaklının elinde borçlu aleyhine kullanabileceği hem kambiyo senedi hem rehin olması halinde alacaklı kambiyo senedine müstenit takip yaparak alacağını elde edebilir. Rehin edilmiş malın paraya çevrilmesi neticesinde alacaklı alacağının tamamını tahsil edememişse kalan kısım için alacaklıya bir rehin açığı belgesi verilir.


3.6.1. Genel Olarak

Rehin, ayni bir teminattır. Taşınmaz rehni TMK m. 850, taşınır rehni ise TMK m. 939 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nda yabancı para cinsinden ipotek tesisi kabul edilmiştir (TMK m. 851/2). Rehinli alacağın takip edilmesi maddi hukuk be takip hukukundan kaynaklanan birtakım özellikler göstermektedir.


3.6.2. Önce Rehne Müracaat Kuralı

Borçlu iflasa tabi şahıslardan olsa dahi, alacak, İİK m. 45 uyarınca borçluya veya üçüncü kişiye ait taşınır ya da taşınmaz bir mal üzerinde rehin hakkı tesis edilerek teminat altına alınmış ise alacaklı önce rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takibe geçerek alacağın tahsili yoluna başvurmalıdır. İcra müdürü de alacaklının önce rehne müracaat kuralını bertaraf eden talebini reddetmelidir; aksi takdirde yapmış olduğu işlem süresiz şikâyet konusu olacaktır.


Önce rehne müracaat kuralı yalnız icra takipleri bakımından geçerlidir; dava açılmasına engel değildir.


Önce rehne müracaat kuralının istisnalarını vardır:


1- Alacağın kambiyo senedine bağlı olması halinde, alacaklı rehnin paraya çevrilmesi yoluna başvurmaksızın kambiyo senedine müstenit takip, iflas ya da adi haciz yolu ile takibe başvurabilecektir.


2- İpotekle temin edilmiş faiz ve senelik taksit alacaklarında paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmadan haciz ya da iflas yollarına müracaat edilebilecektir.


3- 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 38/A maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen konut finansmanından kaynaklanan rehinle temin edilmiş alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, alacaklı, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabilir veya haciz yoluna başvurabilir.


4- Gemi üzerinde akdi veya kanuni bir rehin hakkı bulunsa bile, alacaklı iflas yoluyla takip yapabilir. Gemi üzerinde kanuni rehin hakkına sahip olan alacaklı, (rehin hakkından feragat ederek) genel haciz yoluyla veya kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapabilir.


5- Alacaklı, rehin hakkından feragat etmek suretiyle rehni düşürür ve haciz veya iflas yolu ile takipte bulunabilir.


6- Taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takipte borçlunun sadece rehin hakkına itiraz etmesi halinde alacaklı rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipten vazgeçerek takibin haciz yolu ile devamını isteyebilir.


7- Alacaklı rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yaptığı takipten alacağını karşılayacak miktarı elde edememişse alacağının geri kalan kısmını elde edebilmek için haciz ya da iflas yolu ile takibe başvurabilir.


3.6.3. Rehnin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip Türleri

Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip (İİK m. 145-147) ile taşınmaz rehninin (ipoteğin) paraya çevrilmesi yoluyla takip (İİK m. 148-m. 150/d) olmak üzere ikiye ayrılır. Takip, ilamlı veya ilamsız olabilir.


Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip talebi ile başlar ve ödeme emri veya icra emrinin tebliği, takibin kesinleşmesi ve satış talebi, rehinli taşınır veya taşınmaz malların paraya çevrilmesinin ardından elde edilen parayla alacaklının tatmin edilmesi aşamalarından oluşur. Dikkat edilmelidir ki, bu takip yolunda haciz safhası yoktur.


3.6.4. Taşınır Rehninin Paraya Çevrilmesi

3.6.4.1. Taşınır Rehninin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamsız Takip


Alacağı taşınır rehniyle sağlanmış olan ve alacağı veya rehin hakkı bir ilama veya ilam dengi bir belgeye bağlı olmayan alacaklının başvurabileceği takip yolu, taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takiptir.


İİK m. 58’de yer alan kayıtlar ile rehnedilen taşınırın ne olduğu ve rehin üçüncü kişi tarafından verilmiş veya rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye geçmişse onun ve taşınır üzerinde sonra gelen rehin hakkı mevcut ise bu hakka sahip olan şahsın isminin yer aldığı bir takip talebi ile alacaklı taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile takibi başlatır. Bunun üzerine icra dairesi, borçluya (ve varsa rehinli taşınır malın maliki üçüncü şahsa) taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takibe ilişkin ödeme emri gönderir ve varsa rehinli mal üzerinde alacaklı dışında sonradan gelen rehin hakkı sahiplerine durumu bir ihbarname ile bildirir.


Borçlu ödeme emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak itirazda bulunarak borca veya rehin hakkına itiraz edebilir. İtiraz üzerine icra takibi durur. Alacaklının takibin devamını sağlamak için İİK m. 68 vd uyarınca itirazın kaldırılması veyahut İİk m. 67 uyarınca itirazın iptali davası açması gerekir.


Borçlunun rehin hakkına açıkça itiraz etmemesi halinde alacaklının rehin hakkı bu takip içinde bir daha tartışma konusu yapılamaz. Bununla birlikte, borçlu, sadece rehin hakkının varlığına itiraz ederse, takip konusu alacağın varlığını ve miktarını kabul etmiş sayılır. Bu durumda, alacaklı, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipten vazgeçerek, takibin haciz yoluyla devamını isteyebilir.


Borçlunun yedi gün içinde ödeme emrine itiraz etmemesi veya on beş gün içinde borcu ödememesi halinde ya da itiraz etmesine rağmen alacaklının talebi üzerine itirazın kaldırılması veya iptal edilmesi halinde alacaklı rehnedilmiş olan taşınır malın satılmasını isteyebilir.


3.6.4.2. Taşınır Rehninin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takip


Alacağın veya taşınır bir mal üzerindeki rehin hakkının ya da her ikisi de ilam ya da ilam niteliğindeki bir belgeyle sabit olması halinde alacaklı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapabilir. Bu durumda, takip talebi üzerine icra müdürü borçluya ve varsa rehinli malın maliki üçüncü kişiye bir icra emri gönderecektir. İcra emri ile borçluya, yedi gün içinde borcu ödemez ve icranın geri bırakılmasına ilişkin bir karar getirmezse rehnin satılacağı ihtar edilir. İcra ermininin tebliğine rağmen borçlu, yedi gün içinde borcu ödemez ve icranın geri bırakılması hakkında bir karar da getirmezse, alacaklı rehnedilmiş olan taşınır malın satılmasını isteyebilir.


3.6.5. Taşınmaz Rehninin Paraya Çevrilmesi

3.6.5.1. Taşınmaz Rehninin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamsız Takip


İpotek akit tablosu kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını içermiyorsa ve ipotek veya alacak yahut her ikisi de ilam ya da ilam dengi bir belgeye dayanmıyorsa ipotek sahibi alacaklı, İİK m. 58’deki kayıtlar ile birlikte hangi taşınmazın ipotek edilmiş olduğu (pafta, ada ve parsel), borç senedi ve ipotek akit tablosunun tarih ve numarası, ipotek üçüncü kişi tarafından verilmişse (veya ipotekli taşınmazın mülkiyeti üçüncü kişiye geçmişse) bu taşınmazın maliki üçüncü kişinin adı, soyadı ve adresinin yazılı olduğu ve ipotek akit tablosunun resmi bir örneği ve ipotek cari hesap veya kredi açma sözleşmesi gibi bir sözleşmenin teminatı olarak verilmiş ise bu sözleşmeye ilgili belgelerin eklendiği bir takip talebi ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takibe başvurabilir.


Takip talebini alan icra müdürü, borçluya ve ipotekli taşınmaz sahibi üçüncü kişiye ödeme emri gönderir. İcra müdürü, hemen satış hazırlıklarına başlayarak, tapu kayıt örneklerini ve taşınmazın son imar durumunu getirtir ve takibin kesinleşmesini beklemeden kıymet takdiri yaptırır (İİK m. 150/d). Ayrıca ipoteğin paraya çevrilmesi hakkındaki takibin başladığını tapu idaresine haber vermeye mecburdur. Tapu memuru keyfiyeti taşınmazın siciline şerh verir. Taşınmazı bu şerh tarihinden sonra iktisap edenlere ödeme emri tebliğ olunmaz. Rehnin konusu taşınmaz, kiraya verilmiş bir taşınmaz ise icra müdürü alacaklının talebi üzerine takibin kesinleşmesini beklemeden kiracıları da takipten haberdar eder ve işleyecek kiraların icra dairesine ödenmesini emreder.


İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takiplerde yetkili icra dairesi, İİK m. 50/1 uyarınca belirlenecek icra daireleri veya taşınmazın bulunduğu yer icra dairesidir (İİK m. 148).


Borçlu veya taşınmazın maliki üçüncü şahıs ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine itirazda bulunabilirler. Bu durumda ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip kendiliğinden durur. Ancak borçlu (ve varsa taşınmazın maliki üçüncü şahıs) ipotek hakkına itiraz edemez; zamanaşımı itirazında bulunamaz. Borçlu (ve varsa taşınmaz maliki üçüncü şahıs) yedi gün içinde ödeme emrine itiraz etmez ve otuz gün içinde borcu ödemezse ya da itiraz eder ve itirazı iptal edilir yahut kaldırılırsa, alacaklı ipotekli taşınmazın satılmasını isteyebilir.


Ödeme emrine itiraz üzerine alacaklı, genel mahkemelerde itirazın iptali davası açabileceği gibi icra mahkemesinde itirazın kaldırılması yoluna da başvurabilir.


3.6.5.2. Taşınmaz Rehninin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takip


İİK’da üç durumda alacaklının taşınmaz rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapabileceği düzenlenmiştir:


1. Alacak veya ipotek hakkı ya da her ikisi de ilama ya da ilam niteliğindeki bir belgeye bağlanması halinde.


2. İpotek akit tablosunun kayıtsız şartsız para borcu ikrarını ihtiva ediyor ve alacağın muaccel olduğunu göstermesi halinde


3. İİK m. 150/ı’daki şartların oluşması halinde.


Alacak veya ipotek hakkı ya da her ikisi de bir ilam ya da ilam niteliğinde bir belgeye bağlanmışsa ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapılabilir. Bu takipte İİK’da yer alan ilamların icrasına ilişkin hükümler kıyasen uygulanır. Bu halde, ipotek sahibi alacaklının ilamlı takip talebini ve ekinde sunduğu ilam veya ilam niteliğindeki belgeyi alan icra müdürü, borçluya ve varsa taşınmaz maliki üçüncü şahsa İİK m. 32’ye göre bir icra emri gönderir. İcra emrinin tebliğine rağmen yedi gün içinde borçlunun borcunu ödememesi ve icranın geri bırakılması hakkında bir karar getirmemesi üzerine ipotek alacaklısı taşınmazın satılmasını isteyebilir (İİK m. 150/e).


İpotek akit tablosunun kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını içermesi hali için, İİK’da, özel bir ilamlı icra yolu öngörülmüştür. İpotek sahibi alacaklı, İİK m. 58’deki kayıtları taşıyan ve ipotek akit tablosunun tapu idaresince verilmiş resmi bir örneğini de eklediği bir takip talebiyle icra dairesine başvuracaktır. İcra memuru, kendisine sunulan ipotek akit tablosunu inceleyerek ipotek akit tablosu kayıtsız şartsız para borcu ikrarını ihtiva ediyor ve alacağın muaccel olduğunu gösteriyor ise, borçluya ve taşınmaz üçüncü şahısça rehnedilmiş veya taşınmazın mülkiyeti üçüncü şahsa geçmiş ise üçüncü şahsa icra emri gönderecektir. İcra emrinin tebliğine rağmen borçlunun bu ihtara riayet etmemesi halinde alacaklı icra emrinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde taşınmazın satışını isteyebilir.


Üçüncü olarak, 3494 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanunu’na eklenen 150/ı maddesi ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte bankalar lehine birtakım imtiyazlar getirmiştir.


İpotekle temin edilmiş ve vadesi gelmiş bir alacağın borçlusu icra dairesine müracaatla alacaklısının gaip ve yerleşim yerinin meçhul bulunduğunu veya borcu almaktan ve ipoteği çözmekten imtina ettiğini beyan ederse icra dairesi on beş gün içinde daireye gelerek parayı almasını ve ipoteği çözmesini alacaklıya usulüne göre tebliğ eder. Alacaklı bu müddet içinde gelmediği veya gelip de kanunen makbul bir sebep beyan etmeksizin parayı almaktan ve ipoteği çözmekten imtina eylediği takdirde borçlu borcunu icra dairesine tamamıyla yatırırsa icra mahkemesi verilen paranın alacaklı adına saklanmasına ve ipotek kaydının kaldırılmasına karar verir. Bu karar tapu dairesine tebliğ edilerek ipotekli taşınmazın sicilline geçirilir (İİK m. 153/1).


Borçlunun vadesi gelmemiş bir borç için aynı işlemlerin yapılmasını isteyebilmesi, ipotek senedi gereğince işlemiş veya işleyecek bütün faizleri ile birlikte borcun ödenmesi halinde söz konusu olabilir.


3.6.6. Rehnin Paraya Çevrilmesi

Alacaklı, taşınır rehninin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde taşınır rehninin satışını, bir yıl içinde ise, taşınmaz rehninin satışını isteyebilir. Bu süre içinde satış istenmezse veya talep geri alınıp da bu süreler içinde yenilenmezse yapılmış olan rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip düşer. Ancak rehin hakkı, takibin düşmesine rağmen devam edeceğinden yeni bir rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak mümkün olabilecektir.


Rehinli malın satışında ve satıştan sonra paraların paylaştırılmasında adi haciz yoluyla takipteki prosedür ve şartlar uygulanır.


3.6.7. Rehin Açığı Belgesi

Satış talebinden sonra takdir edilen ve kesinleşen kıymete göre rehnin alacağı karşılamayacağının anlaşılması halinde, alacaklının talebi üzerine kendisine açık kalan miktar için geçici (muvakkat) bir rehin açığı belgesi verilecektir.


Muvakkat rehin açığı belgesi ile alacaklı, borçlunun diğer mallarının haczini talep edebilmesi ve hacze iştirak kuralları dâhilinde diğer alacaklıların haczine iştirak edebilmesi mümkündür. Alacaklı, rehnin satışı sonucunda alacağının tahsil edilemeyen kısmını, borçlunun diğer hacizli mallarından rüçhansız olarak alacaktır.


Kesin rehin açığı belgesi, satış isteyenin alacağına derece itibari ile önceliği olan diğer rehinli alacakların tutarından fazla bir bedelle alıcı çıkmamasından dolayı rehinli mal satılamazsa ya da satılıp da tutarı takip olunan alacağa yetmezse, alacağının tümü ya da geri kalan kısmı için alacaklıya İİK m. 152 uyarınca verilen belgedir. Alacaklı bu belge ile borçluya karşı haciz ya da iflas yolu ile takip yapabilecektir; satış yapılmamışsa artırma gününden, satış yapılması halinde satışın kesinleşmesi tarihinden itibaren bir yıl içinde haciz yolu ile takip talebinde bulunursa borçluya yeniden icra veya ödeme emri gönderilmesine gerek yoktur


İİK m. 52/son uyarınca kesin rehin açığı belgesi borç ikrarını mutazammın senet (İİK m. 68/1) mahiyetindedir.


3.7. Kiralanan Taşınmazların İlamsız İcra Yoluyla Tahliyesi

3.7.1. Genel Olarak

İİK m. 269-m. 276 maddeleri taşınmazların ilamsız icra yoluyla tahliyesini düzenleyerek, İİK m. 42 vd.’da yer ilamsız icra yoluyla takip düzenlemesine ek bir imkân tanımaktadır. Sadece para ve teminat alacaklarının tahsili talebiyle müracaat edilebilecek olan ilamsız icra yoluyla takip imkânı İİK m. 269-m. 276 hükümleri ile kiralanan taşınmazların tahliyesi açısından da bir ilama ya da ilam muadili belgeye ihtiyaç duymaksızın icra yoluna müracaat edilebilmesine imkân tanımaktadır. 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları hakkındaki Kanuna göre taşınmazların tahliyesi bu kanunun 4.2.2011 tarih 27836 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 10. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. HMK m. 4 uyarınca kira ilişkisinden doğan ihtilaflar açısından Sulh Hukuk Mahkemeleri görevlidir, bunun sonucu olarak kira ilişkisinden kaynaklanan tahliye talepleri ve sonuncunda lehe tesis edilecek hükümle birlikte ilamlı icra yoluyla kiralanan taşınmazların tahliye edilebilmesi için müracaat edilebilecek merci Sulh Hukuk Mahkemesi’dir.


İlamsız icra yoluyla taşınmazların tahliyesi için iki sebep bulunmaktadır: a) Kira bedelinin ödenmemesi b) Kira süresinin sona ermesi.


3.7.2. Kira Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle İlamsız Tahliye

Kiracının vadesi gelmiş olan kira bedelini ödememesi durumunda kiraya veren ilamsız icra yoluyla taşınmazın tahliyesini talep edebilecektir. Kiraya veren sadece kira alacağını talep edebileceği gibi kira alacağı talebiyle birlikte tahliye talebini içerir bir şekilde ilamsız icra yoluna müracaat edebilme imkânına sahiptir. Kiracının iflasa tabi şahıslardan olması halinde kiraya veren kira alacağının tahsili için iflas yoluyla takip yapabilme imkânına da sahiptir. Kira alacağının tahsili için kanuni hapis hakkından istifade etmek istemesi halinde kiraya verenin rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilecektir. Bu yola müracaat eden kiraya veren hem ilamsız icra yoluyla talep edebileceği kira alacağının tahsili hem de hukuk mahkemesinden elde edeceği tahliye ilamını aynı prosedür içinde elde edebilme imkanına kavuşmuş olacaktır.


Taşınmazın kiraya veren tarafından ilamsız icra yoluyla tahliyesi için kiraya veren ve kiracı arasında kira alacağının doğumunu belirleyen bir kira sözleşmesinin varlığı şarttır. Ancak kira sözleşmesinin geçerliliği açısından yazılılık şartı bulunmaması nedeniyle, kiraya veren yazılı bir kira sözleşmesine sahip olmasa dahi bu yola müracaat edebilme imkânına sahiptir. Yazılı kira sözleşmesi olmamasına rağmen ilamsız icra yoluyla yapılan takipte kiracı ödeme emrine itiraz etmez veya kira sözleşmesini açıkça inkâr etmez ise kira sözleşmesini kabul etmiş sayılacaktır (İİK m. 269/2). Kira sözleşmesinin varlığı ilamsız tahliye için esastır, dolayısıyla kira sözleşmesinin olmaması, kira sözleşmesinin sona ermiş olması ya da kiracının kira sözleşmesi dışında bir sözleşmeye istinaden taşınmazda bulunması halinde ilamsız icra yoluyla taşınmazın tahliyesi mümkün değildir.


İİK m. 50’nin yaptığı atıfla yetkili icra dairesi HMK’nın yetkiye dair hükümlerine göre belirlenecektir.


3.7.2.1. Takip Talebi ve Ödeme Emri


Kiraya verenin takip talebinde bulunurken takip talebinde mutlaka “tahliye” talebine yer vermesi gerekir. Eğer takip talebi tahliye talebi içermiyorsa bu durumda takip ilamsız takip (m. 42 vd) mahiyetini haiz olacaktır. Takip talebi İİK m. 58, İİK. Yön. m. 20 ve m. 35 hükümlerine uygun olarak düzenlenmelidir. Takip talebinde bulunacak olan alacaklı, kira sözleşmesinde kiraya veren olarak yer almış olan kişidir. Dolayısıyla kiraya veren tahliye konusu yapılan taşınmazın maliki olmasa dahi takip talebinde bulunma imkanına sahiptir. Kiraya verenin yazılı bir sözleşmesi bulunmaması durumunda bu hususu-sözlü kira sözleşmesinin varlığını- takip talebinde beyan etmesi gerekir. Kiracı kira akdini ve varsa buna ait sözleşmedeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmezse kanun hükmü gereği akdi kabul etmiş sayılır (İİK m. 269/2, c. 2).


Ödeme emrinde bulunması gereken kayıtlar İİK m. 269 ve İİK Yön. m. 35’de yer almaktadır. Buna göre öncelikle ödeme emrinde takip talebinde bulunması gereken kayıtlara yer verilmelidir. Tahliye ihtarı (TBK m. 315, m. 362) ödeme emrinde bulunması gereken bir diğer kayıttır (İİK m. 269/1). Ödeme emrine itiraz süresi olarak yedi gün belirtilmelidir. Bu süre ödeme emrinin tebliğinden itibaren başlayacaktır (İİK m. 269/2). Kira borcunun ödeme süresinin ödeme emri ile birlikte kiracıya ihtar edilmesi gerekir. Ödeme emri, kiracıya kira borcunu kira sözleşmesinin türüne göre bir ödeme süresini ihtaren bildirmiş olacaktır. Ödeme emrinin tebliğinden itibaren kiracı yedi gün içinde kira sözleşmesini ve eğer yazılı bir kira sözleşmesi varsa imzasına itiraz (imzayı inkâr) etmezse kira sözleşmesinin ve kira sözleşmesinde yer alan imzanın kiracı tarafından kabul edilmiş sayılacağı ihtarı ödeme emrinde yer alacaktır. Kanaatimizce, kiraya veren tarafından yazılı kira sözleşmesinin takip talebiyle birlikte icra dairesine sunulması halinde, bu sözleşmenin bir suretinin kiracıya tebliğ edilmesi gerekir.


3.7.2.2. Ödeme Emrine Karşı Muhalefet


Kiracı ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı ya da sözlü olarak itiraz edebilir (İİK m. 269/2, m. 269/d). Kiracı bu itirazında kira sözleşmesine yönelik itiraz edebileceği gibi, kira sözleşmesinin dışında yer alan hususlara ilişkinde itirazı söz konusu olabilir. Kira sözleşmesinin ve eğer bu sözleşme yazılı ise altında yer alan imzanın kiracı tarafından açıkça ve ayrıca itiraz konusu edilmesi gerekir (m. 269/2, c. 2). Kira sözleşmesine ya da sözleşmede yer alan imzaya itiraz sebebiyle borçlu-kiracı bağlıdır. Yani kiracı bu yöndeki itirazı ile birlikte başka itirazları ileri sürme imkânına sahip değildir (İİK m. 269/b, 3). Kiracı kira sözleşmesi dışındaki itirazlarını m. 269/c uyarınca yapabilecektir. Bu durumda kiracı, kira sözleşmesi dışındaki itirazlarını (yetki, ödeme, takas vb.) kira sözleşmesinin varlığına ya da imzaya itiraz etmemesi halinde ileri sürebilme imkânına sahiptir.


Borçlu-kiracının itirazı üzerine takip durur. (İİK m. 269/3)


İİK m. 269/d uyarınca kiracı ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde kısmi itiraz edebilir. Kira alacağının bir kısmına itiraz edilmesi halinde itiraz edilmemiş olan kısım için takip kesinleşmiş olacaktır. Bu durumda borçlu-kiracı itiraz etmeyerek kesinleşmiş olan kira alacağı miktarını ödeme emrinde ihtaren belirtilen süre içinde öderse taşınmazın tahliyesi açısından bir karar icra mahkemesi tarafından verilemeyecektir. (İİK m. 269/a)


3.7.2.3. İtirazın Kaldırılması ve Tahliye


Kiracının ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde kira sözleşmesinin varlığına ve/veya kira sözleşmesinde yer alan imzaya itiraz etmesi durumda takip duracaktır. Bu durumda durmuş olan takibin devam edebilmesi için alacaklı-kiraya veren harekete geçmesi gerekir. Bu durumda kiraya veren takip talebiyle birlikte noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş bir kira sözleşmesine dayanmakta ise İİK m. 269/b hükmü uyarınca takibin devamını icra mahkemesinden talep edebilecektir. İtirazın kaldırılması ve tahliye talebiyle müracaat edilecek yetkili icra mahkemesi tahliye talebiyle ilamsız icra takibinin başlatılmış olduğu icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesidir. Alacaklı-Kiraya veren, borçlu-kiracının icra dairesine yapmış olduğu itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı ay içinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasıyla birlikte ihtar süresi içinde kira alacağı ödenmemiş olduğu için taşınmazın tahliyesini talep edecektir. İtirazın kaldırılması için alacaklı-kiraya veren bu altı aylık süre içinde icra mahkemesine müracaat etmezse bu durumda bu alacaktan dolayı ilamsız icra yoluyla takip yapamaz (İİK m. 269/3). Alacaklı-kiraya veren itirazın tebliğinden itibaren icra mahkemesine müracaat etmesi gereken altı aylık süre hak düşürücü niteliktedir. Ancak alacaklı, kiracının yaptığı itiraz ile durmuş olan takibe devam etmek için mutlaka itirazın kaldırılmasıyla birlikte taşınmazın tahliyesini istemek zorunda değildir. Kiraya veren kira alacağının tahsili talebini içeren müracaatını ayırarak itirazın kaldırılmasını ve bunu icra mahkemesi kararıyla sağladıktan sonra kiracının kira borcuna yeter miktarda malının haczini isteyebilecektir. Alacaklı itirazın kaldırılması ve tahliye talebiyle icra mahkemesine müracaat etmiş ise borçlu-kiracının kira sözleşmesine ve şartlarına ilişkin olarak iddia, def’i ve savunmalarını alacaklının talebini dayandırmakta olduğu kuvvet ve mahiyetteki belgelerle (delillerle) ispat etmesi gerekir (İİK m. 269/b, 2). Borçlu-kiracı ödeme emrinin tebliğ üzerine kira sözleşmesini inkâr etmesi (itiraz) halinde artık borçlu-kiracı bu itiraz sebebiyle bağlıdır. Dolayısıyla kiracının bu yöndeki itirazının farklı bir muhalefet sebebiyle değiştirebilmesi ya bu inkâr beyanına sonradan eklenerek ileri sürebilmesi mümkün değildir (İİK m. 269/b, 3). Bu itiraz sebebiyle bağlılık aynı zamanda icra mahkemesinin yapacağı inceleme açısından da önemlidir. Şöyle ki; kira sözleşmesinin varlığına ilişkin itirazın isabetli olmadığını icra mahkemesinin tespit etmesi halinde bunun yanında başka bir itiraz sebebinin incelenmesi mümkün değildir. Yani kira sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin icra mahkemesinin yaptığı tespit sonucunda vereceği karar taşınmazın tahliyesi şeklinde olacaktır.


Alacaklı-kiraya veren tahliye talepli takibini noterlikçe re’sen düzenlenmiş ya da imzası tasdik edilmiş bir kira sözleşmesine dayandırmamışsa, icra mahkemesine müracaatla itirazın kaldırılmasını talep edebilme imkânı bulunmamaktadır. Bu durumda alacaklı-kiraya veren genel hükümlere dayanarak dava açmalı ve bu dava sonucunda elde edeceği ilamı icraya koyarak taşınmasını tahliyesini sağlayabilecektir. Alacaklı-kiraya veren tarafından icra dairesine yapılmış takip talebi neticesinde borçluya tebliğ edilmiş olan ödeme emri genel hükümlere göre açılacak olan tahliye davasında TBK m. 315 ve m. 362’de yer alan ihtar yerine geçecektir (İİK m. 269/b, 4). Adi şekilde yapılmış bir kira sözleşmesinde yer alan imzaya kiracı tarafından itiraz edilmesi halinde de alacaklı-kiraya verenin genel hükümler kapsamında bir tahliye davası açması gerekecektir. Bu durumda açılmış olan davanın kiraya veren lehine sonuçlanmış olması durumunda kiracı aleyhine ayrıca para cezasına hükmedilecektir. (İİK m. 269/b, 5)


Borçlu-Kiracının, kira sözleşmesine ilişkin bir itiraz ileri sürmeyip farklı bir itiraz sebebine binaen ödeme emrine karşı koyması halinde kiraya veren tarafından duran takibin harekete geçirilebilmesi için yine icra mahkemesine müracaat edilmesi gerekecektir. Ödeme emrine karşı yapılan itirazın alacaklı-kiraya verene tebliğinden itibaren altı ay içinde icra mahkemesine müracaat edilmesi gerekir. Kiracı kiranın ödendiğini veya diğer bir sebeple istenemeyeceğini bildirerek itiraz etmiş veya takas talebinde bulunmuş ise itiraz sebeplerini ve talebini noterlik tarafından re’sen düzenlenmiş bir belge veya alacaklı tarafından ikrar edilmiş bir belge ya da resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir belge ile ispat etmeye mecburdur (İİK m. 269/c, 1). Kiracının sunduğu bu nitelikteki belgelerin alacaklı-kiraya veren tarafından inkârı halinde İİK m. 68 hükümleri tatbik edilecektir.


İcra mahkemesi tarafından yapılacak olan itirazın kaldırılması ve tahliye talebine ilişkin müracaatın incelemesi mutlaka duruşmalı olarak yapılmalıdır. (İİK m. 269/d)


İcra mahkemesi tarafından verilen tahliye kararının icra edilebilmesi için kesinleşmesi şart değildir. Ancak tahliye kararının icra edilebilmesi için tahliye kararının kiracıya tefhim ya da tebliğ tarihinden itibaren on gün geçmesi gereklidir (İİK m. 269/c, 3). Tahliye kararına karşı icranın geri bırakılması (İİK m. 36) talep edilebilecektir. İcra mahkemesi tarafından verilen itirazın kaldırılması ve tahliye kararından sonra alacaklı-kiraya veren kira alacağının tahsili için icra dairesinden kiracının borca yetecek miktar malının haczini talep edebilecektir. Alacaklı-kiraya veren talep etmiş ise icra mahkemesi itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye karar vermekle birlikte, borçlu-kiracı haksız itiraz etmiş olduğu kira alacağının en az yüzde yirmisi oranında tazminata da mahkûm eder (İİK m. 269/d, m. 68/son)


İlamsız tahliye takibinde borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi üzerine alacaklı-kiraya veren icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını ve taşınmazın tahliyesini istemek zorunda olmayıp, (ödeme emrindeki süre geçtikten sonra) sulh hukuk mahkemesinde temerrüt nedeniyle alacak ve tahliye davası açabilir.


3.7.2.4. Ödeme Emrine Karşı Muhalefet Bulunmaması Durumu


Borçlu-Kiracı ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmez ve bununla birlikte ödeme emrinde yer alan ihtar süresi içinde kira borcunu da ödemez ise, ihtar süresinin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde alacaklı-kiraya verenin talebi ile icra mahkemesi tarafından tahliye kararı verilecektir (İİK m. 269/a). Bu yedi günlük süre içinde ödeme emrine itiraz edilmemiş olması takibi kesinleştirir. Taşınmazın cebri icra yoluyla ilamsız takip neticesinde tahliye edilebilmesi için itiraz edilmemesi halinde de mutlaka icra mahkemesinin tahliye kararı gereklidir. Alacaklı-kiraya veren tarafından tahliye ve itirazın kaldırılması talebinde bulunulması için hem yedi günlük itiraz süresi hem de kira borcunun ödenmesi için ödeme emriyle birlikte ihtar edilmiş olan sürenin karşılıksız (ödeme yapılmadan) geçirilmiş olması gerekir. İcra mahkemesine alacaklı-kiraya veren tarafından yapılan müracaat üzerine icra mahkemesi kira sözleşmesinin varlığı, geçerliliği ya da ödeme, takas vb. itiraz veya def’ileri re’sen göz önüne alamaz. Borçlu-kiracı süresi içinde itiraz etmeyerek kira sözleşmesini ve kira borcunu kabul etmiş sayılacaktır. Ancak Yargıtay icra mahkemesinde görülecek tahliye talepli davada borçlunun ödeme sebebine dayanarak savunma yapabileceğini kabul etmektedir.


3.7.3. Kira Süresinin Bitmesi Sebebiyle Taşınmazın İlamsız İcra Yoluyla Tahliyesi

İİK m. 272- m. 275 arasında düzenlenmiş olan hükümler çerçevesinde taşınmazın ilamsız icra yoluyla tahliyesi için; tahliyesi istenen taşınmazın yazılı bir kira sözleşmesi ile kiraya veren tarafından kiracıya kiralanmış olması gerekir. İİK m. 272 tahliyenin sağlanabilmesi için yazılı bir kira sözleşmesinin olması gerektiğini belirlemektedir. Konut ve çatılı işyeri dışındaki taşınmaz kiraları için İİK m. 272 vd. uygulanacaktır. Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı kira sözleşmesinin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzamış sayılır (TBK m. 347/1, c. 1 ve 2). Kira süresinin bitiminde kiraya veren kiracıyı çıkarma imkânına İİK m. 272 vd. hükümlerine göre sahip değildir. Bu halde kiraya veren sadece yazılı tahliye taahhüdüne dayanarak İİK m. 272 vd. hükümlerine müracaat ederek kiracının tahliyesini ilamsız icra yoluyla talep edebilecektir.


Yazılı kira sözleşmesi ile kiralanmış olan bir taşınmazın kira süresinin bitiminden bir ay içinde kira sözleşmesi icra dairesine sunularak taşınmazın tahliyesi talep edilebilir (İİK m. 272/1). Kiraya verenin tahliye talebi üzerine icra müdürü kiracıya bir tahliye emri tebliğ edilerek taşınmazın on beş gün içinde tahliye ve teslimini emreder (İİK m. 272/2). Kiracıya tebliğ edilecek olan belge tahliye emri olarak düzenlenerek icra dairesi tarafından düzenlenecektir. Kiracı, tahliye emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren yedi gün içinde yazılı veya sözlü olarak icra dairesine itirazda bulunabilir (İİK m. 274/1). Bu itiraz üzerine ilamsız icra yoluyla yapılan tahliye talepli takip kendiliğinden durur (İİK m. 274/2). Kiraya veren, kira süresinin bittiği iddiasıyla ilamsız tahliye talebinde bulunduğuna göre, kiracının tahliye emrine karşı ileri süreceği itiraz sebepleri de kira sözleşmesinde kendisine isnat edilen imzanın inkarına, kira sözleşmesinin yenilendiğine veya kira süresinin uzatıldığına ilişkin olabilir. İtiraz halinde kiraya veren icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edebilir (İİK m. 275). İtirazın kaldırılması için kiraya veren tarafından açılacak olan icra mahkemesindeki itirazın kaldırılması davasında ispat yükü kiraya veren üzerindedir. İİK m. 275/2 göz önüne alındığında kiraya verenin bu ispat yükünü maddede yer alan belgelerle yerine getirmesi gereklidir. Eğer kiraya veren ilk ispat yükü üzerinde olması sebebiyle kanunda yer alan nitelikteki belgelerle iddiasını ispat ederse, kiracı üzerine geçen ispat külfetini aynı nitelikteki belgelerle yerine getirmek zorundadır. Kiracının bu nitelikte belge sunamaması halinde icra mahkemesi itirazın kaldırılmasına karar verecektir (İİK m. 275/2).


Kiracının tahliye emrini tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmemesi halinde tahliye emri kesinleşecektir. Kiracı, tahliye emrini tebliğ aldığı tarihten itibaren on beş gün içinde kiralanan taşınmazı tahliye etmezse, tahliye için verilen sürenin sonunda icra dairesi tarafından taşınmazda yer alan kiracı cebren tahliye edilir (İİK m. 272/2, m. 273/1). İtiraz kaldırılıp taşınmazın tahliye ve teslimi yapıldıktan sonra kiracının veya itirazın kaldırılması talebi ret edildikten sonra kiraya verenin genel hükümlere göre dava açabilir (İİK m. 275/4). Mahkemede açılan davada icra takibi sırasında inkâr olunan imzanın kendisine ait olduğu anlaşılan kiracı veya kiraya veren para cezasına mahkûm edilecektir (İİK m. 275/5).


3.7.4. Kiralanan Taşınmazda Üçüncü Kişinin Bulunması

Tahliyesi yapılacak olan yerde kiracıdan başka bir kişi (3. kişi) bulunursa ve bu işgali haklı göstereceğine dair bir resmî belge gösteremez ise, icra müdürü tarafından derhal tahliye gerçekleştirilecektir (İİK m. 276/1). 3. kişinin tahliyeyi engelleyebilmesi için icra müdürüne resmi bir belge dışında sunabileceği bir başka belge İİK m. 276/2’de yer almaktadır. Buna göre 3. kişi icra dairesine sözleşme tarihinden önceki bir tarihten beri o taşınmazı işgal etmekte olduğunu beyan eder ve bu beyanı icra müdürü tarafından yerinde değerlendirilirse, icra müdürü tahliyeyi erteleyerek bu durumu üç gün içinde icra mahkemesine bildirecektir (İİK m. 276/2). Kiracının nesep ve sebepten usul ve füru, karı veya kocası, ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları ve iş ortakları ile borçluya tabi olarak kiralanan taşınmazda oturdukları anlaşılan diğer kişiler bu maddenin uygulanmasında üçüncü kişi sayılmadığı için, kiracının tahliye edilmesi gibi taşınmazdan zorla çıkartılır (İİK m. 276/4).Tahliyesi istenen konutun “aile konutu” olarak kullanılmakta olması halinde boşanmış olsalar dahi, eşlerden birinin kiracı eşe göre 3. kişi durumunda olduğu kabul edilecektir .


3.7.5. Kiraya Verenin Hapis Hakkının Geçici Olarak Korunması

İcra dairesi, kiraya verenin müracaatı üzerine kiraya verenin hapis hakkını korumak için üzerinde hapis hakkı bulunan eşyanın defterinin tutulması (İİK m. 270) ya da gizlice ve cebren götürülmüş eşyanın kiralanan taşınmaza geri getirilmesi yoluna müracaat edebilir.


Hapis hakkı ve üzerinde hapis hakkı olan malların defterinin tutulması geçici koruma tedbiri (İİK m. 270/1) niteliğinde olduğundan, kiraya veren icra dairesince verilen süre içinde defteri yapılmış mallar hakkında kiracıya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe girişmediği takdirde, tutulan defterin hükmü de sona erer. İcra dairesi tarafından defter tutulması yönünde bir işlemin yapılabilmesi için, kiraya verenin kira sözleşmesinin bulunduğunu ortaya koyması gerekir. Ancak icra müdürünün hapis hakkının bulunmadığına dair açık belgeler bulunmadıkça defter tutma faaliyetinden kaçınmaması gerekir. Hapis hakkına dair malların defterinin tutulması bu hakkın korunması için geçici bir tedbirdir (İİK m. 270/1).


Gizlice veya cebirle götürülmüş eşya götürülmelerinden itibaren on gün içinde icra dairesinin emri ile ve zabıta kuvveti ile geri alınabilir (İİK m. 271/1, c. 1). Bu durumda üçüncü kişilerin iyiniyetleri korunacaktır (İİK m. 271/1, c. 2). İİK m. 271 açısından bu malların defterinin tutulmuş olup olmamasının bir önemi yoktur.


3.7.6. Taksitle Ödeme

Borçlu, takibin ertelenmesi ile cebri icra müdahalesine maruz kalmaktan geçici bir süre için korunmakta; alacaklı ise, borçlusuna sağladığı kolaylıkla birlikte, icra sözleşmesiyle maddi hukuk açısından lehe olan sonuçların devamını sağlayabilmektedir. Bunlardan en önemlisi, icra takibinde taksitle ödeme sözleşmeleridir. Alacaklı, taksitle ödeme sözleşmesi yaparken, alacağını taksitlerle elde etmek karşılığı icra takibine devam etmemeyi taahhüt eder. Taksitle ödeme sözleşmelerinde ilk hedef icrayı engellemektir. Taksitle ödeme sözleşmesi hacizden önce ve sonra olmak üzere iki şekilde yapılabilir (İİK m. 111).


İcra dairesinde yapılan taksitle ödeme sözleşmelerinde, taksit miktarlarının ve ödeme tarihlerinin açık ve belirli olması gerekmektedir. Bu hususlar özellikle İİK m. 340’ta düzenlenmiş olan taahhüdü ihlal suçunun unsurlarının gerçekleşmesi bakımından aranmaktadır.


İcra dairesinde yapılan taksitle ödeme sözleşmesinin icra memuru tarafından tutanağa geçirilmesi ve imzalanması gerekliliği, bu işlemin sözleşme niteliğini ortadan kaldırmaz ve icra müdürünü de sözleşmenin tarafı haline getirmez. Bu husus İİK m. 8’de belirtildiği gibi icra tutanaklarının aleniyeti ve ispat kuvveti ile ilgilidir.


İcra ve İflas Kanunu’ndaki şartlara uygun olarak yapılan taksitle ödeme sözleşmeleri, icra dairesinde yapıldığı takdirde icra prosedürü olduğu yerde durur. Bu sözleşme icra dairesinde yapılmazsa icra takibi kendiliğinden durmaz. Ancak alacaklı İİK m. 71’e kıyasen icra mahkemesinden icra takibinin ertelenmesini isteyebilir.


Taksitle ödeme sözleşmesinin ihlali sonucunda İİK m. 111/4’e göre, taksitlerden biri verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.


Hacizden sonra yapılan taksitle ödeme sözleşmelerinde, satış isteme süreleri duracağından ve alacaklının borçlunun malları üzerindeki haczi devam edeceğinden, hacizli malların, alacaklı ile aynı derecede hacze iştirak eden diğer alacaklıların talebi ile paraya çevrilmesi durumunda sözleşme sona erer ve sözleşmenin tarafı olan alacaklı da sıra cetvelindeki yerini alır.


İcrayı engelleyen diğer bir sözleşme türü, borçluya sözleşmeyle tahliye süresi verilmesi halidir. Bir tahliye kararı sonrasında alacaklının bu tahliye ilamının icrasında, kiracıya kiralananın teslimi için süre vermesi durumunda borçluya tahliye süresi verilmesine ilişkin bir icra sözleşmesi söz konusudur.


İlam lehine olan tarafın elde edilen bu ilamı takibe koymamasına ilişkin her iki tarafın da menfaatinin bulunması durumunda, taraflar yapacakları sözleşme ile ilamların icrasının engellenmesini isterler. Bu durumda ilk derece mahkemesinin veya Yargıtay’ın belirli bir konudaki görüşünü öğrenmek için tarafların anlaşarak açtıkları davada menfaat şartı gerçekleşmemiştir.


İcrası için kesinleşmesine gerek olmayan bir hükmün, kesinleşmeden icrasının talep edilemeyeceğini taraflar kararlaştırılabilmelidirler. Ancak tarafların, icrası için kesinleşmesi gereken bir ilamın kesinleşmeden icra edilebileceğine ilişkin bir sözleşme yapmaları mümkün değildir. Çünkü bu halde kamu düzeni söz konusudur.


Uygulamalar


1. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/540 E. 2014/5607 K. sayılı kararı ile davacı lehine 560.000 TL ödenmesine karar verilmiştir. Davacı vekili, davalı aleyhine hükmedilen bu kararın uygulanmasını hangi merciden talep edebilecektir?


Cevap:


Lehine karar almış olan davacı vekili alacaklı vekili olarak bu kararın uygulanmasını Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herhangi bir yer icra dairesinden talep edebilir. İİK m. 34 ilamlı icrada takip alacaklısının kendi tercihi ile belirlediği bir icra dairesinden takibi başlatabileceğini düzenlemektedir. İİK m. 50 ve devamı ilamsız icra yoluyla takip için uygulanabilecektir. Sonuç olarak, bir hukuk mahkemesinin icrası Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herhangi bir yer icra dairesinden ilamlı icra yoluyla takip şeklinde başlatılır.


2. Bay A, Bayan Z’den 5.000TL borç almıştır. Borcunu 01.05.2015 tarihinde ödeyeceğini söylemesine rağmen ödememiştir. Bunun üzerine alacaklı Bayan Z İstanbul 5. İcra Dairesinden Bay A aleyhine icra takibi başlatmıştır. Ödeme emrini tebliğ alan Bay A, ödeme emrine karşı nasıl hareket edebilir?


Cevap:


Ödeme emrini tebliğ alan Bay A borçlu olduğunu düşünüyorsa borcunu ödeyerek icra takibin sonlandırabilir. Borçlu olmadığı kanaatinde ise, ödeme emrini tebliğ aldıktan sonra 7 gün içerisinde takibin başlatıldığı İstanbul 5. İcra Dairesine dilekçe ile başvurarak borçlu olmadığı konusunda borca itiraz edebilir. Borç senede bağlanmış ve senetteki imzanın kendisine ait olmadığı kanaatinde ise, aynı süre içerisinde imzaya itiraz edebilir. Bu yöndeki itirazlarını başka bir yer icra dairesine de yapma imkânına sahiptir. Ancak bu durumda, ödeme emrini gönderen icra dairesine itirazlarının gönderilmesini ayrıca talep etmeli ve gereken masrafı da vermelidir.


3. Bay B, Bayan Y’den 5.000TL borç almıştır ve bu borca ilişkin bir çek düzenlemiştir. Bunun üzerine alacaklı Bayan Y İstanbul 10. İcra Dairesinden Bay B aleyhine icra takibi başlatmıştır. Ödeme emrini tebliğ alan Bay B, ödeme emrine karşı nasıl hareket edebilir?


Cevap:


Ödeme emrini tebliğ alan Bay B borçlu olduğunu düşünüyorsa borcunu ödeyerek icra takibin sonlandırabilir. Borçlu olmadığı kanaatinde ise, ödeme emrini tebliğ aldıktan sonra 5 gün içerisinde İstanbul İcra Mahkemelerine başvurarak borca itiraz edebilir. Senetteki imzanın kendisine ait olmadığı kanaatinde ise aynı süre içerisinde aynı yere imzaya itiraz edebilir. Bu yöndeki itirazlarını başka bir yer icra dairesine de yapma imkanına sahiptir. Ancak bu durumda, ödeme emrini gönderen icra dairesine itirazlarının gönderilmesini ayrıca talep etmeli ve gereken masrafı da vermelidir.


4. Bay C, Bayan V’den 5.000 TL borç almıştır ve bu borcun teminatı olmak üzere kendine ait otomobil üzerinde rehin tesis etmiştir. Bunun üzerine alacaklı Bayan V İstanbul 15. İcra Dairesinden Bay C aleyhine icra takibi başlatmıştır. Ödeme emrini tebliğ alan Bay C, ödeme emrine karşı nasıl hareket edebilir?


Cevap:


Ödeme emrini tebliğ alan Bay C borçlu olduğunu düşünüyorsa borcunu ödeyerek icra takibin sonlandırabilir. Borçlu olmadığı kanaatinde ise, ödeme emrini tebliğ aldıktan sonra 7 gün içerisinde İstanbul 15. İcra dairesine başvurarak borcun ödendiğine ilişkin itiraz edebilir. Bu yöndeki itirazlarını başka bir yer icra dairesine de yapma imkanına sahiptir. Ancak bu durumda, ödeme emrini gönderen icra dairesine itirazlarının gönderilmesini ayrıca talep etmeli ve gereken masrafı da vermelidir.


5. Kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle ilamsız tahliye talebinde bulunacak olan kiraya verenin takip talebinde bulunması gereken unsurlar nelerdir?


Cevap:


Kiraya verenin takip talebinde bulunurken takip talebinde tahliye talebine yer vermesi gerekir. Eğer takip talebi tahliye talebi içermiyorsa bu durumda takip, ilamsız takip niteliğinde olacaktır. Takip talebinde ayrıca İİK m. 58 hükümlerine uygun nitelikte unsurların bulunması şarttır. Kiraya verenin yazılı bir sözleşmesinin bulunmaması durumunda, bunun takip talebinde ayrıca beyan edilmesi şarttır.


Uygulama Soruları


1. Mahkeme huzurunda yapılan kabullerin ilamlı icra açısından önemi nedir?


2. İcranın geri bırakılması kararı hangi sebeplerle verilebilir?


3. İtirazın iptali davası kim tarafından, kime karşı, hangi süre içinde ve ne şekilde açılabilir?


4. Ödeme emrinde bulunması gereken unsurlar nelerdir?


5. Borca kısmı itiraz yapılabilmesi mümkün müdür? Mümkün ise bu nasıl gerçekleştirilir?


6. Gecikmiş itirazın etkisini anlatınız.


7. Borçlu ödeme emri ekinde gönderilen kambiyo senedi suretinin kambiyo senedi vasfında bulunmadığını ne şekilde ileri sürebilir?


8. Kambiyo senedine müstenit takipte düzenlenecek ödeme emrinde bulunması gereken unsurlar nelerdir?


9. Kambiyo senedine müstenit takipte borçlunun yaptığı imzaya itiraz ne şekilde incelenir?


10. Taşınır rehninin paraya çevrilmesine ilişkin takipte ödeme müddeti kaç gündür?


11. Taşınmaz rehninin paraya çevrilmesine ilişkin takipte ödeme müddeti kaç gündür?


12. Taşınmaz rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takipte itirazın incelenmesi usulü ne şekilde gerçekleşir?


13. Tahliye emrinde bulunması gereken unsurlar nelerdir?


14. Kiracı ödeme emrine karşı itirazını hangi süre içinde, hangi sebeplere dayanarak yapabilir?


15. Kiracının itirazını kiraya veren ne şekilde kaldırabilecektir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde ilamlı icra yoluyla takibe hangi hallerde müracaat edilebileceğini, ilamlı icra yoluyla takibin geçerlilik şartlarını, itirazın kaldırılması davası, itirazın iptali davası, itirazın geçici kaldırılması prosedürü, menfi tespit davası, istirdat davası gibi takip hukukuna ilişkin başlıca davaların özelliklerini öğrenmiş bulunmaktayız.


Bu bölümde ayrıca adi haciz yoluyla takibin hangi hallerde başlatılabileceği, adi haciz yoluyla takibin özelliklerini ve aleyhine icra takibi başlatılmış olan kişinin bu takibe karşı nasıl hareket edebileceği; kambiyo senedine müstenit takibin özelliklerini ve kambiyo senedine müstenit takipte borçlunun yaptığı itirazın hangi merci tarafından, nasıl incelenebileceği; rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibin İİK hükümleri çerçevesinde ne şekilde gerçekleştirilebileceği ve özellikle taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip ile taşınmaz rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip arasındaki farklar ve son olarak kiralanan taşınmazların icra dairesine müracaat edilerek tahliye edilmesine ilişkin İİK’da yer alan düzenlemeler öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

 İlamlı takipte zamanaşımı süresi nedir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 1 yıl


(B) 5 yıl


(C) 3 yıl


(D) 10 yıl


(E) 7 yıl


Cevap-1 :

10 yıl


Soru-2 :

 İlamlı icra takibinde yetkili icra dairesi hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Sadece alacaklının ikametgahı yeri icra dairesi


(B) Sadece borçlunun ikametgahı yeri icra dairesi


(C) Sadece kararın verildiği yerin yargı çevresindeki icra dairesi


(D) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herhangi bir yer icra dairesi


(E) Hiçbiri


Cevap-2 :

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herhangi bir yer icra dairesi


Soru-3 :

 İtirazın kesin olarak kaldırılması için alacaklının elinde olması gereken belgeler hangi maddede düzenlenmiştir?


Cevap: İİK m. 68


(Klasik)


Soru-4 :

“Adi haciz yolu ile takip ____ ____ ile başlar”


Bu cümlede ilgili boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Takip talebi


(B) Ödeme emri


(C) İcra emri


(D) İhtarname


(E) Haciz zabıt tutanağı


Cevap-4 :

Takip talebi


Soru-5 :

Adi haciz yoluyla takipte borçlunun ödeme emrine itiraz sebepleri hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yetkiye, borca, imzaya


(B) Yetkiye/ödeme emrindeki eksikliklere


(C) Borca, süreye, alacaklı sıfatına


(D) Borca, yazıya, süreye


(E) Hiçbiri


Cevap-5 :

Yetkiye, borca, imzaya


Soru-6 :

Borçlunun süresi içinde itiraz edememesi halinde müracaat edebileceği bir yol var mıdır?


Cevap: İİK m. 65’te yer alan gecikmiş itiraz yoluna şartları varsa müracaat edilebilir.


(Klasik)


Soru-7 :

Kambiyo senedine müstenit haciz yolu ile takipte, alacaklının icra dairesine müracaat ederken sunmak zorunda olduğu belgeler nelerdir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Bono, çek, poliçe


(B) Poliçe, ihtarname, fatura


(C) Çek, konşimento, fatura


(D) Fatura, çek, senet


(E) Senet, sözleşme, fatura


Cevap-7 :

Bono, çek, poliçe


Soru-8 :

İcra Memurunun alacaklının takip talebi ekinde eklediği belgelerin kambiyo senedi vasfında olmadığını görmesi üzerine vereceği karar nedir?


Cevap: İcra memuru, belgenin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını görürse talebi reddedecektir.


(Klasik)


Soru-9 :

Taşınmaz rehni kavramının karşılığı aşağıdaki, seçeneklerden hangisinde belirtilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Rehin


(B) İpotek


(C) Noter senedi


(D) İhtarname


(E) İbraname


Cevap-9 :

İpotek


Soru-10 :

“Kiraya veren ilamsız icra yoluyla sadece ___ ___ talep edebileceği gibi ___ ___ de bulunabilir.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Kira sözleşmesi/fesih talebi


(B) Sözleşmenin feshi/kira alacağı


(C) Kira alacağı/tahliye talebi


(D) Kira alacağı/fesih talebi


(E) Kira sözleşmesi/tahliye talebi


Cevap-10 :

Kira alacağı/tahliye talebi


4. HACİZ, HACZE İŞTİRAK, MAHCUZ MALIN PARAYA ÇEVRİLMESİ VE PAYLAŞTIRMA

Giriş

Haciz, ödeme ya da icra emrinin borçluya tebliği üzerine belirlenmiş süre sonunda borçlunun kendisinden talep edilen bedeli ödememesi halinde alacaklının talebi üzerine borçlunun alacak miktarı oranında malına hukuken ve cebren el konulması işlemidir. Haciz konusu oluşturabilecek mallar devredilebilir ve paraya çevrilebilir nitelikte olmalıdır. Hukukumuzda alacaklının borçlunun malını doğrudan tasarruf sahasına alarak alacağını elde etme imkânı bulunmadığından dolayı haczedilmiş olan malın paraya çevrilerek alacaklının bu parayı tahsil etmesi kabul edilmiştir. İİK’da ve diğer bazı kanunlarda devir kabiliyeti ve paraya çevrilebilir niteliğe sahip bazı mal ve hakların haczedilemeyeceğine ilişkin istisnai düzenlemeler bulunmaktadır. Mevzuatta haczi kabil olmayan mal olarak kabul edilen bu tür borçluya ait mal, hak ya da alacakların haczedilmiş olması hukuka aykırı olarak değerlendirilecektir.


Haciz konusu malın mülkiyeti borçluya ait olmalıdır. İcra dairesinin malın borçluya ait olduğu düşüncesiyle üçüncü bir kişiye ait mal üzerinde uygulamış olduğu haciz işlemine karşı mahcuz mala istihkak davası açılabilecektir. Bu dava, haciz işlemini gerçekleştiren icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesinde görülür. Bu dava neticesinde verilen karar kesin hüküm niteliğine de haiz olacaktır.


Alacaklının birden fazla olması halinde borçlunun haczedilmiş olan malında alacağın icra dairesi tarafından ne şekilde paylaştırılacağı hacze iştirak hükümleri çerçevesinde değerlendirilir. İİK hacze iştirak açısından takipli iştirak ve takipsiz iştirak olmak üzere iki ihtimal belirlemiştir. Özellikle aile hukukundan kaynaklanan alacakların alacaklısı, borçluya karşı daha önceden bir takip yapma ya da dava açma ihtiyacı hissetmeksizin borçlunun malları üzerinde uygulanmış olan hacizli maldan alacağını elde etme imkânına sahiptir. Bu iştirak türü, takipsiz iştiraktir. Takipli iştirak ise, takipsiz iştirak usulünden yararlanamayan alacaklıların haczedilmiş mallara alacakları oranında ne şekilde iştirak edebileceklerini düzenlemektedir.


Haczedilmiş olan malların paraya çevrilmesi İİK’da yer alan hükümlerin icra dairesi tarafından uygulanması suretiyle gerçekleşir. İİK alacaklının alacağını elde edebilmesi için parayla tatmin edilmesi prensibini kabul etmiştir. Borçlunun haczedilmiş olan malları alacaklıya teslim edilerek alacaklının alacağı karşılanmış olmaz. Alacaklının haciz talebi üzerine borçluya ait haczedilmiş malların paraya çevrilmesi ve vezneye giren paranın alacaklı tarafından tahsil edilmesi gerekir. Paraya çevirmede iki yöntem bulunmaktadır. Bunlar; pazarlık suretiyle satış ve açık artırmadır. Genel uygulama alanına sahip olan yöntem açık artırma suretiyle hacizli malın paraya çevrilmesidir.


Birden fazla alacaklının bulunması durumunda icra dairesi İİK uyarınca bir sıra cetveli düzenler ve alacaklıların alacaklarını bu cetvele göre paylaştırır.


4.1. Haciz

4.1.1. Genel Olarak

İcra takibinin kesinleşmesinin ardından alacaklının haciz talebi üzerine, borçlunun mallarına, hak ve alacaklarına, takibe konu alacağı karşılamaya yetecek miktar ve kıymette olmak üzere, icra memuru tarafından hukuken el konulması ve bu malların borçlunun tasarruf sahasından çıkarılmasıdır.


Alacaklının haciz talep edebilmesi için takibin kesinleşmiş olması gerekir. Bu nedenle alacaklının haciz talep edebilmesi için, ödeme emrinin tebliğinin ardından ödeme ve itiraz sürelerinin geçirilmiş olması, borçlu itiraz etmiş ise de itirazın bertaraf edilmiş olması şarttır. Bunun istisnası borçlunun muvafakat etmiş olması halidir.


Alacaklının İİK m. 78/2’de düzenlenen bir yıllık süre içerisinde haciz talep etmesi gerekir. Alacaklının talebi olmadan icra memuru kendiliğinden veya borçlunun talebiyle hacze başlayamaz ve bu kuralın istisnası da yoktur. Alacaklının süresinde haciz talep etmemesi halinde icra takip dosyası işlemden kaldırılır. Alacaklının yeniden haciz isteyebilmesi, yenileme talebinde bulunması ve ilamsız icrada ayrıca harç ödemesi halinde mümkün olabilecektir.


İcra memuru alacaklının talebinden itibaren üç gün içinde haczi yapmakla mükelleftir. Aksi takdirde bu hususu, bir işlemin ihmali sebebiyle alacaklı şikâyet konusu yapabilir. Her icra memuru kendi kaza çevresi içinde haciz işlemlerini yapabilir, kaza çevresi dışında haciz işlemi yapamaz, istinabe yoluyla yetkili icra dairesinden talepte bulunması gerekir (İİK m. 79).


4.1.2. Haczin Konusu

Alacaklının talebi üzerine, borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz malları ile alacak ve haklarından alacaklının ana, faiz ve masraflar da dâhil olmak üzere bütün alacaklarına yetecek miktarı haczolunur. Faiz, haczedilen malların satılabileceği düşünülen tarihe kadar hesaplanır. Bu ölçü çerçevesinde borçlunun takip konusu alacağı, faizleri ve masrafları karşılayacak miktarda malı haczedilirken, borçlu ve alacaklının karşılıklı çıkarları gözetilerek yokluğu borçluya en az zarar verecek ve haczi, saklanması, satışı en kolay olacak olan mallara öncelik tanınmalıdır.


Borçlu yahut borçlu ile malı elinde bulunduran şahıslar, taşınır mal üzerinde üçüncü bir şahsın mülkiyet veya rehin hakkı gibi sınırlı bir aynî hakkının bulunması veya taşınır malın üçüncü şahıs tarafından haczedilmiş olması halinde bu hususu haciz yapan memura beyan etmek ve beyanının haciz tutanağına geçirilmesini talep etmek, haczi yapan memur da borçluyu yahut borçlu ile birlikte malı elinde bulunduran şahısları bu beyana davet etmek zorundadır. Bu tür mallar ile üçüncü şahıs tarafından ihtiyaten haciz veya istihkak iddia edilmiş bulunan malların haczi en sonraya bırakılır.


Ancak haczolunan taşınmaz artırmaya çıkarılmadan önce, borçlu borcun ifasına yetecek taşınır mal veya vadesi gelmiş alacak gösterirse taşınmaz üzerinde haciz baki kalmak üzere önce gösterilen taşınır veya alacak da haczolunur.


Şu kadar ki, bu suretle mahcuz kalan taşınmazın idare ve işletmesine ve hâsılat ve menfaatlerine icra dairesi müdahale etmez.


Kanun uyarınca borçlunun bazı mallarının haczedilmesi mümkün değildir: Haczi caiz olmayan mal ve haklar İİK m. 82’de, kısmen haczi caiz olan mallar İİK m. 83’te sayılmıştır. Ayrıca bazı özel kanunlarda da haczi caiz olmayan mallar belirtilmiştir. Bu çerçevede bir malın haczinin caiz olup olmadığını icra memuru tayin edecektir.


Maaş hacizleri konusunda farklı kanunlarda farklı düzenlemeler mevcuttur. 5838 sayılı Kanuna göre emekli maaşına borçlunun muvafakati olmadan haciz koyulamaz. 4857 sayılı Kanuna göre işçi maaşının en fazla 1/4’ü haczedilebilir. 2004 sayılı Kanuna göre ise maaş vb. ücretlerin haczi 1/4’ten az olamaz. Doktrinde, her maaş açısından aynı oranların değil somut olaya ve maaşların miktarına göre haciz konulması gerektiği savunulmuştur.


82 ve 83. maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir; ancak haciz esnasında borçlu haczedilmezlik itirazında bulunmazsa alacaklının talebi üzerine icra memuru bu malları da haczedebilecektir.


4.1.3. Üçüncü Şahıslardaki Mal veya Alacakların Haczi

Üçüncü şahıslardaki mal veya alacakların haczi ise İİK’nın 89. maddesinde düzenlenmiştir.


Bu halde üçüncü şahsa bir haciz ihbarnamesi gönderilir. Bu haciz ihbarnamesinde, bundan böyle borcun icra dairesine ödemesi gerektiği ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığı, malı elinde bulundurmuyorsa 7 gün içinde itiraz etmesi gerektiği bildirilir (İİK m. 89/f. 1).


Üçüncü şahıs süresinde itiraz etmezse borç zimmetinde, mal yedinde sayılır. Üçüncü şahsa itiraz etmemesi sebebiyle malın yedinde ve borcun zimmetinde sayıldığına dair ikinci bir ihbarname daha gönderilir. (İİK m. 89/f. 2) Borçlu buna da yedi gün içinde itiraz etmezse, bu defa ikinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa, on beş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir.


Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur ve İİK m. 106’da yer alan süreler işlemez. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir.


Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın İİK’nın 338. maddesinin 1. fıkrasına göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.


Üçüncü şahıs, kusuru olmaksızın bir mâni sebebiyle müddeti içinde haciz ihbarnamesine itiraz etmediği takdirde İİK m. 65 hükmü uygulanır.


Her halde üçüncü şahıs, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir.


Malın teslimi mümkün olmazsa, alacaklı icra mahkemesine müracaatla değerini üçüncü şahsa ödetmek hakkını haizdir.


4.1.4. Haczin Yapılışı

Haciz işlemini icra memuru bizzat veya yardımcıları vasıtası ile yapabilir. Haciz talebi üzerine icra memuru işlemleri yaparken alacaklı isterse haciz mahallinde hazır bulunabilir. Haciz talep edildiği ve haciz yapılacağı hususu borçluya tebliğ edilmez. Haczin yapılabilmesi için borçlunun veya temsilcisinin hazır bulunması da gerekmez, haciz işlemleri gıyapta da yapılabilir. Bu durumda İİK m. 103 uyarınca borçluya haczin yapıldığı ve bu işlemlere karşı muhalefet edebileceği haber verilir.


İcra dairesi sadece kendi kaza çevresi ile sınırlı olarak haciz yapabilir, kaza çevresi dışında haczedilecek mallar için istinabe yoluyla bu işlemleri icra edecektir. Böyle bir halde hacizle ilgili şikâyetler istinabe olunan icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesince çözümlenir. Ayrıca resmi sicile kayıtlı malların haczi takibin yapıldığı yer icra dairesince de kaydına işlenmek suretiyle doğrudan yapılabilir.


Haczin geçerli olabilmesi için icra memurunun, haczin icrasına ve haczettiği şeylerin mahiyetine, özelliklerine, miktarına ve bunların kıymetine ve muhafaza şekline ilişkin bir haciz zabıt varakası düzenlemesi gerekir. Haczedilen mallara icra memuru tarafından bizzat veya bilirkişi marifetiyle kıymet takdir edilir.


Kıymetli şeyler dışında diğer taşınır mallara konulan haczin geçerliliği için haczi yapan müdürün bunlara hukuken el koymuş olması, yani alacaklının muvafakati ile taşınır malları, istenildiği zaman verilmek koşulu ile, muvakkaten bizzat borçlunun elinde bırakması veya masrafları peşinen alacaklıdan alınmak kaydıyla bir yediemine teslim etmesi yeterlidir; icra müdürü tarafından fiilen el konulması şart değildir. Alacaklının muvafakati ile üçüncü şahsın elinde haczedilen taşınırların bu şahsın kabulü halinde yediemin olarak ona bırakılması da mümkündür.


Ancak, İİK m. 88’e göre para, banknot, hamiline muharrer senet, poliçe ve diğer cirosu kabil senetler, altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyler menkullerin haczi usulüne göre haczedilir ve haczin geçerlilik şartı olarak muhafaza altına alınır. Bu muhafaza şekli sonradan talep üzerine veya icra memurluğunca kendiliğinden değiştirilebilir veya bu şekilde muhafaza edildiği yerde satılabilir.


Alacaklı, takip kesinleştikten sonra isterse haciz talebinde bulunmayıp UYAP üzerinden borçlunun mal, hak veya alacağını sorgulayabilir. Bu durumda haciz elektronik ortamda yapılabilir. (İİK m.78/1)


Daha önce haczedilmiş olan bir malda, önceki hacizden doğan haklar saklı kalmak kaydıyla haczedilip muhafaza altına alınabilir.


Haczin bazı önemli hukuki sonuçları mevcuttur. Borçlu, haczedilerek kendisine yediemin olarak bırakılan mahcuz menkul mallarda alacaklının muvafakati ve icra müdürünün müsaadesi alınmaksızın tasarruf edemez. Haczi koyan memur hilâfına hareketin cezai mesuliyeti müstelzim olduğunu borçluya ihtar eder. Ancak bu ihtara rağmen borçlu haczedilen bir malı satarsa, haczedilmiş olan menkul mal üzerinde üçüncü şahsın zilyetlik hükümlerine dayanarak iyi niyetle bu malı satın alan kimse malik olur. İyi niyet kaidelerine aykırı olarak mahcuz menkul mal üzerinde üçüncü şahsın iktisap ettiği haklar, alacaklının hacizle o mala taallûk eden haklarını ihlâl ettiği nispette bâtıldır. O halde satın alan şahsın iyi niyetli olmadığını haciz alacaklısı ispat etmelidir. Çünkü iyi niyetin varlığı esastır.


İcra dairesi üçüncü bir şahısta rehnedilmiş olan malları da muhafaza altına alabilir. İşte bu hallerde mümkün mertebe haczedilen menkul şeylerin muhafaza altına alınması ileride doğacak bu ihtilafları bertaraf edecektir. Alacaklı haczedilen malların muhafaza ve idare ve işletilmesi masraflarını istenildiği takdirde peşin vermeye mecburdur (İİK m. 95).


Fakat buna karşın, ticari işletme rehni kapsamındaki taşınırlar, icra dairesince satılmalarına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınabilir. Bu mallar paraya çevrilmediği takdirde geri verilir. Bu aşamadan önce bu mallar haczedilse dahi muhafaza altına alınamaz.


İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine hacizli malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri alınmasını ilgililere re’sen bildirir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü icra mahkemesi kararı ile taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satar. Elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenir. Artan miktar 9. madde hükmüne göre muhafaza olunur. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar icra mahkemesi tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür (İİK m. 89).


İcra dairesi haczedilen hakların muhafazasına ve alacaklardan günü gelenlerin tahsiline çalışır ve lâzım gelen masrafların peşin ödenmesini isteyebilir (İİK m. 90). İcra dairesi mahsullerin toplanması için lâzım gelen tedbirleri alır. Borçlunun geçineceği yoksa kendisinin ve ailesinin geçinmeleri için kâfi miktar mahsulden veya satıldıkça bedelinden münasip miktar kendisine bırakılır (İİK m. 93).


Taşınmazın haczi ile tasarruf hakkı Medeni Kanun’un 920. maddesi anlamında tahdide uğrar. 91. maddenin 1. Fıkrasında ifade edilen bu hususun taşınmazlar hakkında alınan bir muhafaza tedbiri değil, taşınmazlardaki haczin neticesi olduğu; bu nedenle kanunun sistematiği açısından yeni kanunda taşınır mallarda haczin neticelerinden sonra taşınmaz mallarda haczin neticeleri başlıklı bir maddede düzenlenmesinin daha yerinde olacağı kanaatindeyiz. Sicile kaydedilmek üzere haciz keyfiyeti, ne miktar meblağ için yapıldığı ve alacaklının adı ile tebliğe yarar adresi icra dairesi tarafından tapu siciline (Değişik: 14/1/2011-6103/41. m) bildirilir. Adresi değişen alacaklı masrafını vermek sureti ile yeni adresinin tapuya bildirilmesini icra dairesinden istemeye mecburdur.


Hacze yeni alacaklılar iştirak eder veya haciz kalkarsa bu hususlar da tapu siciline (Değişik: 14/1/2011-6103/41. m) haber verilir (İİK m. 91).


4.1.5. Mahcuz Mala İstihkak Davası

Haciz işlemi sırasında borçlu, üçüncü kişi veya alacaklı tarafından ileri sürülebilen istihkak iddiası şu şekilde ortaya çıkabilir:


1. Bir mal borçlunun elinde bulunduğu bir sırada haczedilmiş olup borçlu veya üçüncü kişi tarafından bu mal üzerinde bir hak sahibi olduğu ileri sürülebilir.


2.Bir malın üçüncü kişinin elinde bulunmakta iken borçlu veya alacaklı tarafından borçluya ait olduğu iddia edilerek haczi sırasında, üçüncü kişi o mal üzerinde bir hakkı olduğunu iddia edebilir.


Bu suretle ortaya çıkan ihtilaflar, icra mahkemesinde ikame edilen istihkak davası ile çözüme kavuşturulacaktır.


İİK’da istihkak davası, haczedilen malın borçlunun zilyetliğinde (m. 96-97) ve üçüncü kişinin zilyetliğinde (m. 99) bulunmasına göre iki şekilde düzenlenmiştir. Dikkat edilmelidir ki, bu maddede yer alan zilyetlik tabiri teknik anlamda zilyetlik değil, malı elinde bulundurma halidir. Borçlunun elinde iken haczedilen bir mala ilişkin istihkak davasının davacısı istihkak iddia eden üçüncü kişi; üçüncü kişinin elinde iken haczedilen mala ilişkin istihkak davasında davacı ise alacaklıdır.


İstihkak davasının açılabilmesi için geçerli bir haczin bulunması gerekmekle birlikte, bu haczin mutlaka kesin haciz olması şart olmayıp, ihtiyati, geçici, ilave ya da tamamlayıcı haciz de olabilir.


4.1.5.1. İstihkak Davasının Konusu


Alacaklının haciz hakkına tekaddüm eden, hukuken ondan önce gelen ve talep konusu olabilecek, ayni haklar, kuvvetlendirilmiş şahsi haklar ve her türlü talep hakkı istihkak davasına konu teşkil edebilir.


4.1.5.2. Mahcuz Malın Borçlunun Elinde Bulunması Halinde İstihkak Davası


4.1.5.2.1. Genel Olarak


İİK m. 97/a’da yer alan mülkiyet karinesi gereğince, bir taşınır malı elinde bulunduran kişi onun maliki sayılır. Malın borçlunun elinde haczedilmiş sayılması için, borçluya ait bir yerde (borçlunun evi, dükkânı, bürosu vb.) haczedilmiş olması gerekir. Mülkiyet karinesi uyarınca, borçlunun elinde haczedilen mal, borçluya ait sayılır. Ancak İİK m. 96/f. 1 uyarınca bu mal üzerinde borçlunun üçüncü kişi lehine veya üçüncü kişinin kendi adına istihkak iddiasında bulunması mümkündür.


1) Borçlunun İstihkak İddiasını İleri Sürmesi


Alacaklının talebi üzerine haciz tatbik edildiği sırada borçlu hazır bulunuyorsa, borçlunun üçüncü kişinin mal üzerinde sahip olduğu hakkı icra memuruna bildirerek icra tutanağına geçirilmesini talep etmek ve haczi yapan memurun da borçluyu bu beyana davet etmesi zorunludur. Ancak gerek doktrin gerekse de Yargıtay, haciz sırasında heyecan, üzüntü gibi sebeplerle suskun kalan borçlunun, bu iddiayı ileri sürme hakkını kaybetmeyeceğini haciz esnasında haczi öğrenmiş varsayılarak, İİK m. 96/f. 3 gereğince, haciz tarihinden itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunabileceği belirtmektedir.


Haciz borçlunun yokluğunda tatbik edilmiş ise, bu durumda borçlu malın haczedildiğini öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde, icra dairesine başvurarak istihkak iddiasında bulunabilir. Eğer borçlu bu süre içerisinde istihkak iddiasında bulunmazsa, artık aynı takipte bu iddiayı ileri sürme hakkını kaybeder (İİK m. 96/f. 3, c. 1).


2) Üçüncü Kişinin İstihkak İddiasını İleri Sürmesi


İİK m. 96’ya göre, üçüncü kişi de, haczedilen mal üzerinde hak sahibi olduğunu haczi öğrendiği tarihten itibaren, yedi gün içerisinde ileri sürmelidir; aksi takdirde aynı takipte istihkak iddiasını ileri sürmek hakkını kaybeder.


Üçüncü kişi istihkak iddiasından vazgeçebilir. Ancak bu durumda, daha önce ileri sürülmüş olan istihkak iddiasının haciz veya icra tutanağına geçirilmiş olması nedeniyle, üçüncü kişinin istihkak iddiasından vazgeçtiğinin ispatı da, vazgeçme dilekçesi veya icra tutanağı gibi yazılı bir delille mümkündür.


Üçüncü kişinin istihkak iddiasından sonra, başka kişiler de kendi adlarına istihkak iddiasında bulunması İİK m. 96/f. 3, c. 2’deki şartlarla mümkündür. Buna göre, “İstihkak iddiasının yapıldığı veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi ile birlikte oturan kimseler yahut bu şahısların iş ortakları, iddianın yapıldığı tarihte veya istihkak davası 97’nci maddenin 9’uncu fıkrası gereğince açılmamışsa davanın açıldığı tarihte malın haczine ıttıla kesbetmiş sayılırlar”. Bu hüküm kesin kanuni (haczi öğrenme karinesi) bir karine olup, maddede sayılan üçüncü kişiler, haczi gerçekten sonradan öğrenmiş olsalar bile, istihkak iddiasının yapıldığı veya üçüncü kişi haczi öğrenerek doğrudan istihkak davası açmışsa, bu davanın açıldığı tarihten itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunmamışlarsa, artık aynı takipte istihkak iddiasında bulunma haklarını kaybederler. Belirtmek gerekir ki, üçüncü kişinin haczedilen malın, bir başka kişiye ait olduğunu ileri sürmesi, istihkak iddiası niteliğinde değildir ve bu bildirimle dava açma süresi korunmuş olmaz.


3) İstihkak İddiasının İcra Dairesine Bildirilmesi


Borçlu veya üçüncü kişi istihkak iddiasını haciz sırasında ileri sürebilir. Bu durumda istihkak iddiası, icra memuru tarafından haciz tutanağına geçirilmelidir. Ancak haciz sırasında istihkak iddiasını ileri sürmemiş veya yokluğunda haciz yapılmış olan borçlu veya üçüncü kişi, bu durumda, istihkak iddialarını icra takibinin başlatıldığı icra dairesine bildirmek zorundadır. Üzerinde istihkak iddia edilen malın istinabe suretiyle haczedilmiş olması halinde dahi, istihkak iddiası takibin yapıldığı yer icra dairesine sunulur. Çünkü istinabe edilen icra dairesinin görevi, sadece haczi yapmak ve varsa haciz sırasında ileri sürülen istihkak iddialarını haciz tutanağına geçirerek, bu tutanağı asıl takibin yapıldığı icra dairesine göndermekten ibarettir.


İstihkak iddiası, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Sözlü olarak yapılmışsa, ispat edilebilmesi açısından istihkak iddiasının icra tutanağına geçirilmesi gerekir.


İstihkak İddiası Üzerine İcra Dairesinin Yapacağı İşlemler:


İcra ve İflas Kanunu m. 96/f. 1’de, borçlu veya üçüncü kişi tarafından istihkak iddia edildiği takdirde, icra dairesi bu durumu iki tarafa da bildirir ve m. 96/f. 2 uyarınca bu bildirim ile istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük süre verir. Haciz sırasında alacaklı ve borçlunun hazır bulunması halinde bu hususu taraflara tefhimle bildirebilir. Aksi takdirde, bu bildirimin tebliğ edilmesi gerekir.


Burada kastedilen bildirim yapılacak tarafların kim olduğu ve üçüncü kişiye bildirim yapılmasının gerekli olup olmadığı hususunda doktrinde görüşler vardır. Borçlu, üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunmuş olsa bile, istihkak davasını açacak olan, üçüncü kişi olduğundan, kanaatimizce, icra dairesinin borçlunun istihkak iddiasını üçüncü kişiye bildirmesi yerinde olacaktır.


İstihkak İddiasının Kabul Edilmesi:


Alacaklı ve borçlu, üç günlük süre içinde veya daha sonra istihkak iddiasını kabul ettiklerini açıkça icra dairesine bildirebilecekleri gibi bildirimin tefhim olunduğu veya bildirimi tebellüğ ettikleri tarihten itibaren üç günlük hak düşürücü süre içinde itiraz etmez ve suskun kalırlarsa da istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar.


İstihkak iddiasının kabul edilmesi halinde, haczedilen mal üzerinde iddia edilen hak, mülkiyet hakkı ise, malın üzerindeki haciz kalkar, mülkiyetten başka bir hak ise, haciz devam eder ve o hak icra takibinde dikkate alınır. Ancak, borçlunun istihkak iddiasını kabul etmesi, alacaklıyı etkilemez; sadece borçlunun aleyhine delil teşkil eder ve buna aykırı herhangi bir iddiada bulunamaz.


İstihkak İddiasına İtiraz Edilmesi:


İcra müdürü, alacaklı veya borçlunun istihkak iddiasına süresinde itiraz etmiş olması üzerine, dosyayı hemen icra mahkemesine göndermekle yükümlüdür; aksi takdirde süresiz şikâyet yoluna başvurulabilir.


Yetkili icra dairesi asıl takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesidir. İstihkak iddia edilen mal istinabe yoluyla haczedilmiş olsa bile, dosyanın gönderileceği ve dosyayı alarak, takibin devamına veya ertelenmesine karar verecek olan icra mahkemesi, asıl takibin yapıldığı icra dairesinin tabi olduğu icra mahkemesidir.


İstihkak iddiasına itiraz edilmiş olması üzerine dosyayı alan icra mahkemesi, dosya üzerinde veya lüzum görürse ilgilileri davet ederek duruşmalı olarak yapacağı inceleme sonucunda varacağı kanaate göre takibin devamına veya talikine (ertelenmesine) karar verir (İİK m. 97/f. l, c. 2). İcra mahkemesi bu incelemesini yaparken istihkak iddiasının esasına girmeyecektir.


İcra mahkemesi, üçüncü kişinin gösterdiği delillerden, istihkak iddiasının haklı olduğu ön kanısına varırsa, takibin ertelenmesine ve haksız çıktığı takdirde alacaklının muhtemel zararına karşı davacıdan İİK m. 36’da gösterilen teminatlardan birisine mevcut delillerin durumuna göre takdir ederek, yatırılmasına karar verir. İstihkak iddiasının ileri sürülmüş olması, aynı zamanda takibin ertelenmesi talebini de içerir. İİK m. 97’de “takibin taliki” ifadesi yer alsa da, icra hâkimi, tüm icra takibinin ertelenmesine değil, sadece istihkak iddia edilen malın satılmasının ertelenmesine karar verilebilir.


İcra mahkemesinin takibin ertelenmesine karar vermesine rağmen, üçüncü kişi bu teminatı yatırmamışsa, icra mahkemesinin takibin ertelenmesine ilişkin kararı uygulanamayacağından, takibe devam olunur.


Üçüncü kişi, mülkiyet hakkına dayanarak istihkak iddiasında bulunmuşsa, takibin ertelenmesi kararı satışı önler ve İİK m. 100’de düzenlenen satış isteme süresi işlemez.


İcra ve İflas Kanunu m. 97/f. 2’ye göre, “İstihkak davasının sırf satışı geri bırakmak gayesiyle kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde icra mahkemesi takibin taliki talebini reddeder”. Bu halde, satış isteme süresi işlemeye devam eder. Takibin devamına ilişkin karara karşı kanun yoluna başvurulamaz.


4.1.5.2.2. İstihkak Davasının Açılması


Üçüncü kişi, icra mahkemesinin verdiği takibin devamına veya ertelenmesine ilişkin kararın tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesinde istihkak davası açmalıdır, aksi takdirde alacaklıya karşı iddiasından vazgeçmiş sayılır. Yedi günlük süre, hak düşürücü süre niteliğindedir ve kamu düzeni ile ilgili olduğundan, icra mahkemesince re’sen gözetilir. Takibin ertelenmesi kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş olsa bile, üçüncü kişi kanun yolu başvurusunun sonucunu beklemeden, istihkak davasını süresi içinde açmalıdır. İİK’da yer alan istihkak davası açılmasına kadar yerine getirilmesi gereken prosedür, istihkak davasının açılması için bir ön koşul olmadığından süresinde icra dairesine istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişinin, bu prosedürü beklemeden istihkak davası açması mümkündür. Üçüncü kişinin süresinde istihkak iddiasını icra dairesine bildirmesi dava açma süresini kestiğinden ve istihkak davasını açma süresi, icra mahkemesinin takibin devamı veya ertelenmesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren başladığından, bu durumda, istihkak davasının açılması için belirli bir süre yoktur. Üçüncü kişi, icra mahkemesinin takibin devamına veya ertelenmesine ilişkin kararının kendisine tefhim veya tebliğ edilmesine kadar, istihkak davası açabilecektir. İİK m. 97/f. 9, c. 1 hükmü gereğince üçüncü kişi, istihkak iddiasını icra dairesine bildirmeden, haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde de, doğrudan icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Eğer, bu süreye uymazsa, aynı takipte, istihkak iddiasını ileri sürme hakkını kaybeder. Üçüncü kişinin doğrudan istihkak davası açması halinde, haczedilen malın satılmamış olması, satılmış ve bedelin alacaklıya verilmemiş olması ihtimallerine göre, üçüncü kişinin talebi değişmektedir. Üçüncü kişi, istihkak davasını, haczi öğrendiği tarihte hacizli mal satılmamışsa, haczedilen mal hakkında, mal satılmış ama bedeli henüz alacaklıya verilmemişse satış bedeli hakkında açar. Bu durumda, icra hâkimi, takibin ertelenip ertelenmemesi hakkında acele karar vermeye mecburdur. Bu karar, diğer taraf dinlenmeksizin verilebilir. Üçüncü kişinin haczi öğrendiği tarihte, haczedilen mal satılmış ve satış bedeli de alacaklıya verilmişse, artık istihkak davası açamazsa da, borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.


İcra ve İflas Kanunu m. 97/f. 6, c. 2’ye göre, üçüncü şahıs yedi gün içinde istihkak davası açmazsa, yalnız alacaklıya karşı istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır. Üçüncü kişi borçluya karşı da istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılmayacağından ve borçluya karşı sebepsiz zenginleşme talepli bir dava açması mümkündür.


4.1.5.2.3. İstihkak Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme


İstihkak davasında görevli mahkeme, icra mahkemesidir.


Yetkili icra mahkemesi şu şekilde belirlenir: Üçüncü kişinin istihkak iddiasını ileri sürdüğü mal, icra takibinin yapıldığı icra dairesi tarafından haczedilmişse, yetkili icra mahkemesi icra takibinin yapıldığı yerdeki icra mahkemesidir. Üzerinde istihkak iddia edilen mal, istinabe yoluyla haczedilmişse, istihkak davası istinabe olunan icra dairesinin bulunduğu yerde açılabilir. İstihkak davasının açılmasına kadar yerine getirilmesi gereken hazırlık işlemleri, asıl takibin yapıldığı yerdeki icra dairesi ve icra mahkemesince yapılması gerekirken, üçüncü kişi icra mahkemesinin takibin ertelenmesi veya devamına ilişkin kararını tebellüğ ettikten sonra istihkak davasını dilerse, haczedilen malın bulunduğu yerde de açabilir. Ayrıca HMK’daki genel yetki kuralları uyarınca üçüncü kişi istihkak davasını davalının yani alacaklının yerleşim yerinde bulunan icra mahkemesinde de açabilir. İstihkak davasına özgü özel yetki kuralının kaldırılması nedeniyle bu davanın genel yetkili olan HMK m. 6’da belirtilen davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılacağını söyleyebiliriz.


4.1.5.2.4. İstihkak Davasında Yargılama Usulü


Haczedilen malın borçlunun elinde bulunması veya borçlu ile üçüncü şahsın birlikte elinde bulunması halinde, istihkak davasında davacı haczedilen mal üzerinde istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişidir. Borçlu, üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunabilirse de, davacı sıfatı yoktur.


Ancak, icra memurunun hatalı olarak dava açma yükümlülüğünü alacaklıya yüklediği hallerde veya alacaklının kendiliğinden istihkak iddiasının reddi talebiyle dava açması halinde, dava sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmeyip karara bağlanır.


Üçüncü kişi, istihkak davasını, malı haczettiren ve istihkak iddiasına itiraz eden alacaklıya karşı açar. İstihkak iddiasına konu olan mal, birden fazla alacaklı tarafından haczettirilmişse, alacaklıların hepsinin davalı olarak gösterilmesi zorunludur; yoksa davalı olarak gösterilmeyen alacaklıya karşı, istihkak iddiasından vazgeçilmiş sayılır. Borçlu istihkak iddiasına itiraz ederse, borçlunun da davalı olarak gösterilmesi gerekir. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.


Alacaklı da, üçüncü kişi aleyhine karşılık dava olarak, İİK m. 277 vd. hükümlerine dayanarak ancak aciz belgesi ibraz etmek zorunda olmaksızın, icra mahkemesinde tasarrufun iptali davası açabilir. Ancak karşılık dava olarak değil de bağımsız iptal davası açılmışsa, bu davanın icra mahkemesinde değil, genel mahkemede incelenmesi gerekir. Bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı da mevcuttur.


İİK m. 97/f. 11’e göre, istihkak davasına genel hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne (HMK m. 316-322) göre bakılır. HMK m. 27’de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına uygun olarak hâkim tarafları dinledikten sonra hüküm verir. Bu nedenle istihkak davası da mutlaka duruşmalı olarak yapılır. İcra ve İflas Kanunu m. 97/f. 18’e göre, istihkak davaları süratle ve diğer davalardan önce karara bağlanır, adli tatilde de bakılır.


İİK m. 97a/f. 1, c. 1’e göre, bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Dolayısıyla, haczedilen malın borçlunun elinde bulunması halinde üçüncü kişinin açacağı istihkak davasında, borçlu bu mülkiyet karinesi gereğince, haczedilen malın maliki sayılacağından, bunun aksini iddia eden üçüncü kişi, bu iddiasını ispatlamalıdır. Üçüncü kişi, malı ne şekilde iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle yükümlüdür. Aynı şekilde borçlu ile üçüncü kişinin malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde de mal borçlunun elinde sayıldığından, ispat külfeti, yine üçüncü kişiye aittir.


Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer (İİK m. 97a/f. 1, c. 3 ve 4). Bu hükme göre, eğer malın niteliği gereği açıkça veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı üçüncü kişiye ait olduğu anlaşılıyorsa, bunun aksini ispat külfeti alacaklıya düşmektedir.


İİK m. 97a/f. 1, c. 1’deki mülkiyet karinesi, trafik siciline tescil edilmiş araçlar hakkında uygulanmaz. Çünkü bu halde, aracı elinde bulunduran kişi değil, sicile kayıtlı olan kişi, aracın maliki sayılır. Trafik sicilinde kayıtlı olan araç, borçlunun üzerine kayıtlı ise, bunun aksini üçüncü şahıs, üçüncü kişinin üzerine kayıtlı ise, bunun aksini alacaklı ispatlamalıdır.


İstihkak davasında taraflar iddialarını ispatlamak için, HMK’da düzenlenen tüm delillere dayanabilirler. İcra hâkimi, tarafların gösterecekleri tüm delilleri serbestçe takdir edecektir (İİK m. 97/f. 17, c. 2).


Borçlunun, üçüncü kişinin istihkak iddiasına ilişkin kabul ve ikrarı alacaklıyı etkilemeyeceğinden, üçüncü kişinin iddiasını başka delillere dayanarak ispatlaması gerekir (İİK m. 97/f. 12, c. 1-2). Bu durum, sadece borçlu aleyhine delil teşkil eder (İİK m. 97/f. 2, c. 3).


4.1.5.2.5. İstihkak Davasında Verilecek Karar ve Etkileri


İstihkak davasının yedi günlük süre geçtikten sonra açıldığının tespit edilmesi halinde, icra mahkemesi davanın esasına girmeyerek, istihkak davasını süre aşımından dolayı reddeder.


Dava süresinde açılmış ise, mahkeme istihkak davasını esastan inceleyecek ve delilleri serbestçe değerlendirdikten sonra üçüncü kişinin istihkak iddiasının haksız olduğu kanısına varırsa, istihkak davasının esastan reddine karar verecektir. Bu durumda, istihkak iddia edilen mal üzerindeki haciz kesinleşir. Davanın reddi ile birlikte, icra mahkemesince verilen takibin ertelenmesi kararı, kendiliğinden ortadan kalkar ve icra takip işlemlerine devam edilir. Satış için istihkak davasının reddine ilişkin icra mahkemesi kararının kesinleşmesini beklemesine gerek yoktur. Dolayısıyla, üçüncü kişinin karara karşı kanun yoluna başvurmuş olmasına rağmen, icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirmedikçe, alacaklının satış talep etmesine engel bir durum yoktur.


İcra mahkemesince takibin ertelenmesine karar verilmişse ve üçüncü kişi takibin ertelenmesi kararını infaz ettirmişse, istihkak davasının reddine karar veren icra mahkemesi, esas hakkındaki kararla birlikte, istihkak davası nedeniyle alacaklının alacağını elde etmekte geciktiği miktarının yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, davacı üçüncü kişi tarafından alacaklıya tazminat ödenmesine hükmeder.


Alacaklının uğradığı zarar, alacaklının istihkak davası nedeniyle almakta geciktiği miktarın yüzde yirmisinden az olsa bile, icra mahkemesinin hükmedeceği tazminat miktarı yüzde yirmiden aşağı olamaz. Ancak, alacaklı daha fazla zarara uğradığını iddia etmekte ise, yüzde yirmiden daha fazla tazminata hükmedilebilmesi için, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.


İcra mahkemesi, üçüncü kişinin istihkak iddiasını haklı görürse, istihkak davasının kabulüne karar verir. Davacı üçüncü kişi, haczedilen malın maliki olduğu iddiası ile istihkak davası açmışsa ve yargılama sonucunda malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olduğu anlaşılmışsa, icra mahkemesi malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olduğuna ve mal üzerindeki haczin kaldırılmasına karar verir. İcra mahkemesinin vereceği bu hüküm, müspet bir tespit hükmüdür. Haczedilen malın üçüncü kişiye verilip verilmeyeceği, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hukuki ilişkiyle ilgili olup, istihkak davasının konusuyla ilgili olmadığından, icra mahkemesi, malın teslimine karar vermez. Ancak, üçüncü kişi, borçluyu da istihkak davasında davalı olarak göstermişse ve malın mülkiyetinin kendisine ait olduğunun tespiti ile mal üzerindeki haczin kaldırılarak, kendisine teslimini talep etmişse, icra mahkemesi, mülkiyetin üçüncü kişiye ait olduğunun tespiti ile mal üzerindeki haczin kaldırılarak, üçüncü kişiye teslimine karar verir. Bu halde, icra mahkemesinin vereceği davanın kabulü kararı, hem tespit hem de eda hükmü içerir.


İcra mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı kesinleşmedikçe, haczedilen mal üzerindeki uyuşmazlık nihai olarak çözümlenmiş sayılamayacağından, mal üzerindeki haciz kalkmaz ve mal üçüncü kişiye teslim edilemez.


Davacı üçüncü kişi, haczedilen mal üzerindeki istihkak iddiasını mülkiyetten başka bir hakka dayandırmışsa, bu hakkın mevcut olduğu kanısına varan icra mahkemesi, dava konusu malın bu hak ile yükümlü olarak haczedilmiş olduğuna karar verir. Bu hüküm, bir müspet tespit hükmüdür ve bu hükmün doğal sonucu olarak, mal üzerindeki haciz kalkmaz.


İİK m. 97/f. 15 gereğince, istihkak davasının kabulüne karar veren icra mahkemesi, istihkak iddiasına itiraz eden alacaklının ve davalı olarak gösterilmişse borçlunun, kötü niyetli olmaları halinde, haczedilen malın değerinin yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere, itiraz edenden tazminat alınmasına esas hakkındaki kararla birlikte hükmeder. İcra mahkemesince, üçüncü kişi lehine hükmedilen tazminat, üçüncü kişinin gerçek zararını karşılamaktan uzak ise, üçüncü kişi genel mahkemelerde açacağı bir tazminat davası ile gerçek zararının tazminini talep edebilir. Bu konuda bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı mevcuttur.


İstihkak davası, icra mahkemesindeki görülmekle birlikte, genel hükümler dairesinde bakılan teknik bir dava olduğundan, istihkak davasına ilişkin icra mahkemesi kararları, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder.


4.1.5.3. Mahcuz Malın Üçüncü Kişinin Elinde Bulunması Halinde İstihkak Davası


4.1.5.3.1. Genel Olarak


İİK m. 99’a göre, “Haczedilen şey borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi günlük süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine dava açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır”.


4.1.5.3.2. Mahcuz Malın Üçüncü Kişinin Elinde Olması


Borçlunun borcundan dolayı, malın haczedilebilmesi için o malın borçluya ait olması gerekmekle birlikte, mutlaka borçlunun elinde bulunması gerekmez. Ancak, İİK m. 97a/f. 1 gereğince, malı elinde bulunduran o malın maliki sayılacağından, bu ihtimallerde, üçüncü kişinin elinde bulunan mal üçüncü kişinin sayılır. Dolayısıyla, haczedilen malın üçüncü kişinin elinde bulunduğu hallerde, istihkak davasını açma külfeti, bu karinenin aksini iddia eden alacaklı üzerindedir.


İcra memuru, üçüncü kişi kendi elinde bulunan malın üzerinde istihkak iddiasında bulunsa bile, malı haczedecek ve üçüncü kişinin iddialarını haciz tutanağına geçirecektir.


4.1.5.3.3. İstihkak Davasının Açılması ve Yargılama Usulü


Üçüncü kişinin kendi elinde bulunan malın haczedilmesi üzerine istihkak iddiasında bulunması üzerine haczi uygulayan icra müdürü veya icra memuru, İİK m. 99 gereğince, alacaklıya üçüncü kişi aleyhine istihkak davası açması için yedi günlük süre verir. Haciz istinabe yoluyla yapılmışsa, dava açmak için süre vermek görev ve yetkisi, asıl takibin yapıldığı icra dairesi müdürünündür. Bu süre icra müdürünün yedi gün içinde istihkak davası açması için süre verdiğini alacaklıya bildirdiği tarihten itibaren başlar. Bu bildirim tefhim veya tebliğ yoluyla olabileceğinden, bu süre, tefhim veya tebliği tarihinden itibaren başlar. Alacaklı, bu süre içinde, istihkak davasını açmazsa, üçüncü kişinin iddiasını kabul etmiş sayılır (İİK m. 99).


İcra müdürü, bu Kanun hükmüne rağmen, alacaklıya istihkak davası açmak için süre vermemişse, alacaklı kendisine süre verilmesini beklemeden de istihkak davası açabilir. Bu halde, istihkak davası süreye bağlı değildir.


İcra müdürünün alacaklıya istihkak davası açmak için yedi günlük süre vermiş olmasına rağmen, üçüncü kişinin, alacaklının dava açmasını beklemeden dava açmasına herhangi bir engel yoktur. Ancak, alacaklı yedi gün içinde istihkak davası açmazsa, üçüncü kişinin iddiasını kabul etmiş sayılacağından, dava konusuz kalacaktır.


Davanın davacısı alacaklı davalısı ise üçüncü kişidir. Borçlunun da davalı olarak gösterilmesinin gerekip gerekmediği hususunda doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır.


Hacizli malın üçüncü kişinin elinde bulunması halinde açılacak istihkak davasında da basit yargılama usulü uygulanır.


Bu davada, mal üçüncü kişinin elinde bulunduğundan, mülkiyet karinesi uyarınca mal üçüncü kişinin sayılacağından, bunun aksini ispat yükü, davacı alacaklıya düşer. Alacaklı davasını her türlü delille ispatlayabilir. Hâkim delilleri serbestçe takdir ede.


İcra mahkemesi, üçüncü kişinin istihkak iddiasını haklı görürse, alacaklının açtığı istihkak davasının reddine karar verir. Üçüncü kişi mülkiyet hakkına dayanarak istihkak iddiasında bulunmuşsa, icra mahkemesi, malın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olduğu anlaşıldığından, davanın reddine ve mal üzerindeki haczin kaldırılmasına karar verir. Üçüncü kişi, mülkiyet hakkından başka bir hakka dayanarak istihkak iddiasında bulunmuşsa, icra mahkemesi, üçüncü kişinin mal üzerinde sahip olduğunu iddia ettiği hakka sahip olduğu anlaşıldığında, malın bu hakla yükümlü olarak haczedilmiş olduğuna karar verir.


İcra mahkemesi, üçüncü kişinin istihkak iddiasının haksız olduğu kanısına varırsa, davanın kabulüne karar verir. Bu kararla birlikte, mal üzerindeki haciz kesinleşir ve alacaklının talebi üzerine mal icra dairesince muhafaza altına alınabilir.


Hacizli malın borçlunun elinde bulunması halinde açılan istihkak davasındaki gibi, üçüncü kişi bu karara karşı kanun yoluna başvursa dahi, alacaklı satış isteyebilir. Ancak, İİK m. 97/f. 14 gereğince, üçüncü kişi, bölge adliye mahkemesinden veya Yargıtay’dan icranın durdurulmasına ilişkin karar getirmek üzere, icra dairesinden süre isteyebilir.


İcra ve İflas Kanunu m. 97a göre açılan istihkak davası sonucunda verilecek karar, davanın tarafları açısından kesin hüküm teşkil eder. Borçlu davada, davalı olarak gösterilmemişse, bu karar borçlu hakkında kesin hüküm teşkil etmez.


4.2. Hacze İştirak

4.2.1. Genel Olarak

Hukukumuzda iştirak, takipli (adi) ve takipsiz (imtiyazlı) iştirak olarak ikiye ayrılır. Takipsiz iştirak özel bir durumdur; hukuki ve fiili engellerinden dolayı borçluya karşı talepte bulunamayan bazı alacaklıların takip şartı aranmaksızın hacze iştirakidir. Hacze takipli iştirak halindeyse herhangi bir alacaklının katılması mümkündür. Ancak bunun için Kanun’un aradığı şartları yerine getirmiş olması gereklidir.


4.2.2. Takipli İştirak ve Şartları

4.2.2.1. Takip Şartı


Hacze iştirak edebilmenin şartları İİK’nın 100. maddesinde, takip yaparak haciz isteme yetkisinin gelmesi, takaddüm (öncelik) şartı, belgelendirme şartı, hacze iştirak süresinin sonuna kadar haciz talebinde bulunma olarak düzenlenmiştir.


Hacze iştirak etmek isteyen alacaklının, öncelikle borçluya karşı icra takibinde bulunmuş ve haciz isteme yetkisinin gelmiş olması gerekir. Hacze iştirak sadece genel takip yolunda değil kambiyo senetlerine müstenit takip ya da ilamlı takip yolunda ve kiralanan taşınmazların tahliyesine ilişkin takip yolunda da mümkündür. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte haciz safhası bulunmamaktadır; ancak alacaklı muvakkat rehin açığı belgesi ile 100. Maddedeki şartlar çerçevesinde hacze iştirak edebilir.


Haciz isteme hakkı, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde düşeceği için bu süreye riayet edilmesi gerekir. Bu süre içinde haciz talebinde bulunulmazsa dosya işlemden kaldırılacaktır. Hacze iştirak etmeyen alacaklı, borçluya yenileme dilekçesi tebliğ ettirmelidir.


4.2.2.2. Tekaddüm Şartı


Hacze iştirak için aranan ikinci şart öncelik şartıdır. İİK m. 100/1’e göre hacze iştirak etmek isteyen alacaklının alacağı, ilk haczi koyduran alacaklının takibinden önce doğmuş olmalıdır. İlk takip, ilama dayanıyorsa iştirak etmek isteyen alacaklının alacağı, ilama temel olan dava tarihinden önce doğmuş olmalıdır. Davanın açıldığı tarih esas alınarak öncelik belirlenir. Mahkeme huzurunda yapılan sulh ve kabuller de İİK m. 100/1 kapsamında ilam olarak kabul edilirler.


4.2.2.3. Belgelendirme Şartı


Öncelik (tekaddüm) şartının yerine getirilmesi, İİK m. 100’de tahdidi olarak sayılmış olan belgelerden biriyle ispat edilmelidir; buna göre hacze iştirak etmek isteyen alacaklının alacağı, ilk haciz, ilamsız takibe dayanıyorsa takip talebinden, eğer ilk haciz ilamlı takibe dayanıyorsa davanın açıldığı tarihten önce yapılmış bir takip sonunda alınmış bir aciz vesikasına (İİK m. 100/f. 1, b. 1) veya önce açılmış bir dava sonunda alınan ilama (İİK m. 100/f. 1, b. 2) yahut önceki tarihli resmi veya tarih ve imzası tasdikli bir senede (m. 100/f. 1, b. 3) ya da öncelikli tarihli resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkilileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz yahut vesikaya (İİK m. 100/f. 1, b. 4) dayanmış olmalıdır.


Bu belgelerin ortak özellikleri resmî belge olmalarıdır. Adi (hususi) belgeye, dayanarak hacze iştirak olmaz. HUMK m. 299/2 uygulaması HMK’da yer almamaktadır.


4.2.2.3.1. Aciz Vesikası


İİK m. 100’de sayılan belgelerin ilki, borç ödemeden aciz vesikasıdır. Borç ödemeden aciz vesikası, aleyhinde icra takibi yapılan borçlunun mallarının paraya çevrilmesi ile elde edilen bedelin, alacaklının tüm alacağını karşılamaya yeterli olmadığını resmi olarak belgeler. Aciz vesikasının verilmesine neden olan takibin başlama tarihi hacze iştirak için esas alınacaktır. Öncelik şartının gerçekleşmesi için aciz vesikasının alındığı icra takibinin başlama tarihi, ilk haciz ilamsız takibe dayanıyorsa, takip talebi tarihinden önceki bir tarih olmalıdır. Kesin borç ödemeden aciz vesikasının mutlaka icra müdürü tarafından düzenlenmiş olması gerekir. Yargıtay'ın görüşü rehin açığı belgesinin İİK m. 100/f. 1, b. 4 kapsamında değerlendirilmesi gerektiği şeklindedir. İflas halinde verilen aciz belgesi de aynı şekilde hacze iştirak imkânı verir. Ancak, geçici (muvakkat) borç ödemeden aciz vesikası, hacze iştirak hakkı vermemektedir.


4.2.2.3.2. İlâm


Öncelik (tekaddüm) şartının gerçekleşmesinde dikkat edilen tarih, ilama konu olan davanın açıldığı tarihtir (HMK m. 118). İlamın verildiği dava, ilk haciz ilamsız takibe dayanıyorsa takip talep tarihinden, ilk haciz ilamlı takibe dayanıyorsa ilamın alındığı davanın açıldığı tarihten önceki bir tarihte açılmış olmalıdır.


Yabancı mahkemelerin verdiği ilamların durumunu MÖHUK hükümleri açısından incelemek gerekir. MÖHUK m. 34’e göre yabancı mahkemenin verdiği kararın Türkiye’de icra olunabilmesi için tenfiz kararı gereklidir. Kesinleşmiş yabancı mahkeme ilamı ancak Türk Mahkemesi’nin verdiği tenfiz kararıyla icra kabiliyeti kazanır. İcra organları, bu karara dayanarak icraya geçebilir. Yani yabancı kararın uygulanması usulünce tenfize bağlıdır.


4.2.2.3.3. Resmi Senetler


Resmi senetler, noterlikçe re’sen düzenleme şeklinde tanzim edilen senetler veya tarih ve imzası tasdikli senetler olmalıdır. Ayrıca tapu memurları tarafından düzenlenen tapu ve ipotek senetleri de resmi senettir. Senedin düzenlenme veya tasdik tarihi öncelik şartı açısından ele alınır. Adi senet, hacze iştirak imkânı vermez.


4.2.2.3.4. Resmi Daire veya Yetkili Makamlarca Düzenlenmiş Vesika


Resmi daire ya da yetkili makamlarca düzenlenmiş makbuz ya da vesikaların ait oldukları usul ve şekillerde düzenlenmiş ve verilmiş olmaları gerekir. İİK m. 152 uyarınca düzenlenmiş rehin açığı belgesi ve İİK m. 150 uyarınca düzenlenmiş geçici rehin açığı belgesi (İİK m. 150) gelir.


4.2.2.4. Süre


İİK m. 100’e göre, ilk haciz üzerine satılan malın tutarı, vezneye girinceye kadar aynı derecede iştirak mümkündür. Bu durum alıcının satış bedelini ödemesi anına göre veya icra müdürünün süre verip vermemesine göre iştirak süresinin değişmesine neden olmuştur. Bu nedenle İİK m. 100’deki süre düzenlemesi doktrinde eleştirilmektedir.


4.2.3. Takipli İştirakin Usulü ve Sonuçları

Hacze iştirak etmek isteyen alacaklının icra memuruna talepte bulunması gerekir. Talepte bulunulacak yetkili yer ilk haczi koyan icra dairesidir. İlk haczi koyan icra dairesinin müdürü, hacze iştirak şartlarının mevcut olup olmadığını inceler ve vardığı sonuca göre iştirak talebini kabul ya da reddeder. İcra müdürünün hacze iştirak talebini kabul etmesi halinde ilk haczi koydurmuş olan alacaklı, reddi halinde ise reddedilen alacaklı, hacze iştirak talebinin kabul ya da reddi kararını öğrenmeden itibaren 7 gün içinde, takibi yürüten icra dairesinin, bağlı olduğu icra mahkemesine şikâyet yolu ile başvurabilir. İcra müdürü aynı zamanda hacze iştiraki uygun olanlar için sıra cetveli hazırlar. Sıra cetveline karşı da şikâyet yolu açıktır. Hacze iştirak talebi reddedilenler kendi aralarında 2. dereceyi oluşturlar. Sıra cetveli fiilen uygulanan ilk haciz esas alınarak düzenlenir. Dosyalar arasındaki öncelik belirlenemiyorsa mesela ilk haciz tarihinde birden fazla haciz yapılmış ve saatle dakika olarak zaman belirlenmemişse bu dosyaların hepsi aynı sırada ve orantılı olarak paylaşıma dâhil olurlar. Sıra cetvelinde aynı derecede hacze iştirak etmiş olan takipli ve takipsiz (İİK m. 100-101) tüm alacak miktarları gösterilir. Bir alacaklının, sıra cetveline alınmış başka bir alacağa ya da bu alacağın sırasına itirazı genel mahkemede diğer alacaklıya karşı dava açması yoluyla olur. Borçlu sıra cetveline karşı şikâyet yoluna gidebilirken itiraz davası açamaz. Sıra cetveline itirazda yetkili mahkeme sıra cetvelini düzenleyen icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir (İİK m. 142).


Hacze iştirak edenler, esas hacze katılma hakkına sahiptirler. Bu kişiler bir grup, topluluk oluştururlar. Topluluk içinde tam eşitlik vardır. Aynı zamanda topluluk içinde bağımsız hareket etme serbestîsi de vardır. Her alacaklının yaptığı hukuki işlemler kendisi üzerinde sonuçlar doğurur. Ancak bunun da iki istisnası vardır. İlki alacağın paraya çevrilmesi talebine ilişkindir. Buna göre bir alacaklının talebi üzerine haczolunan mallar satılır (İİK m. l07). Diğerlerinin rızası aranmaz. İkinci istisna şikâyete ilişkindir. Bir alacaklı şikâyet hakkını kullanmışsa bunun neticesi tüm alacaklıları etkiler. Topluluğun, varlığını sürdürmesi, ilk haczin varlığını sürdürmesine bağlı değildir. İlk haciz düşse de topluluk ve hakları devam eder.


Haczolunan mallar, alacakları karşılamazsa ilave hacizler yapılır (İİK m. 100/11) . İlave haciz, hacze başka alacaklıların iştirak etmesinden dolayı, daha önce tek bir alacaklı için haczedilmiş malın alacakları karşılamaya yetmemesi nedeniyle yeniden mal haczetmektir. Bunun için de alacaklının talebi gerekir. İcra memuru bu taleple harekete geçer. İİK m. 104/1’e göre hacze yeni alacaklıların iştirak ettiği ve bu nedenle ilave hacizlerin yapılmış olduğu, ilk haciz sırasına haciz tutanağının tam sureti iştirak ya da ilave hacizden itibaren, 3 gün içinde, düzenlenip alacaklıya verilir. Yeni haciz koyduranlar ve borçlu İİK m. 103 uyarınca davet olunur (İİK m. 104/3).


Hacze iştirak eden alacaklılar arasında mahcuz mal bedeli, alacakları karşılıyorsa garameten (orantılı) bir paylaştırma söz konu olmaz. Bütün hacizli mallar satıldıktan sonra elde edilen para alacaklıların hisselerine göre paylaştırılır. Toplam bedel alacakları karşılamazsa yeni hacizle bu fark kapatılır. Tamamlama haczi de alacakları karşılamıyorsa, icra dairesi bir sıra cetveli düzenler ve alacaklılar arasındaki dereceleri belirler. İlk derecede hacze katılma istemi kabul edilenler vardır, ikinci dereceyi de hacze iştirak talepleri reddedilenler oluşturur. Sıra cetveli kesinleşmeden icra müdürü paraları paylaştıramaz. Sıra cetveli belirlendikten sonra, belirlenmiş olan sıralar, yedi gün içinde itiraz veya şikâyete konu olmazsa, kesinleşir ve paylaştırma aşamasına geçilir. Elde edilen bedelden önce haciz, paraya çevirme ve paylaştırma gibi bütün alacaklıları ilgilendiren ortak masraflar çıkarılır (İİK m. 138/11). Sıra cetveline dayanarak yapılan paylaştırmada artık alacakların tam olarak karşılanması mümkün olmaz. Önce kamu alacakları ve rehinli alacaklar, daha sonra imtiyazlı alacaklıların alacakları ödenir. Son olarak imtiyazsız alacaklılara ödeme yapılır.


Hacze iştirake ilişkin muamelelerde ihtilaf iki şekilde ortaya çıkar. Hacze iştirak etmek isteyen alacaklının bu talebini, icra memuru uygun bulmaz reddederse, alacaklı icra memurunun bu muamelesini şikâyet suretiyle icra mahkemesine götürür. İcra mahkemesi bu halde hacze iştirak talebinin kabul veya reddine karar verebilir. Eğer alacaklının hacze iştirak talebi kabul edilirse, bu defa diğer alacaklı (hacze konu olan malı daha önce haczettirmiş olan alacaklı), icra memurunun bu muamelesini (hacze iştirak talebinin kabulüne ilişkin) şikâyet konusu yapabilir.


4.2.4. Hacze Takipsiz İştirak

Hacze takipsiz iştirak İİK m. 101’de düzenlenmiştir. Hacze takipsiz iştirak edebilecek alacaklılar şunlardır;


1. Borçlunun eşi, çocukları, borçlunun vasisi veya kayyımı olduğu kişiler:


Bu kişilerin hacze takipsiz iştirak edebilmeleri için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu kişilerin sahip olduğu alacak, evlilik, velayet veya vesayet ilişkisinden doğmuş olmalıdır. İlk haciz evlilik, velayet ya da vesayet ilişkisi devam etmekte iken, yahut bu ilişkinin sona ermesinden itibaren 1 yıllık süre içinde konulmuş olmalıdır. Ayrıca, hacizli malın bedeli icra veznesine girmemiş olmalıdır.


2. İlama dayanan nafaka alacaklısı:


İlama dayanan nafaka alacağının alacaklısı, nafaka borçlusunun mallarına başka bir alacaklının icra dairesi vasıtasıyla koydurmuş olduğu hacze her zaman takipsiz iştirak edebilir. Nafaka alacaklısının bu iştirak açısından kötü niyetli olmaması şarttır. İlama dayanan nafaka alacağının alacaklısı hacze iştirak ederken mahcuz malın satış tarihine kadar aylık olarak hesaplanacak nafaka alacağını talep edebilecektir.


3. Borçlunun reşit çocukları:


TMK mad. 370 ten doğan alacaklardan dolayı borçlunun reşit çocukları takipsiz iştirak edebilirler.


4. Ölünceye kadar bakma alacaklısı:


Ölünceye kadar bakma borcu altında olan kişinin haczedilmiş malına ölünceye kadar bakma sözleşmesinden doğan alacağın alacaklısı takipsiz iştirak talebinde bulunabilir.


Takipsiz iştirak talebi ilk haczin konulduğu takibi yürüten icra dairesine yapılır. İcra dairesi bu iştirak talebini borçlu ve alacaklılara bildirir ve itiraz etmeleri için 7 günlük bir süre verir. İtiraz halinde iştirak talebinde bulunan kimsenin hacze iştiraki geçici olarak kabul edilir ve 7 gün içinde dava açması gerektiği bildirilir. İştirak talebinde bulunan alacaklı bu 7 günlük süre içinde dava açmadığı takdirde geçici iştirak son bulur. (İİK m. 101/f. 2)


4.3. Mahcuz Malın Paraya Çevrilmesi ve Paylaştırma

4.3.1. Mahcuz Malların Satılması Talebi

Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir. Bu süre geçtikten sonra konulan haciz ilk haczin devamı değil, yeni bir hacizdir. Mahcuz malın satışını talep etme süreleri olan 6 ay ve 1 yıllık süreler hak düşürücü sürelerdir. Bu sürelerin geçirilmesi ile satışı talep etme hakkı düşecektir. İcra müdürlüğü de bu süreleri re’sen dikkate alacaktır ve eğer satış istemi kanuni süreler içinde istenmemişse icra müdürü talebe gerek olmaksızın haczin kalktığını tespit eden bir karar verecektir.


Birinci arttırma ile ikinci arttırma arasında asgari ihale bedeli bakımından fark bulunmamaktadır. Ayrıca ihaleye elektronik yolla katılma imkânı söz konusudur.


Mahcuz mal hakkında istihkak davası açılması veya alacaklı ile borçlu arasında borcun taksitle ödenmesi yönünde bir sözleşme yapılması durumunda İİK m. 106’da öngörülen süreler işlemeyecektir. Ancak kıymet takdirine ilişkin talepler ve takdir edilmiş kıymet takdirine itiraz, satışın istenmesine engel olmadığından, bu durumlar bu süreleri kesmez. Bununla beraber satışın bu itiraz karar bağlandıktan sonra yapılması gerekir.


Yalnızca kesin haciz alacaklıya satış isteme yetkisi verecektir. Bu sebeple, muvakkat haciz ve ihtiyati haciz alacaklıya satış isteme yetkisi vermeyeceğinden bu durumlarda bu süreler işlemeyecektir. Bu sürelerin işlemeyebilmesi için haczin kesin hacze dönüşmesi gerekir.


4.3.2. Talebin Şekli

Haczedilen malların satışı kural olarak talep üzerine yapılır. Bu talebi alacaklı (İİK m. 107) veya borçlu (İİK m. 113) yapabilir. Ayrıca haczedilen malların kıymetinin süratle düşmesi veya muhafazasının güç olması durumunda icra müdürü talep olmadan da bu malların satılmasına karar verebilecektir (İİK m. 113/2).


Kanun’da satış talebi için özel bir şekil öngörülmemiştir. Satış isteyen alacaklı -veya borçlu- satışı sözlü veya yazılı olarak talep edebilecektir. Sözlü yapılan satış talebi icra dairesinde tutanağa geçirilir ve tutanağı düzenleyen memur ve beyanda bulunan alacaklı tarafından imzalanır (İİK m. 8/1).


Satış talebi açıkça yapılmak gerekir. Satış talebi haczi koyduran icra dairesine yapılacaktır. Satış talebinde bulunan alacaklı satış giderlerini peşin olarak ödemezse satış talebinde bulunmamış sayılır. Eğer hacizli mallar icra dairesinin yetki alanı dışındaysa, satış talebi yine icra takibini yürüten icra dairesine yapılmakla beraber bu icra dairesi malların bulunduğu icra dairesini istinabe edecektir. İİK, takip prosedürünün tüm aşamalarında icra işlemlerinin sürüncemede kalmaması için işlemi yapacak olan tarafa belli bir süre öngörmüştür. Diğer tüm aşamalarda olduğu gibi, satış için de tarafa belli bir süre öngörmüştür.


Taşınır malların satışını İİK m. 112 vd., taşınmazların satışı ise m. 123 vd.’da düzenlemiştir. Cüzi icra yoluyla takipte satış, taşınmaz ve taşınır mallarda kural olarak sadece cebri açık artırma ile yapılabilir. İstisnaen taşınırlar pazarlıkla paraya çevrilir. Hangi hallerde pazarlıkla satış yapılabileceği İİK m. 119’da düzenlenmiştir.


İİK m. 112 satış talebinin yapıldığı tarihten itibaren taşınır malların en geç bir ay içinde satışını öngörmüştür. Ancak yetişmemiş mahsuller borçlunun muvafakati olmadıkça satılamaz.


Cebri açık artırmanın yer, gün ve saati önceden ilan yoluyla duyurulur (İİK m. 114/1). Açık artırma, ilanda belirtilen yerden başka bir yerde yapılmışsa bu hal ihalenin feshine neden olur. Ancak, bu yer değişikliğinden, artırmaya katılmak isteyenler zamanında haberdar edilmişler ve bu durumdan ihale olumsuz yönde etkilenmemişse, ihalenin feshi söz konusu olmaz. Artırmanın yapılacağı yerin, artırmaya katılmak isteyenlerce kolayca bulunabilir bir yer olması gerekir. Uygulamada genellikle adliye binası, icra dairesi artırma yeri olarak gösterilmektedir.


Mahcuz taşınmazların satışına ilişkin hazırlık işlemleri açısından gazete ile ilanı bir zorunluluk olmakla birlikte taşınırlarda bu şart bulunmamaktadır. İlânın şekli, artırmanın tarzı, yer ve günü ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra müdürlüğünce alâkadarların menfaatlerine en muvafık geleni nazarı dikkate alınarak tayin olunur. Fakat eğer icra memuru ilanın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazete ile yapılmasına karar vermiş ise, bu takdirde bu ilan satış talebi tarihinde yurt düzeyinde tirajı en yüksek beş gazeteden birinde yapılır. Gazete ile yapılacak ilânlara satış şartnamesi teferruatıyla geçirilmeyip, satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, muhammen kıymeti, bulunduğu yer ve ikinci artırmanın gün ve saati, satış şartnamesinin vesair bilginin nereden ve ne suretle öğrenilebileceği, talep halinde ve ilânda gösterilen masrafı verilmek şartıyla şartnamenin bir örneğinin gönderilebileceği hususları yazılmakla iktifa olunur. Ancak amaçlanan maksat ihaleye en fazla iştiraki temin etmek ve satılacak olan malı en iyi bedelle satmak olduğu için, icra dairesince yapılması zaruri ilânlar dışında, taraflar şartnamenin tamamını masrafı kendilerine ait olmak üzere, diledikleri vasıtalarla ilân edebilirler. Ancak hususi mahiyetteki bu ilân resmi muameleye tesir etmez.


Açık artırma iki aşamadan oluşur. Birinci artırma sonucu ihale yapılamazsa ikinci artırmaya geçilir. İkinci aşamada da satış olmazsa satış talebi düşer ve alacaklının tekrar satış talebinde bulunması gerekir.


İİK m. 115 hükmü: “Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satışa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir.


Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır.


İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer.” Şeklindedir.


İİK’nın 115. maddesinden anlaşılan ve “karşılama prensibi” diye ifade ettiğimiz esaslara göre bir taşınırın satılması için teklif edilen bedelin asgari;


a- Malın tahmin edilen (muhammen) kıymetinin % 50’sini bulması, ve ayrıca


b- Satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir.


Fakat satış isteyen alacaklıdan başka öncelikli (rüçhanlı) alacaklılar varsa bu alacaklıların alacaklarının toplam eğer % 50’den fazla ise, o zaman satılacak taşınmaza teklif edilmesi gereken asgari değer rüçhanlı alacak ile birlikte satış ve paylaştırma giderleridir (İİK m. 115/1). Rüçhanlı alacak yoksa veya rüçhanlı alacak % 50’yi geçmiyorsa o zaman yukarıda zikrettiğimiz % 50 ile beraber satış ve paylaştırma masraflarını karşılayan değere bu mal satılabilecektir.


İhale, tespit edilen gün, saat ve yerde yapılmalı ve mutlaka tespit edilen saatte başlamalıdır. Ayrıca satış ilanında ihalenin başlama ve bitiş saati belirtilse dahi eğer artırmak için teklifler devam ediyorsa icra memuru ilanda belirtilen sürenin bittiği gerekçesiyle satışı bitirmemelidir. Çünkü ihalede maksat satışa arz edilen malın en yüksek değerde satılmasını temin etmektir. Fakat artırmaya sadece bir kişi katılmışsa, bu kişi en son bir teklif vermişse, artırma saati sonuna kadar beklemeye ihtiyaç da yoktur. Şartname ve ilanda, artırmanın bitiş saatinin gösterilmemiş olması halinde, teklifler devam ediyorsa, Yüksek Mahkeme çalışma saati sonuna kadar artırmanın sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir.


Birinci arttırmada teklif olunan bedel bu miktara ulaşmazsa satış icra müdürü tarafından geri bırakılır ve artıranlar da taahhütlerinden kurtulurlar. Bundan sonra, taşınırın ikinci artırmaya çıkarılması gerekir.


İkinci artırma, ilk artırmayı izleyen beşinci gün yapılır. Beşinci günün resmî tatil gününe rastlaması halinde ikinci artırma resmî tatili izleyen ilk iş günü yapılır. Bu halde de İİK m. 114 hükmü uygulanır. Yani bu husus da önceden yapılan ilanda belirtilir. Böylece ihalenin yapılacağı gün kesin bir şekilde önceden bilinmiş olacaktır. Yine icra dosyasında belirlenen ihale günü ile ilanda belirtilen günlerin farklı olması ihalenin feshi sebeplerindendir. Ayrıca bu hüküm, icra satış işleminin resmi bir işlem olması sebebiyle resmî tatil günlerinde yapılamayacağını tekrar ve dolaylı olarak ifade etmiş olmaktadır (İİK m. 51). Bu sebeple eğer birinci artırma günü bilerek veya sehven bir tatil gününe rastlamış ise veya birinci satış gününde ihale gerçekleşmediği için yapılamamış ve belirlenen ikinci satış gününe kalmış ve bugünün de bir tatil gününe rastladığı anlaşılırsa, yeniden birinci ve ikinci artırma gününün belirlenip ilan edilmesi gerekir.


İkinci artırmada mal en çok artıranın üstünde bırakılır. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını geçmesi şarttır.


O halde ikinci artırmada en çok artırana ihale yapılabilmesi için artırmada ileri sürülen peyin;


a- Malın tahmin edilen (muhammen)kıymetinin % 50’sini bulması, ve ayrıca


b- Satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir.


Fakat satış isteyen alacaklıdan başka öncelikli (rüçhanlı) alacaklılar varsa bu alacaklıların alacaklarının toplam eğer % 50’den fazla ise, o zaman satılacak taşınmaza teklif edilmesi gereken asgari değer rüçhanlı alacak ile birlikte satış ve paylaştırma giderleridir (İİK m. 116/2). Rüçhanlı alacak yoksa veya rüçhanlı alacak % 50’yi geçmiyorsa o zaman yukarıda zikrettiğimiz % 50 ile beraber satış ve paylaştırma masraflarını karşılayan değere bu mal satılabilecektir.


Bu miktara uygun teklifte bulunan alıcı çıkmazsa, satış talebi düşer (İİK m. 116/3). Bu durumda, takip ve haciz devam ettiğinden, alacaklı İİK m. 106’da öngörülen süre içinde tekrar satış talebinde bulunabilir.


Artırmaya katılabilmek için, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip olmak gerekir. İhaleye yasal temsilciler de -temsilcisi oldukları kişiler adına- girebilirler. Bir başkası adına vekâleten ihaleye iştirak de mümkündür.


Alacaklı ihaleye iştirak edebilir. Alacaklı vekili müvekkili veya kendi adına ihaleye iştirak edebilir. Ancak borçlu, borçlu vekili, icra hâkimi veya takibin yapıldığı icra dairesi yetkilileri ihaleye iştirak edemezler.


Ticari ve ekonomik bütünlük arz eden ya da bir bütün hâlinde satıldığı takdirde daha yüksek gelir elde edileceği anlaşılan mal ve haklar bir bütün olarak paraya çevrilir (İİK m. 128/6).


4.3.3. Artırma Şartnamesi

Bir ihalenin yapılabilmesi için satış hazırlıkları yapılıp artırma ilan edildikten sonra bir satış şartnamesi düzenlenir. Bu satış şartnamesi yapılacak olan ihaleye temel teşkil eder.


Şartnamede bulunması gereken asgari hususlar şunlardır:


1- İhaleye iştirak için gösterilmesi gereken teminatın niteliği ve miktarı. İİK m. 124/f. 3 uyarınca şartnameye, artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri, elektronik ortamda teklif vererek artırmaya katılacakların teminat göstermeleri gerektiği ve elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususlar yazılır. Artırmaya iştirak edeceklerin göstereceği teminatın miktarı, 4. fıkrasında ise kimlerin teminat göstermesine ihtiyaç olmadığı belirtilmiştir. Bu hükme göre; ihaleye iştirak için asgari teminat miktarı % 20’dir (İİK m. 124/3). Ancak satışa çıkarılan taşınmaz üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı üçüncü fıkrada yazılı nispet miktarında ise, artırmaya iştiraki halinde ayrıca teminat aranmaz (İİK m. 124/4).


2- İhale edilecek olan taşınmaz üzerindeki alıcıya intikal edecek olan mükellefiyetler. Şartnamede taşınmaz üzerindeki mükellefiyetler bir liste ile tespit edilip gösterilir. Satış şartnamesinde gösterilmesi gereken mükellefiyetler, taşınmaz üzerindeki irtifak hakları, taşınmaz mükellefiyetleri, ipotekler, ipotekli borç senetleri, irat senetleri diğer bir ifade ile taşınmaz üzerindeki kuvvetlendirilmiş şahsi ve ayni haklardır (İİK m. 125/1). Muaccel olmayan bütün mükellefiyetler alıcıya intikal edeceği için bunların ihale şartnamesinde ayrıca belirtilmesi gerekir. Ancak şahsi bir hakkın alıcıya intikali için tapuda bu hakkın şerh edilmiş olması gerekir. Taşınmaz üzerindeki vadesi gelmiş borçlar ise, alıcıya intikal etmeyip bunlar satış bedelinden öncelikle ödenirler. Yine alıcıya intikal edecek olan mükellefiyetler hacizden önce doğmuş olan mükellefiyetlerdir. Hacizden sonra doğmuş olan mükellefiyetler haciz alacaklısının hakkına herhangi bir şekilde etki etmez. Yani bunlar sanki vuku bulmamış gibi ihale yapılır. Hatta mükellefiyetler listesi hazırlanırken hacizden önce ve sonra doğmuş olan bütün ayni mükellefiyetler listeye geçirilmesine rağmen satış bedelinin hesaplanmasında hacizden sonra tesis edilen mükellefiyetler nazara alınmaz.


İlan, birinci ihale tarihinden en az bir ay önce yapılır. İlan edilen metnin esasa müessir olmayan maddi hatalar nedeniyle tekrarlanması gerektiğinde, ihale tarihi değiştirilmeksizin hata ilanen düzeltilir. Ancak bu düzeltme ilanının tarihi ile ihale tarihi arasında yedi günden az zaman kalmış ise daha önce ilan edilen günden yedi iş günü sonrası için tespit edilecek günde satış yapılacağı düzeltme ilanında belirtilir. Bu düzeltme ilanı ilgililere ayrıca tebliğ edilmez.


Yapılacak ilana, satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, tahmin edilen kıymeti, bulunduğu yer; birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat; artırmaya iştirak edeceklerin haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri gerektiği; diğer bilgilerin nereden ve ne suretle öğrenilebileceği hususları yazılır. Ayrıca, ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin taşınmaz üzerindeki haklarını, hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını evrakı müsbiteleri ile on beş gün içinde icra dairesine bildirmeleri gerektiği yazılır; aksi halde, hakları tapu siciliyle sabit olmadıkça, satış bedelinin paylaşmasından hariç kalacakları da ilave edilir. Bu ihtar irtifak hakkı sahiplerine de yapılır.


Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden yirmi gün önce başlar, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer; ikinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlar, en az yirmi gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda verilecek teklifler haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamaz; teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur.


Satışa çıkarılan taşınmaz üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yukarıdaki fıkrada yazılı oranda ise artırmaya iştiraki halinde ayrıca pey akçesi ve teminat aranmaz.


114. maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları taşınmazın satış ilanı hakkında da uygulanır.


İcra memuru satışa başlamadan önce mükellefiyetler listesini yapar ve bu listeyi haczedenlerle borçluya tebliğ eder ve itirazlarını bildirmeleri için üç gün mühlet verir (İİK m. 128/1). Bu üç günlük süre içinde itiraz edilmesi durumunda İİK’nın 128. maddesinin atfı gereğince 96. ve 97. madde hükmü uygulanır, yani bu uyuşmazlık istihkak prosedürüne göre çözülür. Verilen üç günlük sürenin itiraz edilmeden geçmesi ya da itiraz edilmiş ancak yedi gün içinde istihkak davasının açılmamış olması yahut açılmış istihkak davasının sonuçlanmış olması üzerine mükellefiyetler listesi kesinleşir. Kesinleşen mükellefiyetler listesi satış şartnamesine geçirilir ve bu şartname herkesin görmesi için artırmadan en az on gün önce icra dairesinde açık bulundurulur (İİK m. 124/2).


Mükellefiyetler listesinin kesinleşmesi üzerine, icra dairesince, mükellefiyetlerin kıymete olan etkisi dikkate alınarak taşınmazın yeni kıymeti takdir ettirilir. Bu kıymet takdirine ilişkin rapor borçluya, haciz koydurmuş alacaklılara ve diğer ipotekli alacaklılara tebligatın yapıldığı icra dosyasındaki, ayrıca bildirilmiş bulunması hali müstesna olmak üzere, tapudaki mevcut adresleri esas alınmak sureti ile tebliğ edilir (İİK m. 128/2).


Kıymet takdirinin ilgililere tebliğ edilmesi üzerine ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması halinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilecek; aksi halde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilecektir (İİK m. 128/a). Kıymet takdiri kesinleşmeden satış yapılamaz (HGK 15.03.1995, 1994/12-795 E., 180 K.). Kıymet takdirinin kesinleşmesi durumunda bu kesinleşen takdirin yapıldığı tarihin üzerinden iki yıl geçmeden aynı gayrimenkul için yeni bir kıymet takdiri yapılması istenemez. Bu kuralın istisnası doğal afetler ve imar durumunda çok önemli değişiklikler meydana getiren benzer hallerdir. (İİK m. 128/a, 3). Ancak, kıymet takdiri tarihinin üzerinden iki yıl geçmesi durumunda, ülkemizin koşullarına göre bu süre içinde, istisnalar hariç olmak üzere, taşınmazların kıymetinde bir kıymet artışı olacağı gözetilerek icra müdürlüğünce yeniden bir kıymet takdiri yapılması zorunludur aksi durum bir ihalenin feshi sebebidir.


Yetkisiz bir icra mahkemesine kıymet takdirine ilişkin şikâyette bulunulması durumunda icra mahkemesi dosya üzerinden inceleme yapar ve en geç on gün içinde yetkisizlik kararı verir.


4.3.4. Sıra Cetveli

4.3.4.1. Genel Olarak


Borçluyu yalnız bir alacaklının takip etmesi durumunda, sıra cetvelinin hazırlanması icra işleminin yapılmasına gerek yoktur. Bu tek alacaklının alacağının tamamının ödenememesi halinde alacaklıya bir aciz belgesi verilir. Ancak cüzi icra olmasına rağmen birden fazla alacaklı söz konusu ise ve dosya mevcudu bütün alacaklıların alacağını karşılamaya yetmiyorsa, bu defa icra memurunun paraların paylaştırılmasından önce yapması gereken sıra cetveli düzenleyerek bunu ilgililerine tebliğ etmek ve buna göre paraların paylaştırılmasıdır. Alacaklıların alacaklarının tamamının ödenebilecek durumda olması hâlinde sıra cetvelini düzenlenmeyecektir.


Sıra cetvelini ilk haczi koyan icra dairesi düzenler. Haciz talimatla uygulanıyorsa da, sıra cetveli esas -talimat veren- icra dairesince düzenlenmelidir.


İİK’da sıra cetveli iflas hukukuna ilişkin hükümler arasında bulunan m. 206 ve 207 kapsamında düzenlemiştir. İİK m. 140’ın bu hükümlere atıf yapması sebebi ile cüzi icrada da sıra cetveli İİK m. 206 ve 207’ye göre hazırlanacak ve cetvel ilgililere tebliğ edilecek; eğer ilgililer sıra cetveline itiraz etmezlerse, cetvel kesinleşecek ve ona göre işlem yapılacaktır.


Rehinli alacaklılar, satış tutarı üzerinde rüçhan hakkına sahiptir.


Bu alacaklardan birinci sırada; işçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları ile iflas nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları, işverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya sair yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması maksadıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya derneklere olan borçları ve İflasın açılmasından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü nafaka alacakları yer almaktadır. İkinci sırada velayet ve vesayet nedeniyle malları borçlunun idaresine bırakılan kimselerin bu ilişki nedeniyle doğmuş olan tüm alacakları yer almaktadır. Ancak bu alacakların imtiyazlı alacak olarak kabulü için iflas, vesayet veya velayetin devam ettiği müddet yahut bunların bitmesini takip eden yıl içinde açılması gerekir. Burada davanın veya takibin devam ettiği müddet hesaba katılmaz. Üçüncü sırada ise özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen alacaklar yer almaktadır. Bu ilk üç sıraya kayıt için muteber olan tarih, haciz talebi tarihidir (İİK m. 140/3). En son olarak da dördüncü sırada yer alan imtiyazsız alacaklar ödenecektir. (Ek fıkra: 14/1/2011-6103/41 md.) Gemilerin paraya çevrilmesi hâlinde yapılacak sıra cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için Türk Ticaret Kanunu’nun 1389 ilâ 1397. maddesi hükümlerine göre düzenlenir.


Aynı sıranın alacaklıları aralarında eşit hakka sahiptir ve bir önceki sırada yer alan alacaklılar alacaklarını tamamen almadıkça sonra gelen sıradaki alacaklılar alacaklarını alamayacaktır (İİK m. 207). Satış bedeli birinci derecede yer alan alacakların tamamını karşılayamıyorsa veya diğer dereceler içinde bakiye alacakları karşılamıyorsa derece içinde sıra cetveli düzenlenir.


Sıra cetveline göre paylaştırmanın yapılabilmesi için sıra cetvelinin kesinleşmesi gerekir. Bu paylaştırma yapıldıktan sonra alacağını tamamen alamayan alacaklılara borç ödemeden aciz belgesi verilecektir (İİK m. 143).


4.3.4.2. Sıra Cetveline Muhalefet


4.3.4.2.1. Genel Olarak


Sıra cetveline itiraz hakkı yalnız cetvele dâhil bulunan alacaklıya tanınmış olup borçluya bu hak tanınmamıştır.


İcra mahkemesine de genel mahkemeye de müracaat için süre, sıra cetvelinin tebliğinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde sıra cetveline muhalefet edilmemesi, yani icra mahkemesinde şikâyet veya genel mahkemede itiraz yoluna başvurulmaması halinde yahut bu yollara başvurulması ancak talebin reddedilmesi hâlinde, sıra cetveli kesinleşir. Sıra cetvelinin kesinleşmesi üzerine alacaklılar artık sıra cetvelinde yer alan alacakların mevcut olmadığını iddia ve ispat edemezler.


Alacaklıların eğer bir alacak iddiasına karşı daha önceden itiraz etme imkânı olup da alacaklılar bu imkânı kullanmamışlarsa, bu alacaklılar artık sıra cetveline itiraz edemezler.


İİK’nın 142/a maddesine göre, sıra cetveline karşı şikâyet veya itiraz yapılmışsa, tebligatı alan ve sıra cetvelinde hak sahibi görünen her alacaklı, bir bankanın kesin teminat mektubunu dosyaya ibraz ederek payına düşen meblağı tahsil edebilir (İİK m. 142a/1). Bu teminat mektubunda, alacaklının dosyadan tahsil ettiği meblağ ile bu meblağın kısmen veya tamamen icra dosyasına iadesinin gerekmesi halinde iade tarihine kadar geçecek süreye ait olan faizin, icra dairesinin ilk yazılı talebi üzerine dosyaya ödenmesi taahhüt edilmelidir. Bu esaslar dâhilinde teminat mektubuyla garanti edilecek miktar icra dairesince -icra müdürü tarafından- belirlenir (İİK m. 142a/2).


Sıra cetveline muhalefet iki şekilde ortaya çıkabilir:


1- Sıra cetvelinin şikâyet sureti ile icra mahkemesinde iptali,


2- Sıra cetvelinin itiraz yolu ile genel mahkemelerde iptali.


4.3.4.2.2. Sıra Cetvelinin Şikâyet Yolu İle İptali


Sıra cetveline karşı şikâyet yoluna, icra dairesinin yaptığı muamelelerin kanuna muhalif olması veya hadiseye uygun bulunmaması (İİK m. 16) ve alacaklının sırasına itiraz etmesi (İİK m. 142/3) hallerinde gidilebilir. Örneğin, ihale kesinleşmeden sıra cetvelinin düzenlenmiş olması, paraya çevrilmiş mal üzerine haciz koydurmuş bulunan alacaklıya sıra cetvelinde yer verilmemesi, alacaklının kendi sırasına itiraz etmesi, icra müdürünün takip hukuku kurallarına aykırı bir sıra cetveli düzenlemesi sebeplerinden dolayı şikâyet yoluna uygulamada sıkça gidilmektedir.


Alacaklıların tamamı sıra cetveline karşı şikâyette bulunabileceği gibi, alacaklıların şikâyette bulunmada korunmaya değer hukukî yararı bulunan küllî ve cüzî halefleri de şikâyette bulunabileceklerdir.


Sıra cetveline karşı şikâyet icra mahkemesinde incelenir. Sıra cetvelinin şikâyet suretiyle iptali davalarında yetkili mahkeme sıra cetvelinin düzenleyen icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesidir. Şikâyet bir dilekçe ile yapılabileceği gibi ifadeyi icra mahkemesine zapt ettirerek de yapılabilir (İİK m. 18/2). Sıra cetveline karşı şikâyet süresi, sıra cetvelinin ilgililere tebliğinden itibaren 7 gündür. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak İİK m. 16’nın açık düzenlemesi sonucu bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet yoluna gidilebilecektir. Doktrinde kamu düzenine aykırılık teşkil eden işlemler hakkındaki şikâyetin de süreye bağlı olmadığı kabul edilmektedir.


İcra mahkemesi şikâyeti basit yargılama usulüne göre görecektir. İİK m. 18/3’e göre, İİK’da açıklık bulunmaması durumunda, duruşma yapılmasına lüzum olup olmadığını icra mahkemesi takdir edecektir.


İcra mahkemesinin şikâyeti kabul etmesi durumunda icra mahkemesi sıra cetvelinde hukuka uygun olmayan kısımları göstererek sıra cetvelinin iptaline karar verecektir. Sıra cetveli tekrar düzenlenecek ve yeniden düzenlenen sıra cetveli ilgililere tebliğ edilecektir. Bu sıra cetveline karşı da şikâyet veya itiraz yoluna başvurulabilir. Mahkeme şikâyeti reddederse, sıra cetveli şikâyet yoluna başvuran alacaklı için kesinleşir.


4.3.4.2.3. Sıra Cetvelinin İtiraz Yolu ile İptali


Her alacaklı sıra cetvelinin itiraz yoluyla iptali için genel mahkemelerde dava açabilir. Sıra cetveline itiraz davalarında davalı taraf ise, sırasına veya alacağına itiraz edilen alacaklı veya alacaklılardır (İİK m. 142/1). İtiraz üzerine düzenlenen yeni sıra cetvelinde, önceki sıra cetvelinde alacağına veya sırasına itiraz edilmemiş alacaklının alacağına veya sırasına artık itiraz edilemez.


Burada görevli mahkeme davacının davasını kazanması durumunda yararlanacağı muhtemel tutara göre belirlenecektir, yani mahkemelerin görevi itiraz edilen alacağın tamamına göre değil, alacağın çekişmeli kısmına göre belirlenir. Sıra cetvelinin itiraz yoluyla iptali davasında yetkili mahkeme ise takibin icra edildiği mahal mahkemesidir.


Sıra cetveline itiraz davası basit yargılama usulüne göre görülür (İİK m 142/2). Bu davalarda ispat yükü davalıya aittir, yani davalı alacağının mevcut olduğunu ispat etmek durumundadır. Burada ispatın icra takibinden önceki tarihlerde düzenlenmiş ve birbirini teyit eden delillerle yapılması gerekir. Bu davayı davacının kazanması durumunda, bu durumdan yalnız kendisi yararlanacaktır, itirazda bulunmayan diğer alacaklılar yararlanamayacaktır. Sıra cetveline itiraz eden alacaklının davanın sonucundan yararlanabilmesi için satış tarihi itibariyle bedeli paylaşıma konu mal üzerinde mevcut bir haczinin bulunması gerekir. Sıra cetvelinde davalıya ödenmesi öngörülmüş miktardan indirilen miktar haklı çıkan davacının alacağının tamamının ödenmesinde kullanılacaktır ve geriye kalan bir şey olursa, bu, alacağı itiraza uğrayan davalıya kalacaktır. Mahkemenin de hükmü davalıya ayrılan payın davacıya ödenmesi ve geriye kalan bir şey olursa bunun davalıya ödenmesi şeklinde kurması gerekir. Sıra cetveline itiraz davasını birden fazla alacaklının birlikte açması ve davayı kazanmış olmaları durumunda, kazanılan meblağ davayı kazanan bu birden fazla alacaklıya sıra cetvelindeki sıralarına bakılmaksızın garameten paylaştırılacaktır.


Cetvel suretinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde her alacaklı, takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava açmak suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebilirler (İİK m. 142/f. 1). İtiraz alacağın “esas ve miktarına taalluk etmeyip” yalnız “sıraya” ilişkin ise şikâyet yoluyla icra mahkemesine müracaat edilmelidir (İİK m. 142/son f.). Bu düzenlemeden de anlaşılacağı gibi, icra mahkemesi, sıra cetveline ilişkin sadece sıraya ilişkin şikâyetleri inceleyip karara bağlamakla görevlidir. Sıraya ilişkin olmayıp, alacağın esas ve miktarına ilişkin itirazları incelemek görevi ise genel mahkemelere aittir. Onun için bu hükmü “sıraya dair şikâyetlerin ret veya kabulü” şeklinde anlamak gereklidir.


İİK’nın 140 ve 142. maddeleri haciz yoluyla takipte sıra cetvelinin tanzimi ve sıra cetveline itiraz hallerini düzenler. İİK’nın 232 ve 235. maddeleri ise iflasta sıra cetvelinin tanzimi, cetvele itiraz ve neticelerini düzenler. İİK m. 235’e göre, sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin verilmesinin ilanından itibaren yedi gün içinde iflasa karar veren mahkemeye (İİK m. 235/f. 1) müracaatla dava açabilirler.


Uygulamalar


1) Hukuk fakültesi öğrencisi M, cep telefonu satın almak için kredi kartıyla 4.000 TL ödeme yapmıştır. Bankanın göndermiş olduğunu hesap ekstrelerini zamanında ödememiş olan M’ye karşı, banka vekili icra takibi başlatmış ve bu takip kesinleşmiştir. Alacaklı banka vekili ilgili icra dairesinden, M’nin üniversite sınavındaki başarısından dolayı kendisine bağlanmış olan aylık 1.000 TL başarı bursuna haciz konulmasını talep etmiş ise, sizce bu talep isabetli midir?


Cevap:


Üzerinde haciz tatbik edilecek mal borçluya ait olmalıdır. Mal olarak nitelendirilebilecek kalemler ise; taşınır, taşınmaz mallar ya da haklardır. M’ye ait öğrenci bursu üzerinde haciz uygulanması bu unsurlara baktığımız zaman geçerli gibi görünse de, İİK 82. Madde bent 13 uyarınca öğrenci bursları üzerinde haciz tatbik edilmesi kanuna aykırıdır. Bu düzenleme sebebiyle, icra dairesi tarafından alacaklı vekilinin talebi reddedilebilir ya da icra dairesi alacaklı vekilinin talebini reddetmeyip haciz uygulamışsa M’nin icra mahkemesine yapacağı şikâyet müracaatı neticesinde uygulanmış haciz kaldırılabilir.


2) 2011 yılında eşinden boşanmış olan Bayan Y, boşanma kararında lehine hükmedilmiş olan nafakayı tahsil edememektedir. Eski eşi Bay A’ya karşı ilamlı icra takibi başlatmış olan Bayan Y, eski eşinin malları üzerinde başka bir alacaktan dolayı haciz uygulandığını öğrenmiştir. Bu durumda birikmiş nafaka alacağını tahsil etmek için Bayan Y’ye ne önerirsiniz?


Cevap:


Bu durumda Bayan Y, İİK m. 101 hükümlerinden yararlanarak başka bir alacaklının alacağına istinaden uygulanmış olan haciz işlemine iştirak edebilir. Nafaka alacağının ilama dayanmasından icra dairesi bu talebi kabul etmelidir.


3)


Borçlunun antika mobilya takımı haczedilmiş, haciz esnasında malların değeri 10.000 TL olarak takdir edilmiştir. Bu malın icra dairesi eliyle paraya çevrilmesinde birinci artırmada teklif edilmesi gereken asgari bedel nedir?


Cevap:


Birinci artırmaya katılan kişilerden en az birisinin asgari ihlale bedelini teklif etmesi suretiyle satış gerçekleşebilir. Bu bedelin tespiti İİK m. 115 uyarınca belirlenecektir. Buna göre, tahmini bedelin %50’si ve satış-paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir. soruda satış-paylaştırma giderlerinin 1.000 TL olduğunu kabul edersek, 6.000 TL teklif eden kişinin ihaleyi lehine sonuçlandırabileceğini söyleyebiliriz.


Uygulama Soruları


1. Borçlunun bankadaki vadeli mevduat hesabına haciz uygulanabilir mi? Eğer cevabınız olumlu ise bunun prosedürünü kısaca açıklayınız.


2. Polis memurluğundan emekli Bay A, oğlunun düğün masrafları için kullanmış olduğu banka kredisini vadesinde ödememiştir. Kredi alacağını tahsil etmek üzere harekete geçen alacaklı banka vekilinin başlatmış olduğu icra takibi kesinleşmiştir. Bu durumda alacaklı vekili icra dairesinden Bay A’nın emekli maaşı üzerinde haciz uygulanmasını talep edebilir mi?


3. Üçüncü kişinin borçluya emanet olarak bırakmış olduğu bilgisayar, borçlunun iş yerinde uygulanan haciz işlemi sırasında haczedilmiştir. Üçüncü kişi bu durumda hangi davayı, hangi süre içinde, nasıl açar?


4. Sıra cetvelinde birinci sırada yer alacak olan alacaklar nelerdir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde ilk olarak, haciz kavramını, haczin nasıl uygulanacağını, haczin geçerlilik şartlarını ve haczedilmiş mal hakkında açılabilecek istihkak davasının unsurlarını öğrendik. Daha sonra hacze iştirak kavramını, unsurlarını, kanunda düzenlenen türlerini ve sonuçlarını öğrendik. Son olarak da mahcuz taşınır ve taşınmaz malların paraya çevrilmesi ve bu paranın paylaştırılması kavramlarını, unsurlarını ve şartları, sıra cetvelinin düzenlenmesi kriterlerine hâkim olan unsurları öğrendik.


Ünite Soruları


Soru-1 :

Haczin konulmasını kim, hangi merciden talep eder?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Borçlu, icra dairesi


(B) Alacaklı, icra dairesi


(C) Üçüncü kişi, icra dairesi


(D) İcra dairesi kendiliğinden uygular


Cevap-1 :

Alacaklı, icra dairesi


Soru-2 :

 “Haciz konusu olabilecek mallar niteliği itibari ile ___ ve ___ ___ olan mallar olmalıdır.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifade aşağıdaki seçeneklerden hangisinde yer almaktadır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) devredilebilir/parasal değeri


(B) devredilemez/manevi değeri


(C) karşılıksız/maddi değeri


(D) devredilemez/maddi değeri


(E) hiçbiri


Cevap-2 :

devredilebilir/parasal değeri


Soru-3 :

Aşağıdakilerden hangisi haczi uygun olmayan bir maldır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Borçlunun otomobili


(B) Borçlunun parası


(C) Borçlunun mevduat hesabı


(D) Borçlunun giyim eşyaları


(E) Borçlunun hisse senetleri


Cevap-3 :

Borçlunun giyim eşyaları


Soru-4 :

 Üçüncü şahıslardaki para ve hakların haczedilmesi usulünde üçüncü şahsa hangi belge tebliğ edilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Takip talebi


(B) Aciz vesikası


(C) İhtarname


(D) İhbarname


(E) Haciz ihbarnamesi


Cevap-4 :

Haciz ihbarnamesi


Soru-5 :

Üçüncü kişiye ait bir malın borçlunun elinde iken haczedilmesi halinde hangi dava açılabilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İtirazın iptali davası


(B) İtirazın kaldırılması davası


(C) İstirdat davası


(D) Mahcuz mala istihkak davası


(E) Tasarrufun iptali davası


Cevap-5 :

Mahcuz mala istihkak davası


Soru-6 :

Hacze iştirakte öncelik şartının yerine getirilmesi aşağıdaki belgelerden hangisi kullanılamaz?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Aciz vesikası


(B) İlam


(C) Resmi senet


(D) Adi senet


(E) Hepsi


Cevap-6 :

Adi senet


Soru-7 :

Hacze takipli iştirak usulünde alacaklı hangi ana kadar hacze iştirak edebilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İlk haciz üzerine satılan malın bedeli vezneye girene kadar


(B) İlk haciz üzerine haczedilen malın satılmasına kadar


(C) İlk haciz yapılana kadar


(D) Paralar paylaştırılıncaya kadar


(E) Hepsi


Cevap-7 :

İlk haciz üzerine satılan malın bedeli vezneye girene kadar


Soru-8 :

 Süresi içinde satış talep edilmemesi halinde aşağıdaki sonuçlardan hangisi doğar?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Takip düşer


(B) Takip durur


(C) İcra dosyası işlemden kalkar


(D) Mal üzerindeki haciz kalkar


(E) Hiçbiri


Cevap-8 :

Mal üzerindeki haciz kalkar


Soru-9 :

“Taşınmaz malların satışı kural olarak ___ ___ ile yapılabilir.”


Yukarıdaki cümlede boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Açık arttırma


(B) Pazarlık sureti


(C) Kapalı zarf usulü


(D) Teklif sunulması


(E) Bilirkişi eli


Cevap-9 :

Açık arttırma


Soru-10 :

“Pazarlık suretiyle satış sadece ___ için ve ___ uygulanabilir.”


Yukarıdaki cümlede boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Taşınmaz/istisnaen


(B) Taşınır/istisnaen


(C) Üçüncü kişideki hak/her zaman


(D) Taşınmaz/her zaman


(E) Taşınır/her zaman


Cevap-10 :

Taşınır/istisnaen


5. İHALENİN FESHİ

Giriş

İcra dairesi tarafından hacizli malın satışı maddi hukuk sözleşmesi ile gerçekleştirilmez. İcra dairesi hacizli malın satışında icra hukuku kurallarına riayet etmelidir. icra dairesinin bu kurallara riayet etmeden gerçekleştirdiği satışın feshi icra mahkemesinden icra kanununda yer alan hükümler uygulanarak talep edilebilecektir. İhalenin feshine ilişkin düzenleme taşınmazlar açısından yapılmış olsa da hacizli taşınır malların icra dairesi tarafından paraya çevrilmesine ilişkin müracaatta da bu hükümler uygulama alanı bulur.


5.1. Genel Olarak

Cebri icra yoluyla yapılan satış, adi bir satış sözleşmesi değildir. Bu nedenle bu tür satışların feshi de cebri icra hukukuna göre olur. İhalenin feshi şikâyet yolu (İİK m. 16) ile ancak icra mahkemesinden istenebilir ve ihalenin feshi için genel mahkemelerde dava açılamaz. İhalenin feshi sebepleri ve prosedürü ayrıca düzenlenmiştir.


İhalenin feshini düzenleyen İİK m. 134 hükmü, her ne kadar taşınmazların ihalesine ilişkin hükümler arasında düzenlenmişse de söz konusu hüküm taşınır malların açık arttırma yoluyla satılması durumunda da uygulanır.


İcra ve İflas Kanunu m. 134’e göre talep edilecek olan ihalenin feshi, satış bedelinin ödenmemesi nedeniyle ihalenin feshinden farklıdır (İİK m. 118 ile m. 133). Zira bedelin ödenmemesi sebebiyle ihale kararının kaldırılmasında ihale usulüne uygun yapılmıştır, ancak bedel ödenmediği için icra dairesi kendiliğinden ihaleyi feshetmektedir. İİK m. 134 hükmüne göre ihalenin feshinde yapılan ihale kanuna aykırı, yani usulsüzdür; bu kanuna aykırılık nedeniyle ihalenin feshi istenmekte ve talebin kabulüne ya da reddine icra mahkemesi karar vermektedir.


Yapılan artırma sonunda taşınmaz kendisine ihale olunan alıcı derhal veya icra müdürünce on günü geçmemek üzere (İİK m. 130) verilen süre içinde ihale bedelini ödemezse ve icra müdürü de ihale kararını re’sen kaldırmazsa ilgililer şikâyet yoluyla icra mahkemesine başvurabilirler. İhale kararının re’sen kaldırılmaması, hakkın yerine getirilmemesi sebebini oluşturacağından süresiz şikâyet söz konusu olur.


5.2. İhalenin Feshi Sebepleri

5.2.1. İhaleye Hazırlık Dönemine İlişkin Fesih Nedenleri

İcra dairesi satış talebi üzerine ihale hazırlıklarına başlayacak, artırmayı ilan edecek (İİK m. 126), ilanın birer suretini borçlu, alacaklı ve taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı bulunan ilgililerine (tapuda kayıtlı adresleri varsa) tebliğ edecek (İİK m. 127), mükellefiyetler listesini hazırlayıp, gerekirse taşınmazın kıymetini tekrar takdir ettirecektir (İİK m. 128). Bu işlemler, Kanun’un öngördüğü şekilde yapılmazsa, bundan zarar görenlerin haklarının çiğnendiği oranda bozma nedeni sayılırlar. İcra dairesinin bu işlemleri yapabilmesi için öncelikle süresinde ve geçerli olarak yapılmış bir satış talebi olmalıdır. Satış talebi olmadan ihale yapılması, satış talebi geri alınmış olmasına rağmen satış yapılmış olması, haciz kalkmış olduğu halde satışın yapılmış olması, taksit sözleşmesi yapılmış olmasına rağmen satış yapılması ihalenin feshi sebebidir. İhaleye hazırlık döneminde yapılan işlemlerle ilgili ihalenin feshini gerektiren durumlara örnek olarak satış ilanının usulsüz tebliğ edilmiş olması, artırmanın satıştan en az bir ay önce ilan edilmemiş olması, satış ilanında satışın yapılacağı günün açık ve kesin olarak belirtilmemiş olması, birinci ile ikinci artırma arasında on günden daha az veya çok süre belirlenmiş olması, satış ilanında satışın yapılacağı günün resmi bir tatil günü olarak belirtilmiş olması, artırma şartnamesinde taşınmazın önemli niteliklerinden birinin belirtilmemesi, taşınmazın son imar durumunun gösterilmemiş olması, kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmiş olmasına rağmen kıymet takdiri yapılmadan taşınmazın satışa çıkarılmış olması, satışın ilanda gösterilen yer dışında yapılmış olması, ilgililere kıymet takdiri raporu tebliğ edilmeden taşınmazın satışa çıkarılmış olması, ihalenin saatinin yazılmamış olması gibi haller gösterilebilir.


İlgililerin, Kanunun öngördüğü şekilde artırmaya hazırlık döneminde yapılmamış olan işlemlerden dolayı ihalenin feshini talep edebilmeleri için bu işlemlerdeki aykırılıkları ihaleden önce öğrenmemiş olmaları gerekir.


Bu durumda tarafların ihalenin yapıldığı ana kadar devam eden hazırlık işlemlerindeki yolsuzlukları en geç ihale günü öğrenmiş oldukları kabul edilir (İİK m. 134/11) ve şikâyet için öngörülen süre ihale tarihinden itibaren yedi gündür. Eğer ilgililerden biri hazırlık aşamasında yapılan bir yolsuzluğu ihale tarihinden önce öğrenmişse, ilgilinin şikâyet yoluna başvurup başvurmamasına göre bir değerlendirme yapılmalıdır. İlgili, yolsuzluğu öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde şikâyet yoluna başvurmazsa, o işlem kesinleşir ve o işleme dayanılarak ihalenin feshini isteyemez. Ancak şikâyet yoluna başvurmuş ve de icra mahkemesi şikâyetini reddetmiş ise bu karar kesin olduğundan, ilgilinin aynı nedenle ihalenin feshini talep etmesine engel teşkil etmez.


5.2.2. İhale Sürecindeki Usulsüzlükler ile İlgili Fesih Sebepleri

İcra ve İflas Kanunu’nda ihalenin nasıl yapılacağı düzenlenmiştir. İhalenin ne şekilde yapılacağını düzenleyen hükümlere (İİK m. 126/3, m. 129) uyulmadan yapılan ihale ilgililerin şikâyeti üzerine feshedilir.


Birinci ve ikinci artırmada malın -üzerinde rehin hakkı bulunmayan- satış ve paylaştırma giderlerini de karşılamayan bedelle ihale edilmiş olması, ihale saati dolmadan ihaleye son verilmesi, ihale süresinin dolmasına rağmen pey sürmenin devam etmesi halinde icra memurunun artırmaya devam edecek yerde süre dolması nedeniyle ihaleye son vermesi, satışın ilan edilen yerden başka yerde yapılmış olması, ortaklığın giderilmesi satışlarında satış tüm ortaklar tarafından müştereken durdurulduğu halde satış memurunca ihalenin yapılması, satış ilanında artırmanın bitme saati belirtilmemişse resmi çalışma saatinin bitiminden önce ihalenin yapılmış olması, satış bedeli haciz alacaklarının alacağının tamamını karşıladığı halde (İİK m. 109 hükmüne aykırı olarak) diğer hacizli mal ya da malların da satılmış olması, vekilin vekâletnamesinde bu konuda özel yetkisi bulunmadığı halde başkaları ile birlikte müvekkili adına ortak pey sürmüş olması, ikinci artırmada teklif edilen bedelin birinci artırmada sürülmüş olan en büyük peyden daha az olması halinde ihalenin birinci artırmada en yüksek pey sürene yapılmamış olması, İİK m. 133/1’e göre yapılan yeni ihalenin ihale bedelini ödememiş olan birinci (aynı) alıcıya birinci ihale bedelinden daha düşük bedelle yapılmış olması, yine İİK m. 133/1’e göre yapılan yeni ihaledeki alıcının da satış bedelini ödememiş olması halinde yeni ihalenin yeni alıcıdan önce en yüksek pey sürmüş olan kişiye yapılmış olması, ekonomik bütünlük oluşturmayan birden fazla taşınır malın veya taşınmazın birlikte satılmış ya da ayrı ayrı satılmış olması gibi durumları buna örnek olarak verebiliriz.


5.2.3. İhaleye Fesat Karıştırılmış Olması

Kanuna veya ahlaka aykırı şekilde artırmaya fesat karıştırılmış olması, ihalenin feshi sebebidir (TBK m. 281; İİK m. 134/ 2, c. l). Açık artırmanın amacı, satışa çıkarılan malın gerçek değerinin bulunması için açık bir rekabetin oluşturulması ve bunun sonunda ulaşılan en yüksek değer üzerinden ihalenin yapılarak elde edilen bedelin bu bedel üzerinde kanuni bir talep hakkına sahip olanlara verilmesidir. İhaleye katılmayı ya da ihaleye katılanların gerçek isteklerine uygun olarak ihale açıklamalarını hukuka ve ahlaka aykırı tertiplerle önlemek veya ihale sonunda elde edilmesi amaçlanan bedelin ortaya çıkmasına engel olmak veya malın gerçek değerinden daha yüksek fiyat sağlamak amacıyla yapılan her türlü davranış ihaleye fesat karıştırılmasıdır. Uygulamada en fazla görülen ihalenin feshi nedeni bunlardır. Bu deyim ihale sırasında ihaleyi bozan maddi bir olguyu ifade eder ve hile, cebir, ikrah gibi sebeplerle olabilir. TBK m. 281 “hukuka ve ahlaka aykırı yollara başvurarak”, tabirini kullanmıştır. Her somut olayda ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen olayı ayrı ayrı değerlendirerek iddianın gerçek olması halinde ihale fesholunacaktır.


İhaleye fesat karıştırılmış olmasının, ihalenin feshi sebebi oluşturacağına ilişkin şu örnekler verilebilir; artırmada satılan taşınmazın belediyece kamulaştırılarak meydan ve park yapılacağı şeklinde propaganda yapılmış olması, artırma sırasında bilinmeyen bir kimsenin satılan malın mezarlık olduğu şeklinde bağırmış olması, pey sürenlere para vererek onların artırmadan çekilmelerinin sağlanmış olması, ihaleye girmek isteyenlerin ihaleye sokulmamaları, ihalenin kimin üzerinde kalacağı anlaşmanın varlığı, ağlayanın malı gülene hayır etmez şeklinde bir telkinde bulunmuş olması, avukatın görev ve yetkilerini kötüye kullanarak, müvekkiline ait taşınmazın kendi adına ihalesini sağlaması, kimsenin ihaleye katılmamasının tehdit yoluyla istenmiş olması vb. hallerdir.


Görüldüğü gibi ihaleye fesat karıştırma olarak nitelendirilebilecek davranışlar alacaklı, borçlu, artırmaya katılanlar yahut bu kişiler adına hareket eden üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilebilir.


Alıcının satılan malın esaslı niteliklerinde hataya düşürülmüş olması (TBK m. 30 ve 31) ihalenin feshi sebebidir. Hata, iş hayatında (bu tür hukuki işlemlerde) geçerli dürüstlük kurallarına göre, alıcının artırmaya katılıp pey sürerken ihale konusu mal ile ilgili olarak göz önünde tuttuğu (tutabileceği) belli özelliklere ilişkinse, esaslı hata sayılır ve ihalenin feshi sebebi teşkil eder.


Alıcının satılan taşınmazın önemli niteliklerinde hataya düşmesi (düşürülmesi) artırma şartnamesinin veya ilanının satışa çıkarılan taşınmazın durumu hakkında tam ve doğru bilgi vermemesinden kaynaklanabileceği gibi, artırmayı yapan memurun hatalı davranışı -mesela satılan taşınmazın bulunduğu mahallenin tellal tarafından yanlış bağırılması yüzünden de olabilir.


5.2.4. İhalenin Feshi Usulü

Genel olarak şikâyette olduğu gibi, ihalenin feshi için görevli yargı mercii de icra mahkemesidir (İİK m. 134/11). Çünkü gerek ihale öncesi gerekse ihale sonrası ihalenin tüm fesih sebepleri icra müdürünün işlemlerinden kaynaklanan sebeplerdir. Ancak icra mahkemesi cebri ihalelerin feshi için görevli olup, TBK m. 281/II’de belirtildiği üzere, ihtiyari ihalelerin feshi için genel mahkemeler görevlidir. Genel mahkemelerde ihalenin feshine sebep olacak nitelikteki tapu iptali, tapu kaydının terkini, tescil vs. adı altında dava da açılamaz. İcra mahkemesinin ihalenin feshi talebini reddetmesinden sonra da genel mahkemelerde tapu iptali, ihalenin iptali veya bedel davası adı altında, aynı ihalenin feshi sebebine dayanarak bir dava açılamaz. Çünkü bu durum hem görev kurallarına hem de kesin hükme (HMK m. 303) aykırı olur.


İhalenin feshi için görevli yargı mercii icra mahkemesi olup, icra dairesinin kendi yaptığı ihaleyi feshetme yetkisi yoktur. İhaleyi feshine ilişkin şikâyet görevsiz genel mahkemeye yapılırsa, genel mahkeme evrak üzerinde inceleme yaparak başvuru tarihinden itibaren en geç on gün içinde görevsizlik kararı verir ve bu karar kesindir (İİK m. 134/3). Bunun üzerine ihalenin feshini isteyen ilgili, görevsizlik kararının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde görevli icra mahkemesine başvurursa yapmış olduğu talep süresinde yapılmış kabul edilir. Bu yapılmazsa ihalenin feshi hiç yapılmamış sayılır. Aynı sonuç yetkisiz mahkemeye başvurulması halinde de geçerlidir. Bu düzenlemenin amacı kötü niyetle ihalenin feshini talep edip süreyi uzatmak amacıyla yetkisiz ya da görevsiz mahkemeden ihalenin feshini talep ederek amaçlanan süreyi uzatmaya yönelik girişimi engellemektir.


İcra ve İflas Kanunu m. 134’e göre ihalenin feshi, tamamlanmış olan ihaleler içindir. İhale tamamlanmamış ise icra dairesi ilgilinin başvurusu üzerine ihalenin tamamlanamadığına karar verebilir ve icra dairesinin bu kararına karşı İİK m. 16’ya göre şikâyet yoluna başvurulmalıdır.


Ortaklığın giderilmesi satışları, ortaklığın giderilmesine karar vermiş olan sulh hukuk mahkemesinin tayin edeceği memur tarafından yapılır (HMK m. 322/2). Bu memurun işlemlerine karşı şikâyetler de sulh hukuk mahkemesi tarafından incelenir. Bu nedenle ortaklığın giderilmesi satışlarında ihalenin feshi için ortaklığın giderilmesine karar veren sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Sulh hukuk mahkemesi icra müdürünü satışla ilgili olarak görevlendirmiş olsa dahi yine ihalenin feshi için görevlidir.


İhalenin feshi için yetkili icra mahkemesi (veya sulh hukuk mahkemesi) satışı yapan icra dairesinin veya satış memurunun tabi bulunduğu icra mahkemesi (veya sulh hukuk mahkemesi)dir ve bu kesin bir yetkidir. Az önce görevsiz mahkemeye başvuru ile ilgili belirttiklerimiz yetkisiz mahkemeye başvuru halinde de geçerlidir.


Fakat hacizli taşınmaz başka yerde olduğu için satış o yer icra dairesince istinabe yoluyla yapılmışsa bu halde ihalenin feshi için yetkili icra mahkemesi istinabe olunan yani satışı yapan icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesidir. Ortaklığın giderilmesi davalarında da ortaklığın giderilmesine karar veren mahkemenin yargı çevresi dışında ise taşınmaz ve istinabe yoluyla satılmışsa, istinabe olunan yerdeki sulh hukuk mahkemesi yetkili olacaktır.


İcra ve İflas Kanunu m. 134/2’de belirtildiği üzere ihalenin feshini isteme süresi yedi gündür ve bu süre hak düşürücü süre olup görevli mahkeme tarafından re’sen dikkate alınır. Kural olarak bu süre ihale tarihinden itibaren işlemeye başlar ve yedi günün hesabında İİK m. 19 gereğince ihale günü hesaba katılmaz. Eğer son gün tatil gününe denk gelirse feshi isteme süresi tatili takip eden iş günü mesai saati sonunda sona erer. İhaleye kadar yapılmış olan işlemleri ihaleden önce öğrenmemiş olan ilgililerin ihalenin yapıldığı ana kadar yapılmış olan işlemlerdeki aykırılıkları en geç ihale günü öğrenmiş oldukları kabul edilir (İİK m. 134/11, c. 2).


Yedi günlük sürenin ihale tarihinden itibaren başlamasının bazı istisnaları vardır: Kanun’da belirtilen üç halde yedi günlük süre ihale tarihinden itibaren değil de öğrenme tarihinden itibaren başlar.


1- Kendisine satış ilanının tebliği gereken bir ilgiliye tebliğ yapılmamışsa ihalenin feshi süresi öğrenme tarihinden itibaren başlar. Burada şunu belirtmeliyiz ki, sürenin başlaması ilgilinin ihaleyi öğrendiği andır yoksa fesih sebebini öğrendiği an değildir.


2- Satılan malın esaslı niteliklerindeki hatanın sonradan öğrenilmiş olması halinde, yedi günlük süre hatanın öğrenildiği andan itibaren başlar (İİK m. 134/4).


3- İhaleye fesat karıştırıldığının sonradan öğrenilmesi halinde feshi isteme süresi ihaleye fesat karıştırıldığının öğrenildiği andan itibaren başlar (İİK m. 134/4).


Belirttiğimiz bu hallerde yedi günlük ihalenin feshini isteme süresi öğrenme anından itibaren başlar ancak ihale tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra artık ihalenin feshi istenemez. Söz konusu süreler hak düşürücü süreler olup mahkemece re’sen dikkate alınır.


İhalenin feshini ihalenin feshinde hukuki yararı bulunan kişiler isteyebilir. Yani ihalenin feshini şikâyet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtemel olduğunu ispata mecburdur (İİK m. 134/7). Kişinin somut bir fesih sebebine dayanması ve bu yolsuzluk nedeniyle zarar görmüş olduğunu ispatlaması gerekir. Mesela ihalenin gazetede ilan edilmemiş olması nedeniyle borçlu ihalenin feshini talep edebilir. Zira ilan yapılmış olsaydı ihaleye daha çok fazla katılan olabilir ve mal daha yüksek bir miktara satılabilirdi.


Alacaklı da bu sebebe dayanarak ihalenin feshini talep edebilir. Çünkü ihalenin ilan edilmemesi ve az sayıda insanların ihaleye iştiraki ve düşük bedelle malın satılması onun da daha az para tahsil etmesine sebep olacaktır.


İhalenin feshini talep eden kişinin yurt içinde adres göstermesi gerekir (İİK m. 134/11).


Satış isteyen alacaklı artırmaya katılmamış olsa bile hukuki yararı bulunmak koşuluyla ihalenin feshini isteyebilir. Kanun her ne kadar satış isteyen alacaklıyı belirtmişse de, taşınmaz hacizlerinde satış istememiş olan, haciz ve ihtiyati haciz alacaklıları da İİK m. 134/ 2, c. 1’deki “tapu sicilindeki ilgililer” deyimine dâhil olduğundan ihalenin feshini isteyebilirler. Taşınır hacizlerinde ise yalnız satış isteyen alacaklı ihalenin feshini isteyebilir. Yargıtay İİK m. 134/2’de yer alan yalnız satış isteyen alacaklı deyiminin menkul satışları için öngörülmüş olduğu, gayrimenkul satışlarını kapsamadığı görüşündedir. Satılan taşınır üzerinde rehin hakkı bulunsa dahi satış isteği bulunmayan ve rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmamış olan alacaklının sırf bu sıfatla başka alacaklıların talebi üzerine yapılan ihalelerin feshini isteyemeyeceğini öngörmüştür.


Borçlu da hukuki yararı bulunmak şartı ile ihalenin feshini isteyebilir. Borçlu ile birlikte müşterek borçlu, borçlunun kefili ve ayrıca müflis de ihalenin feshini isteyebilir. Mesela kıymet takdiri iki yıldan daha önceki bir tarihte yapılmış ise, taşınmazın gerçek değerini yansıtmayacağından bu halde taşınmazın muhammen bedelinin üzerine çıkılmış olsa dahi borçlu ihalenin feshini isteyebilir.


Tapu sicilinde yazılı ilgililer de hukuki yararları bulunmak şartıyla ihalenin feshini isteyebilirler. Mesela satış istememiş olan diğer haciz alacaklıları, ipotek alacaklıları, irtifak hakkı sahipleri hukuki yararı bulunmak şartı ile ihalenin feshini isteyebilirler. Satılan taşınmazın paydaşlarının da tapudaki ilgililerden olması nedeniyle ihalenin feshini talep edebilmesi mümkündür. Tapuda kayıtlı alım, ön alım, geri alım hakkı sahipleri ile taşınmaz satış vaadi alacaklısı da ihalenin feshini isteyebilir. Öte yandan tapu sicilinde lehine ihtiyati tedbir kararı bulunan kimse ile lehine kira şerhi bulunan kişinin ihalenin feshini istemesi mümkün değildir.


Pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler ihalenin feshini isteyebilirler. Bu kapsamda öncelikle alıcı ihalenin feshini isteyebilir. Yine artırmaya katılmış ve pey sürmüş olan diğer kişiler de yalnız katılmış oldukları artırmada ihalenin feshini isteyebilirler. Bu kimselerin mutlaka en yüksek peyi sürmüş olmaları şart değildir. Ancak, ihale satış bedelinin ödenmemesi nedeniyle feshedilirse (İİK m. 133) ve bu kişiler fesihten sonra yapılan artırmaya katılıp pey sürmüşlerse, birinci artırmaya katılmış olmaları nedeniyle sonraki artırmada ihalenin feshini isteyemezler.


İhalenin feshi için İİK m. 134’te sınırlı olarak sayılmış olan az önce belirttiğimiz kişilerden birinin kanuni süresi içinde icra mahkemesine (ortaklığın giderilmesi davalarında sulh hukuk mahkemesine) başvurarak ihalenin feshini istemesi gerekir. Talep olmadan icra mahkemesi kendiliğinden ihalenin feshine karar veremez. İhalenin feshini talep eden ilgilinin bunun için bir teminat göstermesi gerekli değildir.


Kuru’ya göre ihalenin feshi şikâyet yoluyla istendiğinden ve şikâyet bir dava olmadığından ihalenin feshinde davadaki anlamda davacı ve davalı taraf yoktur . Bu durumda ihalenin feshini talep eden taraf ile karşı taraf söz konusudur. Ancak İİK m. 134 hükmü de “davacıyı” terimini kullanmakla birlikte Yargıtay da ihalenin feshi talebini “dava” olarak nitelendirmektedir. Ortaklığın giderilmesi ilamına dayanarak yapılan ihalelere ilişkin sulh hukuk mahkemesine yapılan başvurularda alıcı ile taşınmazın tüm hissedarları karşı taraf olarak gösterilmek gerekir. İcra memurluğunca yapılan ihaleler hakkında icra mahkemesine yapılan başvurularda ise ihalenin feshini isteyen borçluysa karşı taraf olarak alıcı ve alacaklıyı, eğer alacaklı istiyorsa borçlu ve alıcıyı, eğer alıcı istiyorsa alacaklı ve borçluyu karşı taraf olarak göstermelidir. Kuru ise, ihalenin feshi talebinde satışı yapmış olan icra dairesinin (veya satış memurunun) de karşı taraf olarak gösterilmesi gerektiği görüşündedir.


5.2.5. İhalenin Feshi Talebinin İncelenmesi ve Talebin Sonuçları

İhalenin feshi talep edilmiş olsa bile alıcı satış bedelini derhal veya İİK m. 130’a göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadır. Yani alıcının satış bedelini ödemek yerine muteber bir banka kefaleti göstermesi (İİK eski m. 134/son fıkra) mümkün değildir. Çünkü daha önce buna cevaz veren İİK m. 134/son fıkra yürürlükten kaldırılmış, kötü niyetli ve muvazaalı olarak ihalenin feshi istenildikten sonra banka teminat mektubu karşılığında ihale bedelini ödemek zorunluluğunun işlemez hale gelmesi ve ihalenin feshi talebinden vazgeçmek suretiyle ihale tarihindeki bedel ödenerek haksız kazanç sağlanmasının önüne geçmek istenmiştir.


İcra müdürü, ödenen ihale bedelini ihalenin feshine yönelik şikâyetler sonucunda verilecek karar kesinleşinceye kadar, bankalarda nemalandırır. İhalenin feshine ilişkin talebin reddi ya da kabulüne ilişkin karar kesinleşince ihale bedeli nemaları ile birlikte hak sahiplerine ödenecektir. Bu surette eski uygulamadaki olumsuz sonuçlar da giderilmeye çalışılmıştır. Az önce de belirttiğimiz gibi 4949 sayılı Kanun ile İİK 134. madde değiştirilmeden önce ihalenin feshinin istenmesi halinde alıcı satış bedelini nakden ödemek yerine muteber bir banka kefaleti gösterebilmekteydi.


İhalenin feshinin talep edilmiş olması halinde ihale kesinleşmeyeceği için ihale bedeli alacaklılara ödenmez (İİK m. 134/5). İhale tarihinden itibaren yedi gün içerisinde ihalenin feshinin istenmemiş olması ya da istenmiş olup da icra mahkemesinin talebi reddetmiş olması ve bu kararın kesinleşmiş olması durumlarında ihale kesinleşmiş sayılır. Bu bağlamda İİK m. 134/5’teki bir yıllık sürenin geçmesini beklemeye gerek yoktur. Belirttiğimiz süreler içerisinde ihalenin feshi talep edilmediği için ihale bedeli alacaklılara ödenmiş ancak ihaleye fesat karıştırılması durumunda olduğu gibi yedi günlük sürenin öğrenme tarihinden itibaren başladığı hallerde bir yıl dolmamışsa ihalenin feshi davası açılabilir. Bu durumda ihale bedeli ihale kesinleştiği sanılarak alacaklılara ödenmişse İİK m. 134/5’e aykırılık olacaktır. Bu nedenle icra dairesi icra mahkemesinin ihalenin feshi kararını beklemeden İİK m. 361’deki fazla verilen paranın geri alınması hükmüne kıyasen yanlışlıkla ödenmiş olan bedeli alacaklılardan geri alabilmelidir.


Tescil için tapu idaresine yapılan tebligat şikâyet için muayyen müddetin geçmesinden veya şikâyet edilmişse şikâyeti neticelendiren kararın kesinleşmesinden sonra yapılır (İİK m. 134/son).


Satılan malın alıcıya teslim edilebilmesi için de ihalenin kesinleşmesi gerekir. İcra mahkemesinin talep hakkında vereceği karar kesinleşinceye kadar, satılan taşınmaz icra dairesi tarafından muhafaza ve idare edilir (İİK m. 134/1).


Satılan malın alıcıya tesliminde olduğu gibi borçlunun veya üçüncü kişilerin İİK m. 135/11 hükmüne göre taşınmazdan çıkarılabilmesi için de ihalenin kesinleşmiş olması gerekir.


İhalenin feshi talebi üzerine icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmese bile icap eden kararı verir. Fesih talebini incelerken icra mahkemesinin yetkisi, itirazın kaldırılmasında olduğu gibi sınırlı olmayıp fesih sebepleri tanık dâhil her türlü delille ispat edilebilir. Yaptığı duruşmalarda, kural olarak tanık dinleyemeyen yemin teklifinde bulunamayan ve bir tarafın diğer tarafa yemin teklifinde bulunmasına izin vermeyen, keşfe çıkamayan icra mahkemesi ihalenin feshi davalarında ileri sürülen fesih nedeninin niteliğine göre bu işlemlerin tümünü yapabilir.


İcra mahkemesi yaptığı inceleme sonunda fesih talebinin kabulü veya reddi hakkında bir karar verir. Fesih talebini esastan incelemiş ve reddetmişse talepte bulunan kişiyi ihale bedelinin %10’u oranında para cezasına mahkûm eder (İİK m. 134/11). Eğer sürenin geçmesi ya da fesih talebinde bulunan kişinin ihalenin feshini isteyebilecek kişilerden olmadığı gibi nedenlerle esasa girilmeksizin talep reddedilir ise bu durumda, para cezasına hükmedilmeyecektir (İİK m. 134/f. 2, c. 5). Bu karar kesinleşince ihale bedeli nemaları ile birlikte alacaklıya ödenecek, satılan mal teslim edilecek ve satılan mal taşınmazsa alıcı adına tescili için tapu müdürlüğüne yazı yazılacaktır. Eğer taşınmaz borçlu veya üçüncü kişinin kullanımındaysa bunlar taşınmazdan çıkarılacaktır (İİK m. 135/2). İhalenin feshi talebinin reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil ettiğinden bu kararlara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilir. Ancak bu karar, ihalenin feshi yargılamasında taraf olan kişiler ve ihalenin feshi davasında dayanılmış olan fesih sebebi bakımından kesin hüküm teşkil eder.


İcra mahkemesi ilgilinin fesih talebinin dayandırdığı hususları, gerekçesini haklı bulursa ihalenin feshine karar verir. Red kararının aksine, talebin kabulü kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Bu yüzden de bu karara karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulması mümkün olmamalıdır.


Uygulamalar


1. İstanbul 5. İcra dairesi tarafından satışı gerçekleştirilmiş bulunan taşınmaz hakkında ihalenin feshini kim ya da kimler, hangi süre içinde, nereden talep edebilir?


Cevap:


İhalenin feshini talep edebilecek kişiler şunlardır: TBK m. 281’de yazılı sebepler de dahil olmak üzere; satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenlerdir. Bu kişiler icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren 7 gün içinde ihalenin feshini talep edebilir.


Uygulama Soruları


1. İhaleye hazırlık dönemine ilişkin fesih nedenleri nelerdir?


2. İhaleye fesat karıştırılmış olması hangi hallerde söz konusu olabilir?


3. İhalenin feshi talebinin sonuçları nelerdir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde ihalenin feshi kavramını, ihalenin feshi sebeplerini, ihalenin feshi talebinin hangi usule göre ileri sürülebileceğini öğrendik.


Ünite Soruları


Soru-1 :

 Cebri icra yoluyla yapılan satışların feshi hangi hukuki imkâna müracaat edilerek istenebilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Takibin iptali


(B) Mahcuz mala istihkak davası


(C) İhalenin feshi


(D) Borçtan kurtulma davası


(E) Tasarrufun iptali davası


Cevap-1 :

İhalenin feshi


Soru-2 :

Aşağıdakilerden hangisi ihalenin feshi nedenidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Arttırmanın ilan edilmiş olması


(B) Mükellefiyetler listesinin hazırlanmış olması


(C) Satış talebi olması


(D) Arttırma şartnamesinde taşınmazın önemli bir özelliğinin belirtilmemiş olması


(E) Alacaklıya arttırma ilanının tebliğ edilmiş olması


Cevap-2 :

Arttırma şartnamesinde taşınmazın önemli bir özelliğinin belirtilmemiş olması


Soru-3 :

İhaleye katılmayı hukuka ve ahlaka aykırı olarak önlemiş olmak İİK’da yer alan hangi durumu oluşturur?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Dolandırıcılık


(B) Taahhüdü ihlal


(C) İhaleye fesat karıştırılması


(D) İhalenin kesinleşmesi


(E) Hiçbiri


Cevap-3 :

İhaleye fesat karıştırılması


Soru-4 :

 İhalenin feshi talebi hangi merciye yapılır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İcra Mahkemesi


(B) İcra Dairesi


(C) İflas Dairesi


(D) Asliye Ticaret Mahkemesi


(E) Asliye Hukuk Mahkemesi


Cevap-4 :

İcra Mahkemesi


Soru-5 :

 İhalenin feshi için yetkili merci aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Satışı yapan icra dairesinin bulunduğu yer icra mahkemesi


(B) Satışı yapan icra dairesinin bulunduğu yer icra dairesi


(C) Satışı yapan icra dairesinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi


(D) Satışı yapan icra dairesinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesi


(E) Hiçbiri


Cevap-5 :

Satışı yapan icra dairesinin bulunduğu yer icra mahkemesi


Soru-6 :

 İhalenin feshini isteme süresi hangi seçenekte doğru belirtilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 7 gün


(B) 5 gün


(C) 6 ay


(D) 1 yıl


(E) 3 ay


Cevap-6 :

7 gün


Soru-7 :

“Satılan malın esaslı niteliklerindeki hatanın sonradan öğrenilmesi halinde fesih isteme süresi ___ ___ andan itibaren başlar.”


Yukarıda yer alan cümlede boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) hatanın gerçekleştiği


(B) ihalenin yapıldığı


(C) hatanın öğrenildiği


(D) tebliğin yapıldığı


(E) tefhimin yapıldığı


Cevap-7 :

hatanın öğrenildiği


Soru-8 :

İhalenin feshini kimler talep edebilir?


Cevap: İhalenin feshini, ihalenin feshinde hukuki yararı bulunan kişiler isteyebilir. Satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilinde yazılı ilgililer, pey sürmek suretiyle ihaleye katılanlar menfaatleri bulunması şartıyla ihalenin feshini talep edebilecek kişilerdendir.


(Klasik)


Soru-9 :

 İhalenin feshine ilişkin şikâyetin kabulüne veya reddine ilişkin kararın kesinleşmesinin sonucu nedir?


Cevap: İhalenin feshine ilişkin şikâyetin kabulüne veya reddine ilişkin kararın kesinleşmesi üzerine ihale bedeli nemaları ile birlikte hak sahibine ödenir. (İİK m. 134/5),


(Klasik)


Soru-10 :

 İhalenin feshini talep eden kişinin aşağıdakilerden hangisini yapması gerekir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Borca itiraz etmesi


(B) Taahhütte bulunması


(C) Yurt içinde adres göstermesi


(D) Mal beyanında bulunması


(E) Hiçbiri


Cevap-10 :

Yurt içinde adres göstermesi


6. İCRA SUÇLARI

Giriş

İcra mahkemesi, icra dairesini gözetim ve denetim faaliyetini ve İİK’da yer alan takip hukuku kaynaklı ihtilafların çözüm mercii olmakla birlikte ceza yargılaması da yapmaktadır. İcra mahkemesi aynı zamanda İİK’ nun 16. Babında yer alan suçlara ilişkin yargılamayı yapmakla görevlendirilmiş mahkemedir. İİK’da icra suçlarına ilişkin ayrı bir düzenlemenin bulunması icra hukukunun cebri karakteri ile doğrudan bağlantılıdır. Devlete ait olan zor kullanma yetkisinin alacaklı talebiyle kullanılıyor olması prosedürün sağlıklı ve hızlı gerçekleşebilmesi için bir takım cezai müeyyidelerin kabul edilmesini gerektirmiştir. Bu suretle, borçlu ya da ilgililer cebri icra kuvvetini yaptıkları ya da yapacakları işlem ve/veya fiiller açısından göz önüne almak zorunda kalacaklardır. Bunun sonucunda da, icra takibi neticesinde sonuca ulaşmak kısacası alacaklının alacağına en kısa sürede ve en az masrafla kavuşabilmesi sağlanabilecektir.


6.1. İcra Mahkemesinin Ceza Yargılaması

Kanun koyucu, icra suçlarını ve bunlara ilişkin yargılama usulünü, İcra ve İflas Kanunu’nun 331-354. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca bunun yanında İİK’nın diğer maddelerinde ve icra hukuku uygulamasına tesir eden farklı kanunlarda da icra suçları ve bu suçların cezai müeyyidelerine yer verilmiştir. Özel bir kanunla düzenlenmiş olan cebri icra prosedürünün uygulanmasında kamu gücünün etkin ve yeterli şekilde tatbik edilmesini, dolayısıyla da alacaklının alacağına daha çabuk ve kolay ulaşmasını sağlamak için bu yöndeki cezai tedbirler kanun koyucu tarafından yine aynı kanun içinde düzenlenmiştir. Ancak bu noktada belirtmek isteriz ki icra suçları olarak adlandırdığımız ve amacını yukarıdaki satırlarda belirtmiş olduğumuz bu düzenlemeler, ağırlıklı olarak borçlu taraf açısından (borçlu aleyhine) düzenlenmiş olup, bu durumun icra hukukunun temel ilkelerinden olan alacaklı borçlu menfaatlerinin dengede tutulması prensibine aykırılık taşıdığı açıktır. Düzenlemelerde sadece borçlu esas alınarak cezai yaptırımlar oluşturulması kötü niyetli alacaklıların, hatta alacaklı sıfatına dahi sahip olmayan kötü niyetli kişilerin cebri icra organlarını kişisel menfaatleri için kullanmalarına sebep olmaktadır.


İlgili maddeler incelendiğinde görülecektir ki modern hukuk anlayışına uygun olarak borçluların hapsen tazyiki düşüncesi terkedilmiştir. Yargıtay tarafından İBK’da da belirtildiği üzere; “…Prensip itibariyle İcra ve İflas Kanunu’nda vazolunan cezai hükümler, borçluyu kanun emirlerine karşı itaate mecbur etmek ve dolayısıyla alacaklının hakkını kolayca istihsal eylemek için bir nevi müeyyideden ibarettir. Bunlar şekli suç mahiyetindedirler. Nitekim mezkûr Kanun’un 354’üncü maddesi mucibince borç ifa edilirse dava ve bütün neticeleri ile ceza düşmektedir…” (İBK., 11.12.1957, E. 1957/16, K. 1957/28). Bu kararda da görüldüğü gibi, İcra ve İflas Kanunu’ndaki cezai hükümler ile asıl amaçlanan, borçlunun borcunu ödememesi nedeni ile cezalandırılması olmayıp, borçlunun, icra safhasında birtakım gecikmelere yer vermek veya şekli hükümleri istismar etmek suretiyle alacaklıyı zarara sokmak ve kanunun uygulanmasını geciktirmek şeklindeki davranışlarını cezalandırmaktır.


Suçun tanımını “Bir veya birden fazla şahıs tarafından işlenen, ceza hukuku yaptırımını ihtiva eden bir kanundaki tarife uygun ve hukuka aykırı bir fiil” olarak yapabiliriz. Bir suçun oluşabilmesi için bu unsurları ihtiva eden bir fiilin söz konusu olması gerekir. Bazı suçların meydana gelmesi bakımından sadece hareketin gerçekleşmesi yeterli olup, bu suçlar “neticesi harekete bitişik suç” (şekli suç) olarak adlandırılır. Şekli suçun tam suçtan farkı, şekli suçun oluşabilmesi için belli bir fiilin yapılmış olmasının yeterli olmasıdır. Söz konusu bu fiilin yapılmasından sonra belli bir sonucun doğup doğmadığı yani dış dünyada bir değişikliğin meydana gelip gelmediği ise önemli değildir. Fiilin yapılmış olması ile birlikte suç da meydana gelir. Bu durum bu tür suçlarda bir neticenin olmaması anlamına gelmeyip, neticenin hareketin bizzat içinde olması ile ilgili bir durumdur. Bu suçlara teşebbüsün söz konusu olup olamayacağı tartışmalıdır. İşte, genel olarak tanımını yapmış olduğumuz şekli suç kavramı, İİK’da düzenlenen suçları da kapsamaktadır.


İcra mahkemesine arz edilen hususlarda basit yargılama usulü uygulanır (İİK m. 18/1). Dolayısı ile icra mahkemesi, kendi görev ve yetkisine giren hususlarda hukuk mahkemesi gibi davranmak zorunda olan bir yargı organıdır. Bunun yanında icra mahkemesinin 16. Bap dâhilinde yer alan suçlarla ilgili yapacağı yargılama usulü yine aynı bapta m. 349 vd. düzenlenmiştir. Dolayısıyla icra cezalarıyla ilgili icra mahkemesinin yargılama usulünü yine aynı bapta yer alan kanun hükümleri ve bu hükümlerin atıf yaptığı CMK’nın ilgili hükümleri oluşturmaktadır. Bu suçlara kısaca değinmek istiyoruz.


6.2. İcra Suçları

6.2.1. İmzanın İnkârı

İcra mahkemesi tarafından para cezası ile cezalandırılabilecek cezaların başında İİK’nın 68/5, 68a/5, 68a/6, 169a/3, 170/son f. ve 269c/2 maddelerinde düzenlenmiş olan imza inkâr suçları gelmektedir. Bu düzenlemelerle, icra takibini uzatmaya ve dolayısıyla alacaklının hakkına kavuşmasını önlemeye ya da borçlunun takipten kurtulmasını zorlaştırmaya çalışan kötüniyetli tarafların cezalandırılması amaçlanmıştır.


Bu suçlar disiplin cezası niteliğinde olan para cezalarını ihtiva etmektedir.


Alacaklıların imza inkâr suçları, İİK’nın 68/5, 169a/3, 170/4 ve 269c/2 maddelerinde düzenlenmiştir. Bu suçlarda, borçlunun borcunu ödediği şeklindeki savunmasını kötü niyetle reddeden ve bu nedenle de borçlunun ibraz ettiği belgelerdeki imzasını haksız yere inkâr eden alacaklıların cezalandırılması söz konusudur.


Eğer borçlunun ibraz ettiği belgenin altındaki imza alacaklı tarafından inkâr edilirse, hâkim 68a maddesinde yazılı usule göre yaptığı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirdiği takdirde, alacaklı tarafından yapılan borçlunun itirazının kaldırılması talebini reddeder ve alacaklıyı sözü edilen belgenin taalluk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder (İİK 169a/3). İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı vardır. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa bu para cezasının infazı dava sonuna kadar tehir olunur ve alacaklı bu davada alacağını ve imzanın kendisine ait olmadığını ispat ederse ceza kalkar (İİK m. 68/5). Bu madde ile cezalandırılan, alacaklının borçlu tarafından ibraz olunan belgedeki imzasını haksız olarak inkârı fiili olup, bu cezaya hükmedilebilmesi için icra mahkemesi tarafından alacaklının imzasının incelenmesi ve bu imzanın alacaklıya ait olduğu sonucuna varılması gerekmektedir. Dolayısı ile bu suçun oluşması için, borçlunun borcu olmadığı yolunda ibraz ettiği belgedeki imzanın alacaklı tarafından inkâr olunması ve icra mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonunda da bu imzanın alacaklıya ait olduğunun tespit edilmiş olması gereklidir. Yani suçun oluşması bakımından, imza incelemesinin yapılmış olması aranır.


İcra mahkemesi tarafından itirazın kabulüne karar verilmesi halinde, alacaklının, senedi takibe koymakta kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde, senede dayanan takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın %10’u oranında da para cezasına mahkûm edilir. Alacaklının genel mahkemede dava açması halinde ise para cezasının tahsili dava sonuna kadar ertelenir ve davanın kazanılması halinde verilmiş olan para cezası ortadan kalkar (İİK m. 170/son f.).


Dolayısı ile bu maddede yazılı eylemin cezalandırılabilmesi için, alacaklının senedi takibe koymakta kötü niyetinin veya ağır kusurunun bulunması gerekmektedir. İyiniyet; “hukuk düzeninde, bir hakkı kazanmak veya belirli bir konumda olmak için aranan bir olgunun, bir vakıanın yokluğunu bilmemek”tir. Yani iyiniyet; “bir hakkın kazanılmasına veya daha elverişli bir konumda olmaya engel bir olguyu bilmeme veya bilecek durumda olmama” şeklinde tanımlanabilir. İşte buradan da hareketle kötü niyeti; “bir hakkın kazanılmasına veya daha elverişli bir konuma olmaya engel olan bir olguyu bilme veya bilecek durumda olma” şeklinde tanımlamak mümkündür. Ağır kusur ise daha çok olayların özelliğine göre takdir edilmesi gereken bir olgu olmakla birlikte, aynı durumda bulunan her makul insanın aklına gelebilecek basit koruyucu tedbirleri almayı ihmal etmek, herkesin gördüğü ve yaptığı şeyi görmemek, yapmamak şeklinde tanımlanabilir. Sonuç olarak İİK’nın 170. maddesinin son fıkrasına göre alacaklının cezalandırılması, alacaklının böyle bir ağır kusurunun veya kötüniyetinin bulunmasına ve icra mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda da imzanın alacaklıya ait olduğunun anlaşılmasına bağlıdır.


Borçlunun haksız yere imzasını inkâr etmesi dolayısı ile cezalandırılmasını düzenleyen hükümler ise İİK’nın 68a/5, 68a/6 ve 169a/3. maddelerinde bulunmaktadır.


Senet altındaki imzayı inkâr eden borçlu, takibi yapan icra dairesinin yetki çevresi içinde bulunuyorsa, imza tahkikatının yapılacağı duruşmaya gelmeye mecburdur. Gelmemesi halinde ise başka hiçbir husus incelemeye tâbi tutulmaksızın itirazın muvakkaten kaldırılmasına ve borçlunun, sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın %10’u oranında para cezasına mahkûmiyetine karar verilir. Ancak, bu madde hükmüne göre borçlunun cezalandırılabilmesi için; mazeret göstermeksizin duruşmaya gelmemesi halinde itirazının muvakkaten kaldırılacağı ve para cezası ile cezalandırılacağına dair olan ihtarın okunaklı olarak yazılmış olması ve bu davetiyenin de bizzat borçluya tebliğ edilmiş olması gereklidir. Vekile yapılan tebliğ, bu suçun oluşması için yeterli olmadığı gibi, borçlunun mazeretini tevsik etmeksizin duruşmaya vekilinin gelmesi de borçlunun cezalandırılmasını önlemez (İİK m. 68a/5).


Borçlunun takibi yapan icra dairesinin yetki çevresi dışında bulunması halinde ise, bu madde hükmüne göre cezalandırılabilmesi için, mezkûr duruşma davetiyesinin borçluya ikametgâhı çevresinde bulunan ve istinabe olunan icra mahkemesi tarafından gönderilmesi ve istinabe olunan bu mahkemeye davet edilmesi gerekmektedir. Aksi halde borçlunun icra mahkemesi tarafından cezalandırılması mümkün değildir.


Borçlu, borçtan kurtulma, menfi tespit veya istirdat davası açarsa, bu para cezasının infazı dava sonuna kadar tehir olunur ve borçlu açtığı davayı kazanırsa bu ceza kalkar. Eğer borçlu para cezasını, dava sonucunu almadan ödemiş ise ödediği para cezası davayı kazandığı takdirde kendisine iade olunur.


İcra hâkimi, imzanın borçluya aidiyetine karar verdiği takdirde borçluyu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın % 10’u oranında para cezasına mahkûm eder. Borçlu, borçtan kurtulma, menfi tespit veya istirdat davası açarsa, bu para cezasının infazı dava sonuna kadar tehir olunur ve borçlu açtığı davayı kazanırsa bu ceza kalkar (İİK m. 68a/6).


Ayrıca bu maddeye göre; “Borçlu, inkâr ettiği imzasını, itirazın kaldırılması duruşmasında ve en geç alacaklının senedin aslını ibraz ettiği celsede kabul ederse hakkında para cezası hükmolunmaz ve kendisine yargılama gideri yükletilmez. Şu kadar ki, kötüniyetle takibe sebebiyet veren borçlu, yargılama giderleri ile mülzem olur. Senedin aslı takip talebi anında icra dairesine tevdi edilmiş ise, icra dairesinin yetki çevresi içinde ödeme emri tebliğ edilen borçlu hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz” (İİK m. 68a/7).


Kanun koyucu, İİK m. 169a ile nasıl haksız yere imzasını inkâr eden ve borçluyu zor durumda bırakan alacaklının para cezası ile cezalandırılmasını düzenlemişse, yine aynı madde ile borçlunun da aynı sebeple cezalandırılacağını düzenlemiştir. Borçlunun ibraz ettiği belge altındaki imza alacaklı tarafından inkâr edilirse icra hâkimi 68a maddesindeki usule göre yapacağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olmadığına karar verirse, borçluyu sözü edilen belgenin taalluk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder (İİK m. 169a/3).


İtirazın kesin olarak kaldırılması duruşmasında borçlu, kira akdini kabul etmiş olduğu için alacaklıya bir ispat yükü yüklenemez. Bu nedenle de borçlunun itirazlarını ispat etmesi gereklidir. Borçlunun itiraz sebeplerini hangi belgelerle ispat edebileceğini İİK’nın 269c maddesi düzenlemiştir. Buna göre, borçlu, itiraz sebeplerini noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dâhilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeye mecburdur (İİK m. 269c/1). Borçlu tarafından ibraz edilen senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkârı halinde İİK’nın 68. maddesi hükmü kıyasen uygulanır (İİK m. 269c/2).


İcra ve İflas Kanunu’nun 68/5. maddesine göre, borçlunun gösterdiği belge alacaklı tarafından inkâr edilirse, hâkim, İİK’nın 68a maddesinde yazılı usule göre yaptığı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirirse, alacaklının itirazın kaldırılması talebini reddeder ve alacaklıyı sözü edilen belgenin taalluk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. Alacaklının genel mahkemede dava açması halinde bu para cezasının infazı dava sonuna kadar ertelenir ve alacaklı bu davada alacağını ve imzanın kendisine ait olmadığını ispat ederse bu ceza kalkar. Bu maddeden hareketle İİK’nın 269c/2. maddesine bakarsak; “sözü edilen belgenin taalluk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasıyla cezalandırılması gerekeceği” anlaşılmaktadır, lakin maddede senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkârı halinde 68. madde hükmünün kıyasen uygulanacağı düzenlenmiştir.


6.2.2. Haksız Yere İhalenin Feshini Talep

İcra ve İflas Kanunu’nun 134. maddesinde ihalenin feshi sebepleri belirtilmemekle birlikte, Borçlar Kanunu’nun 226. maddesine atıfta bulunulmuştur. Buna göre; satıştan önceki hazırlık işlemlerinin eksikliği nedeni ile ihale anında emredici hükümlere uyulmaması sebebi ile, kanuna, ahlaka, adaba aykırı tertibatlarla ihaleye fesat karıştırılması halinde ve alıcının iradesinin hataya düşürülmesi halinde ihalenin feshi talep edilebilir.


İhalenin feshini, yukarıda yazılı sebeplerin de gerçekleşmesi şartı ile satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak eden kişiler, icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler.


İhalenin feshi talebi üzerine icra mahkemesi, talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmeseler bile gereken kararı verir. 

Talebin reddine karar verilmesi halinde icra mahkemesi, davacıyı feshi istenilen ihale bedelinin yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder (İİK m. 134/2). 

Ancak bu para cezasına hükmedilebilmesi için, ihalenin feshi davasının esastan reddi gerekir. Çünkü 4949 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile İİK m. 134/f. 2’ye son cümle olarak şu ifade eklenmiştir. “Ancak işin esasına girilmemesi nedeniyle talebin reddi halinde para cezasına hükmolunamaz”. O halde bu cezaya hükmedilebilmesi için ihalenin feshi davasının esastan reddi gerekmektedir. Aslında Yargıtay’ın 1988 yılından beri muhtelif kararlarında “ihalenin feshi talebinin husumet, sıfat yokluğu, süre aşımı gibi usulî sebeplerle reddine karar verilmesi halinde, davacı aleyhine para cezasına hükmedilmemesi gerektiği” şeklindeki uygulaması, bu suretle kanuni bir düzenlemeye kavuşmuştur.


6.2.3. Bilerek Mevcudu Eksiltme

Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksilten borçluların cezası hapis ve adli para cezası kabul edilmiştir. Ayrıca m. 331/1’de yer alan fiillerin bilinçli taksirle işlenmesi durumunda verilecek cezada indirim yapılması da öngörülmüştür.

Bu madde kapsamında haciz yolu ile takip talebinden sonra ya da aynı yolla konkordato talebinden önceki iki yıl içinde alacaklısını zarara sokmak için malvarlığını azaltan kişinin (borçlunun) fiili suç sayılmaktadır.


Söz konusu bu suçun oluşması için;

a) haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde,

b) iflas takibinden veya doğrudan doğruya iflas hallerinde iflas talebinden önce,

c) konkordato mühleti talebi veya iflasın ertelenmesi talebinden önceki iki yıl içinde ya da konkordato mühleti talebi veya iflasın ertelenmesi süresinden sonra borçlu tarafından malvarlığının azaltılması gerekmektedir.


İcra ve İflas Kanunu m. 331/2’de yer alan suçların iflas takibinden önce işlenmesi suç olarak belirtilmiş, iflas yolu ile takipte borçlunun alacaklıların alacaklarına ulaşmasını önleyen ve geciktiren fiilleri de madde kapsamına alınmıştır. İİK m. 331/3’te konkordatoda alacaklıların haklarının güvenceye alınması amacıyla konkordato mühleti talebinden sonraki eylemler de cezai yaptırıma bağlanmıştır. Bu maddede yer alan suçların takibi alacaklının şikâyetine bağlıdır.


6.2.4. Aczine Kendi Fiili ile Sebebiyet Verme veya Vaziyetinin Fenalığını Bilerek Ağırlaştırma

İcra ve İflas Kanunu’nun 332. maddesindeki düzenlemeye göre “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, adet üzere tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülâsyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet verir yahut vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırırsa, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğini ispat ettiği takdirde, on beş günden altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.


Konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır.


Bu suç alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih oyunu ile spekülâsyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikâyet hakkı yoktur”.


İcra ve İflas Kanunu m. 332/1’de yer alan fiiller borçlu tarafından yapılmış ve borçlunun bu hareketlerinden alacaklı zarar görmüş ise alacaklının şikâyeti üzerine bu suçla ilgili yargılama süreci başlayacaktır. Bunun için ayrıca borçlunun kesin aciz vesikası olmalı ve alacaklı alacağını tam olarak alamamış olduğunu ispat etmiş olmalıdır. Ancak borçlunun 1. fıkrada yer alan fiilleri işlemesine sebep olan ya da ağır faiz alarak zaafından yararlanmış olan alacaklıların şikâyet hakkı yoktur.


6.2.5. Ticari İşletme Yöneticisinin Sorumluluğu

Bir ticari işletmede hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olan kişilerin, alacaklıları kasten zarara sokmaları suç olarak nitelenmektedir. Alacaklıları zarara sokmaktan maksat ticari işletmenin borçlarını tamamen ya da kısmen ödememektir. Yöneticinin cezalandırılabilmesi için kastının ticari işletmenin borçlarını ödememek olması gerekmektedir. İİK m. 333a’nın uygulanabilmesi için suçtan zarar görenin bu durumu şikâyet konusu yapması gerekmektedir.


6.2.6. Kiracının Suç Oluşturan Fiilleri

İcra ve İflas Kanunu m. 315’e göre, “Üzerlerinde kiralayanın hapis hakkı tanınmış ve 270’inci madde mucibince defteri yapılmış eşyayı kaçıran veya gizleyen borçlu ile tahliyesi emrolunan yeri kiralayana zarar vermek maksadı ile işgal ettiren şahıs Türk Ceza Kanunu’nun 276. maddesine göre cezalandırılır”. Kiracının, üzerinde kiralayana hapis hakkı tanınmış ve madde 270 uyarınca defteri yapılmış olan eşyayı kaçırması, gizlemesi ya da tahliyesi emredilen yeri kiralayana zarar vermek amacıyla başkasına işgal ettirmesi davranışı suç oluşturacaktır. Suçun cezası için eski TCK’nın 276. maddesine atıf yapıldığını görmekteyiz. Ancak bu maddenin muadili olan yeni TCK’nın 289. maddesinin göz önüne alınarak yargılama yapılması gerektiği kanaatindeyiz.


Türk Ceza Kanunu’nun 289. maddesine göre ise, “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.


Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluşturan eşyayı kovuşturma başlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması halinde bedelini ödeyen kişi hakkında verilecek cezaların beşte dördü indirilir.


Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır.


Bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsamında el konulan eşyayı amacı dışında kullanan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.


Bu maddeye göre açılacak dava, kamu davası niteliğinde olup Cumhuriyet Savcısının hazırlayacağı iddianameye binaen açılacaktır. İİK m. 346/son uyarınca bu davanın icra mahkemesinde görülmesi gerekir. Dava sonucunda m. 335 gereği hapis cezası hükmü verilmiş ise bu karara karşı m. 353/2 uyarınca CMK’da yer alan kanun yolları hükümlerine müracaat edilebilecektir.


6.2.7. Müflisin Mallarını Teslim Etmeyenler

Müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olan üçüncü şahıslar, iflâsın açıldığına dair ilâna muttali oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeret olmaksızın o malları iflâs idaresinin emrine vermezler veya borçlarını bildirmezlerse, doksan güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar (İİK m. 336).


Bu maddede düzenlenmiş olan suç, müflisin borçluları ile müflisin mallarını elinde bulunduranları kapsamaktadır.


Bu suçun meydana gelmesi için müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borcu olan kişilerin, İİK’nın 219. maddesine göre yapılan ilandan haberdar oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeretleri olmaksızın ilanda belirtilen ve yapılması gerekli olan hususları yerine getirmeleri gereklidir. İlgili Kanun hükmüne göre icra mahkemesi tarafından müflise borcu olan veya onun mallarını ellerinde bulunduran kişilerin cezalandırılabilmeleri için bunların iflastan haberdar edilmesi gereklidir. Aksi halde ilandan haberdar olmayan bu kişilerin cezalandırılması yoluna gidilemez. Bunun yanında bu kişilerin ilanda yapılması emredilen hususları da makbul bir mazeretleri olmadan yerine getirmemeleri gereklidir. Aksi halde yani makbul bir mazerete sahip olmaları durumunda cezalandırılmaları sözkonusu olmayacaktır. Mazeretin makbul olup olmadığı hususu ise o davaya bakmakta olan icra hâkiminin takdirinde olan bir husustur. Böyle olmakla birlikte, mesela hastalık, tabii afetler veya mücbir sebepler gibi durumlar, bu kişilerin ilanda yapılması emredilen hususları yerine getirmemeleri konusunda makbul bir mazereti teşkil edecektir. İşte İİK m. 336’da düzenlenen suç da, bu ilanın gereklerine aykırı davranan kişilerin oluşturduğu bir suçtur.


6.2.8. Yükümlülüklerin Yerine Getirilmemesi

Yükümlülüklerin yerine getirilmemesi düzenlemesinin İcra ve İflas Kanunumuza dâhil edilmesinin sebebi itiraz etmeyen veya etse de itirazı bir şekilde bertaraf edilen, borcunu da süresinde ödemeyen borçluya karşı takibin bir an önce kolaylıkla devam etmesini sağlamaktır. Bu beyan üzerine alacaklı borçluya ait haczi kabil malları bilebilecek ve borçlunun haczi kabil ne tür malları olduğunu araştırmak zorunda kalmayacaktır. O halde kayıtlı sistemin geçerli olduğu ve herkesin ne tür malvarlığının olduğunun kolaylıkla bilinebildiği ekonomik sistemlerde böyle bir kuruma dahi ihtiyaç duyulmayabilir. Çünkü alacaklı çok kolay ve kısa bir araştırma ile borçlunun ne tür malvarlığına sahip olduğunu bilecek ve hatta daha takibe başlarken alacağı kıymetinde borçluya ait bir malı takip ve haciz konusu yapabilecektir.


5358 sayılı Kanun değişikliğinden önce mal beyanında bulunmama ve istenen malı getirmeyenlerin muhatap olacağı hapis cezasını düzenleyen bu madde ile bundan böyle disiplin cezası öngörülmekteydi.


Buna göre “Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır. Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi halinde bu ceza düşer.


162, 209 ve 216. maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi halinde verilen ceza düşer” (İİK m. 337).


Yapılan değişiklikten sonra eski düzenlemede yer alan hapis cezası yerine disiplin hapsi verilmesi öngörülmektedir. Eğer alacaklının alacağını karşılayacak miktarda mal haczedilmiş ya da borç ödenmiş ise bu ceza düşecektir. Hatta borçlu, alacaklının kendisinin mal varlığını bildiğini ve beyanda bulunmanın alacaklıya bir şey kazandırmayacağını ispat ederse yine ceza verilmemelidir.


337. maddenin ilk fıkrası AYM’nin 28/02/2008 tarihli E. 2006/71, K. 2008/69 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.


Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda mal haczedilirse ya da borç ödenirse faile ceza verilmeyecek, eğer ceza verilmişse cezanın düşürülmesine karar verilecektir. Burada İİK m. 337’ye benzer bir durum olan İİK m. 76’da yer alan düzenlemeye de değinmek yerinde olacaktır.


İcra ve İflas Kanunu m. 76, mal beyanında bulunmayan borçlunun hapis ile tazyiki meselesini düzenlemektedir. Bu hükme göre;


“Mal beyanında bulunmayan borçlu, alacaklının talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunur. Ancak bu hapis, üç ayı geçemez” (İİK m. 76).


Borçlunun hapis ile tazyiki için, mal beyanında bulunmak zorunda olduğunun tespiti ve alacaklı tarafından da bunun talep edilmesi gereklidir. Alacaklının borçlunun hapisle tazyikini talep edebilmesi için ise, borçlunun borcunu ödememesi ve süresi içinde de itiraz etmemesi gereklidir.


Alacaklı borçlunun ödeme emrinde belirtilmiş olan süre içinde mal beyanında bulunması için hapsen tazyikini amaçlıyor ise bu durumda m. 76 uyarınca cezalandırılmasını talep edebilecektir.


Borçlunun, m. 76 uyarınca hapsen tazyik edilebilmesi için borçluya tebliğ edilen ödeme emrinde “mal beyanında bulunulmazsa hapisle tazyik olunacağına” dair kayıt olmalıdır. Ayrıca süresinden sonra mal beyanında bulunan borçlunun hapisle tazyiki söz konusu olamaz. Borçlu hapisle tazyik kararının infazı sırasında mal beyanında bulunursa hapsen tazyikin infazı sona erecektir. Borçlunun mal beyanında bulunmasında icra dairesine müracaatı şart olmayıp, infaz safhasında görevli olan makamlara mal beyanında bulunması yeterlidir.


Hapis ile tazyik kararı, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesi tarafından, bir kereye mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere verilir.


6.2.9. Ticareti Terk Edip Beyanda Bulunmama

İcra ve İflas Kanunu bu suçu şu şekilde düzenlemiştir: “44’üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez. Borçlunun iflası halinde birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” (m. 337a).


5358 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle birlikte İİK’nın 337a hükmü kabahat niteliğinden çıkarılarak suç olarak öngörülmüş ve eski metinde yer alan hafif hapis cezası yerini hapis cezasına bırakmıştır.


Ticareti terk eden tacirler hakkında özel bir suç ihdas edilmiştir. İİK’nın 44’üncü maddesinde; “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti, kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktifi ve pasifi ile alacaklıların isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. … Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez. …” denilerek suçun ticareti terk eden tacirlerle ilgili olduğu açıkça belirtilmiştir.


Failin cezalandırılabilmesi için, alacaklının, borçlunun bu fiilinden zarar görmüş olması ve şikâyette bulunması gereklidir. Bunun yanında ticareti terk eden tacirin, ticareti terk ettiğini İİK’nın 44. maddesinde yazılı bilgileri ihtiva eden bir mal beyanı ile birlikte 15 gün içinde kayıtlı bulunduğu ticaret siciline gerekli ilan masraflarını da vererek bildirmemiş olması aranır. Bu unsurlardan birinin eksik olması halinde bildirim eksik sayılır. Bu da ticareti terk eden tacirin cezalandırılması sonucunu doğuracaktır.


Borçlunun süresi içinde mazeretsiz olarak beyanda bulunmaması halinde suç meydana gelmekte, ancak borçlunun cezalandırılması için alacaklının zarar gördüğünü ispatlaması zorunluluğu ise bulunmamaktadır.


6.2.10. Hakikate Muhalif Beyanda Bulunma

İcra ve İflas Kanunu’nun 338. maddesi, “Bu Kanun’a göre istenen beyanı hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


Hakkında aciz vesikası alınmış borçlu, asgari ücretin üstünde bir geçim sürdürdüğü, aciz vesikası hamili alacaklının alacağının aciz vesikasına bağlanmasından en geç beş sene içinde müracaatı üzerine sabit olursa, asgari ücretin üstünde kalan gelirlerinden icra mahkemesinin dörtte birden az olmamak üzere tespit edeceği kısmını icra mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren en geç bir ay içinde ve aciz vesikasındaki borcun ödenmesine kadar her ay icra dairesine yatırmaya mecburdur. Bu mükellefiyeti yerine getirmeyen borçlu hakkında bir yıla kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi bir yılı geçemez.


Borçlunun nafaka borçluları dâhil üçüncü şahıstan yardım görmesi, asgari ücretin üstünde eline geçen para ve menfaatlerin icra mahkemesi kararı ile belirlenecek kısmını icra veznesine yatırmak mükellefiyetini ortadan kaldırmaz.


İkinci fıkradaki hükmün tatbikini birden fazla aciz vesikası hamili alacaklı talep etmiş ise, bunlar talep tarihi sırasıyla öncelik hakkını haizdir” Şeklinde düzenlenmiştir.


5358 sayılı Kanun değişikliği ile 338. maddede yer alan fiil kabahat olmaktan çıkarılmış ve suç niteliği kazanmıştır. Ayrıca hapis cezasının süresi de aynı kanun değişikliği ile arttırılmıştır. Artık bu maddede yer alan malvarlığına ilişkin olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, ceza hukuku yaptırımını gerektiren bir fiil olarak öngörülmektedir.


Maddede düzenlenmiş olan hakikate aykırı beyanda bulunmak suçu, iki grup borçlu ele alınarak düzenlenmiştir. İİK’nın 338. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç bütün borçluları kapsamakta iken; ikinci fıkrada düzenlenen durum, sadece hakkında aciz vesikası alınmış borçlulara ilişkindir. Ayrıca bu iki grupta yer alanların cezası da ayrı olarak düzenlenmiştir.


İcra ve İflas Kanunu m. 338/2’de düzenlenmiş olan “hakkında aciz vesikası alınan borçlunun hakikate aykırı beyanda bulunma” suçunu tahlil edebilmek için kısaca aciz vesikası kavramından bahsetmek gerekecektir. İİK m. 143, aciz vesikasını düzenlemiştir. Bu maddeye göre; “Alacaklı, alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine bir aciz vesikası verilir. Bu vesika, hiçbir harç ve resme tabi değildir”. Ama burada sözü edilen aciz vesikası, icra takibinin sonunda paranın paylaşılmasından sonra verilen “kesin aciz vesikası” olup İİK’nın 105/2’nci maddesine göre haczedilen malların borca yetmediği halleri tespit eden ve “geçici aciz vesikası” olarak kabul edilen haciz tutanağı değildir. Zira geçici aciz vesikası, alacaklıya iptal davası açabilme dışında herhangi bir imkân vermez.


Borcunu ödeyemeyen ve aciz vesikasına binaen malı olmadığı kabul edilen borçlunun genel yaşayışında, asgari ücretin üstünde bir geçim sürdürdüğü anlaşılırsa borçlu hakkında bu özel hüküm uygulama alanı bulacaktır. Borçlu, o tarihe kadar biriken ve icra mahkemesi kararına göre her ay ödemesi gereken borçlarını öderse İİK m. 338’de yer alan hapis cezalarının infazına devam olunmayacaktır. Ödemelerini yeniden kesmesi halinde ise artık bu tahliye hakkından bir daha istifade edemeyecek ve kalan cezası infaz edilmek üzere hürriyeti bağlayıcı cezanın infazına devam olunacaktır. Fakat borçlu, borcun tamamını öderse kalan ceza kaldırılarak borçlu tahliye edilir.


6.2.11. Haciz İhbarnamesine Karşı Yanlış Beyanda Bulunma

İcra ve İflas Kanunu m. 89/4; “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338’inci maddenin birinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder” şeklindedir.


Bu fıkraya göre, alacaklı şikâyet yolu ile üçüncü şahsın sadece cezalandırılmasını isteyebileceği gibi aynı şikâyetinde üçüncü şahıs hakkında ayrıca tazminata hükmedilmesini de isteyebilir.


Alacaklının tazminat talebi, icra mahkemesi tarafından genel hükümlere göre hallolunur. Ama icra mahkemesinin özel maddi hukukun genel hükümlerine göre tazminat talebini ele alması sadece tazminat talebinin haklılığını ve miktarını tespit açısından söz konusu olup, bu müşterek davada icra mahkemesi yine ceza mahkemesi olarak İİK’da düzenlenmiş olan özel ceza yargılaması usulünü uygulamak durumundadır. Alacaklı, hukuk mahkemesine giderek üçüncü şahıs hakkında tazminata hükmedilmesini talep ederken, icra mahkemesinden de üçüncü şahsın cezalandırılmasını talep edebilmelidir.


6.2.12. Beyandan Sonra Mal ve Kazançta Olan Artışı Bildirmeme

İcra ve İflas Kanunu m. 339’a göre, “Sonradan kazandığı malları veya kazancında ve gelirinde vaki tezayütleri bu Kanun mucibince bildirmeye mecbur olan borçlu, makbul bir mazereti olmaksızın yedi gün içinde icra dairesine taahhütlü mektupla veya şifahî surette bildirmezse ve bu mal veya kazancı asıl veya bedel itibariyle mevcut olduğu takdirde, on gün; mal veya kazancını asıl veya bedel itibariyle makbul bir sebep olmaksızın elden çıkarmışsa bir aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.


Bu cezalara alacaklının şikâyeti üzerine karar verilir. Kişi, icra takibine konu olan borcu tamamen ödediği takdirde bu ceza düşer”.


Bu madde ile borçlunun, mal beyanında bulunduktan sonra malları, kazancı ve gelirinde artış olduğunda bu artışı bildirmek zorunda olmasına rağmen icra dairesine bildirmemesi halinde cezalandırılacağı düzenlenmiştir.


İcra ve İflas Kanunu m. 77’de, “İcra dairesine vaki olan beyanda mal olmadığını bildirmiş veya borcuna yetecek mal göstermemiş yahut beyandan imtina etmiş olan borçlu, sonradan kazandığı malları ve kazancında ve gelirinde vukua gelen tezayütleri yedi gün içinde mezkûr daireye taahhütlü mektupla veya şifahi olarak bildirmeye mecburdur” şeklinde bir düzenleme mevcuttur.


Bu maddeler bir arada değerlendirilecek olursa, borçlunun cezalandırılabilmesi için öncelikle borçlunun mal beyanında bulunmuş olması ve beyan ettiği malların da borcu karşılamamış olması gereklidir. Dolayısı ile ilk mal beyanında bildirdiği malların borcunu karşılamış olması halinde borçlu, artan gelir ve mallarındaki artışı icra dairesine bildirmek zorunda değildir. Ama mal beyanında bildirdiği mallardan bazılarını çıkartıp yerine başka malları koymuş ise bunu da icra dairesine bildirmesi gerekmektedir.


Borçlunun mükellefiyeti sadece malları ile kazanç ve gelirlerindeki artışı bildirmek olup, malvarlığındaki eksilmeleri bildirmek zorunda değildir. Bununla birlikte malvarlığındaki artışı geçerli bir mazereti olması nedeni ile bildiremeyen borçlunun cezalandırılması yoluna da gidilemeyecektir. Borçlunun cezalandırılabilmesi için, alacaklının borçlu hakkında şikâyette bulunması gereklidir.


6.2.13. Borçlunun Ödeme Şartını İhlal Etmesi

İcra ve İflas Kanunu m. 340’a göre, “111’inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlâl eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez”.


Bu maddede atıfta bulunulan İİK m. 111/f. 1, 2 ise, “Borçlu, alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şu kadar ki borçlunun kâfi miktar malı, haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır” şeklindedir.


Taahhüdü ihlal suçu, icra dairesi gözetiminde kararlaştırılan borç ödeme planının borçlu tarafından bozulmasıdır. Yani borçlunun, ödeme şartlarını ihtiva eden ve borcu ödemeye yönelik yapılan bir anlaşmayı makbul bir sebep olmadan ihlal etmesi ile meydana gelir. Bu nedenle de suçun faili sadece borçlu olabilecektir.


Borçlunun bu madde hükmüne dayanılarak cezalandırılabilmesi için öncelikle borçlu ile alacaklı arasında borç ödeme yönünde bir anlaşmanın yapılmış olması gereklidir. Bu anlaşma da ya İİK’nın 111’inci maddesindeki yazılı şartları gerçekleştiren borçlunun icra dairesine borcunu taksitle ödemeyi teklif etmesi ile ya da borçlu ile alacaklının karşılıklı olarak verdikleri icap ve kabulleri ile gerçekleşir.


Borçlunun ödeme taahhüdünün gerçekleşmesinden sonra, borçlu tarafından bu taahhüdün ihlal edilmiş olması gereklidir. Eğer borçlu, vermeyi taahhüt ettiği taksitlerden birini dahi ödemezse taahhüdünü ihlal etmiş sayılır. Ama birden fazla taksitin ödenmemesi birden fazla suçu meydana getirmeyip, borçlu tek bir taahhüdü ihlal suçundan dolayı cezalandırılır.


Borçlunun taahhüdü ihlal suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, bu taahhüdün ihlalinde makul (geçerli) bir sebebinin bulunmaması gereklidir. Zira makul bir sebebinin olması halinde borçlunun bu fiilinden dolayı cezalandırılması yoluna gidilemez.


Nihayet borçlunun cezalandırılabilmesi, alacaklının borçlu hakkında şikâyette bulunmasına bağlıdır. Şikâyetin söz konusu olmaması halinde borçlunun cezalandırılması yoluna gidilemez.


İcra ve İflas Kanunu m. 340 kapsamındaki fiilden doğan suç da, diğer birçok icra suçu gibi, şekli bir suç olup, borçlunun cezalandırılabilmesi için alacaklının taahhüdün ihlali sebebiyle zarar görmüş olduğunun ispatlanmasına gerek yoktur.


6.2.14. Çocuk Teslimi Emrine Muhalefet

İcra ve İflas Kanunu m. 341’e göre, çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilamın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişi tahliye edilir. Suçun meydana gelebilmesi için icra müdürlüğü tarafından bir icra takibinin yapılması gereklidir. İcra müdürlüğü tarafından yapılacak bu takibin şekli ve mahiyeti de İİK’nın 25 ve 25a maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre: “Çocuk teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince icra müdürü 24’üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği sureti ile borçluya yedi gün içinde çocuğun teslimini emreder. Borçlu bu emri tutmazsa çocuk nerede bulunursa bulunsun ilam hükmü zorla icra olunur.


Çocuk teslim edildikten sonra diğer taraf haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar alırsa ayrıca hükme hacet kalmadan zorla elinden alınıp öbür tarafa teslim olunur.” (İİK m. 25).


“Çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra müdürü, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi halde ilam hükmünün zorla yerine getirileceğini borçluya 24’üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341’inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır.


Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikâyeti üzerine ayrıca 341’inci maddeye göre cezalandırılır” (İİK m. 25a).


İcra ve İflas Kanunu m. 341’de ise iki suç cezalandırılmaktadır. Bunlar “çocuk teslimi emrine muhalefet” ve “şahsi münasebet tesisine muhalefet”tir.


Çocuk teslimi emrine muhalefet suçundan söz edebilmek için öncelikle çocuğun teslimine ilişkin kesinleşmiş bir ilam bulunmalıdır. Eğer ortada infazı gereken kesinleşmiş bir ilam yani mahkeme hükmü yoksa bu suçtan söz edilemez. Ayrıca çocukla ilgili ilamı yerine getirmesi hususunda borçluya icra müdürlüğü tarafından bir icra emri gönderilmiş olması gereklidir. Aksi halde yani icra müdürlüğü tarafından İİK’nın 24’üncü maddesinde yazılı hususları ve ihtarları ihtiva eden bir icra emri tebliğ edilmedikçe borçlunun bu suçun oluşması yönünden herhangi bir emre muhatap olduğu söylenemez.


İcra emri kendisine tebliğ edilen borçlunun yedi gün içinde bu ilam hükmünü yerine getirmemiş olması gereklidir.


Borçlunun icra emrini yerine getirmemesi sebebiyle, bu icra emrinin dayanağı olan ilam hükmünün zorla yerine getirilmesi sırasında yani ilam konusu olan çocuğun bulunduğu yerden zorla alınarak ilamda lehine hüküm verilene verilmesi sırasında çocuk saklanmış veya ilamın icrasından sonra tekrar kaçırılmış olmalıdır.


Bu suçun failleri, çocuğu saklayan veya yeniden kaçıran borçlu ile borçlunun bu fiillerine bilerek iştirak eden şahıslardır.


Çocukla şahsi münasebet düzenine muhalefet suçu da çocuk teslimi emrine muhalefet ile ilgili unsurlardan oluşmaktadır. Bu suç, ana ve babanın boşanması gibi durumlarda mahkeme tarafından tarafların çocuğu ile ilgili verilen ilam ve bu ilamın gereklerinin taraflardan biri tarafından yerine getirilmemesi ile ilgilidir. Buradan hareketle şahsi münasebet tesisine ait hükümler, çocuğun reşit olması ile ortadan kalkmaktadır.


6.2.15. Teslim Edilen Taşınmaz veya Gemiye Tekrar Girme

İcra ve İflas Kanunu m. 342’ye göre, “İcra dairesi marifetiyle alacaklıya veya alıcıya teslim edilen bir taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 290. maddesi mucibince umumi hükümler dairesinde cezalandırılır”.


Metinden de anlaşıldığı üzere bu suçun meydana gelebilmesi için; icra dairesi tarafından bir gemi veya taşınmaza girmekten men edilerek o yerden çıkartılan şahsın o yere makul bir sebebi olmadan girmesi gereklidir.


İcra mahkemesi tarafından bu suç hakkında ceza kararının verilebilmesi için öncelikle gemi ya da taşınmazın icra dairesi tarafından alacaklıya veya alıcıya teslim olunması gereklidir. Burada söz konusu olan alacaklılar; bir mahkeme ilamı ile veya hükmen başka bir kimseden hak talep edebilecek durumda olan kişilerdir. Teslimin hukuki açıdan geçerli olabilmesi için taşınmaz ya da gemiyi işgal eden kişi tarafından teslim sırasında zaptın imzalanması veya borçlu teslim sırasında orada değilse teslim zaptının borçluya tebliği gereklidir. Böylelikle gemi veya taşınmazdan borçlunun çıkarılarak bunların alacaklıya teslimi işlemi tamamlanmış olacaktır.


İcra dairesi tarafından usulüne uygun olarak gemi veya taşınmazdan çıkartılan borçlunun bu yerlere tekrar girmesi suçun meydana gelmesi için gerekli olan unsurlardandır. Burada söz konusu olan borçlu, hakkında men’i müdahale kararı verilen veya icra dairesi tarafından satılan veya tahliye edilen taşınmazdan çıkartılmasına karar verilen şahıs olup, borcu icra ve mahkeme emirlerine uymak olan, aleyhine hüküm kurulmuş olan kimsedir. Bu bakımdan icra dairesi tarafından teslim olunan taşınmaz veya gemiye başka bir kimsenin girmesi halinde bu suçun meydana geldiğinden söz edilemeyecektir.


Bu suçun meydana gelmesi açısından alacaklının zarar görmesi de şart değildir. Zira birçok icra suçu gibi bu suç da şekli suçlardandır. Yani fiilin ikası ile suç da meydana gelmiş olur.


Suç hakkında takibe girişilebilmesi alacaklı tarafından yapılacak olan şikâyete bağlıdır. Bu suç ile ilgili olarak alacaklının doğrudan dava açma imkânı olmayıp, sanık hakkında cumhuriyet savcılığı tarafından yapılacak takibat sonucunda dava açmak için yeterli deliller varsa ceza mahkemesi sıfatıyla yargılama yapacak olan icra mahkemesinde bir iddianame ile dava açılacaktır.


6.2.16. İlam Hükümlerine Muhalefet

İcra ve İflas Kanunu m. 343’te, “Yalnız kendisi tarafından yapılacak olan bir işin yapılması veya bir işin yapılmaması yahut bir irtifak hakkının tesisi veya kaldırılması hakkındaki ilâm hükümlerine makbul mazerete müstenit olmayarak muhalefet eden borçluların, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilamın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir” düzenlemesine yer verilmiştir.


Bu madde ile bir işin yapılması veya yapılmaması veya irtifak hakkının tesisine veya kaldırılmasına ilişkin ilamların, borçlusu tarafından yerine getirilmemesi durumlarında tazyik hapsi müeyyidesi öngörülmüştür. Dolayısı ile icra mahkemesi tarafından bir ceza hükmünün verilebilmesi için öncelikle borçludan istenilen işlerin yapılması veya yapılmaması veya irtifak hakkının tesis veya kaldırılması konusunda kesinleşmiş bir mahkeme hükmü bulunmalıdır. Aksi halde yani kesinleşmiş bir ilam yoksa borçlunun bu madde hükmü ile cezalandırılması yoluna gidilemez.


Kesinleşmiş mahkeme hükmüne dayanılarak borçluya İİK’nın 24. maddesinde yazılı hususları ihtiva eden ve ilamın mahiyetine göre İİK’nın 30. veya 31. maddesinde yazılı olduğu şekilde bir icra emrinin tebliğ edilmiş olması gereklidir. Eğer böyle bir icra emri yoksa borçlu yönünden bir suç meydana gelmiş olmaz.


Borçlunun cezalandırılabilmesi için, borçlunun ilama yazılı olan borcunu tayin edilen süre içinde ve makul bir mazereti olmadan yerine getirmemiş olması gerekir. Eğer borçlu, ilam hükümlerini makul ve meşru bir mazeret sebebi ile yerine getirememiş ise cezalandırılamaz. Bunun yanında ilam hükümlerinin borçlu tarafından belli bir süre içinde yerine getirilmesi gerekir. “Bir işin yapılmasıyla veya yapılmamasıyla ilgili ilamlarda, bu işin yapılması veya yapılmaması hususunda özel bir süre konulmuşsa bu müddet içinde ve eğer böyle bir müddet ilama belirtilmemiş ise icra dairesinin tayin edeceği bir müddet içinde ilama yazılı işin yapılması veya yapılmaması gönderilen bir icra emri ile istenir” (m. 30). İcra emrinin tebliğ tarihinden itibaren bu belirtilen süreler içinde borçlunun ilama yazılı işi yapması veya yapmaması gerekir.


İcra ve İflas Kanunu m. 31’e göre ise, bir irtifak hakkının tesisi ya da kaldırılması hususlarının borçlu tarafından icra emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde yerine getirilmesi gerekir. Borçlunun cezalandırılabilmesi lehine hüküm verilmiş olan kimsenin şikâyette bulunmasına bağlıdır.


6.2.17. Yanlış Adrese Tebligat

İcra ve İflas Kanunu m. 21/3’te Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinden farklı olarak faydalanan tarafın cezalandırılması düzenlenmiştir. Buna göre, “Adres değişikliği, yukarıdaki fıkra gereğince alacaklı veya borçlu tarafından diğer tarafa tebliğ olunduğu halde eski adrese tebligat yaptırarak Tebligat Kanunu’nun 35’inci maddesinden faydalanmış olan taraf bu suretle diğer tarafa verdiği bütün zararları yüzde on beş fazlasıyla ödemeye mecbur olduğu gibi hakkında 343’üncü maddedeki ceza da uygulanır”.


Bu suç ile ilgili yargılama, İİK m. 21/3’te belirtilen zararın uhdesinde doğduğu kişinin şikâyetine bağlı olarak yapılacaktır.


6.2.18. Nafakaya İlişkin Kararlara Uymama

İcra ve İflas Kanunu m. 344’te yer alan düzenlemeye göre, “Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse borçlu tahliye edilir.


Borçlunun nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir”.


Bu madde hükmüne dayanarak icra mahkemesi tarafından karar verilebilmesi için öncelikle, bir şahsın nafaka ödemesi hususunda bir hüküm bulunmalıdır. Eğer bir mahkeme hükmü yoksa veya böyle bir hüküm olmakla birlikte henüz kesinleşmemiş ise borçlunun nafaka ödememesi sebebi ile cezalandırılması yoluna gidilemez. Bu nedenle de ceza davasında hâkimin incelemesi gereken ilk husus nafakaya ait ve kesinleşmiş bir ilamın bulunup bulunmadığı olmalıdır.


Alacaklının talebi ve nafaka ilamının icra dairesine verilmesi üzerine nafaka borçlusuna, İİK’nın 24. ve 32. maddeleri gereğince nafaka borcunu 7 gün içinde ödemesi hususunda bir icra emri tebliğ olunur. Aksi halde bu suçtan dolayı borçlunun cezalandırılması mümkün olmayacaktır. Borçluya yapılan icra emrinin tebliği üzerine borçlu, icra emrinde belirtilen süre içinde borcunu ödemelidir. Borçlu, borcunu süresi içinde ödemez ve bu arada en az bir aylık nafaka borcu da birikmiş olursa alacaklının da şikâyette bulunması şartı ile nafaka hükmüne uymamak suçundan dolayı icra mahkemesi tarafından cezalandırılır.


Nafaka borcu belli süreler içinde ve çoğunlukla her ay yerine getirilmesi gereken bir borç olduğundan, borcun ödenmediği her ay için suç yeniden oluşacaktır. Bu nedenle de alacaklı daha önce oluşan suçlar için şikâyet hakkını kullanmamış olsa dahi daha sonra meydana gelen suçlar için şikâyet hakkını yeniden kullanabilecektir.


Borçlunun cezalandırılmasını engelleyen hukuki bir durum olmamalıdır. Mesela iştirak nafakasında nafaka bağlanan küçüğün reşit olması halinde nafaka mükellefiyeti veya iflasın açılması halinde borçlunun malları üzerinde tasarruf yetkisi ortadan kalkar. Dolayısı ile bu gibi durumlarda nafaka ödememe dolayısı ile borçluya ceza verilmeyeceği açıktır.


6.2.19. Haksız Bir Taleple Artırmadan Çekilme

İcra ve İflas Kanunu m. 345b’de “Bu kanuna göre yapılan ihalelerde kendisine veya başkasına vaat olunan veya sağlanan yarar karşılığında artırmadan çekilen veya artırmaya katılmayan kimseye bir yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.


Aracılara da aynı ceza verilir” düzenlemesi yer almıştır.


6.3. Şikâyet Prosedürü ve Yargılama Usulü

İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve tazyik hapsine icra mahkemesi karar verecektir (İİK m. 346/1). Asliye ceza mahkemelerinin 16. Bapta yer alan icra cezaları ile ilgili olarak yargılama yapması söz konusu değildir. İcra mahkemesi de genel ceza mahkemeleri gibi görmekte olduğu cezai bir yargılamanın her aşamasında görevsizlik kararı verebilir.


Bu bapta yer alan fiillerden dolayı, yetkili icra mahkemesi icra takibinin yapıldığı yerdeki icra mahkemesidir. Dolayısı ile bir icra takibinden dolayı o takipteki cezai yargılamayı takibin başlatılmış olduğu icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesi yapacaktır. İstinabe olunan icra mahkemesinin bu konuda herhangi bir yetkisi söz konusu değildir.


İcra mahkemesi tarafından yargılaması yapılan suçlarda taraflar, müşteki, müdâhil ve sanıklardan oluşur. Müşteki ve müdâhil genelde alacaklı, sanık ise borçludur. İcra suçlarının şikâyete bağlı olduğu haller olduğu gibi resen takibi yapılan suçlar da söz konusudur. Müşteki sıfatında olan şahıs alacaklı, lehine hüküm verilen taraf ya da alıcı olabilecektir. Şikâyet hakkı, alacağın başkasına devri halinde, alacağa bağlı olarak alacağı devralan yeni alacaklıya geçecektir. Şikâyet hakkından vazgeçilmesi ya da şikâyet hakkının kullanılması ancak bu şikâyet hakkının doğumundan sonra mümkün olabilir; şikâyete bağlı suç söz konusu olmadan bu haktan vazgeçmek ya da bu hakkı kullanmak mümkün değildir.


İcra ve İflas Kanunu m. 345, tüzel kişilerin işlemlerinde kimlerin ceza göreceğini düzenlemiştir. İcra suçlarında tüzel kişiler sanık olamazlar; bu suçlarda sanık fiili gerçekleştirmiş olan gerçek kişidir. İİK m. 345’in unsurlarından olarak;


a) Suçun işlenmiş olduğu tarihte sanık, tüzel kişiliği temsil ve idare yetkisine sahip olmalıdır.


b) Gerçek kişi, tüzel kişinin idare ve temsiline yetkiliyse ve fiil, tüzel kişinin idare ve işlemlerinin yapılması sırasında işlenmişse söz konusu bu fiilden eylemleri yapan gerçek kişi sorumlu olacaktır.


c) Tüzel kişi temsilcisinin icra suçlarından dolayı İİK m. 345 bağlamında cezalandırılabilmesi için sorumluluğu olan gerçek kişinin şikâyet edilmesi gerekir, yoksa tüzel kişinin şikâyet edilmesi gerçek kişinin cezalandırılması sonucunu doğurmayacak ve tüzel kişi beraat edecektir.


İcra hukukunda ve özellikle icra hukukunun cezai hükümlerinin uygulanacağı durumlarda bazen üçüncü şahıslar da borçlular gibi sorumluluğa tabi tutulabilirler.


Bu arada şu hususun belirtilmesinde fayda vardır. Suçun işlendiği tarihte reşit olmayan ve iltizam ve tebellüğe yetkili ve ehil olmayan küçüğe ceza verilemeyeceği, mahcurun takip olunamayacağı gibi cezalandırmayı engelleyen sebepler icra mahkemesinin özel yargılama usulüne tabi suçların sanıkları için de geçerli olup, bu hususlar, genel ceza yargılamasında olduğu gibi göz önünde bulundurulması gereken hususlardandır.


On altıncı bapta yer alan icra cezalarının söz konusu olduğu fiillerden dolayı şikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve herhalde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşecektir (İİK m. 347). Şikâyet yazılı ya da sözlü olarak yapılabilecektir. Dilekçeyi veya sözlü beyanı alan icra mahkemesi, duruşma için bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alacak ve sanığa gönderecektir.


Şikâyetçi, süresinde şikâyet hakkını kullanmış olsa dahi, davasını takip etmezse yani duruşmalara mazeretsiz olarak gelmez ya da kendisini bir vekille temsil ettirmezse ya da şikâyetinden vazgeçerse şikâyet hakkı yine düşecektir. Düşen bu davanın ise yapılacak bir şikâyetle yeniden açılması yahut yenilenmesi mümkün değildir.


Ancak özel yargılama usulünde, müştekinin bir sanık hakkında şikâyetinden vazgeçmesi, eğer aynı suçun aynı davada bir başka sanığı daha varsa o sanığa sirayet etmeyecektir; dolayısıyla bir sanık için yapılan vazgeçmeden diğer sanık yararlanamaz.


İcra ve İflas Kanunu m. 346’ya göre, “Bu kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.


İcra mahkemesinin görevine giren bu işler, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez.


Bu Bapta yer alan suçlarla ilgili davalara icra mahkemesinde bakılır”.


Bu hükümden açıkça anlaşılacağı üzere kanun koyucu İİK’da yer alan hürriyeti bağlayıcı cezaların ve de 16. bapta yer alan tüm cezaların sadece icra mahkemesinin yargılama alanına dâhil olduğu esasını kabul etmiştir.


İcra ve İflas Kanunu m. 349, “Şikâyet dilekçe ile veya şifahî beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.


İcra ve İflas Kanunu m. 351’de ise “Şikâyetçi dilekçe veya beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlıdır.


Maznun müdafaası için tahkikatın tevsiini ancak bir kere isteyebilir” hükmü yer almaktadır.


İcra mahkemesi cezaya ilişkin yargılamasını iki tarafın ifadelerini ve tüm delililerini, iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra 5 gün içinde sonlandırarak kararını verecektir. İcra mahkemesi vermiş olduğu kararı cumhuriyet savcısına bildirecektir. Şikâyete bağlı suçlarda kararda davanın ve cezanın İİK’nın m. 354 de yer alan sebeplerle düşeceğine yer verilmesi şarttır (m. 352).


Şikâyetten vazgeçme veya şikâyetin geri alınması ancak ahlaka aykırı olmaması halinde şarta bağlanabilecektir.


6.4. İcra Mahkemesinin Kararı ve Bu Karara Karşı Muhalefet

İcra mahkemesinin cezai yargılamasının sonunda vereceği kararları sistematize ederek belirtecek olursak;


a) Suçun sabit olduğu kanaatine vardığı takdirde; sanığın mahkûmiyetine (CMK m. 223/5),


b) Suç unsurlarının meydana gelmemesi halinde; sanığın beraatine (CMK m. 223/2),


c) Suç, unsurları yönünden meydana gelmiş ama başka bir cezalandırmama şartı varsa; sanık hakkında ceza tertibine mahal olmadığına (CMK m. 223),


d) Suç zamanaşımına uğramış ise; davanın ortadan kaldırılmasına,


e) Müşteki süresi içinde şikâyette bulunmamış veya duruşmaya gelmemişse; şikâyet hakkının düşürülmesine,


f) Karardan önce borç ödenmiş veya müşteki feragat etmiş ise; davanın düşürülmesine karar verilecektir.


İcra mahkemesi vermiş olduğu tüm kararlarda hükmü tesis ederken istinat ettiği kanun maddesini belirterek kararını gerekçelendirmek zorundadır.


16. bapta yer alan şikâyete bağlı suçlar, şikâyetçisi şikâyetten feragat eder yahut borcun itfa edilmiş olduğu tespit olunursa dava ve ceza (tüm sonuçlarıyla) düşecektir (İİK m. 354). İcra mahkemesince verilen disiplin ve tazyik hapsine ilişkin kararlar bu kararların kesinleşmesinden itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemeyecektir (İİK m. 354/2).


Suç, bireyin devlete karşı itaat yükümünün ihlali iken, İİK’ya yeni girmiş olan ve disiplin cezasını gerektiren fiil ise bir kimsenin rızası ile tabi olduğu belirli bir topluluğa karşı olan özel bağlılık yükümüne karşı gelmesi halinde doğar. Genel sosyal düzeni tenkil (başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza verme) yolu ile koruma maksadıyla müeyyidelendirilen fiiller suçtur. Kısmi bir düzeni korumak maksadıyla müeyyide altına alınan fiiller ise disiplin cezasını gerektiren hareketlerdir. Disiplin hapsi CMK m. 2/f. 1, b. l’de tanımlanmıştır. Buna göre, “Disiplin hapsi: Kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, ön ödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi ifade eder”.


Madde metninden anlaşıldığı gibi disiplin hapsine hükmedilmesi durumunda:


1) Madde 50’ye göre adli para cezasına ya da kısa süreli hapis cezasına çevrilmesi mümkün olmayacaktır.


2) Hapis cezası süresine bakılmaksızın ertelenmeyecektir.


3) Disiplin hapsi cezası adli sicile işlenmeyecektir.


4) Madde 75 uyarınca ön ödeme uygulanmayacaktır.


5) Madde 58’de yer alan tekerrür hükümleri disiplin hapsi cezasının söz konusu olması halinde uygulanmayacaktır.


Yeni TCK m. 82 ile adli para cezası sistemi kabul edilmiştir. 5358 sayılı Kanun ile birlikte de yeni TCK’da yer alan adli para cezası sistemi İİK’da da kabul edilmiştir. Adli para cezasında suçlunun ekonomik gücü göz önüne alınarak günlük kazancı tespit edilmekte ve bu kazancın bir bölümü ceza olarak ayrılmaktadır. Ardından ceza olarak ayrılan bu miktar hâkim tarafından belirlenecek bir katsayı ile çarpılarak ödenecek para cezasının miktarı belirlenmektedir.


Son olarak yeni TCK m. 73/8 uyarınca uzlaşma kurumunun İİK’da yer alan bazı suçlar (m. 331, 332, 333a, 334, 337a, 338/1, 345a) için de geçerlilik taşıdığını belirtmek isteriz.


6.5. Sulh Hukuk Mahkemesinin Görev Alanındaki İcra Suçları

6.5.1. Kira Sözleşmesindeki İmzanın İnkârı

İcra ve İflas Kanunu m. 269/1’e göre, “Takip, adi kiralara veya hâsılat kiralarına mütedair olur ve alacaklı da talep ederse ödeme emri, Borçlar Kanunu’nun 260 ve 268’inci maddelerinde yazılı ihtarı ve kanuni müddet geçtikten sonra icra mahkemesinden borçlunun kiralanan şeyden çıkarılması istenebileceği tebliğini ihtiva eder”.


Bu ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlu durumundaki kiracı yedi gün içinde alacaklı durumundaki kiralayanın istinat ettiği akitteki imzayı reddeder, kiralayan tarafından da noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş bir mukavelenameye istinat edilmez ise kiralayan tarafından icra mahkemesinden itirazın kaldırılması talep edilemez. Çünkü icra mahkemelerinin görevleri içinde, ödeme belgeleri dışındaki akitlere vazedilmiş bulunan imzaları incelemek görevi bulunmamaktadır. Bu durumda alacaklı yani kiralayan, borçlu kiracı aleyhine sulh hukuk mahkemesine başvurarak itirazın iptalini veya temerrüt sebebi ile mecurun tahliyesini istemek mecburiyetindedir.


Alacaklının bu davası üzerine hukuk mahkemesi tarafından alacaklı lehine karar verilirse, kiracı hakkında da para cezasına hükmedilir. “Kira sözleşmesindeki imzanın inkârından dolayı alacaklı umumi mahkemede dava açmaya mecbur kalır ve lehine karar alırsa, borçlu ayrıca yüz bin liradan beş yüz bin liraya kadar para cezasına mahkûm edilir” (269b/son). Bu maddedeki para cezalarına ilişkin rakamlar Yeni Türk Lirasından önceki rakamlardır.


6.5.2. Tahliye Taahhüdündeki İmzanın İnkârı

İcra ve İflas Kanunu m. 272 vd. maddelerine göre; yazılı sözleşme ile kiralanan bir taşınmazın müddeti bittikten sonra bir ay içinde sözleşmenin icra dairesine ibrazı ile tahliyesi istenebilir.


İşte kiracının bu şekilde bir tahliye taahhüdünde bulunması halinde; kiralayan tarafından icra dairesine başvurularak yukarıda belirtilen süre içinde kiralananı tahliye için kiracıya bir tahliye emri gönderilebilir.


Kiralayanın bu hakkını kullanarak kiracıya gönderdiği tahliye emrine karşı kiracı yedi gün içinde itiraz edebilir. Kiralayanın da bu itiraz üzerine icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteme hakkı bulunmaktadır.


İcra ve İflas Kanunu m. 275’e göre, “Tahliye talebi noterlikçe re’sen tanzim veya tarih ve imzası tasdik edilmiş yahut ikrar olunmuş bir mukaveleye müstenit olup da kiracı kiranın yenilendiğine veya uzatıldığına dair aynı kuvvet ve mahiyette bir vesika gösteremezse itiraz kaldırılır. Aksi takdirde itirazın kaldırılması talebi reddolunur”.


İşte tarafların bu iddia ve savunmaları sırasında gösterdikleri belgelerin noterlikçe re’sen tanzim olunmamış veya imzanın tasdik edilmemiş bulunması hallerinde tarafların vaki imza itirazları üzerine icra mahkemesinin imza incelemesi yapmak görevi bulunmamaktadır. İmzanın karşı tarafa ait olduğunu iddia eden taraf bu hususu ispatlamak için mutlaka ait olduğu hukuk mahkemesinde dava açmak durumundadır. Kesin sonuç da bu dava sonucunda ortaya çıkar. İİK m. 275/5’de “Mahkemede açılan davada, icra takibi sırasında inkâr olunan imzanın kendisine ait olduğu anlaşılan kiracı veya kiralayan yüz bin liradan beş yüz bin liraya kadar para cezasına mahkûm edilir” hükmü yer almaktadır. Bu maddedeki para cezalarına ilişkin rakamlar da Yeni Türk Lirası’ndan önceki rakamlardır.


Kanun bu madde ile hem kiracı hem de kiralayanın cezalandırılabileceğini kabul etmiş olup, tarafların cezalandırılabilmeleri için reddettikleri imzaların kendilerine ait olduğu hususunun mahkemece yapılacak imza incelemesi sonucunda sübut bulmuş olması gerekir.


6.6. Ceza Mahkemesinin Görevine Giren İcra Suçları

Ceza mahkemeleri icra ve iflas suçları için iki halde görev yapar. Birincisi taksirli iflas, ikincisi hileli iflas halleridir. Taksirli iflas söz konusu ise asliye ceza mahkemeleri, hileli iflas hali söz konusu ağır ceza mahkemeleri görev yapacaktır.


Uygulamalar


1. İcra memurlarının evinde gerçekleştirdiği haciz işlemi esnasında borcunu 1 ay içinde ödeyeceğini taahhüt eden ve bu taahhüdünü haciz tutanağına yazdırıp altını imzalamış olan Bay A, aradan 1 ay geçmiş olmasına rağmen bu beyanına riayet etmemiştir. Bu durumda hangi suç gerçekleşmiş olur?


Cevap:


İİK m. 340 hükmü uyarınca, borcu ödeme şartının makbul bir sebep olmaksızın borçlu tarafından ihlal edilmesi üzerine alacaklının şikâyeti üzerine icra mahkemesi tarafından 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Tazyik hapsinin infazına başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını ya da o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse borçlu tahliye edilir.


2. (B), ödeme emiri tebliğ aldıktan iki gün sonra icra dairesine sunduğu mal beyanında 100.000 TL değerinde bir otomobili olduğunu belirtmiştir. (A)’nın talebi 250.000TL’dır. Haciz işlemleri tamamlandıktan sonra (B)’ye amcasından 500.000TL değerinde miras kalmıştır. (B), açısından bu durumda hangi suç gerçekleşir?


Cevap:


Bu durumda İİK m.339 uyarınca beyandan sonra mal ve kazançta olan artışın bildirilmemesi suçu gerçekleşmiş olur.


Uygulama Soruları


1. Ceza mahkemesinin görevine giren icra suçları nelerdir?


2. Sulh hukuk mahkemesinin görev alanındaki icra suçlarını belirtiniz.


3. Çocuk teslimi emrine muhalefet suçunun unsurları nelerdir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde icra hukukunda uygulanan icra suçlarının neler olduğunu, suçların unsurlarını ve bu suçlara ilişkin yargılamanın nasıl gerçekleştirileceğini öğrendik.


Ünite Soruları


Soru-1 :

“İcra ve İflas Kanunu’ndaki suç sayılan fiillerden dolayı yetkili icra mahkemesi, ______ mahkemedir.” Bu cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade hangi seçenekte yer almaktadır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) suçun işlendiği yerdeki


(B) alacaklının yerleşim yerindeki


(C) tüm icra mahkemeleri


(D) icra takibinin yapıldığı yerdeki


(E) zararın meydana geldiği yerdeki


Cevap-1 :

icra takibinin yapıldığı yerdeki


Soru-2 :

İcra mahkemesinin İcra ve İflas Kanunu’na göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren kaç ay/sene geçtikten sonra yerine getirilemez?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 2 sene


(B) 1 sene


(C) 9 ay


(D) 6 ay


(E) 3 ay


Cevap-2 :

2 sene


Soru-3 :

 Takip hukukunda düzenlenen suçlar kural şikâyete bağlıdır ve şikayet hakkı, suç sayılan fiilin öğrenildiği tarihten itibaren ___ ay ve her fiilin işlendiği tarihten itibaren __ sene geçmekle düşer.


(Çoktan Seçmeli)


(A) 3 ay/2 sene


(B) 6 ay/2 sene


(C) 3 ay/1 sene


(D) 3 ay/3 sene


(E) 6 ay/1 sene


Cevap-3 :

3 ay/1 sene


Soru-4 :

“Bilerek mevcudu eksiltme suçunun oluşması için haciz yolu ile takip talebinden sonra __ yıl veya bu talepten önceki ___ yıl içinde borçlunun malvarlığını azaltması gerekir.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara hangi doğru ifade gelmelidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) iki/iki


(B) bir/bir


(C) üç/üç


(D) beş/beş


(E) altı/altı


Cevap-4 :

iki/iki


Soru-5 :

 Ticareti terk eden tacirin cezai sorumluluğunun doğmaması için kaç gün içinde hangi merciye bildirimde bulunması gerekir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 10 gün/icra dairesi


(B) 1 ay/asliye ticaret mahkemesi


(C) 15 gün/ticaret sicili


(D) 6 ay/kaymakamlık


(E) 3 ay/icra dairesi


Cevap-5 :

15 gün/ticaret sicili


Soru-6 :

“Borçlunun mal beyanı suçundan cezalandırılabilmesi için öncelikle borçluya usulüne uygun bir ___ veya ___ tebliğ edilmelidir.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara hangi doğru ifade gelmelidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Muhtıra/davetiye


(B) ödeme emri/haciz zabıt varakası


(C) icra emri/ihbarname


(D) ödeme emri/icra emri


(E) davetiye/ihbarname


Cevap-6 :

ödeme emri/icra emri


Soru-7 :

“Nafakaya ilişkin kararın gereğini yerine getirmeyen borçlu hakkında ceza verilmesi için ___ ___ gerekir.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara hangi doğru ifade gelmelidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) alacaklının şikayeti


(B) borçlunun itirazı


(C) borçlunun şikayeti


(D) icra dairesinin müracati


(E) alacaklının itirazı


Cevap-7 :

alacaklının şikayeti


Soru-8 :

İcra suçları hakkında yargılama yapacak olan merci neresidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Asliye hukuk mahkemesi


(B) Asliye ceza mahkemesi


(C) Ağır ceza mahkemesi


(D) İcra Mahkemesi


(E) İcra dairesi


Cevap-8 :

İcra Mahkemesi


Soru-9 :

“İcra mahkemesinin disiplin ve tazyik hapsine yönelik kararlarına ___ içinde ___ ‘ne itiraz yolu ile müracaat edilebilir.”


Bu cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 3 gün/ icra mahkemesi


(B) 15 gün/Yargıtay


(C) 15 gün/ağır ceza mahkemesi


(D) 7 gün/icra mahkemesi


(E) 10 gün/asliye ceza mahkemesi


Cevap-9 :

7 gün/icra mahkemesi


Soru-10 :

 İİK’da yer alan suçlardan dolayı inceleme yapmaya yetkili icra mahkemesi hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İcra takibinin yapıldığı yer icra mahkemesi


(B) Haczin yapıldığı yer icra mahkemesi


(C) Alacaklının bulunduğu yer icra mahkemesi


(D) Tüm icra mahkemeleri


(E) Hiçbiri


Cevap-10 :

İcra takibinin yapıldığı yer icra mahkemesi


7. İHTİYATİ HACİZ

Giriş

İhtiyati haciz kavramının geçici hukuki koruma tedbirleri kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Uygulamada ihtiyati tedbir ile ihtiyati haciz kavramlarının karıştırıldığını görmekteyiz. Bu nedenle, ihtiyati haczin şartlarına ilişkin İİK m. 257 ve devamı hükümlerinin dikkate alınması şarttır. İhtiyati haciz, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş olan para alacağı hakkında talep edilebilecektir.


Vadesi gelmemiş para alacağı için ihtiyati haczin istenebilmesi borçlunun bilinen yerleşim yerinin olmaması ya da borçlunun kaçma ihtimalinin bulunması hallerinde (İİK m. 257/f. 2) söz konusu olur. Demek oluyor ki, ihtiyati haciz ihtiyati tedbirle karşılaştırıldığından daha dar bir alanda uygulama sahası bulmaktadır. İhtiyati haciz kararı neticesinde borçlunun malları ihtiyaten haczedilebilir. İhtiyaten haczedilmiş olan malların paraya çevrilmesi mümkün değildir. İhtiyaten haczedilen malların pataya çevrilebilmesi için bu hacizlerin kesin hacze dönüşmesi şarttır. Kesin haczin mal üzerinde doğması içinse ihtiyati haczi tamamlayan merasimin uygulanması gerekir.


7.1. Genel Olarak

İhtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır. Borçlunun icra takibi ya da dava süreci devam ederken malvarlığına ait değerleri başkasına temlik ederek veya değerlerinde azalma meydana getirerek bu tehlikeyi kolaylıkla yaratmak imkânına sahiptir. Alacaklı önce borçlunun mallarına geçici olarak el koyup daha sonra dava veya takibe girişebileceği gibi mevcut dava veya takibine bu tedbirden sonra da devam edebilir. Alacaklı böylece alacağını elde etmek bakımından kendisine garanti sağlamış olur. Alacaklıya bu garantiyi sağlayacak hukuki yol İİK m. 257-268’de düzenlenen ihtiyati haciz müessesidir.


7.2. İhtiyati Haczin Niteliği

İhtiyati haciz müessesesinin hukuki mahiyeti konusunda görüş ayrılıkları mevcuttur. Mukayeseli hukukta bazı yazarlar ihtiyati haczin takip hukukunun bir müessesesi olmakla beraber icra takip işlemi olmadığını, özel şartlara tabi olağanüstü bir teminat tedbiri olduğu görüşündedirler. Türk hukuk doktrininde ihtiyati haczin bir icra takip işlemi olduğu kabul edilmekte, Yargıtay ise ihtiyati haczin kesin hacze tekaddüm eden bir emniyet tedbiri olduğunu bir kısım kararlarında vurgulamaktadır.


İhtiyati haciz kararı mahkeme tarafından verilse de icra memuru tarafından borçluya karşı icra edilmekte ve alacaklının alacağına ulaşmasına yardımcı olmaktadır. Bu özellikleri gösteren ihtiyati haciz kararı bir icra takip işleminde olması gereken tüm şartları taşımaktadır. Her ne kadar ihtiyati hacze adli tatilde mahkemelerce karar verilmesine kanun izin vermiş olsa da (HMK m. 103/1, a) sadece bu sebep istemin icra takip işlemi sayılmasına engel olmamalıdır. Bu nedenlerle Yargıtay’ın ihtiyati haczin icra takip işlemi olmadığı yönündeki kararlarının uygun olmadığı kanaatini taşımaktayız.


7.3. İhtiyati Haczin Şartları

İcra ve İflas Kanunu m. 257’ye göre “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz malları ve alacakları ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir”. Alacağı garanti altına almak isteyen alacaklı şu üç şartın gerçekleşmesi durumunda mahkemeye müracaatla ihtiyati haciz kararı alabilecektir:


1. Alacağın Para Alacağı Olması Gerekir


İhtiyati haciz kararı sadece para alacakları için verilir. Diğer alacak talepleri ihtiyati haciz konusu yapılamayacaktır. Ancak teminat alacakları açısından doktrinde ihtiyati haciz konusu yapılabileceği kabul edilmektedir.


2. Alacağın Muaccel Olması Gerekir


Talep üzerine mahkemenin ihtiyati haciz kararı verebilmesi için alacağın (kural olarak) muaccel olması gerekir. İİK m. 257/f. 2’ye göre vadesi gelmemiş alacaklar için ihtiyati haciz kararı verilirken gerçekleşmiş olması gereken sebepler şunlardır:


- Borçlunun muayyen bir yerleşim yerinin olmaması. Bunu borçlunun muayyen meskeni olmaması şeklinde anlamak gerekir (İİK m. 257/f. 2, b.1).


- Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye ya da kaçırmaya çalışması veya kendisinin kaçmaya hazırlanması yahut kaçması ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemler yapması (İİK m. 257/f. 2, b.2). Borçlu İİK m. 257/f. 2, b.2’de yer alan eylemlerden her birini taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla yapmalıdır. Kanun sübjektif şart olarak bu niyeti aramıştır. Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder (İİK m. 257/f. 3).


3. Alacağın Rehinle Teminat Altına Alınmamış Olması Gerekir


Rehinle teminat altına alınmış bir alacak için ihtiyati haciz talep edilemez. İİK m. 45/1 hükmü rehinle teminat altına alınmış bir alacak için önce rehne müracaat etmeyi ve rehni paraya çevirmeyi zorunlu kılmıştır. Bu kuralın istisnasının sözkonusu olduğu hallerde alacaklı adi takip yapabileceği için ihtiyati haciz kararı da verilebilecektir.


Rehinle teminat altına alınmış bir alacağın rehinle karşılanmayan kısmı için de ihtiyati haciz kararı verilebilir. Bu durumda mahkeme önce rehnin değerini takdir etmeli (veya bilirkişiye takdir ettirmeli), rehnin alacağın tamamını karşılamadığı kanaatine ulaştıktan sonra ihtiyati haciz kararı vermelidir.


Muaccel olmuş ve fakat aynı zamanda rehin ile teminat altına alınmamış olan alacaklar için ihtiyati haciz kararı verilmesi maddi hukuk bakımından ek ya da başkaca şartlara bağlanmış ise o şartların da gerçekleşmesi gerekecektir.


Bazı özel sebeplerden dolayı ihtiyati haciz kararı verilirken İİK’nın öngördüğü genel şartların gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmayacaktır. Mahkemelerin bu şartları aramayacağı haller şunlardır;


- Konkordatonun tasdiki talebinin reddi (İİK m. 301/2),


- Konkordato mühletinin kaldırılması (İİK m. 290/4),


- Konkordatonun tamamen feshi (İİK m. 308/2), ve


- Tasarrufun iptali davası açılmadan veya bu dava açıldıktan sonra dava konusu mallar için (İİK m. 281/2).


Mahkeme, bu hallerin ilk ikisinin gerçekleşmesi durumunda re’sen, üçüncü halde ise alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verir, tasarrufun iptali davası bakımından da alacaklının talebi aranır.


İhtiyati haciz talep eden alacaklı teminat göstermek zorundadır. HMK m.87, alacaklı tarafından gösterilecek teminatın tutarını ve şeklini düzenlemiştir.


7.4. İhtiyati Haciz Kararının Verilmesine İlişkin Prosedür

Borçlunun mallarına ihtiyati haciz koydurmak isteyen alacaklı mahkemeye müracaatla ihtiyati haciz kararı talep etmelidir. Mahkeme kararı olmadan borçlunun mallarına ihtiyati haciz konması mümkün değildir.


7.4.1. Yetkili ve Görevli Mahkeme

İhtiyati hacze neredeki mahkemenin karar vereceği hususu İİK m. 258’de gösterilmiştir. Bu hükme göre; “ihtiyati hacze 50’inci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir”.


Alacaklı alacağı için mahkemede dava açmamış ise, İİK m. 50’nin HUMK’un yetkiyi düzenleyen hükümlerine yaptığı atıf nedeniyle (HMK m. 447/2) genel yetki kurallarına göre ihtiyati haciz kararını vermeye yetkili olan mahkeme belirlenecektir. HMK m. 10’da yer alan akdin ifa yeri mahkemesinin yanı sıra, İİK m. 50’nin açık hükmü gereği ek şart aranmaksızın akdin yapıldığı yer mahkemesi de ihtiyati haciz kararı verebilir.


Dava açılırken ihtiyati haciz talep ediliyorsa, davanın açıldığı mahkeme; derdest bir dava sırasında ihtiyati haciz talep ediliyorsa davanın görüldüğü mahkeme ihtiyati haciz kararı vermek konusunda yetkilidir. Bu hallerde başka yer mahkemeleri ihtiyati haciz kararı vermeye yetkili değildir.


İhtiyati haciz kararını vermek bakımından görevli olan mahkeme konusunda İİK ayrı bir düzenleme yapmamıştır. Görevli mahkeme HMK’nın görevi düzenleyen hükümlerine göre belirlenecektir. Ticari nitelikte alacaklar için ticaret mahkemeleri ihtiyati haciz kararı verir (TTK m. 5).


7.4.2. Yargılama Usulü

İhtiyati haciz talep eden alacaklı bir dilekçe ile görevli ve yetkili mahkemeye başvurur. Mahkeme basit yargılama usulüne göre talep hakkında karar verir.


Alacaklı, alacağı ve icabında ihtiyati haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat uyandıracak deliller göstermeye mecburdur (İİK m. 258/1). Alacaklının alacağını ve ihtiyati haciz sebeplerini kesin olarak değil, hakikate yakın olarak ispat etmesi yeterlidir. Müeccel alacak için ihtiyati haciz talep eden alacaklı, ihtiyati haciz için Kanun’un aradığı istisnai hallerin gerçekleştiğini gösteren belgelerini de dilekçesine eklemelidir.


Mahkeme karar vermeden önce iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir (İİK m. 258/2). Uygulamada mahkemeler genellikle borçluya tebligat çıkarmadan talep hakkında karar vermektedirler.


Mahkeme alacaklının gösterdiği delillerden edindiği kanaate göre talebi kabul ya da reddedecektir.


7.4.3. İhtiyati Haciz Kararının Kapsamı

Alacaklının talebinin kabulü halinde verilecek ihtiyati haciz kararında nelerin yer alması gerektiği İİK m. 260’ta gösterilmiştir;


“İhtiyati haciz kararında;


1- Alacaklının ve icabında mümessilinin ve borçlunun adı, soyadı ve yerleşim yeri;


2- Haczin ne gibi belgelere müsteniden ve ne miktar alacak için konulduğu;


3- Haciz konulmasının sebebi;


4- Haczolunacak şeyler ve


5- Alacaklının zararın tazminiyle mükellef olduğu ve gösterilen teminatın neden ibaret bulunduğu yazılır”.


Maddede ifade edilmemekle birlikte ihtiyati haczin hangi alacak için verildiği de kararda gösterilmelidir. Mahkemenin haczolunacak şeyleri bu aşamada bilmesi mümkün olmadığından haczedilecek şeyler kararda gösterilemeyecektir. Uygulamada mahkemeler “borçlunun elindeki ve 3. kişilerdeki haczi kabil taşınır, taşınmaz malları ile hak ve alacaklarından borca yetecek kadarının ihtiyaten haczine” şeklinde genel ifadeler kullanmaktadırlar.


İhtiyati hacze karar veren mahkeme, kararda alacaklının ödeyeceği teminatı da tespit eder.


7.4.4. İhtiyati Haciz Kararının İcrası

Alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın icrasını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar (İİK m. 261).


Alacaklı, kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesine kararı ibraz ederek yazılı ya da sözlü olarak borçlunun mallarının ihtiyaten haczedilmesini ister. Kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinin yetkisi kesindir. Diğer bir icra dairesi ihtiyati haciz kararını tatbik edemeyeceği gibi gözden kaçırılarak yapılacak ihtiyati haciz de muteber sayılmayacaktır. Alacaklının kararın verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde ihtiyati haczin infazını istemesi yeterli olup, ihtiyati haczin bu süre içerisinde konulması gerekmez. 10 gün içinde icrası istenmeyen ihtiyati haciz Kanun gereği kendiliğinden kalkar. Yargıtay verdiği bir kısım kararlarda bu hususa vurgu yapmaktadır.


İhtiyati haczi tatbik eden icra memuru bir ihtiyati haciz tutanağı düzenler. Alacak, faiz ve masraf tutarını geçmeyecek şekilde haciz yapan icra memuru, ihtiyati haciz tutanağında haczolunan şeyleri ve kıymetlerini gösterir ve bu tutanağı hemen icra dairesine verir (İİK m. 262). İcra dairesi ihtiyati haciz tutanağını üç gün içinde haciz esnasında hazır olmayan alacaklıya, borçluya ve icabında üçüncü kişilere tebliğ eder (İİK m. 262/3). Tutanağın tebliğine Kanun birtakım hukuki sonuçlar bağlamıştır. Haciz sırasında hazır bulunmayan ve ihtiyati haciz kararının verildiği duruşmada da hazır olmayan borçlu ancak bu tutanağın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz hakkını kullanabilir (İİK m. 265). Alacaklı da dava veya takipten önce almış olduğu ihtiyati haciz kararının tatbiki sırasında hazır değilse, bu tutanağın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde dava açmaya veya takipte bulunmaya mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz hükümsüz hale gelir (İİK m. 264).


7.4.5. İhtiyati Haciz Kararına Karşı Muhalefet

Borçlu da mahkemenin müspet kararına karşı bir kanun yolu olmayan itiraz müessesine başvurabilecektir (İİK m. 265). İtiraz üzerine verilen karara karşı hem alacaklının hem de borçlunun kanun yoluna başvurabilme imkânı vardır (İİK m. 265/son).


İhtiyati haciz kararı genellikle borçlu dinlenilmeden, alacaklının tek taraflı talebi ile ve tam bir ispat aranmaksızın verildiği için borçluya kararı veren mahkemede itiraz hakkı tanınmıştır. İhtiyati haciz kararına itiraz bir kanun yolu olmayıp ihtiyati haciz müessesine özgü bir hukuki imkândır. Başarıya ulaşan bir itiraz ile hem ihtiyati haciz kararı hem de onun icrası ortadan kalkar (İİK m. 265/1).


İhtiyati haciz kararına itiraz için İİK m. 265’teki şartların gerçekleşmiş olması gerekir. “Borçlu kendisi dinlenilmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı, huzuruyla yapılan takiplerde haczin tatbiki, aksi halde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.


Menfaati ihlal edilen üçüncü kişilerde ihtiyati haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde ihtiyati haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir”.


Borçlunun ihtiyati haciz kararına karşı itiraz yoluna başvurabilmesi için ihtiyati haciz kararı verilen duruşmada dinlenilmemiş olması gerekir. İhtiyati haciz yargılamasında dinlenilen borçlu tüm savunma sebeplerini ileri sürebileceğinden ayrıca itiraz yoluna başvuru hakkına sahip değildir. Üçüncü kişilerin itiraz edebilmeleri ise menfaatlerinin ihlal edilmiş olmasına bağlıdır.


Borçlu, kendisine tanınan itiraz hakkını, haciz huzurunda tatbik edilmiş ise haczin tatbikinden, haciz gıyabında tatbik edilmiş ise haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde kullanmalıdır.


Menfaati ihlal edilen üçüncü kişiler haczi öğrendikleri tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyati hacze karşı itiraz edebilirler. Bu yedi günlük süre hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen göz önüne alınır.


Borçlunun itirazı, ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin yetkisine, haczin dayandığı sebeplere ve teminata ilişkin olabilecektir. Üçüncü kişiler ise haczin dayandığı sebeplere ve teminata itiraz edebilir. İtiraz sebepleri şekli nitelikte olup tahdididir.


Bunlardan başka ihtiyati tedbirde olduğu gibi şartların değişmesi halinde mahkemece ihtiyati haczin kaldırılmasına da karar verilebilir.


İhtiyati hacze itiraz ihtiyati haciz kararını veren mahkemeye yapılır. Önce ihtiyati haciz kararının alınmış daha sonra takibe girişilmiş olması itirazı incelemeye yetkili merciyi değiştirmez. İhtiyati haciz kararına itiraz edilmeden alacaklı başka bir mahkemede alacak davası açmış ise itirazı inceleme yetkisi artık davanın açıldığı mahkemededir.


İtiraz etmek isteyen alacaklı veya üçüncü kişi kararı veren mahkemeye bir dilekçe ile başvurur. Davanın aktif tarafı borçlu ya da üçüncü kişi, pasif tarafı ise alacaklıdır. İtiraz eden dilekçesine dayandığı bütün belgeleri eklemeye mecburdur (İİK m. 265/ 4).


Mahkeme gösterilen sebeplere hasren tetkikat yapar (İİK m. 265/ 3). İhtiyati haciz kararı verilirken yapılanın aksine mahkeme ihtiyati haciz sebepleri hakkında tam kanaate sahip olduktan sonra kararını verir. İhtiyati haciz sebeplerinin varlığını ispat yükü, davalı konumundaki alacaklıdadır.


İhtiyati haczi tamamlayan merasimden olmak üzere alacaklının dava açması veya takibe girişmesi için Kanun’un öngördüğü yedi günlük süre (İİK m. 264) itiraza rağmen işlemeye devam eder.


Mahkeme itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir (İİK m. 265/f. 4).


Mahkeme yetki itirazını varit görürse ihtiyati haciz kararını kaldırır ve dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verir. Kanun’da açık hüküm olmamakla birlikte kamu düzeninden sayılan görev hususunda da yetkisizlik iddiasının itiraz yoluyla ileri sürülebileceği kabul edilmelidir. İİK m. 265’in Hükümet Gerekçesinde de görevin HUMK (HMK) hükümlerine göre belirleneceği zikredilmiştir. Görevsizlik itirazını yerinde bulan mahkeme yetkisizlikte olduğu gibi ihtiyati haciz kararını kaldırarak dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi yönünde karar verecektir.


Teminata yapılan itirazı yerinde gören mahkeme teminatın arttırılmasına ya da değiştirilmesine karar verir.


İhtiyati haczin dayandığı sebeplere karşı edilen itirazlar mahkemece haklı görülürse ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilir. Mahkemenin itirazın kabulü yönündeki kararı ile ihtiyati haciz kararı kalkar. İhtiyati haczin kaldırılması için kararın kesinleşmesi gerekmez.


İtirazları yerinde görmeyen mahkeme ihtiyati hacze itiraz başvurusunu reddeder ve ihtiyati haciz varlığını sürdürür. İtiraz üzerine verilecek bu red ya da kabul kararına karşı taraflar kanun yoluna başvurabilir. Taraflara 2003 yılında tanınan temyiz kanun yoluna başvuru imkânı 2005 yılında istinaf kanun yolu olarak değiştirilmiştir. İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvuru süresi kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftadır (HMK m. 341, 345). İstinaf mahkemesi bu başvuruyu öncelikli olarak inceler ve bu inceleme sonucunda vereceği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyati haciz kararının icrasını durdurmaz (İİK m. 265/son).


7.4.6. İhtiyati Haczin Kaldırılması

İcra ve İflas Kanunu m. 266 hükmüne göre borçlu teminat karşılığında ihtiyati haczin kaldırılmasını isteyebilir.


“Borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya gayrimenkul rehin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartı ile ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir. Takibe başlandıktan sonra bu yetki icra mahkemesine geçer” (İİK m. 266).


İhtiyati haczin bu madde hükmüne göre kaldırılması İİK m. 263’teki ihtiyaten haczedilen malların teminat karşılığında borçlu elinde bırakılmasından farklıdır. İİK m. 263’e göre borçlu veya üçüncü kişi elinde bırakılan mallar üzerindeki ihtiyati haciz devam eder. İİK m. 266’ya göre ihtiyati haczin kaldırılması kararı verilmiş ise mallar üzerindeki ihtiyati haciz kalkar ve gösterilen teminat ihtiyaten haczedilmiş olur.


Takipten önce ihtiyati haciz kararını teminat karşılığında kaldırma yetkisi ihtiyati haciz kararını veren mahkemeye, takipten sonra ise, icra mahkemesine aittir (İİK m. 266/son c.).


Teminat karşılığında mallar üzerindeki haciz kaldırıldıktan sonra alacaklının tek taraflı talebi ile teminat kaldırılarak borçlunun malları üzerine yeniden ihtiyati haciz konulamaz. Lakin teminat gösterilmesi suretiyle ihtiyati haczin kaldırılması söz konusu olduğunda, ihtiyati haciz mutlak anlamda kalkmamakta sadece ihtiyaten haczedilmiş mallar üzerindeki haciz kalmakta ve gösterilen teminat üzerinde devam etmektedir.


7.4.7. İhtiyati Haczi Tamamlayan Merasim

İhtiyati haciz kararı genellikle borçlu dinlenilmeden, basit bir inceleme neticesinde verilmektedir. Tek taraflı bir taleple verilen bu karar karşısında borçlunun da korunması gerekmektedir. Bu hususu göz önüne alan kanun koyucu, alacaklıyı belli süreler içinde ihtiyati haczi tamamlayan merasimlerden olan dava açmaya veya takipte bulunmaya mecbur tutmuştur.


İhtiyati haczi tamamlayan merasimi ihtiyati haczin davadan veya takipten önce veya sonra konmasına göre incelemek gerekir.


Alacaklı alacağı için dava açmadan önce ihtiyati haciz kararı almış, daha sonra dava ikame etmiş olabilir. Bu durumda alacaklı ihtiyati haczin tatbikinden, haciz gıyabında tatbik edilmiş ise ihtiyati haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde dava ikame etmekle yükümlüdür (İİK m. 264/ 1). Alacaklı bu süre içerisinde dava ikame etmez ise ihtiyati haciz kendiliğinden kalkar (İİK m. 264/ 4). Alacaklının gıyabında yapılan hacze ilişkin tutanak alacaklıya tebliğ edilmedikçe yedi günlük süre işlemeye başlamaz.


Alacaklı bu süre içerisinde davasını açarsa ihtiyati haciz dava sonuna kadar devam eder. Davasında haklı çıkan alacaklı mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ilamlı takip talebinde bulunmaya mecburdur (İİK m. 264/ 3). Aksi halde ihtiyati haciz kendiliğinden kalkar. Keza, alacaklının davayı kaybetmesi halinde de kararın kesinleşmesine gerek olmaksızın ihtiyati haciz kendiliğinden kalkar (İİK m. 264/son).


İhtiyati haciz kararı alıp uygulatmış olan alacaklı dava açmak yerine takipte bulunmayı tercih ederse, eğer ihtiyati haciz alacaklının huzurunda tatbik edilmiş ise haczin tatbikinden, eğer alacaklının gıyabında tatbik edilmiş ise ihtiyati haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde takip talebinde bulunmaya mecburdur. Alacağı kambiyo senedine bağlı alacaklı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapabileceği gibi, adi haciz yoluyla ya da iflasa tabi bir borçlu söz konusu ise iflas yoluyla takip talebinde bulunabilir.


İhtiyati haczi tamamlayan merasimden olmak üzere rehinli alacaklı alacağının rehinle karşılanmayan kısmı için ancak rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir.


İhtiyati haczi tatbik ettiren alacaklı haczin tatbiki sırasında hazır ise bu tarihten, hazır değilse haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde takip talebinde bulunmaya mecburdur (İİK m. 264/1). Alacaklının süresinde takip talebinde bulunması ile ihtiyati haczin varlığı devam eder.


Takip talebi üzerine gönderilen ödeme emrine borçlu itiraz etmez ise ihtiyati haciz kendiliğinden kesin hacze dönüşür. Borçlu itiraz süresi içerisinde (İİK m. 62) itiraz ederse, bu itiraz hemen alacaklıya tebliğ olunur, (İİK m. 264/2) Alacaklı itirazın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasını istemeye veya genel mahkemelere başvurarak itirazın iptali davası açmaya mecburdur. Yedi gün içerisinde bu davalardan biri açılırsa ihtiyati haciz dava sonuna kadar devam eder. İcra mahkemesi, itirazın kesin ya da geçici olarak kaldırılması talebini reddederse, alacaklı, bu kararın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde genel mahkemelerde alacak davası açmalıdır (İİK m. 264/ 2). Alacaklının alacak davası açması halinde ihtiyati haciz dava sonuna kadar devam eder. Davanın alacaklı lehine sonuçlanması ile ihtiyati haciz kesin hacze dönüşür, aksi halde ihtiyati haciz kalkar.


Alacağı bir ilama veya ilam niteliğindeki belgeye (İİK m. 38) bağlı olan alacaklı ilamlı takibe girişmeden evvel ihtiyati haciz kararı almış ve tatbik ettirmiş olabilir. Bu durumda alacaklı İİK m. 264/1’deki yedi günlük süre içerisinde borçluya bir icra emri gönderilmesi talebinde bulunur. Gönderilen icra emrine borçlunun itirazı, takibe etki etmeyeceği için yedi günlük ödeme süresi sonunda ihtiyati haciz kesin hacze dönüşür.


Borçluya karşı alacak davası açmış olan alacaklı dava sırasında ihtiyati haciz kararı alıp uygulatmış ise, lehine verilen esasa ilişkin nihai kararın kendisine tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ilamlı takip talebinde bulunmaya mecburdur (İİK m. 264/ 1). Alacaklı bir ay içerisinde takip talebinde bulunmaz veya açtığı dava aleyhine sonuçlanır ise ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüz hale gelir (İİK m. 264/ 4).


Alacaklı adi haciz yoluyla takip yaptığı sırada ihtiyati haciz kararı alıp tatbik ettirmiş ise, bu durumda yedi gün içerisinde takip talebinde bulunmasına gerek yoktur. Alacaklı başlamış olduğu takibi sürdürür. İhtiyati haczi kesin hacze dönüştürmek isteyen alacaklı, İİK m. 264/2’de gösterilen şekilde hareket etmelidir. Gönderilen ödeme emrine itiraz halinde alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemeye veya mahkemede itirazın iptali davası açmaya mecburdur. İcra mahkemesinin itirazın kaldırılması talebini reddetmesi halinde alacaklı bu kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde alacak davası açarsa ihtiyati haciz dava sonuna kadar devam eder.


Alacağı ilama ya da ilam niteliğindeki belgeye (İİK m. 38) bağlı olan alacaklı yapmakta olduğu icra takibi sırasında ihtiyati haciz kararı alıp uygulatmış olabilir. Borçlu gönderilen icra emri üzerine (icra emrinin tebliğinden itibaren) yedi gün içerisinde borcu ödemez veya icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirmez ise ihtiyati haciz kendiliğinden kesin hacze dönüşür.


Alacaklı mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararının infazı için on gün içinde icra dairesine başvurmaz ise ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüz hale gelir (İİK m. 261/ 1). Alacaklı ihtiyati haczi tamamlayan merasime ait süreleri geçirirse, davasından yahut takip talebinden vazgeçerse, davasında haksız çıkarsa, takip talebi kanuni müddetlerin geçmesiyle düşerse veya dava dosyası muameleden kaldırılıp da bir ay içerisinde dava yenilenmez ise ihtiyati haciz hükümsüz kalır. Alakadarlar isterse ihtiyati haczin hükümsüz kaldığı ilgili yerlere bildirilir (İİK m. 264/4).


İhtiyati haciz müessesi, alacaklının alacağına ulaşmasını garanti altına almayı amaçlayan geçici bir tedbirdir. İhtiyati haciz kesin hacze dönüşmedikçe alacaklı hacizli malların satışını isteyemez (İİK m. 108). Ancak, muhafazası masraflı veya değeri hızlı düşen hacizli malların satışı mümkündür. İhtiyati haciz kesin hacizde olduğu gibi borçlunun haczedilen mallar üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlar (İİK m. 261/2).


Borçlunun mallarını ihtiyaten haczettirmiş olan alacaklının hacizli mallar üzerinde rüçhan hakkı yoktur (İİK m. 268/ 3). İhtiyati haczi koyduran alacaklı, bazı şartların varlığı halinde diğer bir hacze iştirak etme ve ihtiyati haciz masraflarını satış tutarından öncelikle almak haklarını haizdir.


“İİK 261inci maddeye göre ihtiyaten haczedilen mallar, ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmeden önce diğer bir alacaklı tarafından bu Kanun’a veya diğer Kanun’lara göre haczedilirse, ihtiyati haciz sahibi alacaklı, bu hacze 100’üncü maddedeki şartlar dairesinde kendiliğinden ve muvakkaten iştirak eder. Rehinden önce ihtiyati veya icrai haczin bulunması halinde amme alacağı dâhil hiçbir haciz rehinden önceki hacze iştirak edemez” (İİK m. 268/1).


İhtiyaten haczedilen mallara sonradan icrai haciz konması halinde, ihtiyati haciz sahibi alacaklı ancak İİK m. 100’deki şartların varlığı halinde bu hacze muvakkaten iştirak edebilecektir.


7.4.8. İhtiyati Hacizden Dolayı Tazminat Davası

İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesuldür (İİK m. 259/ 1). Bu sorumluluk TBK m. 49’da düzenlenen haksız fiil sorumluluğu niteliğindedir. Bu nedenle haksız fiilden dolayı sorumlu olmanın şartlarının gerçekleşmesi gerekir. Yargıtay da bazı kararlarında bu sorumluluğu doğrudan haksız fiil sorumluluğu olarak nitelendirmektedir. Haksız ihtiyati hacizden sorumluluk için alacaklının kusurunun varlığı aranmaz. Alacaklı kusursuz olsa da sorumludur. Dava genel hükümlere göre görülecek bir tazminat davası olmakla beraber, ihtiyati haciz kararı veren mahkemede de görülebilir (İİK m. 259/son).


7.4.9. İhtiyati Haciz Prosedüründe Verilen Kararlara Karşı Kanun Yollarına Başvurulması

İstisnai haller dışında ihtiyati hacze karar vermek için, alacak muaccel ve rehinle temin edilmemiş olmalıdır (İİK m. 257/1). Borçlu haciz icra edildiği an orada bulunuyorsa bu tarihten, aksi halde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla haciz kararına itiraz edebilir. İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz (İİK m. 265/5).


Uygulamalar


1. Piyasaya yüklü miktarda borcu olan tacir B’nin eşi ve çocuklarını yurt dışına gönderdiğini ve kendisinin de bankadaki hesaplarını kapattığını haber alan tacir E, yüklü miktardaki alacağını tahsil edememe kuşkusuna kapılmıştır. Bu durumda tacir E’nin alacağını hızlı bir şekilde güvenceye alabilmek için müracaat edebileceği bir yol var mıdır?


Cevap:


Tacir E’nin alacağı para alacağı olduğundan dolayı ve İİK m. 257‘de yer alan unsurların gerçekleşmiş olma ihtimali kuvvetli olduğundan ihtiyati haciz talebinde bulunarak borçlusu tacir B’nin malları üzerinde haciz talep edebilecektir.


Uygulama Soruları


1. İhtiyati haciz kararına karşı nasıl muhalefet edilebilir?


2. Haksız yere malları üzerinde ihtiyati haciz uygulanmış olan kişi, zararının tazmini için ne şekilde hareket edebilir?


3. İhtiyati haciz kararında bulunması gereken unsurlar nelerdir?


Bölüm Özeti

Bu bölümde ihtiyati haciz kavramı, ihtiyati haciz şartları, ihtiyati haciz prosedürü ve ihtiyati hacze karşı muhalefet imkanı öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

 Alacaklının para alacağının zamanında ödenmesini güvenceye almak için mahkemeye müracaat ederek kullanacağı hukuki imkân nedir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Tespit davası


(B) Adli yardım


(C) İhtiyati haciz


(D) Topluluk davası


(E) İtirazın iptali davası


Cevap-1 :

İhtiyati haciz


Soru-2 :

 İhtiyati haciz talebinde bulunacak olan alacaklının alacağı hangi niteliklere sahip olmalıdır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Rehinle temin edilmiş/vadesi gelmiş


(B) Rehinle temine dilmiş/vadesi gelmemiş


(C) Vadesi gelmiş/takibe konu olmuş


(D) Rehinle temin edilmemiş/vadesi gelmemiş


(E) Rehinle temin edilmemiş/vadesi gelmiş


Cevap-2 :

Rehinle temin edilmemiş/vadesi gelmiş


Soru-3 :

 “İhtiyati haciz kararı sadece ___ için verilir.”


Bu cümlede yer alan boş alana gelecek doğru ifade aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Teminat alacağı


(B) Para alacağı


(C) Mal teslimi


(D) Bir şeyin yapılması


(E) Çocuk teslimi


Cevap-3 :

Para alacağı


Soru-4 :

Aşağıdakilerden hangisi borçlunun vadesi gelmemiş borcu için alacaklının ihtiyati haciz talep edebileceği hallerden değildir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Borçlunun belirli bir yerleşim yerinin olmaması


(B) Borçlunun mallarını gizlemeye çalışması


(C) Borçlunun mallarını kaçırmaya çalışması


(D) Borçlunun kendisinin kaçmaya çalışması


(E) Borçlunun borcunu taksitle ödemeyi talep etmesi


Cevap-4 :

Borçlunun borcunu taksitle ödemeyi talep etmesi


Soru-5 :

 İhtiyati haciz talebi üzerine mahkeme hangi usule göre inceleme yapar?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Basit yargılama


(B) Yazılı yargılama


(C) Mahkeme kendisi tespit eder


(D) Seri yargılama


(E) Hiçbiri


Cevap-5 :

Basit yargılama


Soru-6 :

 İhtiyati haciz kararının icrası, hangi süre içinde hangi merciden talep edilir?


Cevap: Alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın yerine getirilmesini istemek zorundadır. Alacaklı bu süre içinde talepte bulunmazsa ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. (İİK m. 261),


(Klasik)


Soru-7 :

 İhtiyati haczin kaldırılması talebi hangi sebeple söz konusu olur?


Cevap: Borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya taşınmazın rehin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartıyla ihtiyati haczin kaldırılmasını isteyebilir. (İİK m. 266)


(Klasik)


Soru-8 :

 Dava açıldıktan sonra borçlu hakkında ihtiyati haciz kararı alınmış olması halinde nasıl bir prosedür izlenmelidir?


Cevap: Bu durumda takip edilecek prosedür için bkz.: İİK m. 264/3


(Klasik)


Soru-9 :

 “İhtiyati haciz ___ hacze dönüşmeden alacaklı hacizli malların satışını isteyemez.”


Bu cümlede yer alan boş alana hangi doğru ifade gelmelidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) geçici


(B) ek


(C) kesin


(D) ihtiyati


(E) ilave


Cevap-9 :

kesin


Soru-10 :

 İhtiyati hacizden dolayı açılacak tazminat davası hakkında kısa bir bilgi veriniz.


Cevap: İhtiyati haciz talebinde bulunan alacaklı, bu talebinde haksız çıkmış ise borçlunun ve üçüncü şahsın uğradığı tüm zararlardan sorumludur ve HMK m. 87 kapsamında teminat vermek zorundadır. (Bkz. İİK m. 259).


(Klasik)


8. İFLAS HUKUKUNA GİRİŞ

Giriş

İflas hukuku ele alınırken, öncelikle iflas hukukuna ilişkin temel kavramlar incelenmelidir. Bu noktada külli icra, takipli iflas ve takipsiz iflas kavramları ayrı bir öneme haizdir. Ayrıca iflasın mülkiliği ve iflasın tekliği ilkeleri uygulayıcılar tarafından muhakkak bilinmelidir. Türk hukukunda hâkim olan şekli iflas sebebi olsa da, şekli iflas sebebi ile maddi iflas sebebi arasındaki ayrım irdelenmelidir. İflas yolu sadece iflasa tâbi şahıslar hakkında müracaat edilebilecek bir yoldur. Mevzuatımız çerçevesinde tacirler, tacir sayılanlar ve tacir gibi sorumlu olanlar iflasa tâbidir. Bunun haricinde tacir olmadıkları halde iflasa tâbi olan şahıslar mevcuttur.


8.1. İflas Hukukuna İlişkin Temel Kavramlar

8.1.1. Cüzi İcra - Külli İcra

Cebri icra, borçlusu tarafından yerine getirilmeyen borçların, devletin kurumlarının müdahalesi ile elde edilmesi ve alacaklının tatmin edilmesidir. Cebri icra hukukuna ilişkin en temel ayrım cüzi icra ve külli icra ayrımıdır.


Cüzi icrada, borçlunun karşısında belli bir alacaklısı mevcuttur. Bu alacaklı, borçlunun bütün malvarlığına değil, alacağına yetecek değerdeki malına yönelik olarak bir takip yapmaktadır. Buna göre adi haciz yoluyla takip ve kambiyo senetlerine dayanan haciz yoluyla takip cüzi icra yollarındandır. Külli icrada ise borçlunun karşısında bütün alacaklıları yer almakta ve alacaklarını borçlunun tüm malvarlığının tasfiyesiyle tahsil etmeye çalışmaktadırlar. İflas, bir külli icra yoludur.


Bir külli icra yolu olarak iflas, asliye ticaret mahkemesinin vereceği iflas kararı üzerine, borçlunun haczi kabil bütün malvarlığının paraya çevrilerek, borçlunun tüm alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan bir cebri icra usulüdür. Görüldüğü üzere iflas yolunda, sadece takibe girişen alacaklı değil borçlunun tüm alacaklıları tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Yine borçlunun sadece takibe girişen alacaklının alacağını karşılamaya yetecek kadar malvarlığı değerinin tasfiyesi değil, tüm haczi kabil malvarlığının tasfiyesi söz konusudur.


8.1.2. Takipli İflas - Takipsiz İflas

Takipli iflasta borçlunun iflasına karar verilebilmesi için önce alacaklının icra dairesine takip talebi ile başvurması gerekir. Takipli iflasta, icra dairesi tarafından yürütülecek takip prosedürünün akabinde asliye ticaret mahkemesi tarafından borçlunun iflasına karar verilecektir. İcra ve İflas Kanunu’na göre takipli iflas çeşitleri adi iflas yoluyla takip ve kambiyo senetlerine dayanan iflas yoluyla takiptir.


Takipsiz iflas veya doğrudan doğruya iflas olarak adlandırılan yolda ise alacaklının borçluya karşı iflas isteyebilmesi ve iflas davası açabilmesi için önce bir takip yapmasına gerek yoktur. Alacaklı, belirli sebeplerin bulunması durumunda doğrudan asliye ticaret mahkemesine başvurup borçlusunun iflasını isteyebilir. Ayrıca bu iflas yolunda borçlu da ticaret mahkemesine başvurarak kendi iflasını isteyebilir, bazı hallerde de borçlu kendi iflasını istemek zorundadır.


8.1.3. İflasın Mülkiliği - İflasın Tekliği

İcra ve İflas Kanunu’nun 184. maddesine göre iflas açıldığı anda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesine tahsis olunur. İflasın mülkiliği prensibine göre iflas masasına müflisin sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan haczi kabil taşınır, taşınmaz mal ve hakları ile alacakları dâhil olacaktır. Müflise ait haczi kabil mallar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değilse iflas masasına girmeyecektir. Bunun gibi yurt dışında verilen bir iflas kararının da Türkiye’de etkileri olmayacaktır. Türkiye’de bulunan iflas masasına müflise ait yabancı bir devlet ülkesindeki malların girebilmesi ancak iki devlet arasında bulunan ikili ya da çok taraflı anlaşmalara göre mümkün olabilir.


Borçlu hakkında iflasın açılması Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ticaret mahkemesince iflas kararı verilmesi ile mümkün olur. Bu halde müflis hakkında iflasın kaldırılması veya kapatılması kararı verilmedikçe aynı borçlu hakkında ikinci bir iflas kararı verilememesine iflasın tekliği prensibi denir.


8.1.4. Maddi İflas Sebebi - Şekli İflas Sebebi

İflas sebebi, borçlu hakkında hangi durumda iflas kararı verilebileceğine ilişkin husustur.


Şekli iflas sebebinde, borçlunun iflasına karar verilebilmesi için, kural olarak, iflasa tâbi borçlunun mal varlığının ne durumda olduğuna ve ödeme gücünün bulunup bulunmadığına bakılmaz. Borçlu mevcut tüm borçlarını ödeme kabiliyetine sahip olmasına rağmen alacaklılarından sadece birinin alacağını elde edebilmek için başlatmış olduğu iflas yoluyla takibi kesinleştirmesi ve ticaret mahkemesi tarafından verilen depo emrinin gereğinin borçlu tarafından ifa edilmemesi hâlinde borçlu hakkında iflas kararı verilebilecektir. Bu durumda borçlunun mevcut mal varlığı üzerinden borçlarını ödeme kabiliyetine sahip olup olmadığı mahkeme tarafından araştırma konusu yapılmaksızın borçlu hakkında iflas kararı verilebilecektir.


Maddi iflas sebebinde ise, iflasa tâbi borçlu hakkında iflas kararının verilebilmesi için borçlunun malvarlığının aktifini ve pasifini dikkate almak gerekir. Bu halde, mahkemece, borçlunun malvarlığının aktifi ve pasifi dikkate alınarak borçlunun ödeme gücünün bulunup bulunmadığı tespit edilecektir. Borçlunun malvarlığının pasifinin fazla olduğu ve ödeme gücünün bulunmadığının tespiti halinde borçlunun iflas durumu söz konusu olacaktır.


Türk Hukuku’nda kural olarak şekli iflas sebebi kabul edilmiştir. Borçlu, mali durumu ne kadar kötü olursa olsun, kendisini iflas yoluyla takip eden alacaklısının alacağını iflas kararı verilmeden önce ödediği takdirde iflas etmekten kurtulacaktır. Aynı şekilde borçlunun mali durumu ne kadar iyi olsa da kendisini iflas yoluyla takip eden alacaklısının alacağını iflas kararı verilmeden önce ödemediği takdirde borçlunun iflasına karar verilecektir. Bununla birlikte İcra ve İflas Kanunu’nun bazı hükümlerinde maddi iflas sebebine ilişkin düzenlemeler mevcuttur (örneğin İİK m.179 Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflası).


8.2. İflasa Tâbi Şahıslar

İflas, borçlunun sadece iflasa tâbi şahıslardan olması halinde mümkündür. Cüzi icradaki takip yolları ve konkordato için borçlunun iflasa tâbi şahıslardan olması şart değildir.


İflasa tâbi şahısların başında tacirler gelir (TTK m.18/1). Bununla birlikte İcra ve İflas Kanunu’nda iflasa tâbi şahıslar açısından ayrıca bir düzenleme yapılmıştır. İcra ve İflas Kanunu’nun 43. maddesinin 1. fıkrasına göre iflas yolu ile takip, ancak Ticaret Kanunu gereğince tacir sayılan veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlarına göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi bulundukları bildirilen gerçek veya tüzel hakkında yapılır. Bununla birlikte alacaklı, bu kimseler hakkında, iflas yoluyla takibi tercih etmeyip haciz yoluyla takipte de bulunabilir.


8.2.1. Tacirler

Türk Ticaret Kanunu’nun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre tacir, her türlü borcu için iflasa tâbidir. Buna göre tacirin hem ticari işletmesiyle ilgili ticari borçlarından hem de ticari işletmesiyle ilgili olmayan adi borçlarından dolayı iflası söz konusu olabilecektir. Tacirin, ticarete başlamadan önceki adi borçları nedeniyle iflası da söz konusu olabilecektir. Tacirin, kamu alacaklarından dolayı da iflası istenebilecektir.


8.2.1.1. Gerçek Kişi Tacirler


Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinin 1. fıkrasına göre bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK m.11/1). Buna göre bir gerçek kişinin tacir sıfatını kazanması için, bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmeye başlaması yeterlidir.


8.2.1.2. Tüzel Kişi Tacirler


Tüzel kişi tacirler Türk Ticaret Kanunu’nun 16. maddesinin 1. fıkrasında sayılmıştır. Bu maddeye göre ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.


Türk Ticaret Kanunu’nun 124. maddesine göre ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır. Ticaret şirketleri ister şahıs şirketi ister sermaye şirketi olsun tacir sayılır ve iflasa tâbidir.


Bir dernek veya vakıf, amacına varmak için, bir ticari işletme işlettiği takdirde tacir sayılır ve iflasa tâbidir.


Kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar (örneğin kamu iktisadi teşebbüsleri) da tacir sayılırlar.


5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 35. maddesinin 3. fıkrasına göre Sosyal Güvenlik Kurumu’nun taşınır ve taşınmazları, bankalardaki mevduatları dâhil her türlü hak ve alacakları haczedilemez, bunlar hakkında 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun haciz ve iflas hükümleri uygulanmaz.


Bununla birlikte Türk Ticaret Kanunu’nun 16. maddesinin 2. fıkrasına göre devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.


8.2.2. Tacir Sayılanlar

Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinin 2. fıkrasında ve 14. maddesinin 1. fıkrasında tacir sayılan ve bu nedenle tacirler hakkındaki genel hükümlere tâbi kılınan gerçek kişiler gösterilmiştir. Bu kişiler tacirlerin hak ve yükümlülüklerine tâbi kılındıklarından iflasları söz konusu olabilecektir.


Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinin 2. fıkrasına göre bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.


Yine aynı fıkraya göre ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.


Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasına göre kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmi bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi (örneğin ticari işletme işleten avukat) de tacir sayılır.


8.2.3. Tacir Gibi Sorumlu Olanlar

Bazı kişiler tacir olmadıkları halde Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan tacirler hakkındaki hükümlere tâbi kılınmıştır. Bu kapsamda bu kişiler hakkında iflas hükümleri de uygulanmaktadır.


Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasına göre bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur. Bu kişiler tacir sayılmadıklarından tacirlerin haklarından faydalanamaz. İyi niyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olduklarından, iyi niyetli üçüncü kişiler bu kişilerin iflasını isteyebilecektir.


Türk Ticaret Kanunu’nun 1064 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan donatma iştirakinin tüzel kişiliği yoktur ve donatma iştiraki tacir değildir. Ancak Türk Ticaret Kanunu’nun 17. maddesine göre tacire ilişkin hükümler donatma iştirakine de aynen uygulanır. Yine Türk Ticaret Kanunu’nun 1084. maddesine göre donatma iştiraki iflasa tâbidir. Bu maddeye göre donatma iştiraki hakkında iflasın açılmasıyla da iştirak sona erer. Donatma iştirakinin ortakları ise tacir sıfatına sahiptir. Zira donatma iştiraki bir ticari işletmedir. Donatma iştirakinin ortakları bu ticari işletmeyi kısmen kendi adlarına işlettiklerinden tacirdirler.


8.2.4. Tacir Olmadıkları Halde Özel Kanun Hükümleri Uyarınca İflasa Tâbi Olanlar

8.2.4.1. Ticareti Terk Edenler


İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasına göre ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede (Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi) ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır. İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 2. fıkrasına göre bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.


Bu hükmün uygulanabilmesi için her şeyden önce ticaretin fiilen terk edilmiş olması yanında bu durumun ilan edilmiş olması da gerekmektedir. Yine ticaretin tamamen terk edilmiş olması gerekir.


Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müd­detle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez (İİK m. 44/3). Mal beyanını alan mercii, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsü’ne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliği’ne de bildirilir (İİK m.44/5).


Ticareti terk eden tacirin, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay süreyle tasarruf yetkisinin kısıtlanması ticareti terk eden tacirin alacaklıları lehine konulmuş bir hükümdür. Bu hükme aykırı yapılmış işlemler sadece ticareti terk eden tacirin alacaklıları bakımından hükümsüzdür. Bununla birlikte üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz (İİK m.44/4).


Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve İİK hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin İİK m.9’da yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir (İİK m.44/6).


Ticareti terk edip de mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (İİK m.337/a/1). Bu fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez (İİK m.337/a/2). Borçlunun iflası halinde, bu fiillerin oluşturduğu durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır (İİK m.337/a/3).


8.2.4.2. Kollektif Şirket Ortakları


Kollektif şirketler tacir sıfatına haizdir. Ancak kollektif şirket ortakları, yalnız ortak sıfatından ötürü tacir değildir. Bununla birlikte kollektif şirket ortakları Türk Ticaret Kanunu’nun açık hükmü gereği, şirketin borçlarından dolayı iflasa tabidirler.


Türk Ticaret Kanunu’nun 238. maddesine göre yalnız şirket aleyhine alınmış olan mahkeme kararı, şirket hakkındaki takip semeresiz kalmadıkça veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş olmadıkça ortaklar hakkında icra edilemez. İcra emrinin şirkete tebliğine rağmen borç ödenmediği takdirde, alacaklı, şirketle birlikte ortakların veya bazılarının da doğrudan iflasını isteyebilir.


Türk Ticaret Kanunu’nun 240. maddesine göre şirketin iflası, ortakların iflasını gerektirmez. Ancak, depo kararına rağmen para yatırılmadığı takdirde alacaklı, depo kararının ortaklara veya içlerinden bazılarına da tebliğini ve gereğini yerine getirmedikleri takdirde şirketle birlikte iflaslarına karar verilmesini mahkemeden isteyebilir. Bu hakkını kullanmamış olan alacaklının, şirket masasından alacağını tamamen alamaması halinde ortakları iflas yoluyla da ayrıca takip hakkı saklıdır.


8.2.4.3. Komandit Şirket Ortakları


Komandit şirketlere ilişkin, Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesi, “Şirket ve ortakların üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde, bu bölümdeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, kolektif şirkete ilişkin 232 ilâ 242’nci maddeler uygulanır.” ifadesini içermektedir. Bu durumda adi komandit şirketin komandite ortakları, şirket borçlarından dolayı iflasa tâbidir. Sadece gerçek kişiler komandite ortak olabilir ve komandite ortaklar, şirket alacaklılarına karşı sorumluluğu sınırlandırılmamış ortaklardır.


8.2.4.4. Bankacılık Kanunu Uyarınca İflası İstenebilecek Olanlar


Bankacılık Kanunu’nun 110. maddesine göre bir bankanın yöneticileri ve denetçileri kanuna aykırı karar ve işlemleriyle aynı Kanun’un 71. maddesine göre bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına ve fona devredilmesine neden olurlarsa, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulunun kararına istinaden ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun talebi üzerine doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir.


8.2.4.5. Terekenin İflasına Karar Verilmesi


Tereke ölenin geride bıraktığı mal varlığıdır ve terekenin tüzel kişiliği bulunmamaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nun 53. maddenin ikinci fıkrasına göre, icra takibi sırasında borçlu öldüğünde tereke henüz taksim edilmemiş veya resmi tasfiyeye tabi tutulmamış yahut mirasçılar arasında aile şirketi tesis olun­mamışsa borçlu hayatta olsaydı hangi usul tatbik olunacak idi ise terekeye karşı ona göre takip devam eder. Bu hüküm çerçevesinde iflasa tâbi bir borçlu aleyhine yapılan iflas yoluyla takip sırasında borçlu öldüğü takdirde, alacaklı isterse, bütünlüğünü muhafaza etmiş olması şartıyla terekeye karşı iflas yoluyla takibe kaldığı yerden devam edebilecektir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 53. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde daha önce başlatılmış bir iflas yoluyla takip yoksa borçlunun ölümü üzerine terekeye karşı ilk defa iflas yoluyla takip başlatmak mümkün değildir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 53. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde iflas yoluyla takip sırasında borçlu öldüğü takdirde, iflasa tâbi şahıslardan olsa bile mirasçılara karşı iflas yoluyla takibe kaldığı yerden devam edilemez.


Borçluya karşı başlatılan iflas yoluyla takip neticesinde borçlunun iflasına karar verilmiş ve akabinde borçlu ölmüşse, masanın tasfiyesi borçlunun ölümünden etkilenmez. Alacaklılar, tasfiye sonunda, alacaklarını tam olarak alamadıkları takdirde mirası kabul eden mirasçılara müracaat edebilirler.


8.2.5. İflas Davasında Davalının İflasa Tâbi Olup Olmadığının Re’sen İncelenmesi

İflas davasında, mahkeme, davalı gerçek kişinin veya tüzel kişinin tacir olup olmadığını araştırmadan iflas kararı veremeyecektir. Bu husus iflas davasına bakmakta olan mahkeme için bir dava şartıdır. Yargıtay da borçlunun iflasa tâbi kişilerden olup olmadığına dair mahkemede bir itiraz olmasa dahi bu hususun mahkemece re’sen araştırılması gerektiğini, tacirin ticaret sicilinde kaydı olmasa bile iflasının istenebileceğini kabul ederek ticaret sicilinde kayıtlı kişinin tacir olmasının bir karine teşkil ettiğini belirtmektedir. Ticaret sicilinde kaydı olmayan borçlunun tacir olduğu her türlü delil ile kanıtlanabilir. (Yargıtay 19. HD. 15.09.1992 1992/7082 1992/3910, YKD Şubat 1993/2, s.247-248.) Yine Yargıtay bir kararında, Türk Ticaret Kanunu’na göre tacirlerin her türlü borçlarından dolayı iflasa tâbi olduğunu açıklamış, İİK m.43’te iflas yoluyla takibin TTK gereğince tacir sayılan veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunanlarla özel kanunlarına göre tacir olmadıkları hâlde iflas hükümlerine göre tacir sayılan gerçek ve tüzel kişiler hakkında mümkün olacağını belirtmiştir. İflas hükümlerinin uygulanabilmesi için borç doğuran işlemlerin ticari iş olması yeterli olmayıp borçlanan kişinin tacir sayılan veya özel kanunlarda iflas hükümlerine tâbi tutulan kişilerden olması gerekir. Anonim şirkete kefil olma veya anonim şirketin ortağı olma tacir sayılmak için yeterli değildir (Yargıtay 19. HD. 25.11.2004, 2004/7816 E., 2004/11614 K.).


8.3. İflas Organları

İflas organları resmi organlar ve özel organlar olmak üzere ikiye ayrılarak incelenebilir.


8.3.1. Resmi İflas Organları

Resmi iflas organları, iflas yoluyla takibin başlamasından tasfiyenin sonuna kadar iflas sürecine ilişkin işlemleri yürütmekle görevli olan resmi devlet makamlarıdır. Bu organları da asıl resmi iflas organları ve yardımcı resmi iflas organları olarak ikiye ayırabilir.


8.3.1.1. Asıl Resmi İflas Organları


8.3.1.1.1. İcra Dairesi


İcra dairesinin görevleri ağırlıklı olarak icra yoluyla takiplerde ortaya çıkmakla birlikte icra dairesi aynı zamanda bir iflas organıdır. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere İcra ve İflas Kanunu’nda adi iflas yoluyla takip ve kambiyo senetlerine dayanan iflas yoluyla takip olmak üzere iki tür takipli iflas kurumu mevcuttur. Her iki takip yolunda da takip icra dairesine yapılan takip talebiyle başlar. İflas takip talebini alan icra dairesi, borçluya, iflas ödeme emri gönderir. Bu ödeme emrine karşı itirazlar da icra dairesine yapılır.


İflas yoluyla takiplerde yetkili icra dairesi, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir (İİK m.154/1). Muamele merkezinden kasıt borçlunun ticari işletmesinin bulunduğu yer değil, borçlunun üçüncü kişilere karşı işlerini idare ettiği merkezdir.


Merkezleri yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında yetkili merci, Türkiye'deki şubenin, birden ziyade şubenin bulunması halinde merkez şubenin bulunduğu yerdeki icra dairesidir (İİK m.154/2).


İflas yoluyla takiplerde icra dairesinin yetkisi kesin yetki niteliğinde değildir. İcra ve İflas Kanunu’nun 154. maddesinin 3. fıkrasına göre borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesinin belirlenmesi noktasında yetki sözleşmesi akdedebilirler. Bu yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için HMK m.16 ve m.17’deki yetki sözleşmelerine ilişkin şartları taşıması gerekir.


8.3.1.1.2. Asliye Ticaret Mahkemesi


Gerek takipli iflas hallerinde gerekse takipsiz iflas hallerinde iflas davaları için görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. İflas kararı, asliye ticaret mahkemesi tarafından verilir. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisidir. İflas davaları, asliye ticaret mahkemelerinin heyet halinde inceleyeceği davalardandır (5235 s.K. m.5/3 b.1). Ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, iflas davaları o yerdeki asliye hukuk mahkemesi tarafından asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görülür.


İcra ve İflas Kanunu’nun 154. maddesinin 3. fıkrasına göre iflas davaları borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemelerinde açılır ve bu yetki bir kesin yetki halidir. İflas davasına bakacak asliye ticaret mahkemesinin yetkisi hakkında yetki sözleşmesi yapılamaz.


8.3.1.1.3. İflas Dairesi


Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar iflas dairesi bulunur (İİK m.2/1). Nüfusu ve iş yoğunluğu çok olan yerlerde birden fazla iflas dairesi kurulabilir. İflas dairesinin başında iflas müdürü, yeteri kadar iflas müdür yardımcısı ve kâtip vardır. İcra ve iflas işleri bir dairede birleştirilebilir (İİK m.3).


İflas dairesinin görevi, kural olarak, asliye ticaret mahkemesinin borçlunun iflasına karar vermesi ve bu kararın iflas dairesine bildirilmesiyle başlar (İİK m.166). Bunun yanı sıra iflas talebi halinde mahkeme, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebilir. Bu emirler de iflas dairesince yerine getirilir (İİK m.159/1).


İflas dairesi; iflasın açıldığını gerekli yerlere bildirir ve ilan eder, müflisin mallarının defterini tutar, muhafaza tedbirlerini yerine getirir, tasfiyenin şekline karar verir, adi tasfiyede alacaklıları alacaklarını bildirmeye davet eder, alacaklıları birinci alacaklılar toplantısına çağırır, bu toplantıya başkanlık eder, iflas idaresinin tasfiyeye ilişkin işlemlerini denetler ve basit tasfiye usulünde tasfiyeyi bizzat yapar.


İcra ve İflas Kanunu’nda iflas dairesinin yetkisi düzenlenmemiştir. İflasta yetkili iflas dairesi, iflasa karar vermiş olan asliye ticaret mahkemesinin yargı çevresi içindeki iflas dairesidir ve bu iflas dairesinin yetkisi kesin yetkidir.


8.3.1.1.4. İcra Mahkemesi


İcra hukukunun asli organlarından olan icra mahkemesi, iflas işlerinde de asli bir organdır. İcra mahkemesi, iflas dairesini denetler. Bununla birlikte icra mahkemesinin, icra hukukuna göre farklı görevleri vardır. Adi iflas yoluyla takip ve kambiyo senetlerine dayanan iflas yoluyla takiplerde iflas ödeme emrine yönelik itirazların kaldırılması icra mahkemesinde incelenmez. Adi iflas yoluyla takipte, icra dairesinin işlemlerine yönelik şikâyet icra mahkemesinde incelenir. Ancak kambiyo senetlerine dayanan iflas yoluyla takipte şikâyet icra dairesine yapılır ve asliye ticaret mahkemesinde incelenir. İflasta istihkak davaları icra mahkemesinde görülür. Yine iflas idaresi üyeleri icra mahkemesi tarafından seçilir.


8.3.1.1.5. Bölge Adliye Mahkemelerinin ve Yargıtay’ın İlgili Daireleri


Bölge adliye mahkemelerinin, iflas prosedürü sırasında, icra mahkemelerince ve asliye ticaret mahkemelerince verilen kararlara karşı istinaf incelemesi yapan daireleri iflasın asli organlarındandır. Yine bölge adliye mahkemelerinin ilgili hukuk dairelerinin iflas hukukuna ilişkin olarak verdikleri kararlara karşı temyiz incelemesi yapan Yargıtay ilgili hukuk daireleri de iflasın asli organlarındandır.


8.3.1.2. Yardımcı Resmi İflas Organları


İflasta yardımcı resmi iflas organları ise cumhuriyet savcılıkları ve adalet müfettişleridir. İflas daireleri, Cumhuriyet savcıları ve adalet müfettişleri vasıtası ile denetime tabi tutulur. Cumhuriyet savcıları bu daireleri yılda en az bir defa denetlerler (İİK m.13/1).


8.3.2. Özel İflas Organları

Adi tasfiyenin uygulandığı iflas prosedüründe tasfiye aşamasında görev yapan ve herhangi bir resmi sıfatı olmayan organlar özel iflas organlarıdır. Adi tasfiye sürecinde görev alan özel iflas organları; birinci alacaklılar toplantısı, iflas bürosu, iflas idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısıdır. Bu organlar en az resmi iflas organları kadar önemli görevler yerine getirirler. Basit tasfiyede bu organlar yer almazlar. Basit tasfiyede tasfiye işlemleri iflas dairesi tarafından yerine getirilir.


Uygulamalar


Ahmet Arman, muamele merkezi Şişli olan yakın arkadaşı tacir Burak Basra’ya 30.000 TL borç vermiştir. Burak Basra’nın borcunu vadesinde ödememesi üzerine kendisine iflas yoluyla takip başlatmayı düşünmektedir.


Uygulama Soruları


1. Burak Basra, iflasa tâbi şahıslardan mıdır? Ahmet Arman, Burak Basra’ya iflas yoluyla takip başlatabilir mi? Anlatınız.


2. Burak Basra’ya karşı iflas yoluyla takip yapmak mümkünse bu takip hangi mercide başlatılacaktır? İflas kararı hangi merci tarafından verilir? İflas dairesi hangi aşamada görev alır? Açıklayınız.


Bölüm Özeti

“İflas Hukukuna Giriş” başlıklı bu ilk bölümde öncelikle iflas hukukuna ilişkin temel kavramlara yer verilmiştir. Cüzi icra, külli icra, takipli iflas, takipsiz iflas, iflasın mülkiliği, iflasın tekliği, maddi iflas sebebi, şekli iflas sebebi kavramları açıklandıktan sonra iflas tâbi şahıslar ele alınmıştır. Son olarak iflas sürecindeki organlar incelenmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

Aşağıdakilerden hangisi iflasa tâbi şahıslardan değildir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Gerçek Kişi Tacirler


(B) Tacir Sayılanlar


(C) Tacir Gibi Sorumlu Olanlar


(D) Esnaflar


(E) Tüzel Kişi Tacirler


Cevap-1 :

Esnaflar


Soru-2 :

Ticareti terk eden tacir … içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu … bildirmeye ve … bulunmaya mecburdur.”


Yukarıdaki cümlede yer alan boş alanlara gelecek doğru ifadeler aşağıdakilerden hangileridir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 2 Ay / Ticaret Siciline / İflas Başvurusunda


(B) 1 Ay / İcra Dairesine / Mal Beyanında


(C) 1 Hafta / Ticaret Siciline / Mal Beyanında


(D) 10 Gün / Ticaret Siciline / Ödeme Taahhüdünde


(E) 15 Gün / Ticaret Siciline / Mal Beyanında


Cevap-2 :

15 Gün / Ticaret Siciline / Mal Beyanında


Soru-3 :

Aşağıdakilerden hangisi ticaret şirketi değildir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Anonim Şirket


(B) Limited Şirket


(C) Komandit Şirket


(D) Kolektif Şirket


(E) Adi Şirket


Cevap-3 :

Adi Şirket


Soru-4 :

I. Adi İflas Yoluyla Takip


II. Kambiyo Senedine Dayanan İflas Yoluyla Takip


III. Rehnin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip


Yukarıda sayılanlardan hangisi veya hangileri takipli iflas yollarındandır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız I


(B) I-II


(C) II-III


(D) I-III


(E) I-II-III


Cevap-4 :

I-II


Soru-5 :

İflas kararı verilmesinden sonra iflasın kaldırılması veya kapatılması kararı verilmedikçe aynı borçlu hakkında ikinci bir iflas kararı verilememesi durumuna ne ad verilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İflasın Mülkiliği


(B) Külli İcra


(C) İflasın Tekliği


(D) Cüz’i İcra


(E) Şekli İflas


Cevap-5 :

İflasın Tekliği


Soru-6 :

I. Haciz


II. İflas


III. Tasarrufun İptali Davası


Yukarıdakilerden hangisi veya hangileri külli icra yoludur?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız II


(B) II-III


(C) I-III


(D) I-II


(E) I-II-III


Cevap-6 :

Yalnız II


Soru-7 :

Aşağıdakilerden hangisi özel iflas organıdır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Ticaret Mahkemesi


(B) İflas Dairesi


(C) İcra Dairesi


(D) İflas İdaresi


(E) İcra Mahkemesi


Cevap-7 :

İflas İdaresi


Soru-8 :

Alacaklının borçluya karşı iflas yolu ile takibe başlayabilmesi için müracaat edeceği ilk merci aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İflas Dairesi


(B) İcra Mahkemesi


(C) İcra Dairesi


(D) Asliye Ticaret Mahkemesi


(E) Sulh Hukuk Mahkemesi


Cevap-8 :

İcra Dairesi


Soru-9 :

Borçluya müflis sıfatını kazandıran ve tasfiye aşamasına geçilmesini sağlayan kararı veren mahkeme aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İş Mahkemesi


(B) Asliye Ceza Mahkemesi


(C) İcra Mahkemesi


(D) Asliye Ticaret Mahkemesi


(E) Sulh Hukuk Mahkemesi


Cevap-9 :

Asliye Ticaret Mahkemesi


Soru-10 :

Borçluya müflis sıfatını kazandıran ve tasfiye aşamasına geçilmesini sağlayan kararı veren mahkeme aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İş Mahkemesi


(B) Asliye Ceza Mahkemesi


(C) İcra Mahkemesi


(D) Asliye Ticaret Mahkemesi


(E) Sulh Hukuk Mahkemesi


Cevap-10 :

Asliye Ticaret Mahkemesi


9. TAKİPLİ İFLAS VE TAKİPSİZ İFLAS

Giriş

İcra ve İflas Kanunu’nda takipli iflas halleri olarak adi iflas yoluyla takibe ve kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takibe yer verilmiştir. Bu iki takip yolunda ödeme emrinin muhtevası ve ödeme emrine muhalefet prosedürü farklı düzenlenmiş olmasına rağmen iflas davasının açılması ve iflas kararının verilmesi sürecinde herhangi bir farklılık söz konusu değildir. Her iki takip yolunda da takip talebi ile başlayan süreç, ödeme emrinin tebliği ve daha sonra iflas davasının açılmasıyla devam etmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nda ayrıca icra dairesinde iflas yoluyla takip başlatılmaksızın doğrudan iflas davasının açıldığı takipsiz iflas halleri düzenlenmiştir.


9.1. Takipli İflas

Takipli iflasta borçlunun iflasına karar verilebilmesi için önce alacaklının icra dairesine takip talebi ile başvurması ve borçluya iflas yolu ile takibe dayanan bir ödeme emri gönderilmiş olması gerekir. Takipli iflas yolu, alacaklının alacağını dayandırdığı belgelere göre ikiye ayrılır. Bunlar adi iflas yoluyla takip ve kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takiptir.


Adi iflas yoluyla takibe başvurabilmek için alacaklının alacağının her hangi bir belgeye bağlı olması gerekmediği gibi belgeye bağlı ise bu belgenin niteliği önemli değildir. Kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takibe başvurabilmek içinse alacaklının elinde bir kambiyo senedinin bulunması gerekir. Takipli iflas yoluna başvurabilmek için temel şart, borçlunun muaccel para veya teminat borcunu ödememiş olmasıdır.


Alacaklı iflasa tabi borçlusuna karşı isterse haciz yoluyla takipte de bulunabilir (İİK m.43/1, c.son). Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir (önce rehne müracaat kuralı). Alacağı poliçe, bono ve çeke dayanan alacaklının kambiyo senetlerine dayanan haciz veya iflas yoluyla takip yapmak istemesi halinde önce rehne müracaat kuralı uygulanmaz (İİK m.45/3, İİK m.167/1). Ancak rehinin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir (İİK m.45/1).


9.1.1. Adi İflas Yoluyla Takip

9.1.1.1. Takip Talebi ve Ödeme Emri


Borçlusunu adi iflas yoluyla takip etmek isteyen alacaklı, İcra ve İflas Kanunu m.58’e göre hazırlayacağı takip talebini yetkili icra dairesine sunarak takibe başlayacaktır. Bu takip talebinde borçlunun adi iflas yoluyla takip edilmek istendiği açık bir şekilde gösterilmelidir.

İflas takip talebini alan icra müdürü, üç gün içinde iflas ödeme emri düzenleyerek borçluya gönderir. 

Adi iflas yoluyla takibe ilişkin ödeme emrinde takip talebindeki kayıtlardan başka; borcun ve takip giderlerinin yedi gün içinde ödenmesi, bu süre içinde gerek borcu olmadığına ve gerek kendisinin iflasa tabi kimselerden bulunmadığına ilişkin itirazı varsa, icra dairesine dilekçe ile bildirmesi gereği ve konkordato teklif edebileceği, aynı süre içinde borcu ödemediği takdirde, alacaklının ticaret mahkemesinden iflas kararı isteyebileceği ihtarı yazılır.

Borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde, dilekçeyle, takibin yürütüldüğü icra dairesine itiraz edebilir. 

Borçlu ödeme emrine itiraz etmişse takip durur (İİK m.156/3). Borçlu, adi haciz yoluyla takipte olduğu gibi icra dairesinin yetkisine, borca ve imzaya itiraz edebilecektir. Borçlu, bunun haricinde, kendisinin iflasa tabi kimselerden bulunmadığına yönelik itirazda da bulunabilir. Buna göre icra dairesi, borçlunun iflasa tabi kimselerden olup olmadığını re’sen incelememektedir. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken sebep bildirmek zorunda değildir.


9.1.1.2. İflas Davası


Borçlunun, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde takibe itiraz etmiş olması durumunda alacaklı, itirazın kaldırılmasını ve borçlu hakkında iflas kararı verilmesini bir dilekçeyle iflas davası açarak asliye ticaret mahkemesinden isteyecektir (İİK m.156/3). İflas istemek hakkı ödeme emrinin tebliği tarihinden bir sene sonra düşer (İİK m.156/son). Alacaklı iflas davasını karşı tarafın açık rızasıyla geri alabilir (HMK m.123). Ancak iflas talebini geri alan alacaklı bir ay geçmedikçe bu talebini yenileyemez (İİK m.157). Bununla birlikte ancak iflas kararı verilinceye kadar iflas davası geri alınabilir. İflas kararı verildikten sonra iflas kararından borçlunun bütün alacaklıları etkilendiğinden iflas davasından feragat mümkün değildir (İİK m.165/2).


Açılan iflas davası üzerine asliye ticaret mahkemesi, icra dosyasını getirtir ve basit yargılama usulüne göre duruşma yaparak, gerek iflas talebini gerek itiraz ve defileri genel hükümler dairesinde inceler ve karar verir. İflas talebi halinde mahkeme, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemişse, alacaklının talebi üzerine, mahkeme mutlaka bu tedbirlere karar vermeye mecburdur. Bu emirler iflas dairesince yerine getirilir (İİK m.159/1). Mahkeme, defter tutma haricinde bir muhafaza tedbiri talep eden alacaklıdan, ileride haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayabilecekleri zararları karşılamak üzere bir teminat alınmasını isteyebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya alacak bir ilama bağlı ise teminat aranmaz. Devlet ve adli yardımdan yararlanan kimseler de teminat göstermek mecburiyetinde değildir (İİK m.159/2).


İflas davasında öncelikle alacaklının itirazın kaldırılması talebi incelenecektir. Borçlu vereceği cevap dilekçesinde ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olduğu itiraz sebepleriyle bağlı değildir. Borçlu ödeme emrine itiraz ederken bildirmemiş olduğu hususları da savunmasında ileri sürebilecektir. Ayrıca iflas davasının açılacağı asliye ticaret mahkemesinde, icra mahkemesinden farklı olarak sıkı şekil şartlarına tâbi bir yargılama söz konusu değildir. Asliye ticaret mahkemesi, tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığını araştıracaktır.


Asliye ticaret mahkemesi, borçlunun borçlu olmadığı kanaatine varırsa iflas davasının reddine karar verecektir. Asliye ticaret mahkemesi, borçlunun borçlu olduğu kanaatine varıldığı takdirde borçlunun itirazının kaldırılmasına ve iflas talebinin ilanı için duruşmanın ertelenmesine karar verir. Alacaklının iflas takibi kesinleştiğinde İİK m.166/2’deki usulle ilan edilir (İİK m.158/1, c.1). Buna göre iflas talebi, tirajı elli binin üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilir. Tirajı elli binin üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetenin yayınlandığı yer aynı zamanda muamele merkezi ise mahalli gazetede ilan yapılmaz. İflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler (İİK m.158/1, c.2).


Yapılan ilan üzerine davaya müdahale edecek veya itiraz edecek alacaklı olmazsa ya da yapılan itirazlar reddedilirse mahkeme depo kararı verecektir. 

Bu kapsamda mahkeme yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş olan vekiline, dava bunların katılımıyla devam ediyorsa duruşmada, aksi takdirde Tebligat Kanunu hükümleri dairesinde yapılacak tebliğ ile emreder. 

Borçlu yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcu öder veya mahkeme veznesine depo ederse asliye ticaret mahkemesi iflas davasının reddine karar verir. Borçlu yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcu ödemezse veya mahkeme veznesine depo etmezse asliye ticaret mahkemesi depo kararından sonraki ilk oturumda borçlunun iflasına karar vermek zorundadır (İİK m.158/2, c.3).


Borçlu, iflas ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde ödeme emrine itiraz etmemişse, alacaklı, borçlunun ödeme emrine itiraz etmediğini ve borcunu ödemediğini ileri sürerek sadece borçlunun iflasına karar verilmesi talepli bir iflas davası açacaktır (İİK m.156/1). 

Alacaklı, bu halde, iflas davasına ilişkin dilekçesine borçlunun ödeme emrine itiraz etmediğini açıklayan ödeme emri nüshasını eklemek durumundadır (İİK m.156/2). Asliye ticaret mahkemesi bunun üzerine sadece borçlunun ödeme emrine itiraz edip etmediğini ve takibin kesinleşip kesinleşmediğini araştırır. Asliye ticaret mahkemesi takibin kesinleştiğini tespit ettiği takdirde alacaklının iflas talebini İİK m.166/2’deki usulle ilan eder. İflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. Yapılan ilan üzerine davaya müdahale edecek veya itiraz edecek alacaklı olmazsa ya da yapılan itirazlar reddedilirse mahkeme depo kararı verecektir. Depo kararı borçlu tarafından yerine getirilmediği takdirde asliye ticaret mahkemesi depo kararından sonraki ilk oturumda borçlunun iflasına karar verecektir.


9.1.1.3. İflas Kararı


Mahkemenin borçlunun iflasına karar verebilmesi için bir şartın daha gerçekleşmesi gerekir. İflas isteyen alacaklı, birinci alacaklılar toplantısına kadar olan masrafları ve iflas kararının kanun yolları için gerekli bütün tebliğ masraflarını peşin olarak mahkeme veznesine avans olarak yatırması gerekir (İİK m.160). Alacaklı bu giderleri peşin olarak yatırmadıkça, asliye ticaret mahkemesi borçlunun iflasına karar veremez.


İflas hükümle açılır ve bu hükümde açılma anı gösterilir (İİK m.165/1). İflasın açılma anının gün, saat ve dakika olarak gösterilmesi gerekir. İflas kararı, bütün sonuçlarını, iflas kararında gösterilmiş olan iflasın açılma anından itibaren doğurur.


Asliye ticaret mahkemesince verilen iflas talebine ilişkin nihai kararlar, iflas talebinde bulunan alacaklıdan alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ edilir (İİK m.164/1). Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır (İİK m.164/2). İflas kararına karşı kanun yoluna başvurulması, iflasın ilanına ve masanın teşkiline mani değildir. Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflas kararı kesinleşmedikçe yapılamaz (İİK m.164/3).


İflasa karar veren asliye ticaret mahkemesi, iflas kararını derhal yargı çevresindeki iflas dairesine bildirir (İİK m.166/1). İflas dairesi, kararı kendiliğinden ve derhal tapuya, ticaret sicil memurluğuna, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliği’ne, mahalli ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kurulu’na ve diğer lazım gelenlere bildirir. Daire, ayrıca kararı, karar tarihinde, tirajı elli binin üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan eder. Tirajı elli binin üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetenin yayınlandığı yer aynı zamanda muamele merkezi ise mahalli gazetede ilan yapılmaz (İİK m.166/2).


9.1.2. Kambiyo Senetlerine Özgü İflas Yoluyla Takip

9.1.2.1. Takip Talebi ve Ödeme Emri


Alacağı çek, poliçe veya bonoya dayanan alacaklı, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile, borçlu iflasa tabi şahıslardan ise kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takipte bulunabilir (İİK m.167/1). Kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip de İİK m.58’e göre hazırlanacak bir takip talebinin yetkili icra dairesine verilmesiyle başlayacaktır.


Alacaklı, takip talebinde İİK m.58’deki hususlardan başka takibe konu yapılan kambiyo senedinin cinsi, tarihi ve numarası yazılır. Takip talebinde iflasa tabi borçlu aleyhine haciz ve iflas yollarından hangisinin istendiği bildirilir. Alacaklı takip talebine kambiyo senedinin aslını ve borçlu adedi kadar tasdikli örneğini eklemeğe mecburdur (İİK m.167/2).


Kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takibe ilişkin takip talebini alan icra memuru; senedin kambiyo senedi niteliğinde olup olmadığını, alacaklının takip yetkisinin olup olmadığını ve senedin vadesinin gelip gelmediğini inceleyecektir. İcra memuru, senedin kambiyo senedi olduğunu, alacaklının kambiyo senedine dayanarak takipte bulunmak yetkisinin mevcut olduğunu ve kambiyo senedinin vadesinin geldiğini görürse borçluya senet örneği ile birlikte hemen bir ödeme emri gönderir (İİK m.171/1).


Kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takip ödeme emrinde şu hususlar yer alır:


Ödeme emrine şunlar yazılır:


1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,


2. Borcun ve takip masraflarının beş gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarı,


3. Kambiyo senedine ve borca dair her türlü itiraz ve şikâyetlerini sebepleriyle birlikte diğer tarafa tebliğ edilecek nüshadan bir fazla dilekçe ile beş gün içinde icra dairesine bildirmesi ihtarı,


4. Beş gün içinde borç ödenmediği, itiraz ve şikâyet edilmediği takdirde, alacaklının ticaret mahkemesinden borçlunun iflasını talep edebileceği ihtarı (İİK m.171/2).


9.1.2.2. Ödeme Emrine İtiraz ve Şikâyet


Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde, takip konusu borcu, faiz ve masraflarıyla birlikte ödediği takdirde takip sona erecektir. Borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde borcu ödemez ve itirazda bulunmazsa takip kesinleşir.


Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde ödeme emrine itiraz edebilir. Borçlu itirazını diğer tarafa tebliğ edilecek nüshadan bir fazla sayıda dilekçe ile takibin yürütüldüğü icra dairesine yapacaktır. Bu dilekçenin bir nüshası derhal alacaklıya tebliğ olunur. Borçlu; yetkiye, borca ve imzaya itiraz edebilir. Borçlu, itirazda bulunurken sebep bildirmek zorunda değildir. Borçlu, asliye ticaret mahkemesinde itirazında bildirmiş olduğu sebeplerle bağlı olmaksızın savunma yapabilecektir. Borçlu, asliye ticaret mahkemesine İİK m.65’e göre gecikmiş itirazda bulunabilir (İİK m.173/4, c.1).


Kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip başlatılması üzerine icra müdürü;


1. Takibe dayanak yapılan senedin kambiyo senedi niteliğinde olup olmadığını,


2. Senedin vadesinin gelip gelmediğini,


3. Alacaklının bu senede dayanarak takip yapma yetkisinin bulunup bulunmadığını,


4. Senedin aslının icra dairesine verilip verilmediğini re’sen inceleyecektir.


Bu hususlarda noksanlık gören icra müdürünün kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takibe ilişkin ödeme emrini düzenlememesi gerekir. Buna rağmen ödeme emri düzenlenip borçluya tebliğ edildiyse borçlu şikâyet yoluna müracaat edebilecektir.


Bu hallerde şikâyet süresi ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihten itibaren beş gündür. Burada şikâyet, İİK m.16 ve devamı hükümlerinden farklı olarak, takibin yürütüldüğü icra dairesine yapılacaktır. Şikâyet, diğer tarafa tebliğ edilecek nüshadan bir fazla dilekçeyle yapılacaktır. Bu dilekçenin bir nüshası derhal alacaklıya tebliğ olunur.


9.1.2.3. İflas Davası


Borçlu beş gün içinde borcu ödemez, itiraz veya şikâyette de bulunmazsa, alacaklı, bu durumu gösteren eden ödeme emri örneğiyle asliye ticaret mahkemesinden borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebilir (İİK m.173). Bu durumda asliye ticaret mahkemesi şekli bir inceleme yaparak, borçlunun itiraz ve şikâyette bulunup bulunmadığını ve takibin kesinleşip kesinleşmediğini inceleyecektir. Borçlunun itiraz ve şikâyette bulunmadığı tespit edildiği takdirde takip kesinleşecektir. İflas takibi kesinleştiğinde, İİK m.166/2’deki usulle ilan edilir. İflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. İflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. Yapılan ilan üzerine davaya müdahale edecek veya itiraz edecek alacaklı olmazsa ya da yapılan itirazlar reddedilirse mahkeme, yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcun ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini emreder. Depo kararı borçlu tarafından yerine getirilmediği takdirde asliye ticaret mahkemesi depo kararından sonraki ilk oturumda borçlunun iflasına karar verecektir. Şu kadar ki, borçlu ödeme emrinde yazılı müddetin geçmesinden sonra borcu ödediğine dair resmi bir belge ibraz ederse iflas yolu ile takip talebi ve iflas davası düşer (İİK m.173/2,3).


Borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinden itiraz ve şikâyette bulunabilir. Bu durumda alacaklı, itiraz ve şikâyetin kaldırılmasını ve borçlu hakkında iflas kararı verilmesini ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde asliye ticaret mahkemesinden isteyecektir (İİK m.174, c.1). Görüldüğü üzere kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takipte şikâyet asliye ticaret mahkemesinde incelenmektedir. Bu halde iflas davası, tamamen adi iflas yoluyla takipteki hükümlere özellikle İİK m.158’e göre incelenip karara bağlanır. Yani itiraz ve şikâyetin yerinde görülmemesi üzerine takip kesinleşecektir ve iflas talebi İİK m.166/2’deki usule göre ilan edilecektir. İflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. Yapılan ilan üzerine davaya müdahale edecek veya itiraz edecek alacaklı olmazsa ya da yapılan itirazlar reddedilirse mahkeme yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş olan vekiline, dava bunların katılımıyla devam ediyorsa duruşmada, aksi takdirde Tebligat Kanunu hükümleri dairesinde yapılacak tebliğ ile emreder. Borçlu yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcu ödemezse veya mahkeme veznesine depo etmezse asliye ticaret mahkemesi depo kararından sonraki ilk oturumda borçlunun iflasına karar verir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 176. maddesine göre İİK m.156/son ile 157-166. madde hükümleri kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takipte de uygulanır. Yani iflas davasının açılma süresi, iflas talebinin geri alınması ve yenilenmesi, yargılama usulü, muhafaza tedbirleri, masrafların peşin verilmesi, defter tutulması, kanun yollarına başvurma, iflas tarihi, iflas kararının tebliği ve ilanı kambiyo senedine özgü iflas yoluyla takipte de adi iflas yoluyla takipteki gibi uygulanır.


9.2. Takipsiz İflas

Takipsiz iflas veya doğrudan doğruya iflas olarak adlandırılan bu yolda, alacaklının borçluya karşı iflas isteyebilmesi ve iflas davası açabilmesi için önce bir takip yapmasına gerek yoktur. Alacaklı, belirli sebeplerin bulunması durumunda doğrudan asliye ticaret mahkemesine başvurup borçlusunun iflasını isteyebilir. Takipsiz iflas hali, alacaklıya sunulan bir imkân olduğundan alacaklı kendi lehine olan bu imkânı kullanmayarak, borçluya karşı takipli iflas yolunu da tercih edebilir. Ayrıca bu iflas yolunda borçlu da ticaret mahkemesine başvurarak kendi iflasını isteyebilir, bazı hallerde de borçlu kendi iflasını istemek zorundadır.


9.2.1. Alacaklının Talebiyle Takipsiz İflas

9.2.1.1. İcra ve İflas Kanunu m.177/1’de Sayılan Haller


İcra ve İflas Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrası alacaklının talebiyle takipsiz iflas hallerini düzenlemiştir. Bu maddeye göre aşağıdaki hallerde alacaklı evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebilir:


1. Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçar, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklarsa,


2. Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa,


3. İcra ve İflas Kanunu’nun 308. maddesindeki hal varsa (İİK m.308’e göre konkordato tasdik edilmezse mahkeme konkordato talebinin reddine karar verir. Borçlunun iflasa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin mevcut olması halinde mahkeme, borçlunun iflasına re’sen karar verir.),


4. İlama dayanan alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse.


9.2.1.2. Borçları Aktifinden Fazla Olan Sermaye Şirketinin Şirket Alacaklısının Talebi ile Takipsiz İflası


İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesine göre sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir.


9.2.1.3. Kollektif veya Komandit Şirket Ortaklarının Şirket Alacaklısının Talebi ile Takipsiz İflası


Türk Ticaret Kanunu’nun 238. maddesinin 2. fıkrası çerçevesinde kollektif şirket ortaklarının doğrudan doğruya iflası talep edilebilecektir. TTK m.238/2’nin uygulanması için şartlar şunlardır:


Alacaklı, para alacağının tahsili için sadece borçlu kollektif şirkete karşı dava açmış ve lehine ilam almış olmalıdır. Alacaklı, kollektif şirkete karşı ilamlı icra yoluyla takibe girişmiş ancak tebliğ edilen icra emrine rağmen borç ödenmemiş olmalıdır. Alacaklı bunun üzerine kollektif şirket ile birlikte tüm ortakların veya bazılarının doğrudan doğruya iflasını talep edebilecektir.


Bunun yanı sıra Türk Ticaret Kanunu’nun 240. maddesinin 1. fıkrasında da kollektif şirket ortaklarının doğrudan doğruya iflasına ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Bu hükmün uygulanabilmesi için kollektif şirkete karşı iflas yoluyla takibe başlanmış ve devamında iflas davası sırasında asliye ticaret mahkemesi tarafından depo kararı verilmiş olmalıdır. Depo kararına rağmen para yatırılmadığı takdirde alacaklı, depo kararının ortaklara veya içlerinden bazılarına da tebliğini ve gereğini yerine getirmedikleri takdirde şirketle birlikte iflaslarına karar verilmesini mahkemeden isteyebilir.


Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesine göre komandit şirket ve bunun ortaklarının üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde kollektif şirkete ilişkin TTK’nın 232 ile 242. maddeler arasındaki hükümleri uygulanır. Buna göre yukarıda bahsetmiş olduğumuz durum, komandit şirketlerde, komandite ortaklar bakımından da uygulanacaktır.


9.2.1.4. Konkordatonun Tamamen Feshi Halinde Takipsiz İflas


İcra ve İflas Kanunu m.308/f’in 3. fıkrasının İİK m.308’e yaptığı atıf gereği konkordato tamamen feshedildiği takdirde mahkeme, borçlunun iflasa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin mevcut olması halinde, borçlunun iflasına re’sen karar verir.


9.2.1.5. Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırmanın Feshi Halinde Takipsiz İflas


İcra ve İflas Kanunu m.309/s uyarınca sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasında, yeniden yapılandırmanın tamamen feshine karar verilir ve bu karar kesinleşirse, durum mahkemece İİK m.288’de öngörülen usule göre ilanen duyurulur. İlandan itibaren on gün içinde, projeden etkilenen alacaklılar tasdik kararını vermiş olan mahkemeden borçlunun derhal iflasına karar verilmesini isteyebilirler.


9.2.2. Borçlunun Talebiyle Takipsiz İflas

Borçlunun talebiyle takipsiz iflas hususu İcra ve İflas Kanunu’nun 178. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde çerçevesinde borçlunun talebiyle takipsiz iflas hallerini; borçlunun kendi iflasını istemesinin ihtiyarında olması ve zorunlu olması olarak ikiye ayırarak incelemek gerekmektedir.


İcra ve İflas Kanunu m.178/1’e göre iflasa tabi bir borçlu, aciz halinde bulunduğunu bildirerek yetkili asliye ticaret mahkemesinden iflasını isteyebilir. Borçlu, bu halde, bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanını iflas talebine eklemek zorundadır. Bu belge mahkemeye ibraz edilmedikçe iflasa karar verilemez. Aciz hali gerçekleştiğinde, borçlu kendi iflasını istemek zorunda değildir. Ancak borçlu, kendisine karşı yapılmakta olan icra takiplerinden kurtulmak ve bütün alacaklılarının eşit biçimde alacaklarını alabilmelerini sağlamak için malvarlığının iflas yolu ile tasfiyesini bizzat isteyebilir.


Bunun üzerine iflas talebi ilan edilir. Alacaklılar iflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde davaya müdahale veya itiraz ederek, borçlunun iflas talebini, hakkındaki takipleri ertelemek ve borçlarını ödemeyi geciktirmek için yaptığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. Mahkeme yapacağı inceleme neticesinde bu itirazları kabul veya reddedecektir.


İcra ve İflas Kanunu m.178/3’te borçlunun kendi iflasını istemesinin zorunlu olduğu hal düzenlenmiştir. İflasa tabi bir borçlu aleyhine alacaklılardan birinin haciz yolu ile takibi neticesinde yapılan haciz borçlunun yarı mevcudunun elinden çıkmasına sebep olup da kalanı muaccel ve vadesi bir sene içinde gelecek diğer borçlarını ödemeye yetişmiyorsa borçlu derhal aczini bildirerek iflasını istemeye mecburdur.


Borçlunun kendi iflasını istemesinin zorunlu olduğu diğer bir halde İİK m.179 ve TTK m.376/3 çerçevesinde düzenlenmiştir. Buna göre sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurları tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir. Borca batık olma hali ile aciz hali birbirinden farklıdır. Aciz halinde, şirketin muaccel borçları, ödeme araçlarındaki sürekli yoksunluk sebebi ile karşılanamaz. Oysa borca batık olma halinde, şirketin tüm aktifleri, muaccel olsun olmasın, şirketin tüm borçlarını karşılamaya yetmemektedir.


9.2.3. Sermaye Şirketleri ile Kooperatiflerin Takipsiz İflası

Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflası İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesinde düzenlenmiştir. Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir.


9.2.4. Terekenin İflas Hükümlerine Göre Tasfiyesi

Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiye edileceği hallerden ilki, ölenin en yakın yasal mirasçılarının tamamı tarafından reddedilen mirasın sulh hukuk mahkemesi tarafından iflas hükümlerine göre tasfiye edilmesi halidir (TMK m.612/1). Yine borca batık olduğu için kanun hükmü gereği mirasın reddedilmiş sayıldığı hallerde de tasfiye bu şekilde olacaktır. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir (TMK m.612/2).


Resmi tasfiye neticesinde mevcudu borçlarını ödemeye yetmeyen terekenin tasfiyesi sulh hukuk mahkemesince iflas hükümlerine göre yapılır (TMK m.636).


Yukarıdaki hallerde, murisin iflasa tabi kimselerden olup olmadığına bakılmaksızın tereke iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi asliye ticaret mahkemesi tarafından değil, sulh hukuk mahkemesi tarafından karara bağlanır.


Uygulamalar


Mobilya işleriyle uğraşan tacir Ahmet Arı, Basri Batı’dan 30 ton kereste almış ve bunun karşılığı olan 300.000 TL’yi iki ay içinde ödeyeceği taahhüdünde bulunmuştur. Borcun vadesinde ödenmemesi üzere Basri Batı, Ahmet Arı’ya karşı adi iflas yoluyla takip başlatmıştır.


Uygulama Soruları


1. Basri Batı’nın başlatmış olduğu adi iflas yoluyla takipte ödeme emri kendisine tebliğ edilen borçlu, borcu bulunmadığı muhalefetini hangi süre içinde, hangi şekilde, hangi merciye yapacaktır? Takip, kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip olsaydı vereceğiniz cevapta bir değişiklik olur muydu? Anlatınız.


2. Ödeme emrine itiraz üzerine, alacaklı, hangi süre içinde iflas davası açacaktır? İflas davası açarken hangi taleplerde bulunmalıdır? Açıklayınız.


3. İflas davasında nasıl bir prosedür izlenecektir? Anlatınız.


Bölüm Özeti

“Takipli İflas ve Takipsiz İflas” başlıklı bu bölümde öncelikle adi iflas yoluyla takip ve daha sonra kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip ele alınmıştır. Her iki takipte de ödeme emri ve ödeme emri üzerine hangi muhalefetlerin hangi süre içinde yapılacağı incelenmiştir. Takipli iflas hallerinde iflas davasının hangi süre içinde açılacağı ve bu davada hangi taleplerde bulunulacağı açıklanmıştır. İflas davası boyunca izlenecek usul iflas kararı da dâhil olmak üzere anlatılmıştır. Takipli iflasın akabinde takipsiz iflas hallerine değinilmiştir. Bu kapsamda sırasıyla alacaklının talebiyle takipsiz iflas halleri, borçlunun talebiyle takipsiz iflas halleri, sermaye şirketleri ile kooperatiflerin takipsiz iflası ve terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

Adi iflas yoluyla takip hangi merciden başlatılır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İflas Dairesi


(B) Asliye Ticaret Mahkemesi


(C) İcra Dairesi


(D) İflas Bürosu


(E) Asliye Hukuk Mahkemesi


Cevap-1 :

İcra Dairesi


Soru-2 :

I. Çek


II. Konişmento


III. Bono


Yukarıdaki kıymetli evraklardan hangisine veya hangilerine dayanılarak kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takip başlatılabilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız II


(B) I-II


(C) II-III


(D) I-III


(E) I-II-III


Cevap-2 :

I-III


Soru-3 :

Alacaklının alacağının herhangi bir belgeye bağlı olmasının gerekmediği, bir belgeye bağlı ise de bu belgenin niteliğinin önem arz etmediği iflas yoluyla takip aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Kambiyo Senetlerine Özgü İflas Yoluyla Takip


(B) Rehnin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip


(C) Takipsiz İflas


(D) İlamlı İcra Yoluyla Takip


(E) Adi İflas Yoluyla Takip


Cevap-3 :

Adi İflas Yoluyla Takip


Soru-4 :

İlama dayanan alacağa yönelik ilamların icrası yoluyla takip yapılmasına ve borçluya gönderilen icra emrine rağmen borçlu borcunu ödemezse alacaklı aşağıdaki yollardan hangisi tercih edebilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla Takip


(B) Adi İflas Yoluyla Takip


(C) Rehnin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takip


(D) Takipsiz İflas


(E) Adi Haciz Yoluyla Takip


Cevap-4 :

Takipsiz İflas


Soru-5 :

I. Adi İflas Yoluyla Takip


II. Kambiyo Senetlerine Özgü İflas Yoluyla Takip


III. Adi Haciz Yoluyla Takip


Alacağı rehinle teminat altına alınan alacaklı, önce rehne müracaat zorunda olmaksızın yukarıda yer alan takip yollarından hangisine veya hangilerine müracaat edebilecektir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız II


(B) Yalnız I


(C) I-II


(D) I-II-III


(E) I-III


Cevap-5 :

Yalnız II


Soru-6 :

Adi iflas yoluyla takipte, iflas takip talebini alan icra müdürü, hangi süre içinde iflas ödeme emrini düzenleyerek borçluya göndermek zorundadır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Hemen


(B) Üç Gün


(C) Beş Gün


(D) Yedi Gün


(E) On Beş Gün


Cevap-6 :

Üç Gün


Soru-7 :

İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu iflas kararına karşı bu kararın taraflara tebliğinden itibaren hangi süre içinde hangi kanun yoluna müracaat edilecektir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yedi Gün/ İstinaf


(B) On Gün/ İstinaf


(C) On Beş Gün/ İstinaf


(D) On Gün/ Temyiz


(E) On Beş Gün/ Temyiz


Cevap-7 :

On Gün/ İstinaf


Soru-8 :

Adi iflas yoluyla takiplerde düzenlenen ödeme emrinde, borçluya borcunu hangi süre içinde ödemesi ihtar edilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Beş Gün


(B) Yedi Gün


(C) On Gün


(D) On Beş Gün


(E) Bir Ay


Cevap-8 :

Yedi Gün


Soru-9 :

Resmi tasfiye neticesinde mevcudu borçlarını ödemeye yetmeyen terekenin tasfiyesi hangi merci tarafından iflas hükümlerine göre yapılır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Sulh Hukuk Mahkemesi


(B) İcra Mahkemesi


(C) Asliye Ticaret Mahkemesi


(D) Asliye Hukuk Mahkemesi


(E) Aile Mahkemesi


Cevap-9 :

Sulh Hukuk Mahkemesi


Soru-10 :

I. Senedin kambiyo senedi niteliğinde olup olmadığını


II. Alacaklının takip yetkisinin olup olmadığını


III. Senedin vadesinin gelip gelmediğini


Kambiyo senetlerine özgü iflas yoluyla takibe ilişkin takip talebini alan icra memuru, yukarıdakilerden hangisini veya hangilerini inceler?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız I


(B) I-II


(C) I-III


(D) II-III


(E) I-II-III


Cevap-10 :

I-II-III


10. İFLASIN AÇILMASININ HUKUKİ SONUÇLARI

Giriş

İflas kararının hem borçlu hem de alacaklılar açısından önemli sonuçları vardır. İflas kararının en önemli sonucu, borçlunun müflis sıfatını kazanmasıdır. Müflisin malları üzerindeki hukuki rejimin ne şekilde yürüyeceği İcra ve İflas Kanunu’nun 184. ve devamı hükümlerinde düzenlenmiştir. Bu noktada özellikle borçlunun malları üzerinde tasarruf yetkisinin ortadan kalkması önem taşımaktadır. İflas kararı neticesinde, ayrıca, alacaklıların statüsü iflas alacaklısı olarak değerlendirilecektir. İflas alacaklısının tâbi olduğu hukuki rejim İcra ve İflas Kanunu’nun 195. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. İflas kararının verilmesi doğrudan bu sonuçların gerçekleşmesine sebebiyet verecektir.


10.1. İflasın Borçlu Açısından Hukuki Sonuçları

10.1.1. İflas Masası ve İflas Masasının Oluşumu

İflasın açılmasıyla birlikte borçluya müflis denir. İflas açıldığı anda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder. Buna iflas masası adı verilir (İİK m.184/1, c.1). İflas açıldığı zaman müflisin malvarlığına dâhil olan haczedilebilen bütün mal, alacak ve hakları iflas masasına girer. Müflis, masaya giren mallar üzerinde tasarrufta bulunamaz. İflas masasının idaresi iflas organlarına aittir. İflas masasına giren mal, alacak ve haklar, alacakların ödenmesine tahsis olunur.


İflasın açılmasından sonra iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar da iflas masasına girer (İİK m.184/1, c.2). Buradan anlaşılması gereken müflisin kişisel çalışmasına dayanmayan kazanımlarıdır (örneğin hibe, piyango, miras, vasiyet ile kazanımlar). Müflisin iflas kararından sonraki çalışması sonucunda elde ettiği ücret iflas masasına girmez.


İflasın açıldığı anda müflise ait olan üzerinde rehin bulunan mallar rehin sahibi alacaklının rüçhan hakkı saklı kalmak suretiyle masaya girer ve iflas idaresi tarafından en yakın ve münasip zamanda paraya çevrilip muhafaza ve satış masrafları çıkarıldıktan sonra rehinli alacaklıya hakkı verilir. Rehin sahibi alacaklı, istediği takdirde iflastan sonra da masaya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir (İİK m.185/1).


Borçlunun iflas açılmadan önce haczedilmiş olan mal ve hakları da iflas masasına girer. Zira İİK m.186/1’e göre ihtiyaten haczedilmiş mallarla iflas açıldığı zaman paraya çevrilmemiş hacizli mallar masaya girer. Bununla birlikte hacizli mal iflas açılmadan önce paraya çevrilmiş haldeyse hacizli malların satış bedeli iflas masasına girmez. Bu durumda hacizli malların bedeli İİK m.138-144 hükümlerine göre haciz koyduran alacaklılara paylaştırılır. Paylaştırmadan sonra artan kısım iflas masasına girer (İİK m.186/2).


Borçlunun, hacizden veya hakkında iflas kararı verilmeden önceki dönemde, alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yapmış olduğu tasarrufların iptali için tasarrufun iptali davası adı verilen bir müessese düzenlenmiştir. İİK m.187’ye göre iptal davasına konu olabilecek bütün şeylerin masaya girmesi için iflas idaresi gereken davaları açar. Görüldüğü üzere iptal davalarını açabilme hakkı, iflasın açılması ile iflas masasına geçer ve bu iptal davalarını iflas idaresi açar.


10.1.2. İflas Masasından Çıkarılabilecek Mal ve Haklar

İflas masasına yalnızca iflas açıldığı anda borçluya ait olan mal, alacak ve haklar girer. Bir mal üçüncü kişiye ait olmasına rağmen iflas masasına girmişse bu malın masadan çıkarılarak sahibine verilmesi gerekir. Bunun haricinde İcra ve İflas Kanunu’nda bazı özel masadan çıkarma halleri de öngörülmüştür. Bu haller şunlardır:


1. İcra ve İflas Kanunu’nun 188. maddesine göre sırf bedelini tahsil etmek için veya tayin edilen ilerdeki bir tediyeye karşılık olarak müflise devredilmiş olan hamiline veya emre muharrer senetleri devredenler geriye isteyebilir. Buna göre tahsil cirosuyla borçluya devredilen hamiline veya emre yazılı kambiyo senedi henüz tahsil edilmemiş ve iflasın açıldığı anda borçlunun elindeyse, üçüncü kişi cironun tahsil cirosu olduğunu kanıtlamak şartıyla senedin kendine iadesini iflas idaresinden isteyebilecektir.


2. İcra ve İflas Kanunu’nun 189. maddesine göre müflis başkasına ait bir malı satıp da iflasın açılmasından evvel parasını almamış ise mal sahibi, bu mal için yapılan masrafların masaya ödenmesi karşılığında alıcıda olan alacağın kendisine temlikini yahut satılan şeyin bedeli masaya ödenmiş ise bu bedelin kendisine verilmesini isteyebilir.


3. İcra ve İflas Kanunu’nun satıcının geri alma hakkı başlıklı 190. maddesinin 1. fıkrasına göre satıldığı ve gönderildiği halde iflasına hükmolunmazdan evvel müflisin eline geçmeyen mallar için masa tarafından bedeli verilmiş olmadıkça satıcı istirdat iddiasında bulunabilir. Bu hükmün uygulanabilmesi için gereken şartlar şunlardır: Borçlunun satın almış olduğu mal başka yerden gönderilmelidir. Mal iflas açıldığı anda müflisin eline geçmemiş olmalıdır. Müflis, satış bedelinin tamamını henüz ödememiş olmalıdır. Müflis, söz konusu malı, iflasın ilanından evvel emtiayı temsil eden bir senetle iyi niyet sahibi üçüncü bir şahsa satmış veya rehnetmiş olmamalıdır (İİK m.190/2).


10.1.3. İflas Alacağı ve Masa Alacağı Kavramları

İflas alacağı, iflasın açıldığı anda müflise karşı hukuken mevcut olan alacaklardır; diğer bir deyişle müflisin iflasın açıldığı anda borçlarıdır. İleride de göreceğimiz üzere iflas alacağı sadece müflisin muaccel borçları değil; bunun haricinde müflisin müeccel borçları, geciktirici şarta bağlı borçları ve konusu paradan başka bir şey olan borçlarıdır. Masa alacağı ise iflas açıldıktan sonra iflasın tasfiyesi için masa tarafından yapılan borçlardır. Masanın bu borçlarını müflis değil, bizzat masa yapar. Masa alacakları, iflas alacaklarından daha önce ve tam olarak ödenir (İİK m.248).


10.1.4. İflasın Müflisin Tasarruf Yetkisi Üzerindeki Etkisi

10.1.4.1. Müflisin Masa Malları Üzerindeki Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması


İflas kararı verilmekle müflis hak ehliyetini ve fiil ehliyetini kaybetmez. Müflisin, sadece, iflas masasına giren mal ve haklar üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanır. Bu mallar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi iflas masasına geçer. İcra ve İflas Kanunu’nun 191. maddesinin 1. fıkrasına göre borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür.


Müflisin hükümsüz olan işlemleri yalnızca tasarruf işlemleridir. Müflisin borçlandırıcı işlem yapması yasak değildir. Ayrıca müflis sadece masanın mevcudunu azaltıcı nitelikte tasarruf işlemleri yapamaz (örneğin satış yoluyla taşınır bir malını başkasına devredemez.). Müflisin yapmış olduğu tasarruf işlemi yalnızca alacaklılarına karşı hükümsüzdür. Bu durumda müflisle muameleye giren kimse veya müflis bu tasarrufun hükümsüzlüğünü ileri süremez. Müflisin masa üzerindeki bir mala ilişkin tasarrufunun alacaklılara karşı hükümsüz sayılması için iflasın açılmasından sonraki bir dönemde yapılmış olması yeterlidir. Diğer bir deyişle ayrıca iflasın ilan edilmesine gerek yoktur.


Kural olarak müflis ile tasarruf işleminde bulunan üçüncü kişinin iyi niyeti korunmaz. Diğer bir deyişle, üçüncü kişinin iyi niyetli olduğu tasarruflar da hükümsüzdür. Bu husus iflasın ilanından sonraki dönemde yapılan tasarruflar bakımından mutlaktır. Bununla birlikte İcra ve İflas Kanunu, üç halde, iflasın açılması ile iflasın ilanı arasındaki dönemde müflis ile tasarruf işlemi yapan üçüncü kişinin iyi niyetini korumuştur. İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiş olan üç hal şunlardır:


1. İcra ve İflas Kanunu’nun 191. maddesinin 2. fıkrasına göre iflas açılmadan evvel borçlu tarafından imza edilmiş emre muharrer bir senet veya üzerine keşide olunmuş bir poliçe iflasın ilanından evvel vadesinde müflis tarafından ödenmiş olursa iflastan haberdar olmayan ve ödemenin reddi halinde üçüncü bir şahsa rücu hakkını kullanabilecek vaziyette bulunan hamilden ödenen meblağ geri alınamaz.


2. İcra ve İflas Kanunu’nun 192. maddesine göre iflasın açılmasından sonra müflis hiçbir ödeme kabul edemez. Müflise ödemede bulunan kimse müflisin alacaklılarına karşı ancak masaya giren para veya kıymet nispetinde borcundan kurtulur. Bununla beraber iflasın ilanından evvel müflise ödemede bulunan borçlu iflastan haberi yoksa borcundan kurtulur.


3. İcra ve İflas Kanunu’nun 190. maddesinin 2. fıkrasına göre iflas açılmadan önce müflise satılmış ve gönderilmiş fakat müflisin eline geçmemiş olan mallar için emtiayı temsil eden bir senet (taşıma senedi, konişmento, makbuz senedi, varant gibi) düzenlenmiş ve bu senet mallardan önce müflisin eline geçmiş ve müflis de bu senede dayanarak iflasın ilanından önceki bir dönemde malları iyi niyetli bir üçüncü kişiye satmış ise satıcı artık geri alma hakkını kullanamaz.


10.1.4.2. Müflise Karşı İflas Kararından Önce Başlatılmış Olan Bazı Takiplerin Durması ve Düşmesi


İflasın açılmasının takipler üzerindeki etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 193. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre iflasın açılması, borçlu aleyhinde iflas kararından önce başlatılmış olan haciz yoluyla yapılan takiplerle teminat gösterilmesine ilişkin takipleri durdurur (İİK m.193/1). İflas kararının kesinleşmesi ile bu takipler düşer (İİK m.193/2). Takiplerin duracağına ve düşeceğine ilişkin bu düzenleme yalnızca müflise karşı yapılan takipler bakımındandır. Yani müflisin iflasın açılmasından önce başlatmış olduğu takiplerin durması ve düşmesi söz konusu değildir. Bunun yanı sıra iflasın açılması ile duracak olan takipler yalnızca müflisin masaya giren malvarlığı ile ilgili takiplerdir (örneğin ilamlı takip, adi haciz yoluyla takip, kambiyo senedine dayanan haciz yoluyla takip, kamu alacaklarının tahsili için 6183 sayılı Kanun’a göre yapılan takipler). Buna karşılık çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamlı takip, taşınmazların tahliye ve teslimine ilişkin takipler gibi masaya giren malvarlığına dair olmayan takipler durmaz.


İflasın tasfiyesi süresince müflise karşı hiçbir yeni takip yapılamaz (İİK m.193/3). Müflisin iflastan sonra doğmuş olan borçlarından dolayı müflise karşı haciz yoluyla takip yapılabilmesi mümkündür.


Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takiplere iflastan sonra da takip alacaklıları tarafından iflas masasına karşı devam edilir ve satış bedeli rehinli alacaklılara paylaştırılır. Artan kısım iflas masasına intikal eder. Şu kadar ki, takip alacaklısı, iflastan önce başlamış olduğu rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipten vazgeçerek, rehnin İİK m.185’e göre satılmasını isteyebilir (İİK m.193/4).


10.1.4.3. Müflisin Taraf Olduğu Hukuk Davalarının Durması


Borçlu hakkında iflas kararının verilmesi borçlunun taraf ehliyetinin ve dava ehliyetinin kaybedilmesi sonucunu doğurmaz. Müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından masa ile ilgili davalara ilişkin dava takip yetkisi artık müflise değil iflas idaresine ait olacaktır.


İcra ve İflas Kanunu’nun 194. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesine göre acele haller istisna olmak üzere iflastan önce açılmış olan müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları iflas kararının verilmesiyle durur. Bu durma ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonraya kadar devam eder. Bu hükme göre iflasın açılmasıyla duracak olan hukuk davaları sadece iflas kararı öncesi borçluya karşı açılmış olan davalar değil, aynı zamanda iflas kararı öncesi borçlunun davacı olarak açmış olduğu hukuk davalarıdır.


İflasın açılması ile duran davalar hukuk davalarıdır. O halde ceza davalarının ve müflisin iflas masasına giren malvarlığını etkilemeyen idari davaların durması söz konusu değildir. İcra ve İflas Kanunu bazı hukuk davalarının da iflas kararından etkilenmeyeceğini düzenlemiştir. Acele dava ve işler (tasarrufun iptali davası, ortaklığın giderilmesi davası, zilyetliğe yönelik haksız tecavüzün önlenmesi davası, ihtiyati tedbir, delil tespiti gibi), şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan maddi ve manevi tazminat davaları ile evlenmeye ilişkin davalar, kişisel duruma ilişkin davalar veya nafaka işlerine ilişkin davalar, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davaları hakkında iflas kararının verilmesiyle durma söz konusu olmayacaktır.


Dava durduğu müddetçe zamanaşımı ve hakkı düşüren müddetler işlemez (İİK m.194/2).


10.2. İflasın Alacaklılar Açısından Hukuki Sonuçları

İflasın açılmasının müflisin hukuki durumu açısından ortaya sonuçlar yanında, müflisten alacaklı olan kişilerin alacakları bakımından da bazı sonuçları söz konusudur. İflasın açılmasının alacaklılar bakımından sonuçları daha ziyade maddi hukuka ilişkindir.


10.2.1. Müflisin Borçlarının Muaccel Hale Gelmesi

Muaccel iflas alacakları iflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ve takip masraflarıyla birlikte ana borca eklenir ve iflas masasından talep edilir.


İcra ve İflas Kanunu’nun 195. maddesinin 1. fıkrasına göre borçlunun taşınmaz mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar hariç olmak üzere iflasın açılması müflisin borçlarını muaccel kılar. Buna göre iflasın açılmasıyla müeccel borçlar muaccel hale gelecektir. Muaccel hale gelecek olan yalnızca para alacakları değildir. Paradan başka şey olan alacaklar da muaccel hale gelecektir.


Müflisin borçlarının iflas kararıyla birlikte muaccel hale gelmesinin istisnası bir borcun müflise ait taşınmaz rehniyle güvence altına alınmasıdır. Bu borçlar iflas kararına rağmen muaccel hale gelmeyecektir. Buna göre müflisin taşınır mallarının rehni suretiyle yahut üçüncü şahısların vermiş oldukları ipotekle güvence altına alınmış olan borçlar da iflas kararıyla birlikte muaccel hale gelir.


İflasın açılmasının müflisin üçüncü kişilerden olan müeccel alacaklarının üzerinde bir etkisi yoktur. Müflisin üçüncü kişilerden olan müeccel alacakları muaccel hale gelmez; iflas idaresi bu alacakları vadeleri gelince talep edebilir.


10.2.2. Faizlerin İşlemeye Devam Etmesi

İcra ve İflas Kanunu’nun 196. maddesinin 1. fıkrasına göre iflasın açılması ile birlikte, iflas masasına giren alacaklarda faiz işlemeye devam eder. Bununla birlikte kanun koyucu faiz oranı ve faizlerin ne zaman ödeneceği noktasında adi alacaklarla rehinli alacaklar arasında bir ayrım yapmıştır.


Adi alacaklarda faiz iflas kararına rağmen devam eder. Ancak rehinle temin edilmemiş alacaklarda iflasın açılmasından sonraki dönem için ticari olmayan işlerdeki faiz oranı uygulanır (İİK m.196/2). Adi alacaklar için yapılacak faiz ödemesi İİK m.195’e göre hesaplanan anaparalar ödendikten sonra yapılır (İİK m.196/3).


Rehinle temin edilmiş olan alacaklarda da faiz iflas kararına rağmen devam eder ve iflastan önceki faiz oranı iflas kararından sonra da uygulanır. Rehnin taşınır rehni veya taşınmaz rehni olması açısından bir fark söz konusu değildir. Aynı şekilde rehinli malın borçluya veya üçüncü kişiye ait olmasının da herhangi bir önemi yoktur. Rehinle temin edilmiş alacaklarda İİK m.196/3 uygulanmaz. Zira rehin alacaklıya aslı gibi faizlerini de temin eder. Bu durumda rehin alacaklısı, rehnin satış bedelinden, hem iflasın açıldığı tarihe kadar işlemiş olan faizleri hem de iflasın açılmasından rehnin satıldığı tarihe kadar olan işleyecek faizleri alır.


10.2.3. Şarta Bağlı Olan Alacakların Durumu

İcra ve İflas Kanunu’nun 197. maddesinin 1. fıkrasına göre müflisin alacaklısı geciktirici bir şarta bağlı veya belirsiz bir vadeye bağlı alacağını da iflas masasına kaydettirebilir. Tasfiye sırasında bu alacaklar için de pay ayrılır ve hisse bir bankaya yatırılır. İleride şart gerçekleşir veya vade gelirse bankadaki para alacaklıya ödenir. Şart gerçekleşmezse bankadaki bu para, iflas dairesi tarafından, alacağını tamamen alamamış olan iflas alacaklılarına dağıtılır.


Bozucu şarta bağlı alacaklar da iflas masasına kaydedilir. Tasfiye sonucunda bu alacaklılara ödeme yapılır. İflas kapandıktan sonra bozucu şart gerçekleştiği takdirde alacaklıya ödenen para iflas dairesi tarafından geri alınır.


10.2.4. Konusu Para Olmayan Alacakların Paraya Çevrilmesi

İcra ve İflas Kanunu’nun 198. maddesinin 1. fıkrasına göre konusu para olmayan alacaklar da ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilerek masaya kaydedilir. Paraya çevirme işlemi iflas idaresi tarafından değil, alacağını kaydetmek isteyen alacaklı tarafından yapılır. Bununla birlikte iflas idaresi konusu para olmayan alacağın aynen ifasını masa yararına görürse aynen ifaya karar verebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir.


10.2.5. İflasta Takas

İcra ve İflas Kanunu’nun 200. maddesine göre alacaklı alacağını müflisin kendinde olan alacağı ile takas edebilir. Buna göre iflasta takas kural olarak mümkündür. Ancak kanun koyucu bazı hallerde takas yapılamayacağını düzenlemiştir. Buna göre;


1. Müflisin borçlusu iflas açıldıktan sonra müflisin alacaklısı olursa;


2. Müflisin alacaklısı iflas açıldıktan sonra müflisin veya masanın borçlusu olursa;


3. Alacaklının alacağı hamile muharer bir senede müstenit ise takas yapılamaz.


Anonim, limited ve kooperatif şirketlerin iflasları halinde esas mukavele gereğince verilmesi lazım gelen hisse senedi bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımları veya konması taahhüt edilen ve fakat konmamış olan sermayeler bu şirketlerin borçlarıyla takas edilemez (İİK m.200/2).


Bunun yanı sıra İcra ve İflas Kanunu’nun 201. maddesinde takasa karşı genel bir itiraz yolu düzenlenmiştir. Müflisin borçlusu iflasın açılmasından evvel alacaklısının aciz halinde bulunduğunu bilerek masanın zararına kendisine veya üçüncü bir şahsa takas suretiyle bir menfaat temin etmek için müflise karşı bir alacak ihdas ederse bu takasa mahkemede itiraz olunabilir. Takasa itiraz davası adı verilen bu davada davacı iflas idaresi, davalı ise takas yapan borçludur. Dava, iflasa karar verilen asliye ticaret mahkemesinde açılır.


10.2.6. Müflisin Kefil Olduğu Borçlar

İcra ve İflas Kanunu’nun 202. maddesinin 1. fıkrasına göre müflisin kefil olduğu borçlar, vadeleri gelmese bile, masaya borç olarak kaydedilir. 

Masa bu borçlar için ödediği para nispetinde asıl ve müşterek borçluların yerine geçer (İİK m.202/2). Kanun koyucu adi kefalet ile müteselsil kefalet arasında bir ayrım yapmamıştır.


Kefil ile birlikte asıl borçlu veya birlikte kefillerden biri de aynı zamanda iflas ederse, alacaklı alacağının tamamını kural olarak her iki iflas masasına da yazdırabilir.


10.2.7. Müşterek Borçluların Aynı Zamanda İflası

Müşterek borçlulardan maksat müteselsil borçlular, müşterek kefiller veya asıl borçlu ile kefil gibi bir borçtan birlikte sorumlu olan kişilerdir. Bir borcu birlikte taahhüt eden kişiler aynı anda iflas ederlerse alacaklı alacağının tamamını müflislerin her birinin masasından isteyebilir (İİK m.203/1). 

Birden fazla yapılan ödemeler alacağın tamamından fazlaysa, bu fazlalık, müşterek borçlusuna karşı sorumlu olduğu miktardan daha fazla ödemede bulunmuş olan iflas masasına intikal eder (İİK m.203/2). Ödedikleri hisselerin miktarı alacağın tamamını geçmedikçe masaların birbirine karşı rücu hakları yoktur (İİK m.203/3).


10.2.8. Müflisle Birlikte Borçlu Olanlardan Birinin Borcunu Kısmen Ödemiş Olması

Alacaklı alacağının bir kısmını müşterek borçlulardan birinden tahsil ettikten sonra diğer müşterek borçlu iflas etmişse, müşterek borçlunun müflise rücu hakkı olsun olmasın, borcun tamamı masaya kaydedilir (İİK m.204/1). İflas masasına kaydolunmak hakkı alacaklının ve müşterek borçlunundur (İİK m.204/2). Alacaklı masaca yapılan taksimde alacağının tamamına düşen hisseden alacağını tamamlayacak kadarını alır; geriye kalan paradan müşterek borçluya, rücu hakkı olduğu miktara düşen hisse verilir. Artan para da masaya kalır (İİK m.204/3).


10.2.9. Kollektif Şirket ve Ortaklarının İflası

Bir kollektif şirketle ortaklarından birisinin iflas muameleleri aynı zamana tesadüf ederse şirketin alacaklıları bütün alacaklarını ortağın masasına da kaydettirir. Bununla birlikte şirket alacaklıları, tasfiye sonunda müflis şirketin masasından alacaklarını alamadıkları miktarı müflis ortağın masasından isteyebilirler. Şirket iflas etmeksizin ortaklardan birisi iflas ederse şirketin alacaklıları alacaklarının tamamıyla masaya kabul olunurlar. Müflis ortağın masası İİK m.202’de yazılı olduğu gibi şirket alacaklıları yerine geçer (İİK m.205).


Uygulamalar


Basri Batı hakkında 01.02.2019 saat 09:30’da iflas kararı verilmiştir. Basri Batı’nın iflas kararı verildiği dönemde bir adet X marka arabası, bankada 20.000 TL’si ve üzerinde haciz bulunan bir adet Y marka motorsikleti bulunmaktadır.


Uygulama Soruları


1. İflas kararının verilmesi üzerine Basri Batı’ya ait olan hangi mallar iflas masasına girecektir? Belirtiniz. İflas süreci devam ederken Basri Batı’nın kazanmış olduğu yılbaşı ikramiyesi iflas masasına girer mi? Açıklayınız.


2. İflas kararı öncesi Ahmet Arı, Basri Batı aleyhine 30.000 TL’lik adi haciz yoluyla takip başlatmıştır. Bu takip iflas kararından etkilenir mi? Anlatınız.


Ünite Soruları

Soru-1 :

Asliye ticaret mahkemesinin iflas kararı vermesiyle borçlu hangi sıfatı alır?

(A) Müflis

(B) Kısıtlı

(C) Mahcur

(D) Sınır Ehliyetli

(E) Kayyım


Soru-2 :

I. Müflisin Taşınmaz Malları

II. Müflisin Taşınır Malları

III. Müflisin Bankada Bulunan Mevduatı

Yukarıda değerlerden hangisi veya hangileri iflas masasına girer?

(A) Yalnız I

(B) I-II

(C) II-III

(D) I-III

(E) I-II-III


Soru-3 :

Adi tasfiye usulünde iptal davasına konu olabilecek bütün şeylerin masaya girmesi için gereken tasarrufun iptali davalarını kural olarak kim açar?

(A) İcra Müdürü

(B) İflas Bürosu Memuru

(C) İflas İdaresi

(D) I. Alacaklılar Toplantısı

(E) Müflis

Soru-4 :

İflas açıldıktan sonra iflasın tasfiyesi için masa tarafından yapılan borçlara ne ad verilir?

(A) İflas Alacağı

(B) Masa Alacağı

(C) İflas Harcı

(D) Gider Avansı

(E) Delil Avansı


Soru-5 :

İcra ve İflas Kanunu’nun 192. maddesine göre müflis hangi andan itibaren hiçbir ödeme kabul edemez?

(A) İflas Yoluyla Takip Talebinden İtibaren

(B) İflas Talebinden İtibaren

(C) İflas Talebinin İlanından İtibaren

(D) İflas Kararından İtibaren

(E) İflas Kararının İlanından İtibaren


Soru-6 :

I. Adi Haciz Yoluyla Takip

II. Kambiyo Senedine Özgü Haciz Yoluyla Takip

III. Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamlı İcra Yoluyla Takip

İflas kararı öncesinde müflise karşı başlatılmış olan yukarıdaki takiplerden hangisi veya hangileri iflas kararının verilmesiyle durmaz?


(A) I-II

(B) I-II-III

(C) Yalnız III

(D) II-III

(E) I-III


Cevap-6 :

Yalnız III


Soru-7 :

“Borçlunun taraf olduğu tüm hukuk davaları acele haller istisna olmak üzere …………….ndan 10 gün sonraya kadar durur.” Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisinin gelmesi gerekmektedir?


(A) Birinci Alacaklılar Toplantısı

(B) Sıra Cetvelinin Hazırlanması

(C) Pay Cetvelinin Hazırlanması

(D) İkinci Alacaklılar Toplantısı

(E) Adi Tasfiye Usulünün İlanı


Soru-8 :

I. Müflisin borçlusu iflas açıldıktan sonra müflisin alacaklısı olursa


II. Müflisin alacaklısı iflas açıldıktan sonra müflisin borçlusu olursa


III. Alacaklının alacağı nama yazılı bir senede müstenitse


Yukarıdaki hallerden hangisinden veya hangilerinde iflasta takas yapmak mümkün değildir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) I-II-III


(B) I-II


(C) II-III


(D) I-III


(E) Yalnız II


Cevap-8 :

I-II


Soru-9 :

I. Bir kollektif şirketle ortaklarından birisinin iflas muameleleri aynı zamana tesadüf ederse şirketin alacaklıları bütün alacaklarını ortağın masasına da kaydettirir.


II. Şirket alacaklıları, tasfiye sonunda müflis şirketin masasından alacaklarını alamadıkları miktarı müflis ortağın masasından isteyebilirler.


III. Şirket iflas etmeksizin ortaklardan birisi iflas ederse şirketin alacaklıları ortağın masasına kabul olunmaz.


Kollektif şirket ve ortaklarının iflasına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) I-II


(B) II-III


(C) Yalnız III


(D) Yalnız I


(E) I-III


Cevap-9 :

Yalnız III


Soru-10 :

İflas kararının verilmesiyle ortaya çıkan sonuçlara ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İflas kararı verilmesiyle borçlu müflis sıfatını alır.


(B) İflas kararı verilmesiyle müflis fiil ehliyetini kaybetmez.


(C) İflas açıldığı zaman müflisin haczi kabil bütün malları nerede bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder.


(D) İflas kararı sonrası müflisin çalışması karşılığında elde ettiği kazancı da masaya girer.


(E) Haczi kabil olmayan mallar masaya girmez.


Cevap-10 :

İflas kararı sonrası müflisin çalışması karşılığında elde ettiği kazancı da masaya girer.


11. İFLAS MASASININ TEŞKİLİ VE ADİ TASFİYE USULÜ

Giriş

İflas kararının verilmesiyle birlikte iflas dairesi tarafından masa mallarının defteri tutulacak ve masa malları muhafaza altına alınacaktır. İflas dairesinin en önemli görevlerinden birisi tasfiyenin usulüne karar vermektir. Masa mallarının değeri adi tasfiye giderlerini karşıladığı takdirde iflas dairesi adi tasfiye usulünün uygulanmasına karar verecektir. İcra ve İflas Kanunu’nda detaylı olarak düzenlenen tasfiye usulü adi tasfiye usulüdür. Adi tasfiye usulünde iflas hukukuna özgü organlar olan birinci alacaklılar toplantısı, iflas bürosu, iflas idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı ortaya çıkacaktır. Alacak kaydının alınması sonrasında iflas idaresi tarafından sıra cetveli düzenlenecek, ikinci alacaklılar toplantısını müteakip masa mallarının paraya çevrilmesi ve paylaştırılması prosedürü gerçekleştirilecektir.


11.1. İflas Masasının Teşkili

11.1.1. Defter Tutulması

İcra ve İflas Kanunu’nun 208. maddesinin 1. fıkrasına göre iflas dairesi, iflasın açılması kendisine tebliğ edilir edilmez, müflisin mallarının defterini tutmaya başlar ve müflisin mallarının muhafazası için gereken tedbirleri alır. Bu sayede masaya giren mal ve haklar tespit edilerek iflasın tasfiyesinin şekli belirlenecektir.


Masaya müflisin haczi kabil malları girecektir. Bu kapsamda deftere müflisin iflas masasına giren mal, alacak ve hakları yazılır. Müflisin haczi kabil olmayan malları da deftere kaydedilecek ancak müflisin elinde bırakılacaktır (İİK m.211). Üçüncü kişilerin mülkü olarak gösterilen veya bunlar tarafından mülkiyeti iddiasında bulunulan mallar, bu iddialar da şerh düşülerek deftere kaydedilecektir (İİK m.212). Müflisin taşınmazları üzerinde tapu sicilinden anlaşılan üçüncü kişilere ait haklar re'sen deftere işaret olunur (İİK m.213). İflas dairesi deftere geçirilen her bir malın kıymetini takdir eder ve kıymeti deftere yazar (İİK m.214).


Müflis defter tutulurken hazır bulunarak mallarını iflas dairesine göstermeye ve iflas dairesinin emrine hazır bulundurmaya mecburdur (İİK m.209/1). Müflisi hazır bulundurmak mümkün olmazsa bu mecburiyet onunla bir arada yaşamış kimselerin reşit olanlarına düşer (İİK m.209/2).


İflas dairesi, tuttuğu defteri, doğruluğu ve eksiksiz olduğu hakkında beyanda bulunmak üzere müflise gösterir (İİK m.215/1). Müflisin cevabı deftere yazılır ve kendisine imza ettirilir (İİK m.215/2).


11.1.2. Masa Mallarının Muhafazası

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere iflas dairesi, iflasın açılması kendisine tebliğ edilir edilmez, müflisin mallarının muhafazası için gereken tedbirleri alır. İflas dairesinin, iflas kararını ilan etmesi ve gerekli yerlere bildirmesi masa mallarının muhafazası için bir tedbirdir.


İflas dairesi; müflise ait paraları, kıymetli evrakı, ticari ve ev idaresine ait defterleri ve herhangi bir önemi olan evrakı muhafaza altına alır (İİK m.210/3). Bunlardan başka malları da defter tutuluncaya kadar mühürler. İflas dairesi, gerekli görürse, bu malları, defter tutulduktan sonra da mühürler (İİK m.210/4).


İflas dairesi müflisin kullandığı yerler dışında bulunan eşyayı da muhafaza altına alır (İİK m.210/5). İflas dairesi; müflisin mağazalarını, eşya depolarını, fabrikalarını, imalathanelerini ve üretime yönelik sair yerlerini, perakende satış dükkânlarını ve bunlara benzer yerlerini, masa hakkında faydalı olacağı anlaşılırsa ilk alacaklılar toplanmasına kadar kontrolü altında idare eder; aksi takdirde bu yerleri kapatıp mühürler (İİK m.210/1). İflas dairesi bunlar haricinde de gerekli gördüğü diğer tedbirleri alabilecektir.


11.2. Tasfiyenin Şeklinin Belirlenmesi

11.2.1. Genel Olarak

Tasfiyenin hangi şekilde yapılacağı iflas dairesi belirleyecektir. İcra ve İflas Kanunu m.208/3’e göre iflas dairesi iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç iki ay içinde tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılacağına karar vermek zorundadır. İflas dairesi, masa mallarının defteri tutulduktan sonra üç durumla karşılaşabilir. Eğer masaya ait hiçbir mal bulunamamışsa tasfiyenin tatiline karar verilecektir. Defteri tutulan malların bedeli adi tasfiye masraflarını karşılayamayacak durumdaysa basit tasfiye usulü uygulanacaktır. Defteri tutulan malların bedeli adi tasfiye masraflarını karşılayacak durumdaysa adi tasfiye usulüne gidilecektir.


11.2.2. Tasfiyenin Tatili

İflas dairesi yapmış olduğu inceleme neticesinde masaya ait hiçbir mal bulamazsa tasfiyenin tatiline karar ve durumu ilan eder (İİK m.217 c.1). Bu ilanda alacaklılar tarafından otuz gün içinde iflasa yönelik işlemlerin yürütülmesinin devamı istenmediği ve masrafı peşin verilmediği takdirde iflasın kapatılacağı yazılır (İİK m.217 c.2).


Bu ilandan itibaren otuz gün içinde hiçbir alacaklı giderini peşin vererek tasfiyeye devam edilmesini istemezse, iflas dairesinin yazısı üzerine, iflasa karar vermiş olan asliye ticaret mahkemesi iflasın kapatılmasına karar verir.


Alacaklılardan birisi giderini peşin yatırmak kaydıyla tasfiyeye basit tasfiye olarak devam edilmesini isteyebileceği gibi adi tasfiye olarak devam edilmesini de isteyebilir.


11.3. Adi Tasfiye Usulü

11.3.1. Adi Tasfiyenin İlanı

İflas dairesi, iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç iki ay içinde tasfiyenin adi tasfiye şeklinde yapılacağına karar verirse, bu karar tarihinde itibaren en geç on gün içinde tasfiyenin adi tasfiye şeklinde yapılacağını İİK m.166/2’deki usule göre ilan eder (İİK m.219/1). İlanda:


1. Müflisin kimliği, yerleşim yeri ve iflasın açıldığı tarih;


2. Alacaklılara ve istihkak iddiasında bulunanlara alacaklarını ve istihkaklarını ilandan bir ay içinde kaydettirmeleri ve delillerinin (senetler ve defterler hulasaları v.s.) asıl veya tasdik edilmiş örneklerini ibraz etmeleri; (pek uzak yerlerde veya yabancı memleketlerde ikamet eden alacaklılar için müddet uzatılabilir.)


3. Müflisin borçlularının aynı müddet içinde kendilerini ve borçlarını bildirmeleri aksi takdirde cezalandırılacakları,


4. Müflisin mallarını her ne sıfatla olursa olsun ellerinde bulunduranların o mallar üzerindeki hakları saklı kalmak şartıyla bunları aynı müddet içinde iflas dairesi emrine tevdi etmeleri ve etmedikleri takdirde kabul edilebilir mazeretleri bulunmadıkça cezalandırılacakları ve rüçhan haklarından mahrum kalacakları;


5. İlandan itibaren en geç on gün içinde ve ilanda belirtilen yer, gün ve saatte birinci alacaklılar toplantısı yapılacağı; alacaklıların bu toplantıya gelmeleri veya vekil göndermeleri, müflis ile müşterek borçlu olanlar ve kefillerinin ve borcu tekeffül eden sair kimselerin toplanmada bulunmağa hakları olduğu yazılır.


11.3.2. Birinci Alacaklılar Toplantısı

Adi tasfiyenin ilanında belirtilen yer, gün ve saatte birinci alacaklılar toplantısı yapılır. Birinci alacaklılar toplantısına iflas müdürü veya yardımcısı başkanlık eder (İİK m.221/1). Birinci alacaklılar toplantısının en önemli görevi iflas idaresine aday göstermektir (İİK m.223/1). Birinci alacaklılar toplantısında, özellikle müflisin sanat veya ticaretinin devamı, fabrikaları, imalathaneleri ve üretime yönelik sair yerleriyle mağazalarının, eşya depolarının, perakende satış dükkânlarının faaliyetlerine devam edip etmemesi, muallak davalar ve pazarlıkla satışlar hakkında acil olan kararlar verebilir (İİK m.224/1).


Birinci alacaklılar toplantısında iflas bürosu oluşturulur. İflas müdürü, alacaklı oldukları tercihan ellerinde noter veya ipotek senedi gibi resmi senetle yahut 68/b ve 150/ı maddelerinde belirtilen belgelerle sabit olan kişilerden bir veya iki alacaklı veya temsilcileriyle birlikte bir büro teşkil eder (İİK m.221/1). Toplantıda kullanılan oyların geçerli olup olmadığına iflas bürosu karar verir. Büronun işlemlerine karşı ilgililer toplantı tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesine şikâyette bulunabilirler. Şikâyet sebebinin yerinde görülmesi ancak karar ekseriyetinin bozulması halinde nazara alınır. Aksi takdirde şikâyet ret olunur (İİK m.221/4).


Birinci alacaklılar toplantısının yapılabilmesi için toplantı yeter sayısına ulaşılması gerekir. Toplantı yeter sayısının hesabında bildirilmiş olan alacak oranlarına bakılır. Toplantıda kendileri veya mümessilleri bulunan alacaklıların, bildirilen alacaklar tutarının en az dörtte birini temsil etmesi halinde toplantı nisabı hâsıl olur. Toplantıda bulunanlar beş kişiden az ise bunların, alacak tutarının yarısına sahip olması şarttır (İİK m.221/2). Toplantı yeter sayısına ulaşıldıktan sonra kararlar, alacak tutarı çoğunluğuyla alınır (İİK m.221/3). Birinci alacaklılar toplantısında toplantı yeter sayısına ulaşılamadığı için iflas idaresine aday seçilemezse, iflas dairesi ikinci alacaklılar toplantısına kadar masayı idare eder ve tasfiyeye başlar (İİK m.222).


Her alacaklı, alacaklılar toplantısı kararlarına karşı yedi gün içinde icra mahkemesine şikâyet yoluna müracaat edebilir. İcra mahkemesi, iflas dairesinin mütalaasını aldıktan ve icabında şikâyet edeni ve dinlenmelerini isteyen alacaklıları da dinledikten sonra kısa bir zamanda kararını verir (İİK m.225).


11.3.3. İflas İdaresi

Adi tasfiye usulünde, iflas tasfiyesini gerçekleştiren ve iflas masasını idare eden organ iflas idaresidir. İflas masasının kanuni temsilcisi iflas idaresidir (İİK m.226/1 c.1). İflas idaresinin ve iflas masasının tüzel kişiliği yoktur. İflas idaresi masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükelleftir (İİK m.226/1 c.2).


İflas idaresi üç kişiden oluşur. Birinci alacaklılar toplantısında yapılacak seçimde, bu sayının iki katı kadar bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip kişi aday gösterilir. Bu adaylardan dört adedi alacak tutarına göre ekseriyeti teşkil edenlerce, iki adedi ise alacaklılar sayısı itibariyle ekseriyeti teşkil edenlerce seçilir ve icra mahkemesine bildirilir. İcra mahkemesi, iflas idaresini teşkil edecek üç kişiden ikisini alacak ekseriyetine sahip olanların gösterdiği dört aday, birini ise alacaklı ekseriyetinin gösterdiği iki aday arasından seçer (İİK m.223/1).


İflas idaresi, iflas dairesinin denetimi altındadır. İflas dairesi, iflas idaresinin kararlarına karşı icra mahkemesine şikâyet yoluna gidebilir. İcra mahkemesi, iflas idaresi üzerinde gözetim yetkisine sahip olup gerektiğinde iflas idaresini teşkil edenlerin görevine son verebilir. İcra mahkemesi, görevine son verilen veya istifa edenin yerine, önceki adaylar arasından İİK m.223’deki esaslar dairesinde yenisini seçer (İİK m.227/3).


İflas idaresini teşkil edenler Türk Ceza Kanunu uygulanmasında memur sayılırlar (İİK m.227/5). İflas idaresini teşkil edenler kusurlarından ileri gelen zarardan sorumludurlar. Bu davalara hukuk mahkemelerinde bakılır (İİK m.227/4).


İflas masası ile ilgili davalar iflas idaresi tarafından açılır. Müflis tarafından iflasın ilanından önce açılan davalara veya müflise karşı iflasın ilanından önce açılan davalara iflas idaresi tarafından devam edilir. Bu davalarda dava takip yetkisi iflas idaresine aittir. İflas idaresi, iflas masasına kabul edilen alacaklılara, talepleri halinde iflâs tasfiyesinin seyri ile müteakip işlemlerin planı ve takvimi hakkında bilgi vermekle yükümlüdür (İİK m.227/1 c.2). İflas idaresi, 12.380 TL’ye (2021 yılı için) kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, daha çok alacaklar içinse alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh ve tahkim olabilir (İİK m.226/2).


İflas idaresi, masanın vadesi gelmiş alacaklarını tahsil ve gerektiğinde takip veya dava eder (İİK m.229/1). Kıymeti düşecek yahut muhafazası masraflı olacak şeyler geciktirilmeksizin satılır. Borsa veya piyasada fiyatı bulunan esham ve eşya derhal paraya çevrilebilir. Diğer mallar ancak ikinci alacaklılar toplanmasından sonra satılır (İİK m.229/2). Rehinli mallar hususunda İİK m.185 hükmü uygulanacaktır.


11.3.4. İflasta İstihkak Davası

İcra ve İflas Kanunu’nda iflasta istihkak davaları açısından sadece malın iflas masasında olması hali düzenlenmiştir. Hacizde istihkak davalarından farklı olarak iflasta istihkak iddiasının konusu sadece mülkiyettir. Üçüncü kişilerin mülkiyet iddiası dışındaki bütün iddiaları sıra cetvelinin düzenlenmesi ve sıra cetveline itiraz prosedürü içinde karara bağlanır. Bu durumda iflas idaresi mülkiyet iddiası harici iddialardan kabul ettiklerini sıra cetveline geçirir, hakları kabul edilmeyenler sıra cetveline itiraz davası açarlar.


Üçüncü kişilerin, masa malları üzerindeki istihkak iddialarını, adi tasfiyenin ilanından itibaren bir ay içinde bildirmeleri gerekir. İstihkak iddialarının doğru olup olmadığı inceleyecek ve istihkak iddiasında bulunulan eşyanın iddiada bulunan 3. kişiye verilip verilmeyeceğine karar verecek olan iflas idaresidir (İİK m.228/1).


İflas idaresi; istihkak iddiasını reddederse, üçüncü kişiye icra mahkemesinde istihkak davası açması için yedi günlük bir süre verir ve bu durumu üçüncü kişiye tebliğ eder. Bu süre içinde dava açmayan üçüncü şahıs, masaya karşı istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır (İİK m.228/2). Bu dava üçüncü şahıs tarafından iflas masasına karşı açılır. Dava, iflas kararı vermiş olan ticaret mahkemesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde görülür. İcra mahkemesi, gerektiği takdirde üçüncü kişiden masanın muhtemel zararına karşı teminat isteyebilir (İİK m.228/4). İstihkak davasına, genel hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne göre bakılır (İİK m.228/3).


Müflise ait olduğu iddia edilen malın üçüncü kişi elinde olması halinde, malın masaya verilmesi için, iflas idaresi üçüncü kişiye karşı genel hükümlere göre istihkak davası açacaktır. Bu dava icra mahkemesinde değil, genel mahkemelerde görülecektir. Davanın yargılama usulü de HMK’nın genel hükümlerine tâbi olacaktır.


11.3.5. İflas Alacaklarının İncelenmesi ve Sıra Cetveli

11.3.5.1. İflas Alacaklarının İncelenmesi ve Sıra Cetveli Düzenlenmesi

Adi tasfiyenin ilanından itibaren bir ay içinde müflisten alacaklı olanlar ve müflisin elindeki mallar üzerinde istihkak iddiasında bulunanlar bu iddialarını bildirmek durumundadırlar. İflas idaresi, alacak ve istihkak iddialarının kaydı için tayin olunan müddet bittikten sonra iddiaları tahkik ve tetkik eder (İİK m.230/1 c.1). İflas idaresi her alacakla ilgili incelemeyi ayrı ayrı yapacaktır. İflas idaresi ayrıca masaya yazdırılan istihkak iddiaları hakkında da inceleme yapacaktır.


Alacak yabancı para cinsinden olsa bile masaya kaydı Türk lirası üzerinden yapılır. Zira yabancı para üzerinden masaya kabul halinde iflas alacaklıları arasında eşitlik ilkesine ayrı bir durum söz konusu olur.


Masanın borçlarını en iyi bilen müflis olduğu için, iflas idaresi, her alacak ve istihkak iddiası için ne diyeceğini müflise sorar (İİK m.230/1 c.2).


Alacakların kaydı için belli başvuru süresi geçtikten sonra ve iflas idaresinin seçilmesinden itibaren en geç iki ay içinde iflas idaresi tarafından İİK m.206 ve 207’deki yazılı hükümlere göre alacaklıların sırasını gösteren bir cetvel yapılır ve iflas dairesine bırakılır. Zorunlu hallerde iki ay bitmeden önce iflas idaresinin icra mahkemesine başvurması halinde icra mahkemesi bir defaya mahsus olmak üzere bu süreyi en çok iki ay daha uzatabilir. Süresi içinde sıra cetvelinin verilmemesi halinde iflas dairesinin durumu icra mahkemesine intikal ettirmesi üzerine iflas idaresi üyelerinin vazifesine son verilir ve yaptıkları hizmetleri için kendilerine bir ücret verilmez. Mahkeme ayrıca bu üyelerin bir yıldan az olmamak ve üç yılı geçmemek kaydıyla herhangi bir iflas idaresinde görev almalarını yasaklayabilir, bu karar kesindir (İİK m.232).


Hacizde sıra cetveli, mahcuz malların satış tutarının bütün alacaklılarının alacak tutarını ödemeye yetmemesi halinde düzenlenirken; iflasta her durumda sıra cetveli düzenlenir.


İcra ve İflas Kanunu m.206/1’e göre alacakları rehinli olan alacaklıların satış tutarı üzerinde rüçhan hakları olduğundan satış tutarından ilk önce onun alacağı ödenir. Rehinli alacaklardan sonra ikinci sırada gümrük resmi ve akar vergisi gibi Devlet tekliflerinden muayyen eşya ve akardan alınması lazım gelen resim ve vergisi ödenir. Daha sonra iflas masrafları ve masa alacakları ödenir. Daha sonra sıra İİK m.206/4’te ilk üç sırada yer alan imtiyazlı alacakların ödenmesine geçilir. Son olarak da dördüncü sırada yer alan imtiyazsız alacaklar ödenir.


Sıra cetvelinde kabul edilen iflas alacaklarından başka iflas idaresi tarafından kabul edilen rehin, intifa veya irtifak hakları gibi mülkiyet dışındaki istihkak iddiaları gösterilir. Sıra cetvelinde kabul edilmeyen alacaklar ret sebepleri ile birlikte gösterilir (İİK m.233/1 c.1). Masa alacakları sıra cetveline geçirilmez. Yine masa malları üzerindeki mülkiyete ilişkin istihkak iddiaları hakkında verilen kabul veya ret kararları sıra cetveline geçirilmez.


İflas idaresi sıra cetvelini iflas dairesine verir ve alacaklıları İİK m.166/2’deki usule göre ilan yoluyla haberdar eder. İddialarının tamamı veya bir kısmı reddedilen yahut iddia ettikleri sıraya kabul edilmeyen alacaklılara doğrudan doğruya haber verilir (İİK m.234).


11.3.5.2. Sıra Cetveline Karşı Müracaat Yolları


Sıra cetveline karşı iki yola başvurulur. Bunlar sıra cetveline karşı şikâyet ve sıra cetveline karşı itiraz davasıdır.


Sıra cetveli düzenlenirken iflas hukuku kurallarının yanlış uygulanması veya yapılan işlemlerin hadiseye uygun olmaması durumunda sıra cetvelinin ilanından itibaren yedi gün içinde icra mahkemesine şikâyet yolunu başvurulabilir. Alacaklı, ayrıca, kendisine verilen sıranın yanlış olduğunu düşünüyorsa sıra cetvelinin ilanından itibaren yedi gün içinde şikâyet yoluna müracaat edebilir (İİK m.235/son).


Alacağı iflas idaresi tarafından kısmen veya tamamen reddedilen alacaklı ile diğer bir alacaklının alacağına ya da ona verilen sıraya muhalefet eden alacaklı sıra cetveline itiraz davası açacaktır. Bu davada yetkili ve görevli mahkeme iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesidir (İİK m.235/1). Dava süresi sıra cetvelinin ilanından itibaren on beş gündür (İİK m.235/1). Burada iki durum söz konusu olabilir. Bunlardan ilki alacağı iflas idaresi tarafından kısmen veya tamamen reddedilen alacaklının iflas idaresine karşı açtığı kayıt kabul davasıdır (İİK m.235/2 c.1). Bu davada ispat yükü alacağının varlığını iddia eden davacı alacaklıdadır. Davaya bakan mahkeme dava açan alacaklının isteği üzerine ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nispette katılması gerektiği konusunda İİK m.302/6’ya kıyasen on beş gün zarfında karar verir (İİK m.235/1 c.son). Diğeri ise bir alacaklının diğer bir alacaklının alacağına ya da ona verilen sıraya muhalefet ederek o alacaklıya açtığı kayıt silme davasıdır (İİK m.235/2 c.2). Bu davada davalı, kendi alacağının varlığını ispat etmek durumundadır. Davacı, kayıt silme davasını kazanırsa, bu alacağa tahsis edilen hisse sıraya bakılmaksızın alacağı nispetinde davacıya verilir ve artanı da diğer alacaklılara sıra cetveline göre dağıtılır (İİK m.235/3 c.1). Sıra cetveline itiraz davası basit yargılama usulüne göre görülür (İİK m.235/3 c.2).


11.3.5.3. Alacakların Geç Bildirilmesi

Adi tasfiyenin ilanından itibaren bir ay içinde yazdırılmayan alacaklar daha sonra da masaya yazdırılabilir. İcra ve İflas Kanunu’nun 236. maddesinin 1. fıkrasına göre vaktinde masaya yazdırılmayan alacaklar, iflas kapanıncaya kadar masaya yazdırılabilecektir (İİK m.236/1). Bununla birlikte alacağın geç yazdırılmasının bir takım sonuçları mevcuttur. Her şeyden önce bu alacaklılar, alacaklarını bildirdikleri tarihten önce yapılan işlemlere itiraz edemezler. Yine bu alacaklılar alacaklarını bildirdikleri tarihten önce yapılan geçici dağıtmalara iştirak edemezler (İİK m.236/3).

İflas idaresi alacağı kabul ederse alacaklılar sıra cetvelini düzeltir ve bunu ilan ile alacaklılara bildirir (İİK m.236/4). Bu halde ortaya çıkan masraflardan yani geç kalmadan ileri gelen masraflardan alacaklı sorumludur. Alacaklı bu masrafları peşin vermeye zorlanabilir (İİK m.236/2).

11.3.6. İkinci Alacaklılar Toplantısı

İflas idaresi sıra cetvelini düzenledikten sonra sıra cetvelini iflas dairesine verir. İflas idaresi, sıra cetvelinin hazırlanması için Kanun’da öngörülen sürenin bitiminde alacakları tamamen veya kısmen kabul edilen alacaklılar ile sıra cetveline kayıt davası açmış alacaklılardan tedbir yoluyla toplantıya katılmalarına karar verilmiş olanları ikinci alacaklılar toplantısına davet eder (İİK m.237/1). İkinci alacaklılar toplantısının yapılabilmesi için sıra cetvelinin kesinleşmesine gerek yoktur ancak iflas kararının kesinleşmiş olması gerekir. İkinci alacaklılar toplantısına davet ilanı toplantı gününden en az yirmi gün önce yapılır ve ilanın birer sureti toplantıya katılacak alacaklılara gönderilir (İİK m.237/2). Konkordato teklifi hakkında müzakere cereyan edecekse ilanda bu husus da bildirilmelidir (İİK m.237/3).


İkinci alacaklılar toplantısına alacağı kısmen veya tamamen kabul edilen alacaklılar katılır. Yine kayıt kabul davası açmış olanlardan toplantıya katılmalarına mahkemece izin verilmiş olanlar da ikinci alacaklılar toplantısına katılabilirler.


İkinci alacaklılar toplantısına iflas müdürü veya yardımcısı başkanlık eder. Toplantı yeter sayısı ve karar yeter sayısı hususunda birinci alacaklılar toplantısındaki usul uygulanır (İİK m.237/4).


Toplantının başında, iflas idaresi, tasfiyenin yürütülmesine ve alacaklarla borçların durumuna dair ayrıntılı bir rapor verir (İİK m.238/1). Alacaklılar, iflas idaresini görevinde bırakmak isterlerse bu hususta ve masanın menfaati için zaruri gördükleri diğer hususlarda icap eden kararları verir (İİK m.238/2).


İkinci alacaklılar toplantısı yapılamazsa veya karar nisabı oluşmazsa durum tespit olunur. Bu halde iflâs idaresi tasfiye kapanıncaya kadar işe devam eder (İİK m.239).


İkinci alacaklılar toplantısında iflas masasına giren mal ve hakların ne şekilde paraya çevrileceği, bazı masa mallarının pazarlıkla satışı, iflasın açılması ile duran hukuk davalarına devam edilip edilmeyeceği, 12.380 TL’den (2021 yılı için) fazla olan alacaklar için iflas idaresine sulh veya tahkim yetkisi verilip verilmeyeceği, adi tasfiyenin altı aydan daha fazla sürdüğü hallerde basit tasfiye usulüne geçilip geçilmeyeceği gibi önemli kararlar alınır.


Alacaklıların çoğunluğu ister veya iflas idaresi gerekli görürse yeniden alacaklılar toplanması için davet yapılabilir. Yeniden alacaklılar toplantısının gündemindeki konular hakkında alacaklıların oyu, kendilerinin bilinen adreslerine taahhütlü bir mektupla yazılacak davet üzerine ve imzası noterlikçe tasdikli cevap yazısı ile elde edilebilir (İİK m.240/1). Nisap hakkında birinci alacaklılar toplantısındaki usul uygulanır (İİK m.240/2).


11.3.7. Paraya Çevirme, Paraların Paylaştırılması, Borç Ödemeden Aciz Belgesi

11.3.7.1. Paraya Çevirme Usulü

İflas masasına giren mal ve hakların paraya çevrilmesinde hangi yöntemin uygulanacağına ikinci alacaklılar toplantısında karar verilir. Kural paraya çevirmede açık artırma yolunun uygulanması olsa da, ister taşınır ister taşınmaz olsun ikinci alacaklılar toplantısında pazarlık usulüyle satışa karar verilebilir (İİK m.241/1). Üzerinde rehin hakkı bulunan masa malları ancak rehin hakkı sahibi alacaklıların muvafakatiyle pazarlık usulüyle satılabilir (İİK m.241/2).


Ticari ve ekonomik bütünlük arz eden ya da bir bütün halinde satıldığı takdirde daha yüksek gelir elde edileceği anlaşılan mal ve haklar bir bütün olarak paraya çevrilir (İİK m.241/3).


Taşınır ve taşınmaz malların satışının yapılma usulünde kural olarak hacizdeki hükümler uygulanır. İflasta satışı yapabilmek için alacaklıların bir satış talebinde bulunmasına gerek yoktur. İflasta, taşınmazların açık artırma yoluyla satışında, ayrı bir mükellefiyetler listesi düzenlenmez.

İflasta alacakların paraya çevrilmesinde İİK m.89 uygulanmaz. Müflisin üçüncü kişilerdeki alacağının çekişmesiz olması halinde vadesi gelen alacak iflas idaresi tarafından tahsil edilir. Eğer alacak çekişmeliyse, ikinci alacaklılar toplantısının kararına göre takip veya dava yoluna müracaat edilir. Eğer alacaklılar bu alacağı takip etmenin masa adına faydalı olmayacağını düşünüyorlarsa bu alacağı takip yetkisi isteyen alacaklıya devredilir. Eğer alacaklı bu davayı kazanırsa, paradan ilk olarak yaptığı giderler akabinde sıra cetvelindeki sırasına bakılmaksızın kendi alacağı ödenir. Artan para ise iflas masasına kalır (İİK m.245).


11.3.7.2. Paraların Paylaştırılması

İflas masasına giren mal ve haklar paraya çevrildikten ve sıra cetveli kesinleştikten sonra iflas idaresi sıra cetveline uygun olarak pay cetvelini ve son hesabı yapar (İİK m.247). Pay cetveli, bütün iflas alacaklılarına düşen payları gösteren cetveldir. Son hesap ise iflas idaresinin iflas tasfiyesi sırasında yapmış olduğu bütün para işlemleri hakkındaki bilgilerin yer aldığı rapordur. Pay cetveli ve son hesap iflas dairesine bırakılır ve orada on gün kalır (İİK m.249/1). İflas idaresince pay cetvelinin ve son hesabın iflas dairesine bırakıldığı ve payının miktarı her alacaklıya bildirilir (İİK m.249/2). Alacaklılar pay cetveline karşı yedi gün içinde şikâyet yoluna başvurabilir. Pay cetveline ve son hesaba karşı yedi gün içinde şikâyet yoluna müracaat edilmediği takdirde pay cetveli kesinleşir.


Kesin dağıtım, pay cetvelinin kesinleşmesi üzerine yapılır. Alacağı geciktirici şarta ve belirsiz bir vadeye bağlı olan alacaklılara pay ayrılır ancak bir ödeme yapılmaz. Bu alacaklıların payları bankaya yatırılır. Şayet vade belirli hale gelmez veya şart gerçekleşmezse bu alacaklılara ayrılan paylar bankadan alınarak alacağını tamamen almamış diğer alacaklılara paylaştırılır (İİK m.250).


İflas tasfiyesinin bitirilmesinin gecikmesi halinde iflas idaresi o ana kadar masaya girmiş paraları alacaklılara dağıtabilir. Bu hale geçici dağıtma adı verilir. Geçici dağıtım için sıra cetvelinin düzenlenmiş olması ve sıra cetveline itiraz süresinin geçmesi gerekir (İİK m.252/1). Bununla birlikte geçici dağıtım için sıra cetvelinin kesinleşmesine gerek yoktur. Bu halde geçici pay cetvelinin yapılması gerekmektedir. Geçici pay cetveli de iflas dairesine bırakılır ve orada on gün kalır. Geçici pay cetveline yönelik bir şikâyet olmayıp geçici pay cetveli kesinleştiği takdirde geçici dağıtma yapılır.


11.3.7.3. Borç Ödemeden Aciz Belgesi

İflas alacaklıları, alacaklarını tam olarak alamadıkları takdirde, kendilerine, iflas idaresi tarafından, ödenmemiş olan alacak kısmı için borç ödemeden aciz belgesi verilir (İİK m.251/1 c.1). Borç ödemeden aciz belgesi yalnızca kesin dağıtım sonunda verilir. İflasta, hacizden farklı olarak, geçici aciz vesikası ve kesin aciz vesikası ayrımı yoktur. İflastaki borç ödemeden aciz belgesine müflisin borcu kabul edip etmediği yazılır. İflastaki aciz belgesinin maddi hukuk bakımından sonuçları hacizdekiyle aynıdır. Buna karşılık iflastaki aciz belgesinin takip hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar hacizdekinden farklılıklar taşır.


İflasta verilen borç ödemeden aciz belgesinin İİK m.68/1 anlamında borç ikrarı içeren bir belge niteliğinde sayılabilmesi için müflisin bu alacağı kabul etmesi gerekir (İİK m.251/1 c.3).


İflastaki borç ödemeden aciz belgesine dayanılarak müflise bir sene içinde takip yapılması halinde müflise yeni bir ödeme emri gönderilmesi gerekir.


İflas kapandıktan sonra müflise karşı borç ödemeden aciz belgesine dayanılarak icra takibi yapılabilmesi için müflis borçlunun yeni mal iktisap etmesi gerekir. Müflisin iflastan sonra kazandığı aktifinden, iflastan sonra oluşan pasifi yani yaptığı borçları düşülünce ortaya çıkan fazlalık yeni mal iktisabıdır. Müflis yeni mal iktisap etmedikçe hakkında yeniden takip talebinde bulunulamaz. Müflis, bu yeni takip üzerine kendisine gönderilen ödeme emrine yeni mal iktisap etmediği yolunda itiraz ederse, ihtilaf icra mahkemesinde genel hükümler ve basit yargılama usulüne göre karara bağlanır. Müflise yeni mal iktisap etmediği itirazında bulunma imkânını sağlamak niyetiyle üçüncü kişinin hak sahibi kılındığı ama müflisin fiilen tasarruf ettiği mallar, üçüncü kişi bu durumu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, yeni mal sayılır (İİK m.251/2).


İflasta borç ödemeden aciz vesikası alacaklıya tasarrufun iptali davası açma imkânını vermez. Alacaklının bu davayı açabilmesi için dava açma yetkisinin o alacaklıya devredilmiş olması gerekir.


Uygulamalar


Ahmet Arı hakkında 01.02.2019 saat 09:30’da iflas kararı verilmiştir. İflas dairesi, masanın tasfiyesinde adi tasfiye usulünün uygulanacağını belirlemiştir. Tasfiyenin adi tasfiye usulü şeklinde yapılacağı ilan edildikten sonra birinci alacaklılar toplantısı yapılmıştır. İflas idaresi sıra cetvelini hazırlamış ancak sıra cetvelinde adını göremeyen Basri Batı buna muhalefet etmek istemektedir.


Uygulama Soruları


1. İflas dairesi hangi süre içinde tasfiye usulüne karar vermek zorundadır? Hangi halde adi tasfiye usulünün uygulanmasına karar verilebilecektir?

2. Tasfiyenin adi tasfiye usulüne göre yapılacağına ilişkin ilanda hangi hususlar yer alır?

3. Birinci alacaklılar toplantısının görevleri nelerdir?

4. İflas idaresi sıra cetvelini hangi süre içinde hazırlamalıdır?

5. Basri Batı, sıra cetveline ilişkin muhalefetini hangi süre içinde hangi merciye yapmalıdır?


Bölüm Özeti

“İflas Masasının Teşkili ve Adi Tasfiye Usulü” başlıklı bu bölümde masa mallarının defterinin ne şekilde tutulacağı, masa mallarının muhafazası, tasfiye usulünün ne şekilde belirleneceği, tasfiyenin tatilinin hangi halde söz konusu olacağı ve adi tasfiye usulü süreci öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :Tasfiyenin hangi şekilde yapılacağını aşağıdaki mercilerden hangisi belirler?

(A) Asliye Ticaret Mahkemesi

(B) İcra Dairesi

(C) Sulh Hukuk Mahkemesi

(D) İflas Dairesi

(E) Asliye Hukuk Mahkemesi


Cevap-1 :İflas Dairesi


Soru-2 :I. Adi Tasfiye Usulü

II. Seri Tasfiye Usulü

III. Basit Tasfiye Usulü

İcra ve İflas Kanunu’nda yukarıda sayılan tasfiye usullerden hangisi veya hangileri yer almaktadır?


(A) Yalnız III

(B) I-III

(C) II-III

(D) I-II-III

(E) I-II

Cevap-2 :I-III


Soru-3 :

İflas dairesi yapmış olduğu inceleme neticesinde masaya ait hiçbir mal bulamazsa hangi kararı verecektir?


(A) Tasfiyenin Tatiline

(B) İflasın Kaldırılmasına

(C) İflasın Kapatılmasına

(D) İflasın Ertelenmesine

(E) Basit Tasfiye Usulünün Uygulanmasına


Cevap-3 :Tasfiyenin Tatiline


Soru-4 :İflas alacaklısı, iflas dairesince tasfiyenin adi şekilde yapılmasına ilişkin verilen ilandan itibaren ne kadar süre ile masaya başvurup alacak iddiasını kaydettirerek garameye iştirak edebilecektir?


(A) 15 gün

(B) 1 ay

(C) 2 ay

(D) 3 ay

(E) 6 ay


Cevap-4 :1 ay


Soru-5 :Birinci alacaklılar toplantısına aşağıdakilerden hangisi başkanlık eder?


(A) Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimi

(B) İflas İdaresi

(C) İcra Mahkemesi Hâkimi

(D) İflas Müdürü

(E) Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi


Cevap-5 :İflas Müdürü


Soru-6 :

İflas idaresi üyelerini kim seçer?


(A) Birinci Alacaklılar Toplantısı

(B) İflas Müdürü

(C) İcra Mahkemesi

(D) Asliye Ticaret Mahkemesi

(E) İflas Bürosu


Cevap-6 :İcra Mahkemesi


Soru-7 :İflas alacaklılarını ve bu alacaklıların sırasını gösteren cetvel aşağıdakilerden hangisidir?


(A) Masa Cetveli

(B) Alacaklılar Cetveli

(C) Tasfiye Cetveli

(D) Borçlular Cetveli

(E) Sıra Cetveli


Cevap-7 :Sıra Cetveli


Soru-8 :Adi tasfiye usulünün uygulandığı bir durumda alacaklılardan biri, alacağının iflas idaresince tamamen veya kısmen haksız olarak reddedilmesi sebebiyle sıra cetveline itiraz etmek istiyorsa, sıra cetvelinin hazırlanıp iflas dairesine bırakıldığının ilanından itibaren kaç gün içinde sıra cetveline itiraz davası açmalıdır?


(A) 7 Gün

(B) 10 Gün

(C) 15 Gün

(D) 30 Gün

(E) 60 Gün


Cevap-8 :15 Gün


Soru-9 :İflas masasına giren mal ve haklar paraya çevrildikten ve sıra cetveli kesinleştikten sonra sıra cetveline uygun olarak hazırlanan, bütün iflas alacaklılarına düşen payları gösteren cetvel aşağıdakilerden hangisidir?


(A) Rehin Açığı Belgesi

(B) Son Hesap

(C) Borç Ödemeden Aciz Belgesi

(D) Mal Beyanı

(E) Pay Cetveli


Cevap-9 :Pay Cetveli


Soru-10 :İcra ve İflas Kanunu’na göre ikinci alacaklılar toplantısına davet ilanı toplantı gününden en az kaç gün önce yapılır?


(A) Yedi Gün

(B) On Gün

(C) On Beş Gün

(D) Yirmi Gün

(E) Otuz Gün


Cevap-10 :Yirmi Gün


12. İFLASIN KAPANMASI, İFLASIN KALDIRILMASI, BASİT TASFİYE USULÜ VE İFLAS SUÇLARI

Giriş

Tasfiyenin tamamlanmasının ardından iflas sürecinin iflasın kapanması kararı ile sona erdirilmesi gerekir. İflasın kapanmasına, iflas kararını veren asliye ticaret mahkemesi tarafından karar verilecektir. 

Bunun yanı sıra hakkında iflas kararı verilmiş olan gerçek ya da tüzel kişinin iflas prosedürü devam ederken İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan sebeplerin varlığını ileri sürerek hakkındaki iflas kararının kaldırılmasını talep edebilmesi mümkündür. 

Bu sebeplerin varlığını tespit edip, iflasın kaldırılması kararını verecek olan merci, yine iflas kararını veren asliye ticaret mahkemesidir.


Tasfiyenin usulünü belirleyecek olan iflas dairesi yapmış olduğu değerlendirme neticesinde, defteri tutulan mallar bedelinin adi tasfiye masraflarını karşılamayacağını anlarsa basit tasfiye usulünün uygulanmasına karar verecektir. Basit tasfiye usulünde adi tasfiye usulünden farklı olarak tüm tasfiye süreci iflas dairesi tarafından gerçekleştirilmektedir.


İflasa tâbi olan bir gerçek ya da tüzel kişi hakkında iflas kararının verilmiş olması suç oluşturmaz. Ancak, iflas kararının verilmesine müflisin taksir veya hilesi yol açmışsa yani iflas hâlinde bir kusur bulunuyorsa bu durum suç olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda mevzuatımızda iflas suçları düzenlenmiştir.


12.1. İflasın Kapanması

Masa mallarının paraya çevrilmesi akabinde yapılan kesin dağıtım ve alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara verilen borç ödemeden aciz belgesiyle iflas tasfiyesi sona erer. 

İflas tasfiyesinin tamamlanmasıyla iflasın kapanması kendiliğinden gerçekleşmez. İflasın kapatılmasının iflasa karar veren asliye ticaret mahkemesinden talep edilmesi gerekir.


İflas tasfiyesinin sona ermesi üzerine, iflas idaresi tarafından, iflasa karar veren ticaret mahkemesinden iflasın kapanması talep edilecektir. İflas idaresi, iflasın kapanmasını talep ederken iflasa karar veren asliye ticaret mahkemesine son rapor verir (İİK m.254/1). Son raporda, iflas tasfiyesinin ne şekilde yapıldığı hakkında asliye ticaret mahkemesine bilgi verilir.


6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesine göre iflasın kapanmasına karar verilmesi icra ve iflas hukukundaki çekişmesiz yargı işlerindendir. Asliye ticaret mahkemesi, iflasın kapanmasını, basit yargılama usulüne göre inceler.


Asliye ticaret mahkemesi, iflas idaresinin yapmış olduğu tasfiye işlemlerinde bir hata veya eksiklik gördüğü takdirde durumu icra mahkemesine bildirir (İİK m.254/2). Bu durumda icra mahkemesi hata ve eksikliklerin iflas idaresi tarafından giderilmesini isteyecektir. Asliye ticaret mahkemesi, hata ve eksikliklerin giderildiğine ilişkin icra mahkemesinin yazısına kadar iflasın kapanması kararını erteler. İcra mahkemesinin yazısı üzerine hata ve eksikliklerin giderildiğini gören asliye ticaret mahkemesi iflasın kapanmasına karar verecektir.


Asliye ticaret mahkemesi, iflas idaresinin sunacağı son rapor üzerine yaptığı inceleme neticesinde iflas tasfiyesinde bir hata ve eksiklik olmadığını tespit ettiği takdirde iflasın kapanmasına karar verir (İİK m.254/3).


İflasın kapanması kararı, iflas kararında olduğu gibi İİK m.166/2’deki usule göre ilan edilecek (İİK m.254/5) ve yine İİK m.166/2’deki ilgili yerlere bildirilecektir (İİK m.166/3). İflasın kapanmasıyla iflas idaresinin görevi sona ereceğinden, bu ilanları ve bildirimleri iflas dairesi yapacaktır.


Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere iflasın kapanması kararı ile iflas idaresinin görevi sona erer. İflasın kapanması ile müflisin bu sıfatı kalkmaz. Bunun için müflisin itibarının yerine getirilmesi gerekir.


İflasın kapanması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır (İİK m.254/4).


İflas kapandıktan sonra tasfiye dışı kalmış bir mal bulunduğu takdirde iflas dairesi tasfiye devam ediyormuş gibi o malları paraya çevirir ve sıra cetveline uygun olarak alacağını alamayan alacaklılara dağıtır (İİK m.255/1). Burada söz konusu olan mallar iflasın açılmasından sonra müflisin iktisap ettiği mallar değil, tasfiye devam ederken müflise ait olup sonradan ortaya çıkan mallardır.


Geciktirici şarta veya belirsiz bir vadeye bağlanmış olan alacaklarda, şart gerçekleşmez veya vade gelmezse bunlar için bankaya yatırılmış olan para iflas dairesi tarafından alacaklarını tamamen almamış olan alacaklılara dağıtılır (İİK m.255/2). 

Bozucu şarta bağlanmış olan alacaklarda, bozucu şart iflasın kapanmasından sonra gerçekleştiği takdirde alacaklının aldığı parayı iflas dairesine vermesi gerekir. İflas dairesi, bu halde, aldığı parayı alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara sıralarına göre dağıtacaktır. 

Yine bir davayı takip yetkisini almış olan alacaklı, iflas kapandıktan sonra davayı kazandığı takdirde elde edilen paradan masraf ve alacağını alacak, geriye bir para kalırsa, bu para alacağını tam olarak alamamış olan iflas alacaklılarına iflas dairesi tarafından dağıtılacaktır.


12.2. İflasın Kaldırılması

İcra ve İflas Kanunu’nun 182. maddesinde iflasın kaldırılması prosedürü düzenlenmiştir. İflas tasfiyesinin devamı sırasında İİK m.182’deki haller gerçekleştiği takdirde iflasın kaldırılması durumu ortaya çıkabilir.


İcra ve İflas Kanunu’nun m.182/1’de üç tane iflasın kaldırılması sebebi gösterilmiştir:


1. İflasın kaldırılmasının ilk sebebi müflisin bütün alacaklılarının iflas taleplerini geri almış olmalarıdır. Bunun anlamı alacaklıların iflas yoluyla takipten şimdilik vazgeçmeleridir. Bu vazgeçme, alacak hakkından vazgeçildiği anlamına gelmez. Müflis, bütün alacaklılarının, taleplerini geri aldıklarını bir beyanname ile ispat etmelidir.


2. İflasın kaldırılmasının ikinci sebebi bütün alacakların itfa edilmiş olmasıdır. Müflis, iflas devam ederken, borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğundan üçüncü kişilerin müflis adına ödeme yapmış olmaları veya alacakların diğer şekilde sona ermesi gerekir. Müflis, alacakların itfa edilmiş olduğunu belgeyle ispat etmelidir.


3. İflasın kaldırılmasının üçüncü sebebi konkordatonun tasdik edilmiş olmasıdır. Bu halde müflis iflas içi konkordato talep etmektedir. Müflisin talep etmiş olduğu konkordatoya ilişkin proje asliye ticaret mahkemesi tarafından tasdik edildiği takdirde iflas idaresinin başvurusu üzerine iflasın kaldırılmasına karar verilir.


Müflisin iflasın kaldırılmasını isteyebilmesi için bütün iflas alacaklılarının belli olması gerekmektedir. Bu kapsamda iflasın kaldırılması alacak hakkındaki taleplerin kaydı için adi tasfiyede öngörülmüş olan bir aylık sürenin bitiminden iflasın kapanmasına kadar talep edilebilecektir (İİK m.182/2 c.1).

İflasın kaldırılmasını talep edebilecek olan şahıslar şunlardır:

1. Bütün alacaklıların iflas taleplerini geri almış olmaları halinde müflis,

2. Bütün alacakların itfa edilmiş olması halinde yine müflis,

3. Konkordatonun tasdik edilmiş olması halinde ise iflas idaresidir.

İflasın kaldırılması, iflas kararını vermiş olan asliye ticaret mahkemesinden talep edilir. İflasın kaldırılması HMK m.382’ye göre çekişmesiz yargı işidir. Asliye ticaret mahkemesi, iflasın kaldırılması talebini basit yargılama usulüne göre inceler.

Asliye ticaret mahkemesi, iflasın kaldırılması sebeplerinden birinin gerçekleştiğini tespit ederse iflasın kaldırılması kararı verecektir. İflasın kaldırılması, iflas dairesi tarafından, İİK m.166/2’deki usulle ilan edilir (İİK m.182/3) ve İİK m.166/2’de belirtilen yerlere bildirilir (İİK m.166/3).

İflasın kaldırılması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. 

Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır (İİK m.182/2).

İflasın kaldırılmasında iflasın kapatılmasından farklı olarak iflas tasfiyesi henüz tamamlanmamıştır, tasfiye işlemleri devam ederken iflasın kaldırılması talebi yapılmıştır. İflasın kaldırılması kararının kesinleşmesiyle iflasın açılması ile ortaya çıkan tüm hüküm ve sonuçlar ortadan kalkar. İflasın kaldırılmasıyla müflis hiç iflas etmemiş gibi olmaktadır. 

Buna göre iflasın kaldırılmasıyla müflis sıfatı ortadan kalkacaktır. İflas tasfiyesi devam ederken müflisin malları henüz satılmamışsa borçlunun serbestçe tasarrufu için mallarının kendisine iadesine karar verilir. 

İflasın kaldırılması üzerine iflas tasfiyesi sırasında yapılan işlemler geçerliliğini korur. Örneğin masa malları satılmış ise satış geçerlidir; fakat satış bedeli alacaklılara değil, borçluya verilir. İflas kararının kesinleşmesiyle düşen takipler iflasın kaldırılması ile canlanmaz. 

İflas kaldırılınca, eski müflis, iflastan önce derdest olan ve taraf olarak yer aldığı hukuk davalarına devam edebilir. Masanın devam etmeyip bir alacaklıya devrettiği takip yetkisi iflasın kaldırılmasıyla düşer ve davaya eski müflis devam eder.


12.3. Basit Tasfiye Usulü

İflas dairesi iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç iki ay içinde tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılacağına karar vermek zorundadır. Basit tasfiye iki halde söz konusu olur. Bu hallerden ilki masa mallarının adi tasfiye masraflarına yetmemesi, ikincisi ise adi tasfiyenin uzaması nedeniyle basit tasfiyedir.


İflas dairesi tarafından, defteri tutulan mallar bedelinin adi tasfiye masraflarını karşılamayacağı anlaşılırsa iflas dairesi basit tasfiye usulünün uygulanmasına karar verir (İİK m.218/1). Adi tasfiye usulünde olduğu gibi bu halde de tasfiyenin basit tasfiye usulüyle yapılacağının ilan edilmesi gerekir. İflas dairesi, alacaklıları, yirmi günden az ve iki aydan çok olmamak üzere tayin edilecek müddet içinde alacaklarını ve iddialarını bildirmeğe ilanla davet eder (İİK m.218/2 c.1).


Bu süre içinde alacaklılardan biri gerekli masrafları peşin vererek adi tasfiye usulünün uygulanmasını talep edebilir (İİK m.218/2 c.2). Bu halde tasfiyeye adi tasfiye usulüne göre devam edilecektir. İflas dairesi, adi tasfiyeye ilişkin ilanı yaparak süreci başlatacaktır.


İflas dairesince verilen süre içinde alacaklılardan hiçbiri gerekli masrafları ödemeyerek adi tasfiyeyi talep etmezse tasfiyeye basit tasfiye usulüne göre devam edilir. Basit tasfiye usulü iflas dairesi tarafından tatbik edilecektir. Basit tasfiye usulünde iflas idaresi yoktur. İflas idaresinin görevleri iflas dairesi tarafından yerine getirilir. Bu kapsamda alacak tahkikini, sıra cetvelini, masaya giren malların paraya çevrilmesini, paraların dağıtımını ve borç ödemeden aciz vesikası düzenlenmesini iflas dairesi yapacaktır. 

İİK m.281/3’e göre de basit tasfiyede iflas dairesi alacaklıların menfaatlerine uygun şekilde malları paraya çevirir ve başka merasime mahal kalmaksızın alacakları tahkik ve sıralarını tayin ederek bedellerini dağıtır. Basit tasfiye usulünde alacaklılar toplantısı da yoktur. 

Basit tasfiye bitince iflas dairesi son raporu hazırlayarak asliye ticaret mahkemesine müracaat edecek ve mahkeme tarafından iflasın kapanmasına karar verilecektir. Tasfiyenin kapandığı yine iflas dairesi tarafından İİK m.166/2’deki usulle ilan edilecek (İİK m.218/4, İİK m.166/3) ve İİK m.166/2’de belirtilen yerlere bildirilecektir.


İflas açıldıktan sonra altı ay içinde adi tasfiyeyi bitirmek gerekir (İİK m.256 c.1). Adi tasfiye işlemleri 6 ay içinde bitirilmediği takdirde alacaklılar toplanarak basit tasfiye usulünün uygulanmasına karar verebilirler (İİK m.256 c.2). Bu karar alacak ekseriyetiyle alınmış olmalıdır (İİK m.256 c.3)


Görüldüğü üzere adi tasfiye altı ay içinde bitirilmediği takdirde basit tasfiye usulüne geçilmesi şart değildir. Alacaklılar toplantısında böyle bir karar verilmediği takdirde icra mahkemesi bu altı aylık süreyi uzatabilir (İİK m.256 c.4).


Eğer alacaklılar toplantısında tasfiyenin basit tasfiye usulüyle devamına karar verildiyse iflas idaresinin görevi son bulacaktır. Bu halde iflas dairesi iflasın tasfiyesine kaldığı yerden basit tasfiye usulüne göre devam edecektir.

12.4. İflas Suçları

Müflisin iflas hukukunu ilgilendiren bazı eylem ve işlemleri cezai müeyyide gerektirir. Bir gerçek ya da tüzel kişi hakkında iflas kararının verilmiş olması suç oluşturmaz. Buna göre adi iflas suç teşkil etmez. Ancak, iflas kararının verilmesine müflisin taksir veya hilesi yol açmışsa yani iflas halinde bir kusur bulunuyorsa bu durum suç olarak değerlendirilmektedir. 

Buna göre taksiratlı iflas ile hileli iflas suçtur. Adi iflas etmiş müflisin, müflis sıfatı, iflasın kapanmasından sonra da devam eder. Adi iflas suç teşkil etmese bile bunun kamu hukuku bakımından bir takım sonuçları vardır. Adi müflis; avukat, noter, banka yönetim kurulu başkanı ve üyesi ile denetleyicisi veya banka genel müdürü ve genel müdür yardımcısı olamaz. İtibarı yerine getirildiği takdirde bu görevleri ifa edebilecektir.


Hem İcra ve İflas Kanunu’nda hem de Türk Ceza Kanunu’nda taksirli iflas ve hileli iflasa ilişkin hükümler bulunmaktadır. İcra ve İflas Kanunu’nun 310. maddesinde taksirli iflas halleri ve 311. maddesinde hileli iflas halleri tek tek sayılmıştır. Türk Ceza Kanunu’nda ise taksirli iflasa ilişkin bir çerçeve çizilmek suretiyle tanım yapılmıştır (TCK m162). Türk Ceza Kanunu’nun 161. maddesinde ise hileli iflas halleri tek tek sayılmıştır.


Taksirli iflas halinin oluşabilmesi için her şeyden önce borçlu hakkında iflas kararı verilmiş olması gerekmektedir. İflasın taksiratlı iflas olup olmadığına asliye ceza mahkemesi karar verecektir. Taksirli iflas suçu şikâyete tâbi bir suç olmadığından ceza soruşturması ve kovuşturması yapılabilmesi için başvuru gerekmez. Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere taksirli iflasa ilişkin hem İcra ve İflas Kanunu’nda hem de Türk Ceza Kanunu’nda hüküm bulunmaktadır. Türk Ceza Kanunu sonraki tarihli bir kanun olduğundan suçun maddi unsurları ve suça uygulanacak ceza Türk Ceza Kanunu’na göre belirlenmelidir.


Türk Ceza Kanunu m.162’ye göre tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflasa sebebiyet veren kişi, iflasa karar verilmiş olması halinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Borçlu, tacir olmanın gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle iflas etmişse, taksiratlı müflis sayılır ve hapis ceza ile cezalandırılır.


Suçun oluşması için bir kişinin bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmesi yeterlidir. İflas suçunu işleyen kişinin sıfatı TTK m.12-17 hükümlerine göre tespit edilecektir. İflas suçunun oluşması için tacir olmak şarttır; dolayısıyla sadece iflasına karar verilmiş olan kimse taksiratlı iflas suçunun faili olabilecektir. Ancak ceza mahkemesi, iflas kararının varlığına rağmen iflasa ait şartların yokluğunu ileri sürerek beraat kararı verebilme imkânına sahiptir. İflas suçunun tarihi olarak iflasın ilan olduğu tarihi esas almak ve bu tarih üzerinden zamanaşımı sürelerini belirlemek gerekmektedir.


Türk Ceza Kanunu m.161’de hileli iflas suçu düzenlenmiştir. Borçlunun TCK m.161’deki eylemlerden biri nedeniyle iflas ettiği anlaşılır veya iflasın açılmasından sonra TCK m.161’deki eylem ya da işlemlerde bulunursa hileli müflis sayılır.


TCK m.161’e göre malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kişi, bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflasa karar verilmiş olması halinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


TCK m.161’e göre hileli iflasın varlığı için şu haller gerekir:


1. Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması,


2. Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi,


3. Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı halde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına neden olacak şekilde belge düzenlenmesi,


4. Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi gerekir.


Hileli iflas suçu ağır ceza mahkemesi tarafından incelenir. Bu suç şikâyete tâbi bir suç değildir. Şikâyet olmasa dahi suç kendiliğinden soruşturulur ve kovuşturulur.


Kişinin TCK m.161’deki işlemlerden dolayı cezalandırılması için iflasına karar verilmiş olması gereklidir. Hileli iflas suçunun seçimlik hareketli bir suç olması nedeniyle seçimlik hareketler madde metninde yer almıştır. Hileli iflas suçunda da fail iflasa tabi borçludur. Fakat tüzel kişinin iflasa tabi borçlu olması durumunda tüzel kişinin organ ve temsilcisi olan tüzel kişi adına işlemde bulunan gerçek kişiler suç faili olabileceklerdir. Taksiratlı iflasta olduğu gibi hileli iflasta da suç tarihini iflasın ilanı tarihi olarak belirtmemiz gerekmektedir.


Dava zamanaşımı süresi hileli iflasta TCK m.66/1 b.d uyarınca 15 yıl, taksiratlı iflasta ise TCK m.66/1 b.e’ye göre 8 yıldır. Ceza zamanaşımı süresi ise hileli iflasta TCK m.68/1 b.d’de 20 yıl, taksirli iflasta ise TCK m.68/1 b.e’ye göre 10 yıldır.


Uygulamalar


Cemil Can hakkında 03.03.2019 saat 15:00’te iflas kararı verilmiştir. İflas dairesi, tasfiyenin basit tasfiye usulüne göre yürütülmesine karar vermiştir. Masa mallarının para çevrilmesinin ve paraların paylaştırılmasının ardından iflasın kapatılması talep edilecektir.


Uygulama Soruları


1. İflas dairesi, hangi durumda, tasfiyenin basit tasfiye usulüne göre yapılmasına karar verebilecektir?


2. Basit tasfiye usulünün, adi tasfiye usulünden farkları nelerdir?


3. İflasın kapatılması hangi durumda hangi merciden talep edilecektir?


Bölüm Özeti

“İflasın Kapanması, İflasın Kaldırılması, Basit Tasfiye Usulü ve İflas Suçları” başlıklı bu bölümde iflasın kapatılması süreci, iflasın kaldırılması sebepleri ile iflasın kaldırılmasının sonuçları, basit tasfiye prosedürü ve iflas suçlarının neler olduğu öğrenilmiştir.


Ünite Soruları


Soru-1 :

İflasın kapanması kararı hangi merci tarafından verilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İcra Dairesi


(B) İcra Mahkemesi


(C) Asliye Ticaret Mahkemesi


(D) İflas Dairesi


(E) İflas İdaresi


Cevap-1 :

Asliye Ticaret Mahkemesi


Soru-2 :

İflasın kapanması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren kaç gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yedi Gün


(B) On Gün


(C) On Beş Gün


(D) Otuz Gün


(E) Kırk Beş Gün


Cevap-2 :

On Gün


Soru-3 :

“İflasın kapanması kararı … yargı işidir. İflasın kapanması … yargılama usulüne göre incelenir.”


Yukarıda boş bırakılan yerlere gelmesi gereken doğru ifadeler aşağıdakilerden hangileridir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Çekişmeli/Basit


(B) Çekişmeli/Yazılı


(C) Çekişmesiz/Yazılı


(D) Çekişmesiz/Basit


(E) Çekişmeli/Seri


Cevap-3 :

Çekişmesiz/Basit


Soru-4 :

I. Türk Ticaret Kanunu


II. İcra ve İflas Kanunu


III. Türk Borçlar Kanunu


İflasın kaldırılması sebepleri yukarıda yer alan kanunlardan hangisinde veya hangilerinde yer almaktadır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) I-II


(B) II-III


(C) I-II-III


(D) I-III


(E) Yalnız II


Cevap-4 :

Yalnız II


Soru-5 :

(I) İflasın kaldırılması kararının kesinleşmesiyle iflasın açılması ile ortaya çıkan tüm hüküm ve sonuçlar ortadan kalkar. (II) Borçlu hiç iflas etmemiş gibi olur. (III) Müflis sıfatı itibarı iade edilinceye kadar devam eder. (IV) İflas kaldırılsa da borçlu malları üzerinde tasarruf yetkisini kazanmaz.


İflasın kaldırılması kararının sonuçlarına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangileri yanlıştır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) II-III


(B) III-IV


(C) I-III


(D) I-IV


(E) II-IV


Cevap-5 :

III-IV


Soru-6 :

Defteri tutulan mallar bedelinin adi tasfiye masraflarını karşılamayacağı anlaşılırsa iflas dairesi tarafından hangi karar verilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Tasfiyenin Tatiline


(B) İflasın Kaldırılmasına


(C) Basit Tasfiye Usulünün Uygulanmasına


(D) İflasın Kapanmasına


(E) Borç Ödemeden Aciz Vesikası Verilmesine


Cevap-6 :

Basit Tasfiye Usulünün Uygulanmasına


Soru-7 :

Adi tasfiye işlemleri hangi süre içinde bitirilmediği takdirde alacaklılar toplanarak basit tasfiye usulünün uygulanmasına karar verebilirler?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Bir Ay


(B) İki Ay


(C) Üç Ay


(D) Altı Ay


(E) Bir Yıl


Cevap-7 :

Altı Ay


Soru-8 :

Hileli iflas suçunu incelemekle görevli mahkeme aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Ağır Ceza Mahkemesi


(B) Asliye Ceza Mahkemesi


(C) İcra Mahkemesi


(D) Sulh Ceza Hâkimliği


(E) Asliye Hukuk Mahkemesi


Cevap-8 :

Ağır Ceza Mahkemesi


Soru-9 :

Türk Ceza Kanunu’nun 162. maddesine göre tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla meydana gelen iflasa ne ad verilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Adi İflas


(B) Hileli İflas


(C) Taksirli İflas


(D) Kusurlu İflas


(E) Kasti İflas


Cevap-9 :

Taksirli İflas


Soru-10 :

Hileli iflasta dava zamanaşımı süresi aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak gösterilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 5 Yıl


(B) 8 Yıl


(C) 10 Yıl


(D) 15 Yıl


(E) 20 Yıl


Cevap-10 :

15 Yıl


13. KONKORDATO

Giriş

Konkordato, vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya vadesi gelecek borçlarını ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçluya borçlarını ödeyebilme imkânı sağlayan ve iflasa tâbi olan borçlulara bu suretle iflastan kurtulabilme imkânı veren bir müessesedir. Hakkında iflas kararı verilmiş borçlu dahi kanunun aradığı şartlara haiz olmak kaydıyla konkordatodan yararlanarak hakkındaki iflas kararının kaldırılmasını sağlayabilir. İflas dışı konkordatodan iflasa tabi olsun veya olmasın tüm borçlular yararlanabilmekte iken, iflas içi konkordatoya sadece hakkında iflas kararı verilmiş borçlunun müracaatı mümkündür. Malvarlığının terki suretiyle konkordato kurumu, İcra ve İflas Kanunu’na 2004 yılında dahil edilmiştir. Bu konkordato türüyle alacaklılara borçlunun mal varlığı üzerinde tasarruf etmek veya bu malların tamamını ya da bir kısmını üçüncü kişiye devretmek yetkisi verilir.


13.1. Konkordatonun Tanımı ve Türleri

Konkordato, borçlunun, yaptığı teklifin kanunda öngörülen çoğunluktaki alacaklıları tarafından kabul edilmesi ve yetkili makam olan asliye ticaret mahkemesince tasdik edilmesi sonucu, belli bir zaman dilimi içerisindeki tüm adi borçlarını, yaptığı teklif doğrultusunda ödemesini mümkün kılan bir hukuki imkân ve cebri bir anlaşmadır.


Konkordato yapılış biçimine göre üçe ayrılır. Tenzilat konkordatosu, alacaklıların alacaklarının bir kısmından feragat ettiği konkordato türüdür. Vade konkordatosu, alacaklar için yeni bir ödeme zamanının belirlendiği konkordato türüdür. Karma konkordato, hem alacaklıların alacaklarının bir kısmından feragat ettiği hem de kalan miktarın yeni bir vadede ödenmesinin sağlandığı konkordato türüdür.


Konkordato yapıldığı zamana göre ikiye ayrılır. İflas dışı konkordato, borçlunun henüz iflas etmeden önce teklif etmiş olduğu konkordatodur. Borçlu bu şekilde iflastan kurtulmaktadır. İflas içi konkordato ise iflas etmiş borçlunun tasfiye devam ederken teklif etmiş olduğu konkordatodur.


Yapılış amacına göre ise, borçların tasfiyesine yönelik olan adi konkordato ve malvarlığının tasfiyesine yönelik olan malvarlığının terki suretiyle konkordato şeklinde ikili bir ayrım yapılabilir.


13.2. Adi Konkordato

13.2.1. İflas Dışı Konkordato

İflas dışı konkordato; konkordato talebinde bulunulması, konkordato geçici mühlet kararının verilmesi, konkordato kesin mühlet kararının verilmesi ve konkordatonun tasdiki olmak üzere dört başlık altında incelenebilecek bir süreçten geçecektir. İflas dışı konkordato, İcra ve İflas Kanunu’nun 285. maddesiyle 308/h. maddeleri arasında düzenlenmiştir.


13.2.1.1. Konkordato Talebi


Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir (İİK m.285/1).


Konkordatoyu iflasa tâbi olan bir borçlu talep edebileceği gibi iflasa tâbi olmayan bir borçlu da talep edebilir. Yine konkordato, gerçek kişi borçlu tarafından talep edilebileceği gibi tüzel kişi borçlu tarafından da talep edilebilir.


İflas talebinde bulunabilecek her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle, borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir (İİK m.285/2).


Konkordato talebinde görevli ve yetkili mahkeme iflasa tâbi borçlu için borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesidir. İflasa tâbi olmayan borçlu içinse yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir (İİK m.285/3).


Konkordato talebinde bulunan borçlu, dilekçesiyle birlikte İİK m.286’da sayılmış olan belgeleri konkordato talebine eklemelidir. Bu belgeler;


1. Borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli malî kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren konkordato ön projesi.


2. Borçlunun malvarlığının durumunu gösterir belgeler; borçlu defter tutmaya mecbur kişilerden ise Türk Ticaret Kanununa göre hazırlanan son bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanan ara bilançolar, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri ile elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin e-defter berat bilgileri, borçlunun malî durumunu açıklayıcı diğer bilgi ve belgeler, maddi ve maddi olmayan duran varlıklara ait olup defter değerlerini içeren listeler, tüm alacak ve borçları vadeleri ile birlikte gösteren liste ve belgeler.


3. Alacaklıları, alacak miktarlarını ve alacaklıların imtiyaz durumunu gösteren liste.


4. Konkordato ön projesinde yer alan teklife göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktarı karşılaştırmalı olarak gösteren tablo.


5. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından Türkiye Denetim Standartlarına göre yapılacak denetim kapsamında hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanaklarıdır.


13.2.1.2. Geçici Mühlet


Konkordato talebi üzerine mahkeme, borçlunun talebiyle beraber sunması gereken belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunu tespit ettiğinde derhal geçici mühlet kararı verir (İİK m.287/1). Konkordato işlemlerinin başlatılması alacaklılardan biri tarafından talep edilmişse, borçlunun Kanun’da belirtilen belgeleri ve kayıtları mahkemenin vereceği makul süre içinde ve eksiksiz olarak sunması halinde geçici mühlet kararı verilir. Bu durumda anılan belge ve kayıtların hazırlanması için gerekli masraf alacaklı tarafından karşılanır. Belge ve kayıtların süresinde ve eksiksiz olarak sunulmaması halinde geçici mühlet kararı verilmez ve alacaklının yaptığı konkordato talebinin de reddine karar verilir (İİK m.287/2).


Mahkeme, geçici mühlet kararıyla birlikte konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla bir geçici konkordato komiseri görevlendirir. Alacaklı sayısı ve alacak miktarı dikkate alınarak gerektiğinde üç komiser de görevlendirilebilir. Üç komiser görevlendirilmesi durumunda komiserlerden biri, mahkemenin bulunduğu ilde faaliyet göstermek şartıyla Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetçiler arasından seçilir (İİK m.287/3).


Geçici mühlet üç aydır. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir, uzatmayı borçlu talep etmişse geçici komiserin de görüşü alınır. Geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez (İİK m.287/4).


Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur (İİK m.288/1).


Mahkemece geçici mühlet kararı, ticaret sicili gazetesinde ve Basın İlan Kurumunun resmi ilan portalında ilan olunur ve derhal tapu müdürlüğüne, ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahallî ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelen yerlere bildirilir. İlanda ayrıca alacaklıların, ilandan itibaren yedi günlük kesin süre içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hal bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürebilecekleri ve bu çerçevede mahkemeden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri belirtilir (İİK m.288/2).


13.2.1.3. Kesin Mühlet


13.2.1.3.1. Kesin Mühlet Kararı


Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya bir yıllık kesin mühlet verilir (İİK m289/3 c.1). Mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde verir (İİK m.289/1). Kesin mühlet hakkında bir karar verilebilmesi için, mahkeme borçluyu ve varsa konkordato talep eden alacaklıyı duruşmaya davet eder. Geçici komiser, duruşmadan önce yazılı raporunu sunar ve mahkemece gerekli görülürse, beyanı alınmak üzere duruşmada hazır bulunur. Mahkeme yapacağı değerlendirmede, itiraz eden alacaklıların dilekçelerinde ileri sürdükleri itiraz sebeplerini de dikkate alır (İİK m.289/2).


Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet, komiserin bu durumu açıklayan gerekçeli raporu ve talebi üzerine mahkemece altı aya kadar uzatılabilir. Borçlu da uzatma talebinde bulunabilir; bu takdirde komiserin de görüşü alınır. Her iki halde de uzatma talebi kesin mühletin sonra ermesinden önce yapılır ve uzatma kararı vermeden önce, varsa alacaklılar kurulunun da görüşü alınır (İİK m.289/5).


Mahkeme kesin mühlet kararıyla birlikte yeni bir görevlendirme yapılmasını gerektiren bir durum olmadığı takdirde geçici komiser veya komiserlerin görevine devam etmesine karar verir ve dosyayı komisere tevdi eder. Komiserin görevleri şunlardır: a) Konkordato projesinin tamamlanmasına katkıda bulunmak. b) Borçlunun faaliyetlerine nezaret etmek. c) İcra ve İflas Kanunu’nda verilen görevleri yapmak. d) Mahkemenin istediği konularda ve uygun göreceği sürelerde ara raporlar sunmak. e) Alacaklılar kurulunu konkordatonun seyri hakkında düzenli aralıklarla bilgilendirmek. f) Talepte bulunan diğer alacaklılara konkordatonun seyri ve borçlunun güncel malî durumu hakkında bilgi vermek. g) Mahkeme tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek (İİK m.290/2). Komiserin konkordatoya ilişkin işlemleri ile ilgili şikâyetler, asliye ticaret mahkemesi tarafından kesin olarak karara bağlanır (İİK m.290/4).


Mahkemece, kesin mühlet kararıyla beraber veya kesin mühlet içinde uygun görülecek bir zamanda yedi alacaklıyı geçmemek, herhangi bir ücret takdir edilmemek ve tek sayıda olmak kaydıyla ayrıca bir alacaklılar kurulu oluşturulabilir. Bu durumda alacakları, hukuki nitelik itibarıyla birbirinden farklı olan alacaklı sınıfları ve varsa rehinli alacaklılar, alacaklılar kurulunda hakkaniyete uygun şekilde temsil edilir. Alacaklılar kurulu oluşturulurken komiserin de görüşü alınır. Alacaklılar kurulu her ay en az bir kere toplanır ve hazır bulunanların oy çokluğuyla karar alır. Komiser bu toplantıda hazır bulunarak alınan kararları toplantıya katılanların imzasını almak suretiyle tutanağa bağlar (İİK m.289/4).


13.2.1.3.2. Kesin Mühletin Alacaklılar Bakımından Sonuçları


Mühlet içinde borçlu aleyhine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez (İİK m.294/1).


İcra ve İflas Kanunu’nun 206. maddesinin 1. sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabilir. Bu kapsamda işçilerin, iş ilişkisine dayanan ve geçici mühlet kararı verilmesinden önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları için ve geçici mühlet kararından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü nafaka alacakları için haciz yoluyla takip yapılabilir (İİK m.294/2).


Yine istisnai olarak, mühlet sürecinde rehinle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak, bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez (İİK m. 295/).


Tasdik edilen konkordato projesi aksine hüküm içermediği takdirde kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur (İİK m. 294/3). Kesin mühlet içinde komiserin izniyle gerçekleştirilen işlemlerden kaynaklanan alacaklar bakımından da faiz işlemeye devam eder. İİK m.206’nın birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar için de takip yasağı söz konusu olmadığı için faiz işlemesi kesin mühlet tarihinde de devam eder.


Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına yahut borcu muaccel hale getireceğine ilişkin hükümler, borçlunun konkordato yoluna başvurması durumunda uygulanmaz. Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez. Borçlu, tarafı olduğu ve konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyen sürekli borç ilişkilerini, komiserin uygun görüşü ve mahkemenin onayıyla herhangi bir zamanda sona erecek şekilde feshedebilir. Bu çerçevede ödenmesi gereken tazminat, konkordato projesine tabi olur (İİK m.296).


13.2.1.3.2. Kesin Mühletin Borçlular Bakımından Sonuçları


Borçlu, komiserin nezareti altında işlerine devam edebilir. Şu kadar ki, mühlet kararı verirken veya mühlet içinde mahkeme, bazı işlemlerin geçerli olarak ancak komiserin izni ile yapılmasına veya borçlunun yerine komiserin işletmenin faaliyetini devam ettirmesine karar verebilir (İİK m.297/1).


Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemez, takyit edemez ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz. Aksi halde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin ve alacaklılar kurulunun görüşünü almak zorundadır (İİK m.297/2).


13.2.1.3.3. Alacaklılar Toplantısına İlişkin İşlemler


Kesin mühlet içinde, alacaklılar, komiser tarafından İİK m.288 uyarınca yapılacak ilanla, ilan tarihinden itibaren on beş gün içinde alacaklarını bildirmeye davet olunur. Ayrıca, ilanın birer sureti adresi belli olan alacaklılara posta ile gönderilir. İlanda, alacaklarını bildirmeyen alacaklıların bilançoda kayıtlı olmadıkça konkordato projesinin müzakerelerine kabul edilmeyecekleri ihtarı da yazılır (İİK m.299).


Komiser, borçluyu iddia olunan alacaklar hakkında açıklamada bulunmaya davet eder. Borçlu, kaydedilen alacakları kabul edebilir, reddedebilir veya kısmen reddedebilir. Komiser, alacakların varit olup olmadığı hakkında borçlunun defterleri ve belgeleri üzerinde gerekli incelemelerde bulunarak bunların neticesini İİK m.302 gereğince vereceği raporda belirtir (İİK m.300).


Konkordato projesinin hazırlanması, alacakların bildirilmesi ve tahkiki tamamlandıktan sonra, komiser, İİK m.299 uyarınca yapacağı yeni bir ilanla alacaklıları, konkordato projesini müzakere etmek üzere toplanmaya davet eder. Toplantı günü ilandan en az on beş gün sonra olmak zorundadır. İlanda alacaklıların, toplantıdan önceki yedi gün içinde belgeleri inceleyebilecekleri de bildirilir. Ayrıca, ilânın birer sureti adresi belli olan alacaklılara posta ile gönderilir (İİK m.301).


13.2.1.3.4. Alacaklılar Toplantısı


Konkordatoda sürecinde adi alacaklarla (rehinsiz alacaklar) rehinli alacaklar ayrı bir rejime tâbi tutulmuştur. Alacaklılar toplantısı adi alacak sahipleriyle yapılır. Rehinli alacaklılarla farklı bir müzakere öngörülmüştür.


İcra ve İflas Kanunu’nun 301. maddesine göre yapılan ilanda belirtilen gün, saat ve yerde alacaklılar toplantısı yapılır. Alacaklılar toplantısına komiser başkanlık eder. Komiser bu toplantıda borçlunun durumu hakkında bir rapor verir (İİK m.302/1). Borçlu, gerekli açıklamaları yapmak üzere, toplantıda hazır bulunmaya mecburdur (İİK m.302/2).


Konkordato projesi;


1. Kaydedilmiş olan alacaklıların ve alacakların yarısını veya


2. Kaydedilmiş olan alacaklıların dörtte birini ve alacakların üçte ikisini, aşan bir çoğunluk tarafından imza edilmiş ise kabul edilmiş sayılır.


Konkordato projesinin müzakereleri sonucunda oluşturulan konkordato tutanağı, kabul ve ret oylarını içerecek şekilde derhal imza olunur. Toplantının bitimini takip eden yedi gün içinde gerçekleşen katılımlar (iltihaklar) da kabul olunur (İİK m.302/7). Bu kapsamda toplantıya katılmamış olan bir alacaklı toplantının bitimini takiben yedi gün içinde projeyi kabul edebilir veya toplantıda ret oyu vermiş olan bir alacaklı bu sürede gelerek projeyi kabul ettiğini beyan edebilir.


Çekişmeli (yani borçlu tarafından reddedilmiş) veya geciktirici koşula bağlı yahut belirli olmayan bir vadeye tabi alacakların proje oylamasında hesaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına mahkeme karar verir (İİK m.302/6). Rehinle temin edilmiş olan alacaklar, teminatsız kaldıkları kısım için hesaba katılırlar (İİK m. 302/5).


Komiser, iltihak süresinin bitmesinden itibaren en geç yedi gün içinde konkordatoya ilişkin bütün belgeleri, konkordato projesinin kabul edilip edilmediğine ve tasdikinin uygun olup olmadığına dair gerekçeli raporunu mahkemeye tevdi eder (İİK m.302/8).


13.2.1.3.5. Rehinli Alacaklılarla Müzakereler


Komiser, kesin mühlet içinde uygun göreceği zamanda bütün rehinli alacaklıları borçlunun anapara indirimi, faiz indirimi, vadelendirme veya diğer ödeme tekliflerini müzakere etmek üzere tebligat çıkartarak davet eder (İİK m.308/h/2).


Müzakerede ve müzakereyi takip eden yedi günlük iltihak süresi içinde rehinli alacaklıların, alacak miktarı itibarıyla üçte ikiyi aşan çoğunluğu ile bir anlaşma hâsıl olursa, komiser, imzalanan anlaşmaları tutanağa bağlar ve rehinli alacaklılarla anlaşma yapıldığını İİK m.302 uyarınca mahkemeye tevdi edeceği gerekçeli raporuna ayrı ve bağımsız bir başlık altında işler (İİK m.308/h/3).


Borçlunun tekliflerinin alacak miktarı itibarıyla üçte ikiyi aşan çoğunlukla kabul edilmesi hâlinde, borçlu ile anlaşamayan rehinli alacaklı, konkordato talep tarihinden itibaren, taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılan temerrüt öncesi faiz oranı uygulanmak suretiyle, diğer rehinli alacaklılarla yapılan anlaşmalardan en uzun vadelisine tabi olur. Bu husus ve anlaşmaya varılamayan rehinli alacaklılara borçlu tarafından yapılacak ödemelere ilişkin plan komiser tarafından tutanağa geçirilir ve komiserin İİK m.302 uyarınca mahkemeye tevdi edeceği gerekçeli rapora da işlenir. Rehinli alacaklılarla bir anlaşmaya varılamamışsa, bu husus da komiserin gerekçeli raporuna işlenir (İİK m.308/h/4,5).


Alacaklılar toplantısı borçlunun konkordato projesini kabul etmezse, anlaşma yapmış olan rehinli alacaklıların borçluyla akdetmiş bulundukları anlaşmalar ve anlaşma yapmamış olan rehinli alacaklılar için hazırlanmış olan ödeme planı geçerli hale gelmez (İİK m.308/h/7).


Yapılan anlaşmaya uygun olarak kendisine karşı ifada bulunulmayan her rehinli alacaklı tasdik kararını veren mahkemeye başvurarak o rehinli alacağa ilişkin anlaşmayı feshettirebilir. Ancak bu fesih sonucunda üçte iki oranının altına düşüldüğü takdirde, borçlunun teklifini kabul etmeyip ödeme planına tabi tutulan rehinli alacaklılar bu planla bağlı olmaktan çıkar, borçlu ile anlaşmış olan rehinli alacaklılar ise anlaşmayı sona erdirebilir (İİK m.308/h/8).


13.2.1.4. Konkordatonun Tasdiki


Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her halde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, İİK m.288 uyarınca ilan edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilana yazılır (İİK m.304/1).


Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz (İİK m.304/2).


Konkordato projesinin tasdiki aşağıdaki şartların gerçekleşmesine bağlıdır:


1. Adi konkordatoda teklif edilen tutarın, borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması; malvarlığının terki suretiyle konkordatoda paraya çevirme hâlinde elde edilen hasılat veya üçüncü kişi tarafından teklif edilen tutarın iflâs yoluyla tasfiye halinde elde edilebilecek bedelden fazla olacağının anlaşılması.


2. Teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması.


3. Konkordato projesinin Kanun’da öngörülen çoğunlukla kabul edilmiş bulunması.


4. İİK m.206’nın birinci sırasındaki imtiyazlı alacaklıların alacaklarının tam olarak ödenmesinin ve mühlet içinde komiserin izniyle akdedilmiş borçların ifasının, alacaklı bundan açıkça vazgeçmedikçe yeterli teminata bağlanmış olması.


5. Konkordatonun tasdikinin gerektirdiği yargılama giderleri ile konkordatonun tasdiki durumunda alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın, tasdik kararından önce, borçlu tarafından mahkeme veznesine depo edilmiş olması.


Mahkeme konkordato projesini yetersiz bulursa kendiliğinden veya talep üzerine gerekli gördüğü düzeltmenin yapılmasını isteyebilir (İİK m.305).


Konkordatonun tasdiki kararında alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği ve borçlunun borçlarını hangi takvim çerçevesinde ödeyeceği belirtilir. Kararda, tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyım tayin edilebilir. Bu takdirde kayyım, borçlunun işletmesinin durumu ve proje uyarınca borçlarını ödeme kabiliyetini muhafaza edip etmediği konusunda iki ayda bir tasdik kararını veren mahkemeye rapor verir; alacaklılar bu raporu inceleyebilirler. Tasdik kararı mahkemece, İİK m.288 uyarınca ilan olunur ve ilgili yerlere bildirilir (İİK m.306).


13.2.1.5. Konkordatonun Feshi


Konkordatonun Kısmen Feshi: Kendisine karşı konkordato projesi uyarınca ifada bulunulmayan her alacaklı konkordato uyarınca kazanmış olduğu yeni hakları muhafaza etmekle birlikte konkordatoyu tasdik eden mahkemeye başvurarak kendisi hakkında konkordatoyu feshettirebilir (İİK m.308/e/1). Burada tüm alacaklılar bakımından bir fesih söz konusu değildir. Konkordatonun o alacaklı bakımından bütün sonuçları geçmişe doğru kalkar. Durmuş faizler işlemiş sayılır. Fesih talebi üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir (İİK m.308/e/2).


Konkordatonun Tamamen Feshi: Her alacaklı, kötü niyetle sakatlanmış konkordatonun feshini tasdik kararını vermiş olan mahkemeden isteyebilir (İİK m.308/f/1). Konkordatonun sadece borçlunun fiiliyle değil, 3. kişinin fiiliyle de sakatlanması mümkündür. Burada konkordatonun tüm alacaklılar bakımından feshi sonucu doğmaktadır. Konkordatonun tamamen feshi kararı kesinleştiğinde durum Basın İlan Kurumu resmi ilan portalında ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilir ve ilgili yerlere bildirilir (İİK m.308/f/2). Borçlunun iflasa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflas sebeplerinden birinin mevcut olması halinde mahkeme, borçlunun iflasına resen karar verir (İİK m.308/f/3).


13.2.2. İflas İçi Konkordato

İflasına hükmedilmiş olan bir borçlu konkordato talep ederse veya bu borçlunun alacaklılarından biri konkordato işlemlerinin başlatılmasını isterse, iflas idaresi, görüşüyle beraber ikinci alacaklılar toplanmasında veya daha sonra müzakere edilmek üzere alacaklılara bu talebi bildirir (İİK m.309/1).


Komisere ait görevler iflas idaresi tarafından yapılır (İİK m.309/2 c.2).


Konkordato talebinin alacaklılar tarafından kabul edildiği toplantının yapıldığı tarihten, konkordatonun mahkemece tasdik edildiği tarihe kadar geçen sürede müflisin mallarının paraya çevrilmesi durur. Bu süre altı ayı geçemez (İİK m.309/3).


Konkordato hakkında verilen karar iflâs idaresine bildirilir (İİK m.309/4) Konkordatonun tasdiki kararının kesinleşmesi üzerine iflas idaresi iflasa hükmeden mahkemeden iflasın kaldırılmasını ister (İİK m.309/5).


İflastan sonra konkordato iflas tasfiyesi içinde ancak bir defa istenebilir (İİK m.309/6).


13.3. Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordato

Malvarlığının terki suretiyle konkordato, adi konkordatodan ziyade, iflas tasfiyesine benzemektedir. Amaç, borçlunun mali durumunu, malvarlığını elinde tutarak düzeltmek değil; mevcudunu en uygun biçimde paraya çevirerek alacaklılarının alacaklarına kavuşmasını sağlamaktır.


Malvarlığının terki suretiyle konkordato ile alacaklılara, borçlunun malvarlığı üzerinde tasarruf etmek veya bu malların tamamını ya da bir kısmını üçüncü kişiye devretmek yetkisi verilir (İİK m.309/a/1).


Alacaklılar haklarını konkordato tasfiye memurları ve alacaklılar kurulu aracılığıyla kullanırlar. Konkordato tasfiye memurları ve alacaklılar kurulu konkordato talebi hakkında karar veren alacaklılar tarafından seçilir. Konkordato tasfiye memuru asliye ticaret mahkemesinin seçime ilişkin kararı onaylamasından sonra göreve başlar (İİK m.309/a/2).


Malvarlığının terki suretiyle konkordato aşağıdaki hususları içerir:


1. Alacaklıların malların tasfiyesi ya da üçüncü kişiye devri suretiyle karşılanamayan alacaklarından feragat edip etmedikleri, feragat etmiyorlarsa borçlunun sorumluluğunun ne olduğu.


2. Konkordato tasfiye memurları ile alacaklılar kurulu üyelerinin belirlenmesi ve bunların yetkileri.


3. Kanun tarafından belirlenmemişse, malların tasfiye usulü ve eğer mallar üçüncü kişiye devredilecekse, bu devrin şekli ve teminatlandırılması.


4. Alacaklılara yönelik ilanların ve ilgili yerlere bildirimlerin İİK m.288 uyarınca yapılacağı.


Konkordato kapsamı dışında kalan mallar varsa bunlar açıkça belirtilir (İİK m.309/b).


Malvarlığının terki suretiyle konkordatonun tasdikine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, borçlu malları üzerinde tasarruf edemez ve bu mallar hakkında tasarruf yetkisine sahip kişilerin imza yetkisi sona erer (İİK m.309/c/1). Konkordato tasfiye memurları konkordato masasının muhafazası ve paraya çevrilmesi veya lüzumu hâlinde malların devri için gerekli bütün işlemleri yerine getirir (İİK m.309/c/3).


Konkordato tasfiye memurları alacaklılar kurulunun nezaret ve denetimine tâbidir. Konkordato tasfiye memurlarının malvarlığının paraya çevrilmesine ilişkin kararlarına karşı öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde alacaklılar kurulu nezdinde itiraz edilebilir ve bu kurulun kararlarına karşı da şikâyet yoluna başvurulabilir (İİK m.309/ç/1).


Malvarlığının terki suretiyle konkordatoda, konkordato masasını oluşturan malvarlığı ayrı ayrı veya bir bütün hâlinde paraya çevrilir. Eğer bir alacak söz konusu ise bu alacağın tahsil veya talep hakkının satılması, diğer mallar için pazarlık veya açık artırma yoluyla gerçekleştirilir. Paraya çevirmenin usulü ve zamanı konkordato tasfiye memurlarının teklifi üzerine alacaklılar kurulunca kararlaştırılır (İİK m.309/e).


Konkordato tasfiye memurları, geçici de olsa her dağıtımdan önce, bir pay cetveli düzenler ve payının miktarını her alacaklıya bildirir; konkordato tasfiye memurları pay cetvelini on gün süreyle iflas dairesinde alacaklıların incelemesine hazır tutar. Pay cetveline karşı şikâyet yoluna başvurulabilir. Konkordato tasfiye memurları, pay cetveli ile birlikte masrafları da içeren son hesabı iflas dairesine tevdi ederler (İİK m.309/h).


Tasfiye sona erince konkordato tasfiye memurları bir nihai rapor düzenler. Bu nihai rapor alacaklılar kurulunun onayına sunulur. Kurul onayladığı nihai raporu tasdik makamı olan ticaret mahkemesine gönderir ve tasdik makamı da alacaklıların incelemesine hazır tutar (İİK m.309/j/1).


Uygulamalar


Çelik ticaretiyle uğraşan tacir Burak Bora vadesi gelmiş borçlarını ödeyememektedir. Alacaklılarının kendisinin iflasını istemelerinden endişe ettiğinden adi konkordato yoluna müracaat etmek istemektedir.


Uygulama Soruları


1. Burak Bora’nın adi konkordato talebinde bulunması mümkün müdür? Açıklayınız.


2. Burak Bora’nın adi konkordato talebi üzerine mahkeme öncelikli olarak ne karar verecektir? Belirtiniz.


3. Burak Bora hakkında kesin mühlet kararı verildiğini farz edersek kesin mühletin kendisine karşı yürütülen takipler üzerindeki etkisi ne şekilde olacaktır? Anlatınız.


4. Burak Bora’nın talep etmiş olduğu konkordatonun tasdiki için gereken şartlar nelerdir? Açıklayınız.


Bölüm Özeti

“Konkordato” başlıklı bu bölümde ilk olarak konkordato kavramı ve konkordato türleri hakkında bilgi sahibi olunmuştur. Bundan sonra adi konkordato süreci iflas dışı ve iflas içi konkordato olarak ayrı ayrı ele alınmak suretiyle öğrenilmiştir. Adi konkordatonun incelenmesinden sonra malvarlığının terki suretiyle konkordato süreci kavranmıştır.


Ünite Soruları


Soru-1 :

Borçlunun, yaptığı teklifin İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen çoğunluktaki alacaklıları tarafından kabul edilmesi ve görevli mahkeme tarafından tasdik edilmesi sonucu, belli bir zaman dilimi içerisindeki tüm adi borçlarını, yaptığı teklif doğrultusunda ödemesini mümkün kılan cebri icra müessesesi aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Haciz


(B) İflas


(C) Konkordato


(D) Taksitle Ödeme


(E) Şikâyet


Cevap-1 :

Konkordato


Soru-2 :

I. Adi Konkordato


II. Tenzilat Konkordatosu


III. Vade Konkordatosu


Yukarıda sayılanlardan hangisi veya hangileri konkordatoya ilişkin ayrımlardan yapılış biçimine göre konkordato türüne girer?


(Çoktan Seçmeli)


(A) I-II-III


(B) II-III


(C) I-III


(D) I-II


(E) Yalnız I


Cevap-2 :

II-III


Soru-3 :

Adi konkordatoda, konkordato talebinde görevli olan mahkeme aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Asliye Ticaret Mahkemesi


(B) Sulh Hukuk Mahkemesi


(C) İcra Mahkemesi


(D) Kadastro Mahkemesi


(E) Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi   


Cevap-3 :

Asliye Ticaret Mahkemesi


Soru-4 :

I. Basın İlan Kurumu Resmi İlan Portalı


II. Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi


III. Tirajı 50.000 Üzerinde Türkiye Genelinde Dağıtımı Yapılan Gazete


Adi konkordatoda, borçlu hakkında verilen geçici mühlet kararı, mahkemece, yukarıda sayılanlardan hangisinde veya hangilerinde ilan olunur?


(Çoktan Seçmeli)


(A) II-III


(B) Yalnız II


(C) I-II-III


(D) I-II


(E) I-III


Cevap-4 :

I-II


Soru-5 :

İflas kararı sonrasında adi tasfiye usulünün uygulandığı hallerde iflas içi konkordato prosedürü başlatıldığı takdirde komisere ait görevler kim tarafından yerine getirilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Asliye Ticaret Mahkemesi


(B) İflas Dairesi


(C) İflas İdaresi


(D) İflas Bürosu


(E) Alacaklılar Toplantısı


Cevap-5 :

İflas İdaresi


Soru-6 :

I. Rehin tesis etmek


II. Kefil olmak


III. Taşınmazını devretmek


Adi konkordatoda, kesin mühlet kararının verilmesiyle birlikte, borçlu, mühlet kararından itibaren mahkemenin izni dışında yukarıda sayılan işlemlerden hangisini veya hangilerini yapamaz?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yalnız III


(B) I-II


(C) II-III


(D) I-III


(E) I-II-III


Cevap-6 :

I-II-III


Soru-7 :

Alacaklılara, borçlunun malvarlığı üzerinde tasarruf etmek veya bu malların tamamını ya da bir kısmını üçüncü kişiye devretmek yetkisi verilen konkordato türü aşağıdakilerden hangisidir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Adi Konkordato


(B) Tenzilat Konkordatosu


(C) Vade Konkordatosu


(D) Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordato


(E) Karma Konkordato


Cevap-7 :

Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordato


Soru-8 :

Konkordatonun kısmen feshi talebi üzerine ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu karara karşı hükmün tebliğinden itibaren hangi süre içinde hangi kanun yoluna müracaat edilebilir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yedi Gün-Temyiz


(B) On Gün-İstinaf


(C) On Beş Gün-İstinaf


(D) Yedi Gün-İstinaf


(E) On Gün-Temyiz


Cevap-8 :

On Gün-İstinaf


Soru-9 :

Adi konkordatoda komiserin, alacaklıları, konkordato projesini müzakere etmek üzere toplantıya davet ettiği ilanla toplantı günü arasında en az kaç gün olmak zorundadır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) Yedi Gün


(B) On Gün


(C) On Beş Gün


(D) Otuz Gün


(E) Kırk Beş Gün


Cevap-9 :

On Beş Gün


Soru-10 :

Konkordato komiserinin konkordatoya ilişkin işlemleri ile ilgili şikâyetler hangi mercii tarafından kesin olarak karara bağlanır?


(Çoktan Seçmeli)


(A) İcra Mahkemesi


(B) İcra Dairesi


(C) Sulh Hukuk Mahkemesi


(D) Asliye Ticaret Mahkemesi


(E) İflas Dairesi


Cevap-10 :

Asliye Ticaret Mahkemesi


14. SERMAYE ŞİRKETLERİ VE KOOPERATİFLERİN UZLAŞMA YOLUYLA YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

Giriş

Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumu İcra ve İflas Kanunu’na 5092 sayılı Kanun’la getirilmiştir. Yeniden yapılandırma yoluna sermaye şirketlerinin ya da kooperatiflerin müracaat edebilmeleri mümkündür. Sermaye şirketlerinin ya da kooperatiflerin bu yola müracaat edebilmeleri için vadesi gelmiş para borçlarını ödeyemeyecek durumda olmaları veya mevcut ve alacaklarının borçlarını karşılamaya yetmiyor olması ya da bu iki durumdan birine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları kuvvetle muhtemel olmalıdır. Bu yola müracaat edecek olan sermaye şirketi ya da kooperatifin bir yeniden yapılandırma projesi hazırlayarak asliye ticaret mahkemesine müracaat etmesi gerekir.


Tasarrufun iptali davası, kesin ya da geçici aciz vesikasına sahip olan alacaklının borçluya ve lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı bir davadır. Borçlunun haczi kabil mallarını elinden çıkardığı tasarrufi işlemler nedeniyle yeteri kadar haczedilebilecek malı bulunamamış ise, İcra ve İflas Kanunu’nda sayılan şartların mevcut olması durumunda, alacaklı, bu tasarrufi işlemlerin iptalini talep edebilecektir. Bu davanın açılabilmesi için alacaklının alacağının haciz yoluyla takip sonucunda hiç veya kısmen karşılanamamış olması gerekir.


14.1. Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması

14.1.1. Genel Bilgiler

Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumu 5092 sayılı Kanun’la İcra ve İflas Kanunu’na eklenmiş ve İcra ve İflas Kanunu m.309/m-309/ü arasında düzenlenmiştir.


Uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma, mali durumu bozulmuş sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, alacaklıları ile bir proje çerçevesinde anlaşarak yaşamlarına devam etme olanağı tanıyan bir iyileştirme yöntemidir. Bu kurumdan istifade edebilecek olanlar anonim şirketler, limited şirketler, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ve kooperatiflerdir. Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasına, bankalar ve sigorta şirketleri borçlu sıfatı ile başvuramazlar (İİK m.309/t/2).


Muaccel para borçlarını ödeyemeyecek durumda olan veya mevcut ve alacakları borçlarını karşılamaya yetmeyen ya da bu hallerden birine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel olan bir sermaye şirketi veya kooperatif, önceden müzakere edilmiş ve projeden etkilenen alacaklılar tarafından gerekli çoğunluk sağlanarak kabul edilmiş olan yeniden yapılandırma projesi ile birlikte, muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine, uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma için başvurabilir (İİK m.309/m/1).


"Projeden etkilenen alacaklılar" terimi, yeniden yapılandırma projesi ile alacakları, hakları veya menfaatleri yeniden yapılandırılacak alacaklıları ifade eder (İİK m.309/m/2).


"Gerekli çoğunluk" terimi, projeden etkilenip oylamaya katılan alacaklıların sayı itibarıyla en az yarısını aşan ve oy kullanan alacaklıların alacaklarının en az üçte ikisini oluşturan ve projenin kabulü için gerekli olan çoğunluğu ifade eder. Projenin birden fazla alacaklı sınıfı içermesi hâlinde, her alacaklı sınıfının kendi içinde projeyi gerekli çoğunluk ile kabul etmiş olması gerekir (İİK m.309/m/3).


Görüldüğü üzere uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırmada sermaye şirketi ve kooperatif öncelikle bir yeniden yapılandırma projesi hazırlar. Uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırmada borçlu sermaye şirketi veya kooperatif, konkordatodaki koşullardan farklı olarak, alacaklılarına eşit davranmak zorunda değildir. Alacaklılardan bir kısmının yeniden yapılandırma projesinden hiç etkilenmemesi mümkündür. 

Yeniden yapılandırma projesi sonucu alacaklarının tutarında ve vadesinde değişiklik öngörülen alacaklılar, projeden etkilenen alacaklılar olarak adlandırılırlar. Yeniden yapılandırma projesinin kabul edilmesinde bu alacaklılar esas alınır.


14.1.2. Mahkemeye Müracaat

Oylamada projesi kabul edilen şirket veya kooperatifin, projenin tasdikini sağlamak üzere muamele merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurması gerekir.


Mahkeme, başvurudan itibaren otuz gün içinde gerçekleşecek olan duruşmanın gününü belirler; başvuru İİK m.288’deki usulle ilan edilir ve projeden etkilenip adresi bilinen tüm alacaklılara tebliğ edilir. 

Yapılacak olan ilan ve tebligatta, başvurunun kapsam ve sonuçları, başvuru dosyasının hangi tarihten itibaren nerede görülebileceği ve itirazların da ileri sürülebileceği duruşmanın günü ve saati gösterilir (İİK m.309/ö/1).


Başvuru tarihi ile mahkemenin nihai kararın verilmesine kadar geçen süre, ara dönem olarak adlandırılır. Mahkeme borçlunun veya bir alacaklının talep etmesi halinde, bu ara dönem için borçlu sermaye şirketi veya kooperatifin mal varlığının korunmasına yönelik ve gerekli gördüğü diğer tedbirleri derhal alabilir. Bu durumda mahkeme, tespit edilen duruşma gününü beklemeksizin ayrıca bir duruşma günü tayin edebilir.


Mahkeme bu tedbir duruşmasında, alacaklılar ve borçlu tarafından seçilmiş, projenin tasdikine veya reddine ilişkin kararların verilmesine kadarki süre için bir veya birkaç ara dönem denetçisi tayin edebilir. 

Alacaklılar ve borçlunun ara dönem denetçisi seçmedikleri ya da herhangi bir denetçi üzerinde anlaşmaya varamadıkları, ancak şartların ara dönem denetçisi atanmasını gerekli kıldığı hallerde mahkeme, niteliği ve yetkileri yönetmelikle belirlenecek olan bir veya birkaç ara dönem denetçisini re'sen atayabilir (İİK m.309/ö/2).


Mahkeme, projeden etkilenen alacaklıların borçluya karşı başlattıkları takiplerin ve bu takiplerle ilgili olan davaların, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü 

Hakkında Kanuna göre yapılan takipleri ve davaları da kapsayacak şekilde durdurulmasına, yeni icra takibi yapılmasının etkilenen alacaklılar için yasaklanmasına, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmamasına ara dönem için karar verebilir. Bu durumda, bir takip muamelesiyle kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren süreler işlemez (İİK m.309/ö/3).


14.1.3. Başvurunun Mahkemece İncelenmesi

Tasdik duruşmasında başta borçlu şirket ve kooperatifin yetkilileri, mahkemede hazır bulunan alacaklılar ve varsa ara dönem denetçisi, mahkemece dinlenir. 

Mahkeme, borçlunun yeniden yapılandırmaya iyi niyetle başvurduğunu, İİK 309/m ve 309/o maddelerindeki şartların yerine geldiğini ve projeyi reddetmiş olan her alacaklının projeyle eline geçecek miktarın en az iflas tasfiyesi sonunda eline geçecek miktara eşit olduğunu tespit ettiği takdirde başvurunun tasdikine, aksi halde reddine karar verir. 

Mahkemenin tasdik duruşmasının yapılmasından sonraki 30 gün içinde kararını vermesi gerekir (İİK m.309/p/1). Mahkeme, projenin tasdikine karar verebileceği gibi başvurunun reddine de karar verebilir.


Mahkeme, tasdik kararı ile birlikte, borçlu ile alacaklıların bu konudaki görüşlerini de dikkate alarak, yetkileri sadece projenin yerine getirilmesine ilişkin esasları denetleyip alacaklılara durumu düzenli olarak rapor etmekten ibaret olan bir veya birkaç proje denetçisi tayin edebilir. Borçlu ve alacaklılar, denetçi seçmedikleri ya da herhangi bir denetçi üzerinde anlaşmaya varamadıkları takdirde, mahkeme, nitelikleri ve görev alanı yönetmelikle belirlenecek olan bir denetçiyi re'sen atayabilir (İİK m.309/p/2).


Başvurunun tasdiki talebinin reddine ilişkin mahkeme kararının verilmesi hâlinde, mahkemece verilmiş tedbirler kalkar, durmuş olan dava ve takiplere devam edilir.


14.1.4. Tasdik Kararının Sonuçları

Yeniden yapılandırma projesi, tüm hüküm ve sonuçlarını, başvurunun tasdikine ilişkin kararın verildiği andan itibaren doğurmaya başlar. Projenin koşulları, projeden etkilenen alacaklılarla yapılmış olan tüm sözleşme hükümlerinden önce gelir (İİK m.309/r/1).


Borçlunun projeden doğan yükümlülüklerini tamamen veya kısmen zamanında yerine getirmemesi halinde durum proje denetçisi, borçlu veya projeden etkilenen alacaklılar tarafından projeyi tasdik etmiş olan mahkemeye bildirilir. 

Bu durumda mahkeme, borçlunun malvarlığının korunabilmesi için, borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruflarını önleyici tedbirler de dâhil olmak üzere, gerekli muhafaza tedbirlerini alır ve bir duruşma günü tayin ederek ilan yoluyla duyurur. Mahkeme, borçlunun yükümlülüklerini kısmen veya tamamen yerine getirmediğini tespit ederse, derhal borçlunun iflasına hükmeder (İİK m.309/t/1).


14.2. Tasarrufun İptali Davaları

14.2.1. Tasarrufun İptali Davasının Niteliği

Haciz yoluyla takiplerde hacizden önce ve iflas yoluyla takiplerde iflas kararından önce borçlunun kendisine ait olan mal ve hakları üzerindeki tasarruf yetkisinde herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Böyle bir kısıtlama olmadığı için, borçlu, haciz yoluyla takiplerde hacizden iflas yoluyla takiplerde ise iflas kararından önce alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla şüpheli tasarruflarda bulunabilecektir. 

Bu durumda haciz aşamasına gelindiğinde borçlunun alacaklıları üzerine haciz uygulayabilecekleri bir mal bulamamakta veya iflas kararı üzerine kendiliğinden oluşan iflas masasına çok az sayıda mal girmektedir. Tüm bu hallerde alacaklılar alacaklarını tam olarak alamama sonucuyla karşılaşmaktadırlar.

Borçlunun haciz yoluyla takiplerde hacizden ve iflas yoluyla takiplerde iflas kararı verilmesinden önce üçüncü kişilerle yapmış olduğu ve alacaklısına zarar veren tasarruf işlemlerinin iptali için başvurulan yola tasarrufun iptali davası adı verilir.

İcra ve İflas Kanunu bu davayı iptal davası olarak nitelendirmiş olsa da burada gerçek anlamda tasarruflar iptal edilmemekte alacaklıya üçüncü kişiye ait malvarlığı değerinin paraya çevrilmesini talep hakkı verilmektedir. Alacaklı işbu tasarruf konusu olan malın satılması neticesinde alacağını aldıktan sonra bakiye meblağ üçüncü kişiye verilmektedir. 

Bu haliyle iptal davaları medeni hukuktaki muvazaadan farklıdır. Muvazaa malın aynına ilişkin sonuçlar doğuran ayni bir davadır. Muvazaa halinde davacı muvazaalı işlemin bütün hüküm ve sonuçlarıyla kesin olarak geçersiz olduğunu tespit ettirmeye çalışmaktadır. Muvazaada gerçek iradenin ortaya konulması amacı güdüldüğünden ispat zordur.


Tasarrufun iptali davası ise şahsi bir davadır. Bu dava, davaya konu olan malın aynına ilişkin sonuçlar doğurmaz. İptal davasına konu olan tasarruflar geçerli olan tasarruflardır. Bu davayla tasarruf konusu malın mülkiyetinin üçüncü kişiden alınarak borçluya geçirilmesine karar verilmez. 

Davanın kazanılması halinde iptale tabi işlem tamamen değil, alacaklının haklarına zarar verdiği oranda iptal edilir. Bu durumda tasarruf konusu mal sanki borçlununmuş gibi paraya çevrilir ve alacaklı bu satış sonucu elde edilen paradan alacağını alır. Eğer arta kalan bir bedel söz konusu olursa bu bedel borçluya değil, üçüncü şahsa verilir.

İptal davası, genel mahkemelerde açılan eda davası niteliğindedir. İptal davasının inşai dava olduğuna yönelik görüşler de vardır. Ancak iptal davası sonucunda verilecek hükümle borçlu ve üçüncü şahıs açısından maddi hukuka ilişkin yeni bir sonuç doğmamaktadır. Bu halde üçüncü şahıs sadece malın borçlunun borcu için paraya çevrilmesine katlanmaktadır.

14.2.2. İptale Tâbi Tasarruflar

14.2.2.1. Genel Olarak

İcra ve İflas Kanunu’nun 278, 279 ve 280. maddelerinde iptale tâbi tasarruflar üç kategoride düzenlenmiştir. Bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun koyucu her kategori için genel bir tanımlama yapmış olup hangi tasarrufların iptale tâbi olduğunu hâkimin takdirine bırakmıştır. Zira İİK m.281/1’e göre mahkeme, iptal davalarıyla ilgili olan ihtilafları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.


İptale tâbi tasarruflar, borçlunun üçüncü kişilerle yapmış olduğu tasarruf işlemleridir. Borçlandırıcı işlemler iptale tâbi değildir. Zira borçlandırıcı işlemlerle borçlunun malvarlığında bir azalma söz konusu olmaz.


Maddi hukuk bakımından hükümsüz olan tasarruf işlemlerine karşı iptal davası açılmasına gerek yoktur. Yargıtay, iptal davaları için, davacı alacaklının alacağının iptal konusu tasarruftan önce doğmuş olması koşulunu aramaktadır.


İptal davasına konu olabilecek hususlar malın üçüncü kişinin malvarlığına geçmesi sonucunu doğuran iradi tasarruflardır. Buna karşılık bir mahkeme kararı sonucu yapılan devirler veya cebri icra yoluyla satışlar tasarrufun iptali davasına konu edilemezler.


14.2.2.2. İvazsız Tasarruflar


Kanun’da öngörülen zaman diliminde, verilen mutat hediyeler istisna olmak üzere, yapılan ivazsız tasarruf ve bağışlamalar ile Kanun’da bağışlama gibi olduğu kabul edilen işlemler iptale tabidir.


İvazsız tasarruf, taraflardan birinin borç altına girmediği tasarruf işlemleridir. Bağışlama ise bağışlayanın bir karşılık almaksızın bağışlananın mal varlığında bir artış sağlamak amacıyla mal varlığından belirli bir değeri ona vermeyi taahhüt ya da vermesi yoluyla bu iki kişi arasından yapılan sözleşmedir.


Kanun koyucu bazı tasarruf işlemlerini veya belirli kişiler ile yapılan işlemleri bağışlama olarak kabul etmiş ve bu tasarruflar aleyhine iptal davası açılabileceğini düzenlemiştir. Bunlar:


1. Karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,


2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, (Bu hallerde karşılıklı edimler arasında objektif olarak makul karşılanmayacak bir dengesizliğin bulunması gerekir.)


3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleridir (İİK m278/3). (Bu bentte düzenlenen hallerde borçlandırıcı işlem olan sözleşme için iptal davası açılabilir. Tasarruf işlemi olan sözleşmeden doğan borcun ifa edilmesine gerek yoktur.)


Kanun koyucu ivazsız tasarrufların iptale tâbi olması için yapıldığı zamana ilişkin de bir belirleme yapmıştır. İşlemin süresi hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması nedeniyle acizden ya da iflasın açılmasından başlamak üzere geriye doğru hesaplanır. İvazsız tasarrufun iptal edilebilmesi, tasarrufun, bu tarihten geriye doğru gidilmek suretiyle, haczin veya aciz belgesi verilmesinin nedeni olan alacaklardan veya iflas halinde masaya kabul edilen alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadar geriye doğru olan dönem içinde yapılmış olması gerekir (İİK m.278/1). Bu dönem geriye doğru sürenin başlangıç noktası olan haciz, aciz veya iflasın açılması tarihinden önceki iki yılı geçemez (İİK m.278/2).


Bu durumda borçlunun alacaklılara zarar verme kastının olup olmadığına ve bu kişilerin borçlunun mali durumunu ve borçlunun alacaklılara zarar verip vermeme kastını bilip bilmediklerine bakılmaz. Bu işlemler bu haller olmasa bile iptal edilebilir.


14.2.2.3. Aciz Halinde Yapılan Tasarruflar


Borçlu, mallarının haczinden veya aciz belgesi verilmesinden ya da iflasın açılmasından itibaren geriye doğru bir yıl içinde aciz halinde sayılır ve bu dönemde yapmış olduğu İcra ve İflas Kanunu m.279/1’de sayılan tasarruflar iptale tâbidir. Buna göre;


1. Borçlunun teminat göstermeyi evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler,


2. Para veya mutat ödeme vasıtaları dışında bir şekilde yapılan ödemeler,


3. Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler,


4. Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler iptale tâbidir.


Bu işlemler bakımından eğer bu işlemler sebebiyle açılan iptal davasına borçlu ile birlikte taraf olan kişiler borçlunun aciz halinde olduğunu bilmediklerini ispat ederler ise bu tasarrufun iptali talebi reddedilir (İİK m.279/2). Diğer bir deyişle ispat yükü lehine tasarruf yapılan üçüncü kişiye verilmiştir.


14.2.2.4. Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan İşlemler


Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olması kaydıyla iptale tâbidir. Bununla birlikte bu işlemlerin iptal edilebilmesi için, işlemin karşı tarafınca, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının bilinmesi veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunması gerekir (İİK m.280/1).


Borçlunun alacaklılara zarar verme kastını ispatlaması gereken taraf davacı alacaklıdır. Kanun koyucu davacı alacaklı lehine bazı karineler öngörmüştür. Bu karineler şu şekildedir:


1. Üçüncü kişi; borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun aciz halini ve alacaklılara zarar verme kastını bildiği farz olunur. Üçüncü kişi bu karinenin aksini ispat edebilirse iptal kararı verilemez (İİK m.280/3).


2. Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını zarar verme kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde zarar verme kastıyla hareket ettiği kabul olunur. (İİK m.280/4 c.1).


Bu karine ancak borçlu veya üçüncü kişi tarafından iptal davası açan alacaklıya satışın, devrin veya terkin, satış, devir veya terk tarihinden en az üç ay önce yazılı olarak bildirildiği veya ticari işletmenin bulunduğu yerde durumun görülebilir levhaların asılmasıyla beraber Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği ile bunlar mümkün değil ise bütün alacaklıların öğrenmesini sağlayacak uygun vasıtalar ile ilan edildiği ispat edilerek çürütülebilir (İİK m.280/4 c.2).


İşlemin iptal edilebilmesi için, iptale konu olan işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde alacaklı tarafından borçluya karşı haciz veya iflas yoluyla takip yapılması gerekmektedir.


14.2.3. İptal Davasının Açılması

14.2.3.1. Görevli ve Yetkili Mahkeme


Tasarrufun iptali davalarında görevli ve yetki mahkeme genel hükümlere göre belirlenir.


Tasarrufun iptali davası, mal varlığına ilişkin bir davadır ve bu tür davalarda dava konusunun değer veya miktarına bakılmaksızın asliye hukuk mahkemeleri görevlidir (HMK m.2). Tasarrufun iptali davası, hacizde istihkak davasına karşı, karşı dava olarak, açılmışsa istihkak davasına bakan icra mahkemesi tasarrufun iptali davasına bakmakla da görevlidir.


Tasarrufun iptal davalarında yetkili mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye ilişkin hükümlerine göre belirlenir. Buna göre borçlu ile üçüncü kişinin yerleşim yeri aynıysa, dava davalıların müşterek yerleşim yeri mahkemesinde açılır (HMK m.7/1). 

Eğer davalı borçlu ile üçüncü kişinin yerleşim yeri farklı ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılır (HMK m.7/1). Burada davanın sebebini doğrudan Kanun hükmü oluşturduğundan haksız fiile dayanılamaz ve HMK’nın haksız fiilden doğan davalarda yetkiye ilişkin HMK m.16 hükmü uygulanamaz. Yine dava şahsi bir dava olduğundan, iptali istenen tasarruf, bir taşınmaza ilişkin olsa bile taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili olmayacaktır.


14.2.3.2. Tasarrufun İptali Davasını Açma Süresi

Tasarrufun iptali davasını açma süresi, iptale tâbi tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer (İİK m.284). Bu beş yıllık süre hak düşürücü süredir ve bu nedenle hâkim tarafından kendiliğinden göz önüne alınır. Bu maddeye göre iptal davasının dinlenebilmesi için işlem tarihinden itibaren beş yıl içinde takip başlatılması ve bu takipte aciz vesikası alınmış olması gerekir.

14.2.3.3. Tasarrufun İptali Davasının Tarafları

Tasarrufun iptali davasının taraflarını belirlerken, haciz ve iflas hallerini ayrı ayrı incelemek gerekmektedir.

Hacizde açılan tasarrufun iptali davalarında, davacı, alacağını tamamen veya kısmen alamamış olan haciz alacaklısıdır. Alacaklının alacağını tamamen veya kısmen alamamış olduğu kesin veya geçici aciz belgesi ile ispat edilmelidir. Bu halde haciz alacaklısının elinde geçici ve kesin aciz belgesi olması gerekmektedir. 

Davacı alacaklının aciz belgesine sahip olup olmadığı tasarrufun iptali davaları bakımından özel bir dava şartıdır. Bu belge olmaksızın dava açıldığı takdirde dava usulden reddedilir. Ancak Yargıtay, borç ödemeden aciz belgesinin sonradan ibrazını da kabul etmektedir. 

Tasarrufun iptali davası, istihkak davasına karşı, karşı dava olarak, açıldığı takdirde aciz belgesi aranmaz (İİK m.97/17). Geçici aciz belgesinin alacaklıya tanımış olduğu iptal davası açma hakkı da geçicidir. Bu davalarda geçici aciz belgesi kesin aciz belgesine dönüşmeden iptal kararı verilemez.

Hacizde açılan tasarrufun iptali davalarında, davalı, borçlu ve borçlu ile birlikte tasarruf işlemi yapan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan üçüncü kişiler ile bunların mirasçılarıdır. Borçlu ile üçüncü kişi arasında şekli mecburi dava arkadaşlığı mevcuttur. Dava konusu mal bir başkasına yani dördüncü bir kişiye devredilmişse dava ona da yöneltilebilir. Burada söz konusu dördüncü kişi, Kanun’un tabiriyle kötü niyet sahibi üçüncü şahıslardır. Malı üçüncü kişiden devralan şahıs iyi niyetliyse ona karşı dava açılamaz (İİK m.282).


İflas durumunda açılan tasarrufun iptali davalarında, borçlunun iflas etmesi halinde davacı iflas idaresidir. İkinci alacaklılar toplantısı sırasında tasarrufun iptali davası açma yetkisi alacaklılardan birine veya birkaçına devredilebilir. Bu durumda tasarrufun iptali davası kendisine dava açma yetkisi devredilen alacaklı tarafından açılır.


İflas durumda açılan tasarrufun iptali davalarında, davalı, sadece borçlu ile işlemi yapan üçüncü kişidir.


14.2.3.4. Dava Konusu


Tasarrufun iptali davasının konusunu, iptale tâbi tasarrufun konusu olan ve üçüncü kişiye devredilmiş bulunan mal veya hak üzerinde alacaklının cebri icra takibi yapmasına izin verilmesi talebi oluşturur (İİK m.283/1). İflas durumunda açılan tasarrufun iptali davasının konusuysa, iflasa tâbi borçlunun üçüncü kişiye devrettiği mal veya hakkın iflas masasına iade edilmesidir.


Tasarrufun iptali davasına konu edilen mal veya hak üçüncü kişinin elinden çıkmışsa, dava konusu, üçüncü kişinin elinden çıkan mal veya hakkın değeri nispetinde tazminat talebidir.


14.2.3.5. Tasarrufun İptali Davasının Yargılama Usulü


Tasarrufun iptali davalarında basit yargılama usulü uygulanır. Mahkeme, uyuşmazlığı hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder (İİK m.281/1).


Hâkim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın gerekip gerekmediğine ve gerektiği takdirde miktarına hâkim karar verecektir. Davanın elden çıkarılmış mallar yerine tazminat davasına dönüştürüldüğü hallerde teminat gösterilmeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez (İİK m.281/2).


14.2.3.6. Tasarrufun İptali Davasının Sonuçları


Tasarrufun iptali davası davacı lehine sonuçlandığı takdirde, üçüncü kişi malın maliki olarak kalmaya devam eder. Bununla birlikte davacı alacaklı, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder (İİK m.283/1). Davaya konu teşkil eden mal paraya çevrilir ve elde edilen bedel alacaklıya ödenir. Artan bir miktar olursa bu miktar üçüncü kişiye bırakılır.


Davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü kişi üzerindeki tapu kaydı düzeltilmeden o taşınmazın haczi ve satışı istenebilir (İİK m.283/1).


Üçüncü kişi tasarrufun iptali davasına konu olan malı elinden çıkarmışsa malın değeri nispetinde tazmin yoluna gidilecektir (İİK m.283/2).


Borçlu ile işlem yapan üçüncü kişi, aynı davada, malvarlığında meydana gelen azalmaların borçludan tahsilini isteyebilir. Her iki talep beraber incelenmekle birlikte, mahkeme, tasarrufun iptali davasını ayırarak bu davayı daha önce karara bağlayabilir (İİK m.283/3).


İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir (İİK m.283/4).


Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur (İİK m.283/son).


Davalılardan herhangi biri davacının alacağını ödediği takdirde dava reddedilir. Bu halde hâkim, duruma göre davalılardan her birini masrafla sorumlu tutar veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette paylaştırır (İİK m.281/3).


Uygulamalar

Burak Batı, kendisine ait olan 300.000 TL’lik taşınmazı eşine 50.000 TL’ye devretmiştir. Ahmet Arı, Burak Batı’dan olan 250.000 TL alacağı nedeniyle Burak Batı’ya karşı adi haciz yoluyla takip başlatmış; ancak Burak Batı’nın yeterli malı olmadığı için icra dairesi tarafından kendisine sadece 50.000 TL ödeme yapılmış ve ödenmeyen alacak kesimi için kendisine aciz vesikası verilmiştir.


Uygulama Soruları


1. Ahmet Arı, Burak Batı’ya karşı tasarrufun iptali davası açabilir mi? Belirtiniz.

2. Ahmet Arı, tasarrufun iptali davasını, hangi görevli ve yetkili mahkemede kimlere karşı açabilir? Anlatınız.


Bölüm Özeti

“Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması ve Tasarrufun İptali Davası” başlıklı bu bölümde ilk olarak uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma kurumu ele alınmıştır. Daha sonra tasarrufun iptali davası açılabilecek haller, tasarrufun iptali davasına ilişkin yargılama usulü ve tasarrufun iptali davasının sonuçları öğrenilmiştir.



[6] Seçimlik davada mahkeme, talebin hukuka uygun olduğu sonucuna varırsa seçimlik mahkûmiyet hükmü verir (HMK m. 112/2). Seçimlik mahkûmiyet hükmünü cebri icraya koyan alacaklı takibinin konusunu mahkûmiyet hükmünde yer alan edimlerden birisine hasretmek zorundadır. Ancak bu durum borçlunun diğer edimi ifa etmek suretiyle borcundan kurtulma hakkını ortadan kaldırmaz (HMK m. 112/3).


[7] Yargıtay’ın bu yönde vermiş olduğu kararlar için bkz.: 12. HD, 25.01.2001, 2000/20683-1029; 12. HD, 13.11.2000, 16408/17238.


[8] Yargıtay iştirak nafakasının para yerine ayın olarak yerine getirildiğinin icra mahkemesinde tanık ile ispatına cevaz vermiştir, 12. HD, 07.02.1994, E. 1467, K. 1496.


[9]Hangi davaların ticari dava olduğu TTK m. 4’te belirtilmiştir. Ayrıca bazı kanunlarda da ticaret mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir.


[10]“İş kazasında yaralanan sigortalıya yapılan giderler için Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından rücu alacağı yönünden girişilen icra takibine itiraz halinde, İİK m. 67’ye dayanarak açılacak iptal davası iş mahkemelerinde görülmek gerekir”, 10. HD., 20.01.1980, 1979/8412 E., 1980/450 K. (Karar Yayımlanmamıştır).




Ünite Soruları


Soru-1 :

Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumu çerçevesinde, oylamada projesi kabul edilen şirket veya kooperatif, projenin tasdikini sağlamak üzere hangi görevli mahkemeye müracaat edecektir?


(A) Sulh Hukuk Mahkemesi

(B) İş Mahkemesi

(C) Asliye Ticaret Mahkemesi

(D) Kadastro Mahkemesi

(E) İcra Mahkemesi


Cevap-1 :Asliye Ticaret Mahkemesi


Soru-2 :

Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumu İcra ve İflas Kanunu’na hangi kanunla dâhil edilmiştir?


(Çoktan Seçmeli)


(A) 6100 sayılı Kanun

(B) 5092 sayılı Kanun

(C) 6102 sayılı Kanun

(D) 6098 sayılı Kanun

(E) 4721 sayılı Kanun


Cevap-2 :5092 sayılı Kanun


Soru-3 :Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumu kapsamında borçlu tarafından hazırlanması gereken temel belge aşağıdakilerden hangisidir?


(A) Konkordato Ön Projesi

(B) İyileştirme Projesi

(C) Borç Ödemeden Aciz Vesikası

(D) Yeniden Yapılandırma Projesi

(E) Takip Talebi


Cevap-3 :Yeniden Yapılandırma Projesi


Soru-4 :

Yeniden yapılandırma projesi, tüm hüküm ve sonuçlarını, hangi andan itibaren doğurmaya başlar?


(A) Projenin hazırlandığı andan itibaren

(B) Projenin projeden etkilenen alacaklılara sunulduğu andan itibaren

(C) Projenin, projeden etkilenen alacaklılar tarafından gerekli çoğunluk sağlanarak kabul edildiği andan itibaren

(D) Asliye ticaret mahkemesine başvurulduğu andan itibaren

(E) Asliye ticaret mahkemesine yapılan başvurunun tasdikine ilişkin kararın verildiği andan itibaren


Cevap-4 :

Asliye ticaret mahkemesine yapılan başvurunun tasdikine ilişkin kararın verildiği andan itibaren


Soru-5 :

I. Anonim Şirket

II. Kooperatif

III. Kollektif Şirket


Sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kurumundan yukarıdakilerden hangisi veya hangileri istifade edebilir?


(A) Yalnız II

(B) II-III

(C) I-II-III

(D) I-II

(E) I-III


Cevap-5 :I-II


Soru-6 :Borçlunun haciz yoluyla takiplerde hacizden ve iflas yoluyla takiplerde iflas kararı verilmesinden önce üçüncü kişilerle yapmış olduğu ve alacaklısına zarar veren tasarruf işlemlerinin iptali için başvurulan yol aşağıdakilerden hangisidir?


(A) Tasarrufun İptali Davası

(B) İstihkak Davası

(C) İtirazın İptali Davası

(D) Menfi Tespit Davası

(E) Borçtan Kurtulma Davası


Cevap-6 :Tasarrufun İptali Davası


Soru-7 :Tasarrufun iptali davalarında görevli mahkeme aşağıdakilerden hangisidir?


(A) Asliye Ticaret Mahkemesi

(B) Asliye Hukuk Mahkemesi

(C) İcra Mahkemesi

(D) Sulh Hukuk Mahkemesi

(E) İş Mahkemesi


Cevap-7 :Asliye Hukuk Mahkemesi


Soru-8 :Tasarrufun iptali davaları hangi dava türüne girmektedir?

(A) İnşai Dava

(B) Tespit Davası

(C) Eda Davası

(D) Belirsiz Alacak Davası

(E) Seçimlik Dava


Cevap-8:Eda Davası


Soru-9 :I. Tasarrufun iptali davaları çekişmesiz yargı işidir.


II. Tasarrufun iptali davalarında basit yargılama usulü uygulanır.

III. Mahkeme, uyuşmazlığı hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.

Tasarrufun iptali davalarına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır?

(A) Yalnız I

(B) I-II

(C) II-III

(D) I-III

(E) I-II-III


Cevap-9 :Yalnız I


Soru-10 :Borçlunun iflas ettiği ve adi tasfiye usulünün belirlendiği hallerde, tasarrufun iptali davaları kural olarak kim tarafından açılır?


(A) İflas Dairesi

(B) İflas Bürosu

(C) İflas İdaresi

(D) Alacaklılar Toplantısı

(E) İcra Dairesi


Cevap-10 :İflas İdaresi



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hukuk Dili

5235 ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN

6216 ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA USULLERİ HAKKINDA KANUN